Kabullenmek; affetmek, unutmak ya da umursamamak değil. Yaşanan şey iyi veya kötü, acı verici ya da yıkıcı artık her neyse onun gerçekliğini kabul edip buna direnmekten vazgeçmek bence. Yani örneğin ilişkim bitti ya da boşandım diyelim. Acaba ve neden sorusunu sormayı bıraktığında insan kabullenmeye başlıyor. "Benim bu ilişkide değiştirebileceğim bir şey yoktu, buradan iyi bir şey çıkmazdı. Üzücü bir deneyim yaşadım ama yaşamam gerekiyormuş demek ki, hayat devam ediyor ben buradan dersimi aldım. Bu acıdan ya da kişiden önce de vardım sonra da olacağım." deyip geçmişle defteri kapatmak.
Keşke "farklı olsaydı”nın acısını hissetmek çok doğal ama kabullenip yası bitirmek o "keşkeye" artık tutunmayı bırakmak demek. Hayatın seni bu noktaya getirdiğini inkar etmeyip bunun hak edip etmemekle alakası olmadığını kabul etmek.
"Böyle olması gerekiyormuş" lafını artık buruk şekilde değilde daha nötr ve olgun bir tavırda söyleyebildiğimizde kabullendiğimizi ve yaşananları sindirdiğimizi anlıyoruz.
Zira ne hissettiğimiz değil neyi sindirdiğimiz önemli bence hayatta. Duyguyu özümseyip dibine kadar yaşamadıkça bir parçası hastalık gibi bizimle beraber yaşıyor ve içimizi çürütüyor. Anladığım kadarıyla siz zaten acınızı bastırmamışsınız. Birçok insan için fazlasıyla yıpratıcı olabilecek bu sürecin üstesinden olabildiğince güçlü ve sağlıklı geliyorsunuz. Farkındalıklı bir insansınız. Çoğu bitmiş azı kalmış gibi hissettim. Bunu da başarabileceğinize hiç şüphem yok.
Evlilik bittiğinde o evlilikle oluşan kimliğin bir parçası da bitiyor fakat boşanmak insanı eksik değil yeniden oluşan biri yapıyor. Kabul de yeni kimliğini tanımaya başlamak ona karşı çıkmamak. Bizimki gibi toplumlarda boşanmak hâlâ bir tabu ve hepimizin içinde zaman zaman o toplumun sesi yankılanıyor, boşanan insanların hayatına devam etmesini en zorlaştıran şeyin boşanmayı kişisel yaşamında bir başarısızlık olarak kabul etmeleri olduğunu düşünüyorum.
Hâlbuki bu hiç de böyle değil. Boşanma başarısızlık değil, artık sana hizmet etmeyen, seni tatmin etmeyen ve yaşamına fayda mutluluk sağlamayan bir bağı koparma cesaretidir. Bunu genç yaşınızda başardığınız ve kendinizi seçerek önünüzdeki birçok güzel yılı kurtardığınız için sizi kutluyorum. Hissettiğimiz hiçbir duygu yok olup gitmiyor. İnsanları ve yaşananları hafızamızdan silemiyoruz maalesef bu yüzden hep bizimle kalacaklar fakat merkezde değil. Bir ev düşünün mesela,
iyileşme tam olarak gerçekleştiğinde bu geçmiş deneyimininiz olan albüm, o eve girdiğinizde karşılaştığınız ana nesnelerden olmayacak. Bodrumda bir oda dolusu kullanılmayan, unutulmuş, tozlanmış, önemsiz kutu yığınlarının altında köşede bir kutunun içindeki defter olacak. Orada hep olacak ama bir daha kimse açıp bakmayacak, zamanın tozlu raflarında eskimeye mahkum olacak. Yeni bir albüm oluşturacaksınız, bundan sonraki yaşanacak hatıraları ekleyeceğiniz. Merkezde, o evin orta yerinde bir sehpada, başucunuzda bu albüm olacak.
Bir acı var ama artık sizi yönetmiyor ve üzerinizde tesiri kalmamış olacak yani tüm bunlar bittiğinde.
Ajda Pekkan'ın şarkıda dediği gibi:
"Ah ne günler günler daha
Yaşanacak hem de doya doya"
Geçmişten çok daha mutlu ve istikrarlı bir bugün ve gelecek diliyorum sizin için