- 17 Temmuz 2011
- 7.001
- 3.629
- 34
Seçimin net olarak tek bir kaybedeni var, Erdoğan. Ve Erdoğan kaybedince AKP de kaybetmiş oluyor. Sadece AKP değil, Erdoğan’ın ağzından çıkan her sözü yazan, içi niteliksiz akıllarla doldurulmuş yandaş medya da seçimin bozguna uğrayanlarından.
Güneş DURU
HDP’nin Diyarbakır mitingi gecesi televizyona çıkan Erdoğan sanki sıradan bir gün yaşanıyormuşçasına Başbakanlık konutunun karafatmalar yüzünden oturulamaz hale geldiğini anlatıyordu. Düşünsenize, Diyarbakır’da can pazarına dönen hastanelerin birinin bekleme odasında, yaralanan sevgilisi için endişelenen bir Kürt kadını böylesi bir gecede, tüm rahatlığıyla karafatmalardan söz edebilen Cumhurbaşkanı’nı izliyor. Tüm sükûnetiyle, hayretler içinde. Ölümlere, yaralanmalara karşın biliyor ki, 48 saat sonra başlayacak seçim Kürtler için bir dönüm noktası…
Tesadüf bu ya; uzun süre varlıkları dahil, kültürleri, dilleri, tarihleri hiçe sayılmış Anadolu’nun Türkler’den eski bir toplumundan, Kürtler’den söz edilirken kullanılan onca kötü sıfattan biri aynı zamanda karafatma…
Bu böceğe neden karafatma dendiğine dahil türlü rivayet var ancak insan olarak Kara Fatma, Kilikya dağlarının amazonlarından biri. 300 kişilik birliğiyle Osmanlı saflarında savaşmış, önemli zaferlerin ardındaki Kürt kadın kahramanlarının en önemli ismi. Ne var ki Cumhuriyet Kara Fatma’yı zaman içinde bir “Türk” kadın kahramanına dönüştürmüş, Kurtuluş mücadelesinde savaştırmış, İzmirli dahi yapmıştı. Kürtler yüz yıla yakın benzeri asimilasyon politikalarına maruz bırakıldı. Türlü çirkin sıfatlarla aşağılandı, en kötü işlerde, en ucuz fiyatlara çalıştırıldı, köyleri yakıldı, göçe zorlandı, öldürüldü. Adeta Başbakanlığı saran karafatmalar gibi, uzunca bir dönem batıya gelmelerine, sokakta anadillerini konuşmalarına dahi tahammül edilemedi. Ama hiç bir zaman iktidara yaklaşamadığından Kürtlerin yaşadığı eşitsizlikler ve tabi tutulduğu mağduriyetler uzunca bir süre gündelik vicdan muhasebelerinin ötesine geçemedi, sıra bir türlü Kürtlere gelemedi. Çünkü AKP iktidarıyla geçirdiğimiz son on üç yıl, Türkiye Cumhuriyeti’nin mağdur edilmiş insanlarının sadece inançlı kesim olduğunu dinlemekle geçti. Önce haklı bir serzenişle başlayan süreç zamanla azarlamaya dönüştü. Toplum giderek kalınlaştırılan çizginin iki tarafı olarak cepheleştirildi. AKP; İttihat ve Terakki, Tek Parti Dönemi, Menderes’in idamı, başörtüsü, 80 darbesi, 28 Şubat ve e-muhtıra gibi argümanlarla adeta ülkenin tek mağdurunun muhafazakar kesim olduğunu herkese ezberletmeye, dayatmaya çalıştı. Her dönemin mağduru kimliğiyle AKP oylarını stabil tutmayı başardı. Günah çıkarmayı maddi manevi rant kapısına dönüştüren, yeni iktidarın peşine takılan aydınlar, gazeteciler duyarlı bir beyaz efendi tavrıyla Erdoğan’ın partisine, muhafazakar kesimin entelektüel vizyonuna destek verdiler. Hiç bir öngörüleri tutmayan bu isimler bir kaç yıldır AKP’yi sert şekilde eleştirmekle kalmayıp, daha önce muhafazakar kesime yaklaşımlarından ötürü yerden yere vurdukları mecralarda yazmakta, daha önce burun büktükleri partilere oy vermekteler (başka bir yazının konusu olsun). Hakiki öncelikleri nihayet Türkiye Cumhuriyeti’nin en mağdur halkı, Kürtler olabildi.
Sıra Kürtlerde
2007 genel seçimlerinin hemen ardından AKP ve Cemaat’in Kemalistler ile girdiği hesaplaşma süreci doğrudan olmasa da bir yan etki olarak Kürt hareketine yaradı diyebiliriz. AKP’nin hem bu hesaplaşma sürecinin etkilerini yumuşatmak hem de Güneydoğu’daki oylarını arttırmak amacıyla çok da gönüllü olmaksızın başlattığı barış süreci Kürt hareketi için yeni bir dönemin kapılarını araladı. Öcalan’ın barışın bölge partisi kimliğiyle değil, Türkiye geneline yayılan, batılı sosyalist ve demokratların destekleyeceği bir formülle mümkün olacağına ilişkin öngörüsü ve atılan adımlar HDP’nin barajı geçmesindeki en önemli kırılmalardan biri.
Fotoğraf: AP
Bir diğer kırılma ise doğrudan Erdoğan’ın söylemlerine tepki olarak ortaya çıkan, spontane kolektif bir hareket olan Gezi. Bu süreçte apolitik batılı Türkler devlet ve birey arasındaki ilişkinin yalan ve yasaklarla kurulduğunu geçmişten çok daha net bir şekilde anlama fırsatı buldular. İnsan haklarına, eşitsizliklere, ayrımcılık ve ötekileştirmeye ilişkin farkındalık hiç olmadığı kadar arttı. Onlarca yıldır işittikleri Güneydoğu’ya ilişkin devlet söylemlerine daha fazla şüpheyle bakmaya başladılar. Sırrı Süreyya Önder, Demirtaş gibi isimler Gezi’de politize olmaya başlayan geniş kitleden olumlu karşılıklar buldu. Roboski ve Kobane’de AKP iktidarının aldığı tutum Türkler ve Kürtleri yakınlaştırdı. Bu nedenle HDP’den sonra barajı aşan bir diğer kesim de geçmişte Kürtlerle mesafeli olan Türkler oldu.
Kaybedenler ve Kazananlar
Kafka’nın bir hikayesi gibi, Samsa bir sabah uyandığında kendini tiksindiği bir böcek olarak buldu, böceğin kendisi ise aslından ondan en çok tiksinendi…
Seçimin net olarak tek bir kaybedeni var, Erdoğan. Ve Erdoğan kaybedince AKP de kaybetmiş oluyor. Sadece AKP değil, Erdoğan’ın ağzından çıkan her sözü yazan, içi niteliksiz akıllarla doldurulmuş yandaş medya da seçimin bozguna uğrayanlarından. Dillerinden hiç eksik etmedikleri 28 Şubat medyasından bile çok daha berbat, karalayıcı, yalan ve çarpıtılmış haberleriyle daha fazla yol alamayacaklarını görmelerini beklemek hayalcilik olur ancak iktidarla birlikte onlar da zaman içinde eriyecekler.
7 Haziran Genel Seçimleri’nin kazananları ise epeyce. MHP sadece AKP’ye kaptırdığı milliyetçi oyları değil, seçim kampanyasında kullandığı ekonomik adaletsizlik ve AKP’nin yolsuzluklarına ilişkin vurgularıyla farklı kesimlerin de oy almayı başardı. Seçim geride kaldığına göre MHP, nihayet bir Türkiye partisi olan HDP’nin yüzde 13’lük temsiliyetinin önemli olduğunu anlamalı ve dilinden eksik etmediği bölücülük söyleminden yavaş yavaş vazgeçmeli.
Her ne kadar oy oranı olarak pek kazanmış gibi gözükmese de 7 Haziran seçiminin kazanan isimlerinden biri de Kılıçdaroğlu. Kürtlere kaptırılacak oylara rağmen HDP’nin barajı geçmesini savunmak Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinin bir eseri. Buna karşın CHP bu tarihi sorumluluğuyla hem ulusalcı/milliyetçilerin hem de demokratların oyunu kaybetti. Bir anlamda ne yapsa kimseyi memnun edemiyor. Bu nedenle CHP’ye antipatisi olanlar partinin kimyası gereği işinin her daim çok ama çok zor olduğunu kabul etmeli, Kılıçdaroğlu’nun hakkını temsil etmelidir.
7 Haziran seçimlerinin tartışmasız galibi ise kuşkusuz barajı yerle bir ederek yeni bir geleceğin mümkün olabileceğini gösteren, parti programı ve söylemleriyle diğer partilerden ayrışan, sadece Kürtlere değil, herkese hitap etmeyi başarabilen HDP’dir. Sonuç olarak ömrü uzun olsun, kelebekler karafatmayı yenmiştir.
http://zete.com/makaleler/kelebekler-karafatmayi-yendi/
Güneş DURU
HDP’nin Diyarbakır mitingi gecesi televizyona çıkan Erdoğan sanki sıradan bir gün yaşanıyormuşçasına Başbakanlık konutunun karafatmalar yüzünden oturulamaz hale geldiğini anlatıyordu. Düşünsenize, Diyarbakır’da can pazarına dönen hastanelerin birinin bekleme odasında, yaralanan sevgilisi için endişelenen bir Kürt kadını böylesi bir gecede, tüm rahatlığıyla karafatmalardan söz edebilen Cumhurbaşkanı’nı izliyor. Tüm sükûnetiyle, hayretler içinde. Ölümlere, yaralanmalara karşın biliyor ki, 48 saat sonra başlayacak seçim Kürtler için bir dönüm noktası…
Tesadüf bu ya; uzun süre varlıkları dahil, kültürleri, dilleri, tarihleri hiçe sayılmış Anadolu’nun Türkler’den eski bir toplumundan, Kürtler’den söz edilirken kullanılan onca kötü sıfattan biri aynı zamanda karafatma…
Bu böceğe neden karafatma dendiğine dahil türlü rivayet var ancak insan olarak Kara Fatma, Kilikya dağlarının amazonlarından biri. 300 kişilik birliğiyle Osmanlı saflarında savaşmış, önemli zaferlerin ardındaki Kürt kadın kahramanlarının en önemli ismi. Ne var ki Cumhuriyet Kara Fatma’yı zaman içinde bir “Türk” kadın kahramanına dönüştürmüş, Kurtuluş mücadelesinde savaştırmış, İzmirli dahi yapmıştı. Kürtler yüz yıla yakın benzeri asimilasyon politikalarına maruz bırakıldı. Türlü çirkin sıfatlarla aşağılandı, en kötü işlerde, en ucuz fiyatlara çalıştırıldı, köyleri yakıldı, göçe zorlandı, öldürüldü. Adeta Başbakanlığı saran karafatmalar gibi, uzunca bir dönem batıya gelmelerine, sokakta anadillerini konuşmalarına dahi tahammül edilemedi. Ama hiç bir zaman iktidara yaklaşamadığından Kürtlerin yaşadığı eşitsizlikler ve tabi tutulduğu mağduriyetler uzunca bir süre gündelik vicdan muhasebelerinin ötesine geçemedi, sıra bir türlü Kürtlere gelemedi. Çünkü AKP iktidarıyla geçirdiğimiz son on üç yıl, Türkiye Cumhuriyeti’nin mağdur edilmiş insanlarının sadece inançlı kesim olduğunu dinlemekle geçti. Önce haklı bir serzenişle başlayan süreç zamanla azarlamaya dönüştü. Toplum giderek kalınlaştırılan çizginin iki tarafı olarak cepheleştirildi. AKP; İttihat ve Terakki, Tek Parti Dönemi, Menderes’in idamı, başörtüsü, 80 darbesi, 28 Şubat ve e-muhtıra gibi argümanlarla adeta ülkenin tek mağdurunun muhafazakar kesim olduğunu herkese ezberletmeye, dayatmaya çalıştı. Her dönemin mağduru kimliğiyle AKP oylarını stabil tutmayı başardı. Günah çıkarmayı maddi manevi rant kapısına dönüştüren, yeni iktidarın peşine takılan aydınlar, gazeteciler duyarlı bir beyaz efendi tavrıyla Erdoğan’ın partisine, muhafazakar kesimin entelektüel vizyonuna destek verdiler. Hiç bir öngörüleri tutmayan bu isimler bir kaç yıldır AKP’yi sert şekilde eleştirmekle kalmayıp, daha önce muhafazakar kesime yaklaşımlarından ötürü yerden yere vurdukları mecralarda yazmakta, daha önce burun büktükleri partilere oy vermekteler (başka bir yazının konusu olsun). Hakiki öncelikleri nihayet Türkiye Cumhuriyeti’nin en mağdur halkı, Kürtler olabildi.
Sıra Kürtlerde
2007 genel seçimlerinin hemen ardından AKP ve Cemaat’in Kemalistler ile girdiği hesaplaşma süreci doğrudan olmasa da bir yan etki olarak Kürt hareketine yaradı diyebiliriz. AKP’nin hem bu hesaplaşma sürecinin etkilerini yumuşatmak hem de Güneydoğu’daki oylarını arttırmak amacıyla çok da gönüllü olmaksızın başlattığı barış süreci Kürt hareketi için yeni bir dönemin kapılarını araladı. Öcalan’ın barışın bölge partisi kimliğiyle değil, Türkiye geneline yayılan, batılı sosyalist ve demokratların destekleyeceği bir formülle mümkün olacağına ilişkin öngörüsü ve atılan adımlar HDP’nin barajı geçmesindeki en önemli kırılmalardan biri.
Fotoğraf: AP
Bir diğer kırılma ise doğrudan Erdoğan’ın söylemlerine tepki olarak ortaya çıkan, spontane kolektif bir hareket olan Gezi. Bu süreçte apolitik batılı Türkler devlet ve birey arasındaki ilişkinin yalan ve yasaklarla kurulduğunu geçmişten çok daha net bir şekilde anlama fırsatı buldular. İnsan haklarına, eşitsizliklere, ayrımcılık ve ötekileştirmeye ilişkin farkındalık hiç olmadığı kadar arttı. Onlarca yıldır işittikleri Güneydoğu’ya ilişkin devlet söylemlerine daha fazla şüpheyle bakmaya başladılar. Sırrı Süreyya Önder, Demirtaş gibi isimler Gezi’de politize olmaya başlayan geniş kitleden olumlu karşılıklar buldu. Roboski ve Kobane’de AKP iktidarının aldığı tutum Türkler ve Kürtleri yakınlaştırdı. Bu nedenle HDP’den sonra barajı aşan bir diğer kesim de geçmişte Kürtlerle mesafeli olan Türkler oldu.
Kaybedenler ve Kazananlar
Kafka’nın bir hikayesi gibi, Samsa bir sabah uyandığında kendini tiksindiği bir böcek olarak buldu, böceğin kendisi ise aslından ondan en çok tiksinendi…
Seçimin net olarak tek bir kaybedeni var, Erdoğan. Ve Erdoğan kaybedince AKP de kaybetmiş oluyor. Sadece AKP değil, Erdoğan’ın ağzından çıkan her sözü yazan, içi niteliksiz akıllarla doldurulmuş yandaş medya da seçimin bozguna uğrayanlarından. Dillerinden hiç eksik etmedikleri 28 Şubat medyasından bile çok daha berbat, karalayıcı, yalan ve çarpıtılmış haberleriyle daha fazla yol alamayacaklarını görmelerini beklemek hayalcilik olur ancak iktidarla birlikte onlar da zaman içinde eriyecekler.
7 Haziran Genel Seçimleri’nin kazananları ise epeyce. MHP sadece AKP’ye kaptırdığı milliyetçi oyları değil, seçim kampanyasında kullandığı ekonomik adaletsizlik ve AKP’nin yolsuzluklarına ilişkin vurgularıyla farklı kesimlerin de oy almayı başardı. Seçim geride kaldığına göre MHP, nihayet bir Türkiye partisi olan HDP’nin yüzde 13’lük temsiliyetinin önemli olduğunu anlamalı ve dilinden eksik etmediği bölücülük söyleminden yavaş yavaş vazgeçmeli.
Her ne kadar oy oranı olarak pek kazanmış gibi gözükmese de 7 Haziran seçiminin kazanan isimlerinden biri de Kılıçdaroğlu. Kürtlere kaptırılacak oylara rağmen HDP’nin barajı geçmesini savunmak Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinin bir eseri. Buna karşın CHP bu tarihi sorumluluğuyla hem ulusalcı/milliyetçilerin hem de demokratların oyunu kaybetti. Bir anlamda ne yapsa kimseyi memnun edemiyor. Bu nedenle CHP’ye antipatisi olanlar partinin kimyası gereği işinin her daim çok ama çok zor olduğunu kabul etmeli, Kılıçdaroğlu’nun hakkını temsil etmelidir.
7 Haziran seçimlerinin tartışmasız galibi ise kuşkusuz barajı yerle bir ederek yeni bir geleceğin mümkün olabileceğini gösteren, parti programı ve söylemleriyle diğer partilerden ayrışan, sadece Kürtlere değil, herkese hitap etmeyi başarabilen HDP’dir. Sonuç olarak ömrü uzun olsun, kelebekler karafatmayı yenmiştir.
http://zete.com/makaleler/kelebekler-karafatmayi-yendi/