bu aslında hepımızın gecırdıgı bır donem :) ama tabı unutuyoruz gecmıste yasadıklarımızı ..umarım asagıda yazan bılgıler ıcınızı rahatlatır..
bu donemde cocugunuza yapacagınız asırı baskı veya katı tutum her zaman aklında kalacak ve sureklı kendını suclu hıssedecektır..bu durum gelısımsel oldugu ıcın gormezden gelın ..ama bunu yaparken de cocugun dıkkatını baska noktalara cekın boyle bır sey gordugunuzde onunla oyun oynayın dısarı cıkarın enerjısını atmasını saglayın ...bunu neden yaptıgını bıle sormayın bır egıtımcı olarak umarım yardımcı olabılmısımdır :
2.3.3. Fallik Dönem :
Cinsel bölgelerin uyarılmasından heyecan duyma ve cinselliğe karşı aşırı ilgi biçiminde davranışlarla belirlenen bu dönem 2,5-3 yaşlarına doğru başlar ve yaklaşık olarak beşinci yaşın bitiminde son bulur. 2,5-3 yaşlarında çocuğun, düşünce dünyasında giderek artan bir biçimde ilgi alanı oluşur. Bu da eşeylik ayrılıkları ile ilgilidir ve çocuğun dikkati eşeylik organlarına bunların anlamlarına yönelir. İlk iki dönemde cinsel dürtünün doyurulması, ağız ve anal bölgenin işlevleriyle ilgili iken, 2,5-3 yaşından başlayarak artık eşeysel organın kendisi cinsel haz bölgesi olmuştur. Çocuğun bu yaştaki cinsel ilgi e eylemleri yetişkin insanın cinsel yaşamını bir öncüsü, çocuksu bir benzeridir (Geçtan, 1995; Öztürk, 1995).
Çocuğun orojen bölgeleri arasında bir üstünlük taşımayan ve ilk cinsel hareketlerin çıkış noktası olamayan, fakat daha sonra en büyük rolü oynamak için görevlendirilmiş bulunan bir tanesi vardır. Bu, oğlan çocukta ve küçük kızda çiş yapma ile ilgilidir. Üreme organın örgütlediği bu orojen bölgenin cinsel etkinliği, daha sonra normal cinsel yaşamın başlangıcı olarak hareketi oluşturur. Bu bölgenin anatomik topografyası, salgıların artması, vücut bakımı (yıkama ve ovma), nihayet rastlantıların yaptığı bazı uyarımlar yüzünden bedenin bu kısmının vermek gücünde olduğu haz duygusunu küçük çocukta bile kendini duyurması, yineleme gereksinimi uyandırır. Uyarmayı ve doyumu sağlayan eylem, ya elle ovuşturmalardan ya da butların sıkıştırılması ile bir baskından ibarettir. Butların sıkıştırılması özellikle küçük kızlarda sık sık olur. Erkek çocuklar eli yeğlerler. Çocuğun mastürbasyona yönelik davranışları bu dönemde rahatlıkla gözlenebilmektedir (Freud, 1996, s.64-65).
Bu dönemde çocuk, cinsel ayrılıkları öğrenir, cinsel benlik duygusu başlar ve cinsiyetine uygun rollerin belirlenmesi kesinleşir. Bu yaşta çocuğun öğrenme tutkusu, toplumun cinselliğe karşı tutumlarına da yönelir. Çocuk, cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir. Cinsel ilgiler ve cinsel rollerin benimsenmesi çocukların oyunlarında çok belli olur (Öztürk, 1995).
Bu dönemde karşılaştığı iki önemli sorun iğdişlik (kastrasyon), korkusu ve oedipus kompleksidir.
1. İğdişlik (Kastrasyon) Korkusu:
Fallik dönemde erkek çocuk için penis, çocuğun bütün benliği için, varlığı ile eşdeğer bir anlam ve önem kazanır. Toplumsal tutumların da desteği ile erkek çocuğu kız çocuktan ayıran bu değerli (Üstün) organla ilgili olarak çocuk zihninde bir takım korkular gelişir. Erkek çocuk, kız çocukta penis olmadığını farkedince bunun kendisinde de yok edileceği kaygısı duyar. Ayrıca, ailede ve toplumda çocuğun yaramazlıklarına, penisi ile oynamasına, gece işemelerine karşı bir ceza olarak penisin sıklıkla kesileceği söylenir. Bu korku iğdişlik korkusu olarak bilinir. Bu korkunun varlığı yalnızca penisine zarar gelecek biçimde görülmez. Bir çok değişik ve gizli biçimlerde ortaya çıkabilir. Örneğin doğrudan doğruya bir yadsıma ile kız çocukta penisin olmadığını kabul etmemek; kızlarda da penisin gizli bir yerde, örneğin bacaklarının arkasında saklanmış olduğunu ya da sonradan büyüyebileceğini düşünmek biçiminde görülebilir. Erkek çocuğun, sık sık penisi açıp bakması, göstermesi ve bu konuda konuşması, penisinin sağlam olduğuyla ilgili kendisine bir çeşit güvence verme belirtileridir. Çocuk, penisle ilgili korkuyu, bedeninin bir başka parçasına aktararak herhangi bir çizik, yara ve ameliyat üzerine büyük endişeler gösterebilir. Penisten yoksun olan kız ve kadınları aşağı görerek onlardan uzak durabilir. Başka çocukları gerçekten ya da simgesel biçimlerde iğdiş etmekle tehdit edebilir. Penise dokunmayı tümden bırakması ya da aşırı özdoyurum yoluyla penisin varlığına ve işe yaradığına ilişkin güvence araması da bu korkunun bir belirtisidir. Kimisi penisinin çok küçük olduğunu düşünebilir; kimi de kendini bir kız gibi görebilir (Öztürk, 1995, s.77):
Kız çocuğu bu döneme eriştiğinde, erkek çocukların kendisinde bulunmayan bir organa sahip olduğunu farketmeye başlar. Bu durumun yarattığı düşkırıklığı ve eksiklik duygusu penise imrenme olarak adlandırılır. Kızda, erkek çocukta olduğu gibi bir penis ve bunun uyarılması olmadığından, kız çocuğun cinsel yaşamdaki ilk duygusu, bir penisi olmadığını keşfetmesiyle ilgilidir. Belki, penise benzer çok küçük bir organ olan klitorisinin farkına varsa bile, derin bir eksiklik duygusu altında kız çocukta penisin olması isteği belirir. Kendi klitorisi ile erkelerin penisini kıyaslayan kız çocuk bu durumdan annesini sorumlu tutar. Önceleri tek sevgi objesi olan annesine, kendisini eksik olarak getirmiş olduğu gerekçesiyle kızgınlık geliştirir. Biriken kızgınlığın sonucu oluşan düşmanlık duyguları bazen çok yoğun olur ve anne ile kız ilişkisinin geleceğini de olumsuz yönde etkiler (Geçtan, 1995; Öztürk,1995).
Türk toplumunda kız ve erkek çocuklar arasında belirgin bir şekilde ayrım yapılmakta, erkek çocuk her zaman için el üstünde tutulduğu bilinmektedir. Özellikle de kırsal kesimde "Erkek adamın erkek oğlu olur " düşüncesi günümüzde de yaygındır. Bir aile de ne kadar erkek çocuk varsa o aile o kadar güçlü sayılmaktadır. Gelişim dönemi gereği (en azından Psiko-analitik Kuram açısından ) zaten erkeğe imrenen bir kadının bu tür kültürel etkilenmelerle bu imrenmeyi daha yoğun yaşayacağı öne sürülebilir.
Türk toplumunda yine erkek çocuktaki kastrasyon korkusu da körüklenmektedir. "tutun şunun pipisini keselim, sünnet edelim." Gibi korkutmalar ya da eğlenmeler çocuktaki kastrasyon korkusunu sürekli taze tutmaktadır.
Bengü, Cinselname isimli kitabında sünnet hakkında şunları söylemektedir "Çocuğun sünnet olması için en uygun zamanı tıp adamları doğduktan sonra ilk 15 gün olarak belirlemişlerdir. Daha sonra ki dönemlerde 3 ve7 yaşları arasında kastrasyon kompleksi başlar. Bu dönem sırasında sünnet bir takım bilinç dışı kurguları başlatabilir" (Bengü, 1996, s.50).
Kaya (1998), Radikal Gazetesine (14.2.1998 tarihli) verdiği demeçte sünnetin cinselliği takıntı yarattığı görüşünü dile getiren Kaya, sünnet iki yaşından sonra yapıldığında bu operasyonla beyine gönderilen mesajın sertleşmiş bir "kastrasyon kompleksi" olarak bilinçaltına kaydolduğunu söylemekte yapılan sünnetin kastarsyon kompleksini takviye etmesinin, ileride erkek başlamaya neden olabileceği üzerinde durmaktadır.
Türk toplumundaki sünnet konusu üzerinde Öztürk (1995)ün yaptığı araştırma sonuçları şöyledir.
1.Sünnet geleneği yalnızca Müslüman ve Yahudiler' e özgü değildir. En az on beş bir yıllık bir geçmişi olduğu sanılmaktadır.
2.Sünnet yaşı toplumdan topluma değişmektedir. Afrika, Avustralya, Polinezya kabilelerine ergenlik çağında başlatma törenlerinin bir parçası olarak, Yahudiler' de doğumdan sonra ilk yedi günde, Müslümanlar' da erkek çocukluk yaşlarından ergenlik çağına kadar uzanan herhangi bir yaşta uygulanmaktadır.
3.Türk toplumunda erkek çocukların % 50'si 3-7 yaşları arasındadır. % 25-30'u 8-11 yaşları arasında ve geri kalanı da 3 yaşından önce ya da 11 yaşından sonra genel anestezili sünnet olmaktadır. Buna göre çocukların büyük çoğunluğu sünnet olayı iğdişlik korkularının yoğunlaştığı bir dönemde yaşamaktadır.
4.İğdişlik korkularının zaten yoğun olduğu bir dönemde çocuğun sünnet olması ya da er-geç olacağını bilmesi, kız-erkek bütün çocukların dikkatini cinsel organ, cinsel kimlik ayrışması ve bilinçlenmesi ve erken yaşata başlamaktadır. Çocuk, cinsel organına birşeyler yapılacak, bir şeyler kesilecek korkusunu yaşamaktadır.
5.Bu korkunun erkek çocukta iğdişlik karmaşasının yerleşmesine yol açabileceği düşünülebilir. Kız çocukta da penise imrenme ya da aşırı eksiklik duygusunun gelişmesi olabilir.
Oedipal dönem başladığında, erkek çocuk annesine sevgili gibi davranmaya başlar; ona dokunmak ya da onunla birlikte yatmak isteyebilir, evlenme önerisinde bulunabilir, annesinin çıplak bedenini görmek için fırsat arayabilir ve onun ilgisini kardeşleriyle paylaşmaktan hoşlanmaz. Ama herşeyden çok, en büyük rakibi olan babasını aradan çıkarmayı düşler. Diğer yandan babasına yönelik saldırgan duygularından ötürü onun tarafından cezalandırılacağından korkar. Zihninde bu döneme özgü olası ceza, iğdiş edilmedir. İğdişlik korkusu oedipal sevgiden daha ağır basa. Sonunda, bu korku yüzünden erkek çocuk annesine karşı olan oedipal sevgisini yavaş yavaş bırakır ve baba ile özdeşim kurar (Cormon, 1996; Geçtan, 1995; Özgü, 1994; Öztürk, 1995).
Kızdaki oedipus kompleksi de penise imrenme sonucu ortaya çıkar. Kız çocuk da, babasını kendisinden bir yavuklusu gibi görmek arzusu yaşar, tüm sevgilerini babalarına ayırırlar. Kendilerine eskisi gibi davranmayan babalarına küserler. En küçük kardeşlerini de babalarından boş yere bekledikleri çocuk gibi değerlendirirler (Özgü, 1994; Öztürk, 1995).
Freud'a göre kız çocukta oedipus kompleksinin sona ermesi, babaya yönelik cinsel isteklerin ve kendisine penis (ya da erkek) verileceği beklentisinin gerçekleşmemesinin yarattığı engellenme ve düş kırıklığı sonucu oluşur. Babaya yönelik sevgi giderek yerini, babanın sevgisinin ve verdiği çocukların gerçek sahibi olan anneyle özdeşleşmeye bırakır. Bu dönemde kız çocuk, erkek çocuğun organını yitirmesinden farklı olarak, babasının sevgisini yitirmekten korkar. Fallik dönemin sonlarında annesiyle daha güçlü bir özdeşim yapan kız çocuk, giderek babasından vazgeçer ve bu duygularını ergenlik çağında daha uygun bir erkeğe yöneltmek üzere geçici bir süre nötrleştirir (Geçtan, 1995, s.40).
Bu döneme özgü oedipal çatışmayı ve kastarsyon korkularını çözemeyen bir kişi, yetişkin yaşamda bilinçli ya da bilinç dışı oedipal eğilimler, kastarsyon korkuları ya da bunlara karşı aşırı savunmalar gerçekleştirebilir. Bu döneme saplanmanın belirtileri genellikle şunlardır:
1. Kız ya da erkeğin yetişkin yaşamda ana-babadan kopmaması, bir eş seçemeyişi,
2. Ana-babadan ayrılma gereksinimi ve girişimleri olunca aşırı suçluluk duygularının belirmesi,
3. Evlilik yaşamında eşi ile bir türlü rahat edememe; ana-babya karşı suçluluk duyguları yüzünden onlara aşırı düşkünlük gösterme,
4. Aşırı çekingenlik, girişim yapamam ve çabuk suçlanma eğilimleri,
5. Cinsel ilişkiden korkma, kaçınma, cinsel güçsüzlük korkuları, cinsel soğukluk,
6. Bedene bir zarar geleceği korkusu ve hipokondriazise eğilim,
7. Karşı cinse aşırı eleştirici ve olumsuz tutumlar, aşırı imrenme,
8. Cinsel kimlikte güvensizlikler, cinsel kimlik sapmaları (Öztürk, 1995, s.79).
Sağlıklı koşullarda fallik dönemin atlatılması, çocuğun kendi cinsiyetini benimsemesine, utanç duygusuna kapılmadan meraklarını giderebilmeyi öğrenmesine, gerek dış ilişkilerine gerekse iç dünyasına bir düzen getirebilmesine yardımcı olur (Geçtan, 1995, s.40).