Kreşe Uzun Süre Bırakılan Çocuklar…

  • Konu Sahibi Konu Sahibi uhu
  • Başlangıç Tarihi Başlangıç Tarihi

uhu

..Elhamdülillah..
Kayıtlı Üye
9 Ağustos 2011
132
23
118
Bolu
İnsanın sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönem çocukluk dönemidir. Bir kişi, çocukluk yıllarını ne kadar annesinin kucağında ve babasının omuzlarında geçirmişse ruhen o kadar dingin olur.

Bu yüzden bir çocuğun ilk yıllarını annesinin yanında geçirmesi çok önemlidir.

Sevgi sunan hiç kimse anne kucağı kadar sıcağını sunamaz çocuklara. Ve hiçbir omuz baba omuzu kadar yücelere çıkaramaz çocukları.

Özellikle erken çocukluk döneminde bir çocuğu annesinden uzun süre ayrı kalması onun duygusal gelişimini olumsuz etkiler, bazen ciddi hasarlara sebep olabilir.

Zira çocukluk döneminde bir duygusal yakına ‘güvenli bağlanamayan’ kişiler yetişkinlik döneminde ‘güvensiz’ bir hayat sürer. Hem küçüklükleri hırçınlık ve söz dinlemezlik içinde geçer, hem de yetişkinlik yılları problemli olur.

Annesine güvenle bağlanamayan kişi, eşine de güven içinde kendisini teslim edemez. Hep, bir yanı kendisini korumak üzere kenarda durur. “Ne olur ne olmaz, dünyanın bin bir türlü hâli var” diyerek en yakınlarından bile kendini korumaya çalışır. Ve hayatın bir savaş üzerine kurulu olduğunu her fırsatta dile getirir, kendi hayatını da o anlayışla kurgular; eşi ile savaş, işi ile savaş, komşu ve akrabaları ile savaş…

Böylesi kişiler hayatlarında başarılı olsa da ruhen hep bir tükenmişlik içindedir. Tahammül güçleri zayıftır, her an patlayacak bir bomba gibidirler.

Çocukluğunda güven duygusunu doyasıya tadamamış çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında kullandıkları en belirgin söz ‘babana bile güvenmeyeceksin’ olur.

Belki kalabalıklar içinde çok neşelidir bu kişiler. Sosyal hayatın ‘palyaçosu’ gibi vazgeçilmezdirler. Girdikleri ortamların cıvıl cıvıl şenlendiricisidirler. Ama geceleri aynanın karşısında yüzlerindeki maskeyi çıkardıklarında altındaki ‘mutsuz’ asık suratlarını kendileri bile görmeye tahammül edemez. Dolayısıyla çoğu defa kendileri ile baş başa kalmayı hiç sevmezler.

Kendi ruh acılarını kendilerinden başkası bilemez…

Bugün toplum olarak, ruhunda böylesi acılar barındıran kişilerin sorunları ile boğuşuyoruz. Annesiz büyüyen çocukların sorunlarını konuşuyoruz. Annesi olduğu hâlde anne sevgisine doyamamış veya annesi yanında olmadan büyüyen çocukların oluşturduğu toplumun sıkıntısıdır çektiğimiz.

Sevgisizliktir sorunumuzun adı, aşkı bilememektir. Mevlana’sızlıktır çocukların kalbindeki katılaşmış yükün adı. Çocuklar anne sevgisine doyamadan büyüdükleri için kendi çocuklarına da hakkıyla annelik yapamıyor. İşte bu yaman çelişkinin sıkıntısını yaşıyoruz toplum olarak. Çocuklar ile annelerin koparılması sorunudur bugünkü sorunumuzun temelinde yatan.

Bakın etrafınıza göreceksiniz, çocuğuna yetemediğini düşünen birçok anne daha erken yaşlarda ‘davranış öğrenmesi’ için onu kreşe veriyor. Belki de hiç ihtiyacı yokken ‘madem çocuğu kreşe verdim, okul parasını da çıkarayım’ düşüncesiyle çalışma hayatına atılıyor.

Günümüz çalışma hayatı ise kadına karşı çok acımasız; ‘Bu kadının bir çocuğu var, işten erken çıksın da çocuğu ile buluşsun’ demiyor. Aksine, ‘kadın, erkek ile eşittir’ diyerek erkek gibi çalıştırıyor anneleri.

Eğer bir toplumsal diriliş yaşanacaksa, bu dirilişin ilk ‘saygın kişisi’ kadınlar olmalı, anneler olmalı. Bunun yolu anneler ile çocuklarını buluşturmaktan geçiyor.

Örneğin, kadınların mesaisi geç başlasın, sabahları bebekleri ile sarmaş dolaş olsunlar. Erkeklerden daha yüksek maaş alsınlar, daha az çalışsınlar. Mesaisi erken bitsin annelerin. Hiçbir şey yapamazsanız, belediyeler annelere özel otobüs, taksi oluştursun. Pembe taksi deyin örneğin bunlara. Anneler saatlerini sokakta otobüs bekleyerek, çocuğuna yetişmek üzere sağa sola koşturarak geçirmesin.

Biliyorum, ‘Bunlar sanayi toplumuna uygun değil. Kadın önce bir iş gücüdür, anne değil’ diyeceksiniz. Ama gidin bakın kreşlere, çocuklar ‘çiftlik civcivleri’ gibi işten çıkıp kendisini alacak annelerini bekliyor geç saatlere kadar.

İster işveren olun, ister bu ülkeyi yöneten bir makam sahibi; saat 07.00’de kreşe bırakılıp 19.00’da alınan çocuklardan oluşacak bir toplumda ‘güvenli’ ve ‘huzurlu’ insanlar beklemeniz doğru olmaz.

Uzman Pedagog Adem güneş
 
ne kadar doğru yazılanlar... Ben de 1-6 yaşını kreşte büyüyerek geçirmiş, ilkokul 5. sınıfa kadar yine anne-baba çalıştığı için insanlara emanet büyümüş birisiyim. Daha güzel anlatılamazdı bu durum. Hakikaten hep bir yanım eksik, özgüveni oldukça aşağıda, girişkenliği sıfır bir gençlik geçirdim... Hatta çok iyi hatırlarım ilkokula başladığım dönem fabrikanın numarasını öğrenmiş saat daha sabah 9 da arayıp annemi bahanelerle eve getirmeye çalışırdım... Karnım ağrıyo, dişim ağrıyo eve gel diye... annem de 1-2 kez geldi sonra anladıki hepsi numara...ama yine de emekliliğine kadar çalıştı yani ben 5. sınıfa başlayana kadar. Şimdi ben bebek bekliyorum, işi bıraktıktan sonra öğrendim hamileliğimi tekrar bi yere başlayamadım bu durumda ama iyi ki de başlayamamışım diyorum şimdi, stressiz sakin, huzur dolu bir hamilelik geçiriyorum ve inanıyorum ki bu huzur doğacak çocuğuma da yansıyacak. İstiyorum ki çocuğum en azından okula başlayana kadar ben evde kalayım benim gibi kreşlerde bakıcılarda büyümesin ama bu şekilde büyümeyen insanlar anlayamıyor işte... Misal eşim en geç çocuk 1-1,5 yaşına gelince başlarsın çalışmaya bakıcı tutarız, kreşe veririz falan diyor. Ne kadar anlatsam da anlamıyor yaşadıklarımı çünkü o yaşamamış yaşadıklarımı... İş-Özel yaşam-Maddi sıkıntı üçgeninde olan çocuklara oluyor ve belki de bu nedenle her yeni jenerasyon birbirinden daha tuhaf, bilinçsiz, değerlerden ve duygulardan uzak yetişiyor. Ve aslında bu nedenle sevgi bilmeyen, sadece para düşkünü bir toplum şekilleniyor... Umarım bir dönüm noktası olur herşey için...
 
gerçkten çocukken yaşanılanlar unutulmuyor,hele hele güven duygusu öyle bir şey ki kişiliğimizi karakterimizi şekillendiriyor.. annelerimiz bizim iyiliğimiz için didindiler,Allah razı olsun ekmek kavgasında iken nice fadakarlıklar ile büyüttüler bizi,şimdi biz anne olduk,kendimizede örnekle farkındayıs yanlışların doğruların yaşayarak öğrendik çünkü,öğreniyoruz.. elimizin altında kaynaklar mevcut,bir tık ile ulaşabiliriz doğru bilgilere,ekmek kavgasında değiliz çok şükür,bizden hizmet bekliyen büyükler yok yanımızda,makinalar var şimdi bulaşığımızı,çamaşırımızı yıkayan,bezler var nasıl yıkarım diye düşünmeden çöpe attığımız,hasılı teknoloji bize hizmet ederken aman daha kazanayım çalışayım demek yerine sımsıkı sarılmalıyız yavrularımıza,onlarla beraber çocukluğumuzu yaşamalıyız belkide,annelik hissiyatlarımızı zerresine kadar doyumsamalıyız,ben anneyim ne yapabilirim,nasıl daha kaliteli bir anne-baba olabilirim diye yardm almalıyız,destek almalıyız uzmanlardan.. tabiki kendi kültürümüzü esas almalıyız, bu sebeple anadolu pedagojisini anlatan uzamn pedagog adem güneşin bilgilernden çok faydalandım ben,nasıl duyarlı çocuk yetiştirilir,incitmeden,sindirmeden.. batının pedagojisinde ki ayırın 6 aylık bebeğinizin odasını diyen sese inat,hayır iki yaşına kadar sarılın öyle yatın yavrunuzla diyor adem güneş,radyo programlarını arşivden 1. bölümden başlayark dinlemeni tavsiye ederim kardeşim,hatta akşmları eşinle beraber dinleyin.. bir de şimdiden düşünme,şimdiden çatışma eşinle ileri için,dur bakalım hele gelsin aziz misafirin,hele bir baba olsun eşin,hem radyo programlarını dinledikçe tamamen bakış açısının değişeceğine inanıyorum ben.. Allah yar ve yardımcın olsun kardeşim hamileliğin tadını çıkar,bol bol ayva ye,kuran dinle,pozitif olmaya çalış inş. Allah hayırlı bir nesle öncülük edecek olan evlatlar nasip etsin hepimize..
 
ne kadar doğru yazılanlar... Ben de 1-6 yaşını kreşte büyüyerek geçirmiş, ilkokul 5. sınıfa kadar yine anne-baba çalıştığı için insanlara emanet büyümüş birisiyim. Daha güzel anlatılamazdı bu durum. Hakikaten hep bir yanım eksik, özgüveni oldukça aşağıda, girişkenliği sıfır bir gençlik geçirdim... Hatta çok iyi hatırlarım ilkokula başladığım dönem fabrikanın numarasını öğrenmiş saat daha sabah 9 da arayıp annemi bahanelerle eve getirmeye çalışırdım... Karnım ağrıyo, dişim ağrıyo eve gel diye... annem de 1-2 kez geldi sonra anladıki hepsi numara...ama yine de emekliliğine kadar çalıştı yani ben 5. sınıfa başlayana kadar. Şimdi ben bebek bekliyorum, işi bıraktıktan sonra öğrendim hamileliğimi tekrar bi yere başlayamadım bu durumda ama iyi ki de başlayamamışım diyorum şimdi, stressiz sakin, huzur dolu bir hamilelik geçiriyorum ve inanıyorum ki bu huzur doğacak çocuğuma da yansıyacak. İstiyorum ki çocuğum en azından okula başlayana kadar ben evde kalayım benim gibi kreşlerde bakıcılarda büyümesin ama bu şekilde büyümeyen insanlar anlayamıyor işte... Misal eşim en geç çocuk 1-1,5 yaşına gelince başlarsın çalışmaya bakıcı tutarız, kreşe veririz falan diyor. Ne kadar anlatsam da anlamıyor yaşadıklarımı çünkü o yaşamamış yaşadıklarımı... İş-Özel yaşam-Maddi sıkıntı üçgeninde olan çocuklara oluyor ve belki de bu nedenle her yeni jenerasyon birbirinden daha tuhaf, bilinçsiz, değerlerden ve duygulardan uzak yetişiyor. Ve aslında bu nedenle sevgi bilmeyen, sadece para düşkünü bir toplum şekilleniyor... Umarım bir dönüm noktası olur herşey için...

offf of of:(bebeğim şimdi 5 aylık 8.ayına girince işe başlamak zorundayım bende kreşe verırım dıye dusunup,taşınıp,sıkıntı yaparken bu yazı tuz biber oldu:(peki ne yapmalıyım lütfen akıl verin
 
kimse ister cocugu onun bunun elinde buyusun, ama sartlar bazen insani buna zorluyor maalesef :50: ya cocuk yapmayacaksin ya da bu sekilde olacak :50: Allah yardimcimiz olsun.
 
Son düzenleme:
Nekadr doğru tüm yazılanlar.Fakat Enazından avrupa ülkelerindeki gibi çocuklar için belli bir ücret ödense devlet tarafından, pek çok kişi kreşe yollamak zorunda kalmaz sanırım.Herkes çocuğu için çalışıyor sonuçta:S
Ben çalışmadığım halde yoruluyorum çoğu zaman, bütün gün çalışıp eve gelip tekrar bir iş daha başlıyor çalışan annelere. Allah yardımcıları olsun...
 
Back
X