İnsanlığımdan utandığım bazı zamanlar vardır. Bugün de onlardan biriydi. Ne diyorduk? –Bir yumurta… Bakmasını bildiğinde, çok şey anlatır insana. Bizim Hanım epeydir şikayetçiydi. Dolapta hiçbir şey kalmamış; ne yemek pişirmeye ne salata hazırlamaya. Halbuki balkonda bir çuval soğan var. Yap bir soğan öldürmesi: Yemeklerin kralı. Gel de anlat bizimkine ama. Şu kadın kısmını hiç anlayamadım zaten. Kızı da anasından beter. Paçalarıma asılıyor: “Baba çikolata yok evde, baba bana lokum al.” Bayanların geleneksel diyet sezonunu açmasına daha haftalar var. Mecburen biz de düştük yollara (tabiî ki ayın 15 inden sonra!)…
Tek tek listede yazılanları aldım. En olgunundan orta boy domatesler, tatlı olduğuna garanti verilen yeşil biberler, seç beğen al patlıcanlar… Tek tek girdiler poşetlere, ağızları sıkı sıkıya bağlanarak. Pazar alışverişinden sonra sıra kasaba uğramaya geldi. Kıyma çektirdim, kuşbaşı hazırlattım, haşlamaya tavuk aldım. Kasadaki yeni yetme oğlan “Başka bir şey var mı abi?” diye sorduğunda, benim de gözüm yumurtalardaydı. “Şuradan da bir koli ekleyiver.” dedim.
Kasaptan aldıklarımı da arabaya yerleştirdim. Poşetleri özenle koltuğa, yumurtaları ise yere yerleştirdim. Geçen ay koltuğa koymuştum, ani bir frenle bir kaçı kırılmıştı maalesef. O yüzden kararlıydım bu kez tedbirli olmaya. Koyarken yumurta kolisinde biraz şişkinlik fark eder gibi oldum ama çok üstüne düşmedim.
Eve vardığımda o kadar çok yüküm vardı ki iki parti taşıdım kapıya kadar. Bu sırada elimde yumurta kolisi olduğunu unutarak biraz sertçe koyuvermişim merdiven basamağına. Eyvah diye geçirdim içimden, bu seferde koruyamadım yumurtaları… Şöyle bir poşeti aralayıverdim ki ne göreyim, kolinin yumurtaları koruyan şeffaf bandı yırtılmış, 30 tane yumurtadan sadece 3-4 ü yerli yerinde. Diğerleri ise dipdibe poşetin dibinde! Belki de zaten yırtıktı koruyucu bant diye düşünüyorum. Arabanın döşemesine koyduğumdaki şişkinliği o zaman hatırlıyorum. Aklıma hemen bıyıkları yeni terlemiş kasiyer çocuk geliyor. Acaba o mu dikkatli koymadı diyorum.
Hanım kapıyı açıyor. O sebzeleri yerleştirirken, ben de yumurtaları yerleştiriyorum. Önce kolideki 4 yumurtayı alıp, alelacele poşetin dibine göz gezdi-ri-yo-ru-m. Ellerim titremeye başlıyor, durdurmaya gücüm yetmiyor. O kadar titriyorlar ki, dolaba koymak üzere elime aldığım yumurtalardan biri kayıveriyor, yere düşüyor. Ve böylece kırılıyor 30 yumurtadan sadece biri: İlki!!! O cansız yumurtayı düşünüyorum. Ne onu satanın tecrübesine, ne satın alanın tedbirine, ne altındaki koliye, ne üzerindeki şeffaf banda yaslanıyor. Merdivene sertçe çarpmak bile umrunda değil. Çünkü onun tek dayanağı sahibi. Ol derse olacak, kırıl derse kırılacak. Ben gene zayi ettim gözüyle bakarken yumurtalara, birine bile bir şey olmaması… Son ana dek: Elimdeki yumurta, bana dersini verip kırılana dek…