Okuduumuz bir Kitabn en beendiimiz ksm

Hayalindeki çocukla, sana gönderilen çocuk farklıdır.
ama sana gönderilen çocuğu hayalindeki çocuk olmasa bile sever ve benimsersin.

Yabancı-Diana GABALDON
 
puslu kıtalar atlası ... ihsan oktay anar

Sevgili oğlum,

Bir zamanlar yaşadığım evin, geceyarısı eve dönerken taVİRÜSşıdığım o fenerin, duvardaki Acem halısının ve aslında gerçek bir kent olan Galata’da gördüğüm her şeyin sadece ve sadece benim zihnimdeki düşünceler olduğu fikri kafama saplandığında muhakeme gücümün zayıfladığına hükmetmiştim. Ama şimdi görüyorum ki, asıl bunu düşündüğümVİRÜS de yanılmışım. Çünkü onlar gerçekten de benim düşlerimdiler.

Bu fikrimi ilk kez Mihel çıkmazındaki kıraathanede Ali Said Çelebi’ye açmıştım. Biliyorsun, bu iyi niyetli adam baVİRÜSna neredeyse olağanüstü bir saygı duyar ve ne söylesem heVİRÜSmen inanır. Ona, oturup sohbet ettiğimiz bu kıraathanenin kahvecisinin, müşterilerinin ve yaşadığımız dünyada geri kalan ne varsa hepsinin, sadece benim düşüncemde oldukVİRÜSlarını söylediğimde, parmağıyla kendisini işaret ederek, ‘Ya ben?’ diye sormuştu. Malum cevabı alınca nedense bir hayli hüzünlenmiş, kafasında kimbilir neler kurmuştu. Ali Said Çelebi, böylece, benim zihnimde yaşadığına inanan tek kişi oldu. Bunun onu fazlasıyla sarstığını söyleyemem. Çünkü ertesi günü bana bir derdini açtı: Dediğine göre Sultan AhVİRÜSmet Camii’nin müezzinlerinden biri olmak istiyor, ama tahsili tutmasına rağmen, koruyanı kollayanı olmadığı için bu göreve bir türlü gelemiyordu. İşte bu yüzden kendisini, sözkonusu camiin müezzini olarak düşlememi rica etmekVİRÜSteydi. Gerçi onun bu isteğini yerine getirmem elbette mümVİRÜSkündü. Ama onun bu ricasını geri çevirdim. Fakat yakamı bırakmadı. Ertesi gün, koltuğunun altında bir kaz, elinde bir sepet yumurta ve bir top tereyağıyla kapımı çaldı. Ben de onun isteğini kısmen de olsa yerine getirmek zorunda kaldım. Ali Said Çelebi, müezzin olmasa bile, şimdi Sultan Ahmet Camii’nde mutemet olarak görevini ifa ediyor. Ama yaptığım iyiliği unutmuş olmalı ki, beni uzun süreden beri arayıp sormadı.

Sana gelince sevgili oğlum, sen de benim kim olduğumu, yemeden içmeden günlerce nasıl yaşadığımı, hayatımızı idame ettirdiğimiz paranın nereden geldiğini bana sormaya bir türlü cesaret edemezdin. Paranın geldiği yeri, inanmayacağını bile bile sana söylüyorum: Cebimde yüz akçe olması için zihnimde yüz akçe düşlemem yetiyordu.Seni artık şaşırtmak istemediğim için her şeyi söylemek istemiyorum. Ama gördüğün ve işittiğin ne varsa, hepsinin, şu zavallı babanın zihnindeki düşlerden ibaret olduğuna inan! Yine de birkaç şey bunun dışında tabii. Büyük dayın Arap İhsan, o muhteşem külhani, boşluğu ve karanlığı okuyan benim gibi bir korkağın, adım bile atmaya çekindiği gerçek dünyanın haritalarını çizen biriydi. Yıllar önce öldü, ama kahkahası hâlâ çınlıyor ve düşü zihnimde hâlâ yaşıyor. Onu neden mi düşledim? Belki de senin, biricik oğlumun onu tanımasını istedim, o kadar.

Çünkü her baba oğluna bir şeyler öğretmek, ona doğru ve gerçek olanı göstermek ister. Oysa benim sana, düşlerimden başka verebilecek bir şeyim yoktu.O yüzden sana, şimdi elinde tuttuğun garip kitabı verdim. Ama ne yazık ki Dünya’yı gösteremedim. Sana aslında Kâtip Çelebi’nin, Cihannüma adıyla tercüme edip bana bir nüshasını hediye ettiği Atlas Minor gibi bir eser bırakmak isterdim. Oysa dünyaya sırt çeviren benim gibi birinin zihninde Boşluktan başka ne olabilir ki? Kendisinden düşler yarattığım Boşluğun atlasını, Atlas Vacui’yi bu yüzden yazdım: Sen okuyasın diye değil, yaşayasın diye.

Zihnimde bir düş olan sevgili oğlum, işte böylece zavallı babanın yaşayamadıklarını yaşadın ve dokunamadıklarına dokundun. Bir babanın kendi oğlundan bekleyeceği şekilde kahraman değildin. Son derece silik ve mütevaziydin. Bununla birlikte, arada bir senin kulağına,karakterinle bağdaşmayacak sözler fısıldamadan edemedim. Çünkü düşler görmektense, boşluğun kendisine tapan insanlar karşısında küçük düşmeni istemedim. Sonunda, senin için düşlediğim macerayı yaşadın ve böylece senin için yazdığım atlası okumuş oldun. Artık benden öğreneceğin nihai şeyi öğrenmiş oluyorsun.

Ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. Rendekâr düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Galata’da, Yelkenci Hanı bitişiğinde ikamet eden Uzun İhsan Efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir’de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.

Senin için gerçek bir baba olmayı, saçlarını okşamayı, seni öpmeyi çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok yakın, hem de çok uzağım. Veda etmek benim için son derece zor. O yüzden, her ne kadar uzakta olsam da seni, o eski yakışıklı yüzünle, Aglaya’yla birlikte hep düşlemek istiyorum.

Hoşçakal oğlum. Hoşçakal sevgili, biricik düşüm.”

Bünyamin gülümsedi. Atlası kapatıp koynuna soktu. Kendini son derece yorgun hissediyordu. Sabah ezanlarının okunmasına az kala, yattığı sedirde kaşınmaya hâlâ devam eden bekçinin yanma gitti ve adamı dürtüp uyandırmaya çalıştı. Bekçi, gördüğü düşün etkisiyle dudaklarını durmadan kıpırdatıyor, bir türlü uyanmak bilmiyordu. Fakat delikanlı onu adamakıllı sarsınca gözlerini açtı. Sabah olmuştu. Sanki yüzyıllık bir uykudan uyanan bekçi, yerinden doğrulup çevresine bakınca kendisini uyandıran kişiyi göremedi. Çünkü her taraf karanlıktı.Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi?
 
Her karanlık bulutta bir beyaz nokta bulunur derler....


Cengiz Aytmatov - Öğretmen Duyşen
 
"Annelerin yaşı olmaz! İster genç, ister yaşlı, geride bıraktıkları doldurulmaz boşluk hep aynıdır."



Canan Tan - İz
 
Bir cesedin korkulacak hiçbir tarafı yoktur,tıpkı karanlığın korkulacak hiçbir tarafı olmadığı gibi.
Ölüme ve karanlığa baktığımızda korktuğumuz şey bilinmezliktir,başka bir şey değil.

A.Dumbledore - H.P ve Melez Prens
 
"O kadar yalnızım ki odama girerken bile öksürüyorum, ürkmeyeyim diye."

"Senin sesine bile aşık olunur, lütfen içinden ağla."



*Kahraman Tazeoğlu
 
Son düzenleme:
"Yorgunum çok… ne çok çiçek var, ne çok renk, ne çok koku, ne çok uzanış güneşe doğru, ne çok türkü var sevdalı, ne çok şiir acılı, ne çok kumdan kale var, ne çok sarı saçlı çocuk, ne çok ev var sarmaşıklanan, ne çok ıslık, ne çok film var, ne çok figür, ne çok zaman var kelebeğim, ne çok zamansızlık… Saatim beşi dalga geçiyor sanırım. Sanırım su geçirmiyor saatim. Sanırım ayrılığı saklıyor akrep, sanırım sevdadan yana yelkovan. Sanırım her şeyi aklından geçiriyor saatim. Sanırım üzmüyor beni… Üzülme kelebeğim. Bugünü atlatırsak… Yarın diye bir şey yok! Üzülme kelebeğim… bir yıldız kayar kimsenin bilmediği. Üzülme kelebeğim… Ağlarken duyulmaz sesim. Üzülme kelebeğim… Kalır yalnızca güzelliğin… "

Serçe Parmağı (Kelebek Sıtması) - Gökhan Özcan
 
Hiçbir iblisin bin sene geçse bile tasarlayamayacağı mide bulandırıcı fikirler, ancak eksiksizce çalışan bir insan beyninin icat edebileceği karanlık, anlamsız kötülükler buluyorlar, sonra da "şeytana uydum" diye bağırıyorlardı ve mahkeme bunu hafifletici sebep sayıyordu. Halbuki işin özü, Şeytan'ın kimseye bir şey yaptırmamasıydı. Buna gerek yoktu ki. İnsanların anlamakta güçlük çektiği şey buydu işte... cehennem büyük bir şer kaynağı değildi, tıpkı cennetin iyilik kaynağı olmadığı gibi. Onlar yalnızca bu büyük kozmik satranç oyunundaki taraflardı. Meselenin özü, hakiki iyilik de hakiki kötülük de insan zihninin içindeydi.

Kıyamet Gösterisi - Neil Gaiman, Terry Pratchett
 
artık hep hayal ettiğimiz yeni bir başlangıcı değil hiç düşünmediğimiz mutlu bir sonu istemeliyiz
 
"Biz sadece insanız. O dağda ne var bilmiyorum, ama şu kadarını biliyoruz. Yaşarız ve ölürüz. Bu arada şansımız varsa yükümüzü hafifletecek birini bulabiliriz."

Hiçlikten Gelen Kız - Justin Cronin
 
"Benim derdim bu işte. Dostlarım için ben, çoğu kez ağza düşecek olgun bir armudum. Kışladakiler için yolunacak bir tavuk. Mahalle halkı için pis bir Arnavut, zavallı Zinkutza'cığım için aşağılık bir ulus. Oysa ben herkesle kardeş olmak isterdim. Ama kimse bunu arzulamıyor. Hiçkimse doğuştan iyi bir insanın iyi kalmasına yardım etmediği gibi, böyle bir talihe kavuşamamış insanın sonradan iyi olmasına da yardım etmeye yanaşmıyor."

Panait Istrati - Kodin
 
Bazen ölmek istersin ama ölemezsin.
Çünkü o kadar güçsüz ve çaresiz değilsindir.
Bazen canından bile kıymet verdiğin sevdiğinden ayrılırsın tıpkı benim bugün ayrıldığım gibi...
Dünya başına yıkılıyormuş gibi hissedersin ama yıkılmaz!
Dünya yine vardır ve olmaya devam edecektir...
Bazen içersin içersin içersin, sırf unutabilmek için...
Ama sabah olup uyandığında daha kötü hatırlarsın...
Bazen gözünden yaşlar süzülür ve avuçlarına damlar...
Ama bazen o yaşlar hiç süzülmez ve içine damlar...

kaybedenler kulubü~kent fm
 
Bir Atatürk heykeli düşünüyorum: Bir ağaç dalına asılı salıncakta oturmuş, gülümsüyor... Tıpkı, 28 Kasım 1930'da, Ege vapurunun güvertesinde çekilen fotoğrafındaki gibi...
Salıncaktaki Atatürk'ü sallamak için ağacın ve dolayısıyla heykelin bulunduğu alana yalnızca çocuklar girebilir.
Çocuklaın salladığı bir Atatürk heykeli...
Çocuklar dedim; çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş!

Sunay Akın__Kırdığımız Oyuncaklar
 
Konuyu Açan Sevgili Ahu
Dostumun Dostu..
Mekanın cennet Olsun..
 
Konuyu Açan Sevgili Ahu
Dostumun Dostu..
Mekanın cennet Olsun..

bana ''su yoluna akarmı ''diye sormuştu evet akar ne tarafa giersen git sonunda yoluna akıyor işte. bizde gidiyoruz yolumuza. istediğimiz yollardan geçebilsekte geçemesekte akıyor gidiyoruz . sense : ve sessizce akıp gitti nehir. diyebilceğimsin .Cano ma da çok teşekkür ederim mesajı için. bu güzel insan için bu başlığın sahibi için Ahu için fatihanızı eksik etmeyin arkadaşlar Allah mekanını cennet etsin.
 
Evet sen kendi yaşamından kurtulmaya çalışıyordun.Sen yürek değil, koca bir diken taşıyordun ve her atışta daha da beter acıtıyordu.Ben ise kim bilir kaçıncı kez sunuyordum kendimi sorgusuz sualsiz, art niyetsiz.Karanlık mahzende geçirdiğim kin dolu günleri silip atıverdim bir kalemde.Böyle olmamalıydı, hüzünlü ve bildik sonları istemiyordum artık yaşamımda.
 
X