Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Paralel medya terör operasyonlarını neden karalıyor?
Paralel medya terör operasyonlarını neden karalıyor? Türkiye'nin DAEŞ ve terör örgütü PKK'ya yaptığı operasyonlarla ilgili büyük bir kara propaganda başlatıldı. Bakın Türkiye'yi hedef alan terör örgütlerine karşı yapılan operasyonlar nasıl karalandı ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldı?
PKK'nın güvenlik güçlerini şehit etmesine ve 2015'in ilk yedi ayında düzenlediği 1267 terör eylemine sessiz kalan HDP bu kara propagandada başı çekiyor. PKK ile silah bırakması konusunda müzakere etmeyen, terör eylemlerine son vermesi için çağrı yapmayan HDP, operasyonlar başlayınca "konuşarak ve müzakere ile çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yoktur" demeye başladı.
Okyanus medyası da terör örgütlerine yönelik operasyonların sona erdirilmesi için kara propaganda yapmaya başladı. Şehit cenazeleri ve saldırıları görmezden gelen Cumhuriyet Gazetesi "Hükümet sınırdaki çatışmayı gerekçe göstererek baskı politikalarını devreye soktu. Barışkes dönemi" yazdı. Okyanus medyasının bir diğer yayın organı olan Taraf gazetesi ise "Barış yürüyüşü korkuttu", "operasyonlar MHP oyları için" ve "Geçici Savaş Hükümeti" başlıklarıyla büyük bir algı operasyonuna imza attı. HDP, PKK ve DAEŞ'ten gelen açıklamalara geniş yer veren Taraf, Başbakan'ın açıklamalarını ise "Davutoğlu'ndan dalgalı açıklama" başlığıyla gördü.
Terör örgütlerine yönelik operasyon karşıtı medya organlarından biri de Zaman gazetesi oldu. Zaman'ın birinci sayfasında "Sen misin terörle mücadele eden!" başlığıyla yayınlanan haberle büyük bir algı operasyonuna imza atıldı. Terörle mücadele edenlerin görevden el çektirildiği iddia edilen haberin altında "3 yıl sonra Kandil bombalandı" başlığıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet hedef alındı.. HDP'nin "Şimdi barış mücadelesine katkı zamanı" sözlerine yer veren zaman şehit haberleri ve terör saldırılarını görmeyen medya organları arasındaki yerini aldı.
Zaman Gazesiyle paralel çizgideki Samanyolu Haber de skandal bir habere imza attı. Samanyolu Haber'in Cihan Haber Ajansına dayandırarak verdiği internet sitesinde yapılan haberde Kandil'e yapılan hava harekatında sivillerin yaralandığı iddia edildi.. Operasyonların sivilleri hedef aldığı yönünde bir algı operasyonu yapılma çabası içine girildi.
Birgün Gazetesi ise "Geçici hükümet darbesi" başlıklı haberiyle kara propagandayı bir adım daha ileriye taşıdı. Teröre karşı yapılan operasyonları darbe dönemleriyle kıyaslayacak kadar ileri gitti. Yurt içindeki terör operasyonlarının hukuksuz olduğu iddia edildi. Sözcü Gazetesi de operasyona şiddetle karşı çıktı. Geçmişte "Neden operasyon yapılmıyor" diye yayın yapan Sözcü, "Suçlusunuz!" başlığıyla verdiği haberde hükümeti hedef aldı.
Peki Okyanus medyası Türkiye'yi hedef alan terör örgütlerine yönelik operasyonları neden itibarsızlaştırmak istiyor? Fransa'daki Charlie Hebdo katliamında terörü kınama yarışına giren okyanus medyası şehit cenazeleri söz konusu olduğunda neden suskunlaşıyor? Paris'te yaşanan teröre karşı çıkan Okyanus medyası şehit cenazeleri söz konusu olduğunda niye milli bir duruş sergilemiyor? Şimdi bu sorulara yanıt aranıyor..
muhalif olacagız diye iyice battılar twitter de yoğun tepki alınca kandilde siviller vuruldu haberini de kaldırdılar ne yapacaklarını şaşırmışlar işte Allah sordu işte zamanında da türkiye iyiye gidiyor diye ne yalakalı haberler yapıyorlardı , bir gün adalet bize de lazım olacak diye düşünmediler istedikleri gibi at koşturdular şimdi ise hükümete taş koyucaz diye ne yapacaklarını şasırdılar.
İkiyüzlülüğün dibini gördüler artık. Pkk dan veya işid den haber yapıp,ekmek yiyorlardı herhalde.. bu kadar karşı olduklarına göre. ekmek kapısı kapanıyor diye üzülüyorlardır, YAZIK...
Yani böyle zamanlarda kimi dinlerseniz o yönde karar vermek kolaylaşıyor. İyi niyetli uyarılar yapıldı; ama bu ülkeyi yönetmekle sorumlu kimseler hiçbir sözü dinlemedi. Ve olan oldu. Şimdi bir yandan IŞİD belası oluk oluk kan akıtıyor; diğer yandan PKK kanlı eylemlere başladı. Onlarca insan hayatını kaybetti geçen hafta. Askerler, polisler şehit düştü. Yüreğimiz yandı. Ne var ki bu acıların yaşanacağı biliniyordu; basireti bağlanmış yöneticiler bu ülkeyi bir kaosun içine atıverdi.
Şimdilerde basiretsizliğin faturasını bırakacak masa arıyorlar. Sanki bu kargaşanın sorumlusu kendileri değilmiş gibi!
“Çözüm Süreci” denen yol haritasını hiç kimse bilmiyordu. Bir-iki kişinin yürüttüğü sürecin Türkiye'yi nereye götüreceği merak ediliyordu. Çekincesi olanları susturdular. Endişelerini dile getirmek isteyenleri linç ettiler. “Bu süreç Kürt sorununu çözmüyor; sadece PKK'yı uluslararası bir aktör haline getiriyor” diyenleri ihanetle suçladılar. Oslo'da ne sözü verilmişti, polis ve askerin tasfiye edileceği, onun yerine Öz Savunma Birlikleri'nin (ÖSB) kurulacağı iddia ediliyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK'nın yol kesmesini, kimlik sormasını, dağa militan taşımasını vs. esefle seyretmek zorunda bırakıldı. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in bu duruma üzüldüğü, müdahale etmemekten doğan durum için yasal bir düzenleme istediği konuşuldu. Haklıydı Paşa. Hükümet bu hukuki talebe bile uzun zaman kulak tıkadı. Bu arada örgüt, hiçbir dönemde yakalayamadığı güce ulaştı. Devlet içinde “Büyük Kürdistan” hayalinden hareketle “Misak-ı milli sınırları”nı genişletme planı yapan maceraperestler vardı. Sanırsınız bütün yeryüzünün Kürtleri Türk dış politikasının hayallerine ram olmuş bekleşiyor...
Şimdi Güneydoğu'dan oy alınamayınca, HDP'nin kitle partisi olmasına engel olunamayınca devleti yönetenler birden U dönüşü yaptı ve PKK'yı da, liderini de lanetlemeye başladı. Oysa seçim öncesine kadar aralarından su sızmıyordu. Öcalan AKP tarafından kurtarıcı ilan edilmedi mi? Koca koca adamlar Apo'ya övgüler düzmedi mi? Yandaş yazarlar PKK liderine Nobel ödülünü layık görmedi mi?
Hatırlayınız lütfen; “Çözüm Süreci”nin daha ilk dakikasında “PKK silah bırakacak” deyip millete güvence vermişti Tayyip Erdoğan ve ekibi. Bir tane silah bırakıldı mı Allah aşkına! Yandaş yazarlar bu konuda ha bire güzellemeler yaptı. Toplum demez mi, ya üç senedir yalan söylediniz ya da şimdi yalan söylüyorsunuz! Tarih sormaz mı, bu örgüte uluslararası meşruiyet kazandıran bizzat siz olduğunuz halde neden şimdi başkalarını suçluyorsunuz?
IŞİD belasının Türkiye'yi kanlı bir maceraya sürükleyeceğini basireti bağlanmamış herkes görüyordu. “Yeter ki Esed rejimi gitsin” mantığı yüzünden El Kaide'den, El Nusra'dan, IŞİD'den medet umuldu. PKK'nın Suriye'deki izdüşümü olan PYD ile işbirliği yapan bu iktidar değil mi? PYD liderini Türkiye'de misafir eden bizim istihbarat yetkililerimiz değil mi? Sonra birden PYD'yi terörist ilan edip IŞİD ve benzeri örgütlerden medet umanlar yine aynı kişiler değil mi?
IŞİD'in sınırdan elini kolunu sallayarak geçtiğini yerli-yabancı medya defalarca dile getirdi. Hükümet dinlemedi söylenenleri. IŞİD militanları Niğde'de asker ve polisi şehit etti; yakalananlar Türkiye Cumhuriyeti devleti adına kendilerine yardımcı olunduğunu itiraf etti. Tedbir alındı mı? İstanbul ve Ankara başta olmak üzere IŞİD militan topladı, onları sınırdan geçirip Suriye'ye soktu ve bunları sağır sultanlar duydu da sorumlu tutulması gerekenler duymadı mı?
Yüreğimiz yanıyor. Gencecik insanların ölüme sürüklenişi, asker ve polisimizin şehit edilişi karşısında gözlerimiz doluyor, içimiz parçalanıyor. Acımız büyük! Öfkemiz de! Vaktiyle tedbir alınabilirdi, alınmadı. Kürt sorunu suhuletle çözülebilirdi; çözülmedi. Radikal İslam denen o malum vahşet, bu güzel dinin temel referansları ve barış mesajıyla bertaraf edilebilirdi; edilmedi. Uçuk-kaçık bir hayalin peşinde koşanların yanı sıra kendi suçunu örtbas etme telaşıyla kaos beklentisine girenlerin vebali çok büyük.
Şimdi o vebal ve günaha bir yenisi ekleniyor: Terörle uzaktan yakından alakası olmayan sivil toplum örgütlerine de utanmadan terör suçlaması yapılıyor. Yuh artık dedirten bu aymazlığın kalemşor savunucularını ahlaka, edebe, sorumluluğa davet etmek ve ‘Allah'ından bul' demekten başka bir şey gelmiyor elimizden; tabii hâlâ Allah ve ahiret inancı vicdanlarında bir kıpırtıya sebep olabiliyorsa…
Hiç korkmayın Türkiye bu seferki cinnet senaryosunu da yırtıp atacak; akılla, vicdanla, inançla yapacak bu mukaddes vazifeyi. Ne var ki tahribat büyük olması nedeniyle tamirat zaman alacak. Toz duman kalkınca ortaya çıkacak manzara, kendi cürmünü örtbas edebilmek için kaosu körükleyenleri masum insanlara çamur atanları afişe edecek. Ve o gün bazı kişiler çok ama çok utanacak. Sağduyudan, barıştan, kardeşlikten, sabır ve tahammülden başka çare yok. Saltanatlar nasıl olsa bir gün gümbür gümbür yıkılıp gider; geriye kan davaları kalmamalı, ülke bütünlüğü sarsılmamalı…
BÖYLE DEVLET ADAMLIĞI OLMAZ
Son dönemde güvenlik ve adalet bürokrasisi anayasanın ve yasanın dışına çıkarak sürekli suç işlemekte. Bir emniyet müdürü kalkıp bir kitle hakkında mahkeme kararı veriyor gibi suçlama yapıyor ve uluorta insanları gözaltına alıyorsa. Bir başka emniyet yetkilisi MOBESE kameraları tıkır tıkır çalışırken ve ortada 32 genç katledilmişken sorumluluktan kaçıp “paralel safsatasına” bağlıyorsa… Bir savcı yetkisi olmadığı halde TV kanallarının uydudan yasaklanmasını istiyorsa… Anayasa ve yasaları ayaklar altında çiğnemiş olmuyor mu?
IŞİD ve PKK terörünü bile “paralel”e bağlayan kişiler ya aklını kaybetmiş ya da vicdanını! Bunu yapanlar ya somut bir delil göstermeli; yahut elindeki kalemi bırakmalı, koltuğunu terk etmeli… Anayasa üzerinde her gün tepinilirse, yasalar buzdolabına konar, işlerine geldikçe uygulanırsa toplumda adalet duygusu kalır mı? Devletin varoluş sebebi adaleti tesis etmektir. Onun tesisi ise en başta devletin yasalara ve anayasaya boyun eğmesiyle başlar.
Düşünebiliyor musunuz Anayasa Mahkemesi dershanelerin kapatılması ile ilgili çok net karar veriyor; ama Milli Eğitim Bakanlığı minder dışına kaçacak yer arıyor. Gerekçeli kararı bekliyoruz diyorlardı. Gerekçeli karar da yayınlandı ve AYM Milli Eğitim'in bütün tezlerini yerin dibine soktu. Bunu uygulamamak, anayasayı açıkça ihlaldir ve kesinkes suçtur.
Bediüzzaman yıllar önce diyor ki: “Zaman olur ki zıd zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lafız, mananın zıddıdır.” Ruhun şâd olsun büyük Üstad! Siyasetin ikiyüzlü ahlakını nasıl da deşifre etmiş. Ve ekliyor büyük mütefekkir: “Adalet külahını zulüm başına geçirmiş.” Yıllar önce söylenmiş bu veciz sözler bugünlere de ışık tutmuyor mu?
Herkesin (özellikle de devlet görevini yapanların) kendi aslî sorumluluk alanına dönmesi, zulümden vazgeçmesi, ikiyüzlü siyasetin çarkları arasında haysiyetini feda etmemesi gerekiyor. Parti devletine de parti devletinin kulu olmaya da gerek yok. http://www.zaman.com.tr/yazarlar/ekrem-dumanli/ektiginizi-biciyorsunuz_2307395.html Buda zaman gazetesinden bir yazı.Hangisine hak verelim
Yani böyle zamanlarda kimi dinlerseniz o yönde karar vermek kolaylaşıyor. İyi niyetli uyarılar yapıldı; ama bu ülkeyi yönetmekle sorumlu kimseler hiçbir sözü dinlemedi. Ve olan oldu. Şimdi bir yandan IŞİD belası oluk oluk kan akıtıyor; diğer yandan PKK kanlı eylemlere başladı. Onlarca insan hayatını kaybetti geçen hafta. Askerler, polisler şehit düştü. Yüreğimiz yandı. Ne var ki bu acıların yaşanacağı biliniyordu; basireti bağlanmış yöneticiler bu ülkeyi bir kaosun içine atıverdi.
Şimdilerde basiretsizliğin faturasını bırakacak masa arıyorlar. Sanki bu kargaşanın sorumlusu kendileri değilmiş gibi!
“Çözüm Süreci” denen yol haritasını hiç kimse bilmiyordu. Bir-iki kişinin yürüttüğü sürecin Türkiye'yi nereye götüreceği merak ediliyordu. Çekincesi olanları susturdular. Endişelerini dile getirmek isteyenleri linç ettiler. “Bu süreç Kürt sorununu çözmüyor; sadece PKK'yı uluslararası bir aktör haline getiriyor” diyenleri ihanetle suçladılar. Oslo'da ne sözü verilmişti, polis ve askerin tasfiye edileceği, onun yerine Öz Savunma Birlikleri'nin (ÖSB) kurulacağı iddia ediliyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK'nın yol kesmesini, kimlik sormasını, dağa militan taşımasını vs. esefle seyretmek zorunda bırakıldı. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in bu duruma üzüldüğü, müdahale etmemekten doğan durum için yasal bir düzenleme istediği konuşuldu. Haklıydı Paşa. Hükümet bu hukuki talebe bile uzun zaman kulak tıkadı. Bu arada örgüt, hiçbir dönemde yakalayamadığı güce ulaştı. Devlet içinde “Büyük Kürdistan” hayalinden hareketle “Misak-ı milli sınırları”nı genişletme planı yapan maceraperestler vardı. Sanırsınız bütün yeryüzünün Kürtleri Türk dış politikasının hayallerine ram olmuş bekleşiyor...
Şimdi Güneydoğu'dan oy alınamayınca, HDP'nin kitle partisi olmasına engel olunamayınca devleti yönetenler birden U dönüşü yaptı ve PKK'yı da, liderini de lanetlemeye başladı. Oysa seçim öncesine kadar aralarından su sızmıyordu. Öcalan AKP tarafından kurtarıcı ilan edilmedi mi? Koca koca adamlar Apo'ya övgüler düzmedi mi? Yandaş yazarlar PKK liderine Nobel ödülünü layık görmedi mi?
Hatırlayınız lütfen; “Çözüm Süreci”nin daha ilk dakikasında “PKK silah bırakacak” deyip millete güvence vermişti Tayyip Erdoğan ve ekibi. Bir tane silah bırakıldı mı Allah aşkına! Yandaş yazarlar bu konuda ha bire güzellemeler yaptı. Toplum demez mi, ya üç senedir yalan söylediniz ya da şimdi yalan söylüyorsunuz! Tarih sormaz mı, bu örgüte uluslararası meşruiyet kazandıran bizzat siz olduğunuz halde neden şimdi başkalarını suçluyorsunuz?
IŞİD belasının Türkiye'yi kanlı bir maceraya sürükleyeceğini basireti bağlanmamış herkes görüyordu. “Yeter ki Esed rejimi gitsin” mantığı yüzünden El Kaide'den, El Nusra'dan, IŞİD'den medet umuldu. PKK'nın Suriye'deki izdüşümü olan PYD ile işbirliği yapan bu iktidar değil mi? PYD liderini Türkiye'de misafir eden bizim istihbarat yetkililerimiz değil mi? Sonra birden PYD'yi terörist ilan edip IŞİD ve benzeri örgütlerden medet umanlar yine aynı kişiler değil mi?
IŞİD'in sınırdan elini kolunu sallayarak geçtiğini yerli-yabancı medya defalarca dile getirdi. Hükümet dinlemedi söylenenleri. IŞİD militanları Niğde'de asker ve polisi şehit etti; yakalananlar Türkiye Cumhuriyeti devleti adına kendilerine yardımcı olunduğunu itiraf etti. Tedbir alındı mı? İstanbul ve Ankara başta olmak üzere IŞİD militan topladı, onları sınırdan geçirip Suriye'ye soktu ve bunları sağır sultanlar duydu da sorumlu tutulması gerekenler duymadı mı?
Yüreğimiz yanıyor. Gencecik insanların ölüme sürüklenişi, asker ve polisimizin şehit edilişi karşısında gözlerimiz doluyor, içimiz parçalanıyor. Acımız büyük! Öfkemiz de! Vaktiyle tedbir alınabilirdi, alınmadı. Kürt sorunu suhuletle çözülebilirdi; çözülmedi. Radikal İslam denen o malum vahşet, bu güzel dinin temel referansları ve barış mesajıyla bertaraf edilebilirdi; edilmedi. Uçuk-kaçık bir hayalin peşinde koşanların yanı sıra kendi suçunu örtbas etme telaşıyla kaos beklentisine girenlerin vebali çok büyük.
Şimdi o vebal ve günaha bir yenisi ekleniyor: Terörle uzaktan yakından alakası olmayan sivil toplum örgütlerine de utanmadan terör suçlaması yapılıyor. Yuh artık dedirten bu aymazlığın kalemşor savunucularını ahlaka, edebe, sorumluluğa davet etmek ve ‘Allah'ından bul' demekten başka bir şey gelmiyor elimizden; tabii hâlâ Allah ve ahiret inancı vicdanlarında bir kıpırtıya sebep olabiliyorsa…
Hiç korkmayın Türkiye bu seferki cinnet senaryosunu da yırtıp atacak; akılla, vicdanla, inançla yapacak bu mukaddes vazifeyi. Ne var ki tahribat büyük olması nedeniyle tamirat zaman alacak. Toz duman kalkınca ortaya çıkacak manzara, kendi cürmünü örtbas edebilmek için kaosu körükleyenleri masum insanlara çamur atanları afişe edecek. Ve o gün bazı kişiler çok ama çok utanacak. Sağduyudan, barıştan, kardeşlikten, sabır ve tahammülden başka çare yok. Saltanatlar nasıl olsa bir gün gümbür gümbür yıkılıp gider; geriye kan davaları kalmamalı, ülke bütünlüğü sarsılmamalı…
BÖYLE DEVLET ADAMLIĞI OLMAZ
Son dönemde güvenlik ve adalet bürokrasisi anayasanın ve yasanın dışına çıkarak sürekli suç işlemekte. Bir emniyet müdürü kalkıp bir kitle hakkında mahkeme kararı veriyor gibi suçlama yapıyor ve uluorta insanları gözaltına alıyorsa. Bir başka emniyet yetkilisi MOBESE kameraları tıkır tıkır çalışırken ve ortada 32 genç katledilmişken sorumluluktan kaçıp “paralel safsatasına” bağlıyorsa… Bir savcı yetkisi olmadığı halde TV kanallarının uydudan yasaklanmasını istiyorsa… Anayasa ve yasaları ayaklar altında çiğnemiş olmuyor mu?
IŞİD ve PKK terörünü bile “paralel”e bağlayan kişiler ya aklını kaybetmiş ya da vicdanını! Bunu yapanlar ya somut bir delil göstermeli; yahut elindeki kalemi bırakmalı, koltuğunu terk etmeli… Anayasa üzerinde her gün tepinilirse, yasalar buzdolabına konar, işlerine geldikçe uygulanırsa toplumda adalet duygusu kalır mı? Devletin varoluş sebebi adaleti tesis etmektir. Onun tesisi ise en başta devletin yasalara ve anayasaya boyun eğmesiyle başlar.
Düşünebiliyor musunuz Anayasa Mahkemesi dershanelerin kapatılması ile ilgili çok net karar veriyor; ama Milli Eğitim Bakanlığı minder dışına kaçacak yer arıyor. Gerekçeli kararı bekliyoruz diyorlardı. Gerekçeli karar da yayınlandı ve AYM Milli Eğitim'in bütün tezlerini yerin dibine soktu. Bunu uygulamamak, anayasayı açıkça ihlaldir ve kesinkes suçtur.
Bediüzzaman yıllar önce diyor ki: “Zaman olur ki zıd zıddını saklarmış. Lisan-ı siyasette lafız, mananın zıddıdır.” Ruhun şâd olsun büyük Üstad! Siyasetin ikiyüzlü ahlakını nasıl da deşifre etmiş. Ve ekliyor büyük mütefekkir: “Adalet külahını zulüm başına geçirmiş.” Yıllar önce söylenmiş bu veciz sözler bugünlere de ışık tutmuyor mu?
Herkesin (özellikle de devlet görevini yapanların) kendi aslî sorumluluk alanına dönmesi, zulümden vazgeçmesi, ikiyüzlü siyasetin çarkları arasında haysiyetini feda etmemesi gerekiyor. Parti devletine de parti devletinin kulu olmaya da gerek yok. http://www.zaman.com.tr/yazarlar/ekrem-dumanli/ektiginizi-biciyorsunuz_2307395.html Buda zaman gazetesinden bir yazı.Hangisine hak verelim
hı ekrem dumanlı bu dimi iki yıl önceki yazısı da bu ; “…türkiye içinde antidemokratik güçlerden umudunu kesenler dışarıya yöneldi. panellere katılıyorlar, görüşmeler yapıyorlar, makaleler yazıyorlar. türkiye’nin eksen değiştirdiğini… basın üzerine yoğun bir baskı yapıldığını... iddia ediyorlar. aslında bu suçlamalar yeni değil; ancak bazı gazetecilerin tutuklanmasını ya da kck’da bazı tutuklamaları vesile yapıp tekrar yükleniyorlar… ak parti’yi, ‘cemaat’i, tayyip erdoğan’ı, fethullah gülen’i vs. sürekli dış dünyaya gammazlıyorlar. bunu gazetecilik adına yapıyorlar güya. dünya standartlarında yayıncılık yaptığı sanılan gazete ve dergiler de “karşıt görüş” olmaksızın bu kara propagandaya teslim olup uluslararası lobicilerin dümen suyunda çırpınıp duruyor. sadece gazetecilik kisvesiyle yapılmıyor bu işler. brüksel ve washington’u mesken tutmuşlar her fırsatta kara propaganda yapıyorlar. yalan yanlış bilgileri yabancılara boca edenler aslında siyasi bir şartlanmışlık içinde ideolojik bir savaş veriyor. aslında “yabancı dostlarını” da yanıltıyorlar, çünkü hiçbir analizleri sosyal gerçekliği yansıtmıyor. ...resmen yalanlar üzerinden bir kuşatma yapılıyor." hükümetle kötü olunca tabi böyle konuşuluyor.
Hükümüte kötü demedimki:)Yani siyaset çok anladığım ve donanımlı olduğum bir konu değil işin açığı.Ancak kimi dinlerseniz ona hak veresiniz geliyor.Ve bu yazıdaki
Yüreğimiz yanıyor. Gencecik insanların ölüme sürüklenişi, asker ve polisimizin şehit edilişi karşısında gözlerimiz doluyor, içimiz parçalanıyor. Acımız büyük! Öfkemiz de! Vaktiyle tedbir alınabilirdi, alınmadı
Şunuda ilave edeyim.Sizle aynı fikirdeyim ve hükümeti yapılan operasyonlar konusunda destekliyorum.Sadece keşke önceden iş daha sıkı tutulsaydı da olaylar bu safhaya gelmeseydi: )
Hdp kürt hakları için mecliste olurken pkk polisi, askeri, sivil vatandaşı öldüremez artık davasına ihanete gimiş oluyor ve teröristliğini ıspatlamış oluyor çoktandır o silahlara veda edeceklerdi , etmediler ondandır bombalanmayı hak ediyorlar