- 14 Ağustos 2009
- 53.296
- 42.837
Tuğçe Kazaz Erdoğan'la Saray'da görüştü
Türkiye
29.06.2015 Pazartesi 11:27
metin boyutu
Tuğçe Kazaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaretinde yaşadıklarını anlattığı kitabında "Saray'da iki kez tuvalete gittim, altın kaplama klozete yalan" dedi.
video haber
Son dönemde AK Parti'ye duyduğu sempatiyle dikkat çeken eski manken Tuğçe Kazaz'ın, dün raflarda yerini alan 'Derin Uyku' isimli kitabında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Saray'daki görüşmesinin detaylarında yer alan ''tuvalet'' anektodu dikkat çekti.
Timen Yayınları tarafından yayınlanan ve dün kitap evlerinde satışa çıkan kitapta, Kazaz'ın işadamı Enis Timuçin ile birlikte Ankara'ya gidip Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı'daki görüşmesi de yer alıyor.
Kazaz Saray'da 2 kez tuvalete girmiş
Kazaz, kitabında, Erdoğan'ı ziyaretinde Saray'daki tuvaletleri 2 kez kullandığı ve hiçbir şekilde, iddia edildiği gibi bir ''altın kaplamalı klozet''e rastlamadığına yer verdi.
İşte o kitaptan öne çıkan çarpıcı satırlar:
Şentop ile görüşüp milletvekilliği talep etti mi?
Güya, Sayın Cumhurbaşkanı'ndan randevu talep etmişim. Sayın Cumhurbaşkanımız bana randevu vermediği için de, soluğu bir arkadaşımla birlikte AK Parti'de almışım. Burada AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mustafa Şentop'la ayaküstü yaptığım görüşmede,milletvekili aday adayı olmak istediğimi söylemişim. Yine bu asılsız habere göre, Sayın Şentop da bana, dışarıdan desteğe devam etmemin daha doğru olacağını ifade etmiş.
Ben olayın asılsız olduğunu Twitter hesabımdan zaten bildirmiştim. Ancak, sanırım sözüme inanmamış olanlar var ki, bu yalanı devam ettirdiler. Sayın Mustafa Şentop, bir röportajında; benim oraya sadece ziyaret için gittiğimi, milletvekili aday adaylığı için başvuruda bulunmadığımı, böyle bir konuda kendisi ile konuşmadığımı zaten söyledi.
Erdoğan'a 24 Şubat'ta ziyaret
AK Parti'ye yaptığım ziyaretten sonra; Sayın Cumhurbaşkanı ile de tanışmak, kısmetimde varsa görüşmek istedim. Şubat ayının son haftasına yakın bir cuma günü, Özel Kalem Müdürü Sayın Hasan Doğan aracılığıyla, kendisine randevu talebimi ilettim. Cumhurbaşkanlığı'ndan gelen bir telefonla, 24 Şubat Salı günü, saat 17.30'da kendisinin beni kabul edeceğini öğrendim. İşadamı arkadaşım Enis Timuçin ile birlikte kendisini ziyarete gittim. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki bekleme salonunda, güleryüzlü bir şekilde ağırlandık. Daha sonra da Sayın Cumhurbaşkanı, bizi makamında nezaket ve içtenlikle kabul etti.
"Ben bir davaya kolay kolay inanmam"
Gerçekten de, ülkede aslında ne olduğunu anlayana kadar derin korkular, endişeler ve üzüntüler taşıyordum. Ben bir davaya kolay kolay inanmam. Ama inandığım zaman da, güvenim tekrar yıkılıncaya kadar, bu davayı savunurum. Kendisine de ifade ettiğim gibi; ben bu davayı, Türkiye davası olarak görüyorum. Onun için bu, hep birlikte verilmesi gereken bir mücadeledir.
"Davalarını fanilere bağlamamalılar"
Bu konuşmanın bir detayını sizinle paylaşmak istiyorum. Kendisine, şunları söyledim: "Sayın Cumhurbaşkanım, bu dava, evet, hepimizin davası. Bu sancağı taşıyacak ve ileri götürecek yeni bir lider çıkana kadar sizin, gerçekten ne olduğunu anlamış ve birlik ruhunu oluşturabilmiş insanların temsilcisi olarak liderliğinizi devam ettirmeniz gerekiyor. Benim görüşüm, naçizane budur." Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği cevap, gerçekten çok şaşırtıcı ve hoşnut ediciydi: "Ben bir faniyim ve insanların davalarını fanilere bağlamaması gerekir. Bu sebeple, bu benim değil milletin davasıdır."
Kendisinin ve kurucusu olduğu AK Parti'nin iktidara geldiği andan itibaren başlayan süreçte, Sayın Cumhurbaşkanı'nı ülkenin başında istemeyen dış güçler pek çok eylemi ve projeyi hayata geçirdiler. Amaçları, Sayın Cumhurbaşkanı'nın, ülkenin birliğine, beraberliğine, milli ekonomiye sağladığı katkıların önünü kesmek, kendilerinin de kesilen nemalanma kanallarını yeniden açmaktı. Bilindiği gibi kendisi 1998 yılında okuduğu bir şiir sebebiyle hapse atıldı. 2001 yılında partisini kurdu ama devam eden yasağı sebebiyle 2002 yılında milletvekili olamadı. Daha sonra bu sorunu da aştı. Buna rağmen sürekli AK Parti'yi bitirme planları yapılıyordu. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan 367 garabetinden itibaren, e-bildiriyle, Cumhuriyet mitingleriyle, AK Parti'yi kapatma davasıyla, suikast planlarıyla, MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan'ı tutuklama girişimiyle, Gezi olaylarıyla, 17-25 Aralık darbe girişimiyle kendisine yönelik saldırılar hep devam etti. Tüm bu hadiseler, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ülkesine ve milletine hizmet etmekten başka gayesi olmadığını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu zorlu süreçlerin ardından Cumhurbaşkanlığı makamına gelen Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili yaptığım analizler, araştırmalar, okumalar beni şu noktaya getirdi: Kendisi, ülkesine ve milletine bağlı, dürüst, cesaretli bir yönetici olarak Türkiye'nin çıkarlarını savunmaya çalışmaktadır.
Başkanlık sistemi
İçimden gelen tüm duygu ve düşüncelerimi özgürce ifade edebildiğim Cumhurbaşkanı'na sahip olduğumuz bir yerde, kimse bana bu ülkede baskı ve dayatma ortamı bulunduğundan bahsedemez. Türkiye'nin, İslam coğrafyasında barış, adalet, refah, huzurtesis etmeye çalıştığı bu sancılı süreçte; tıpkı bir annenin doğum sancısında olduğu gibi, hep birlikte doğmak üzere olan çocuğumuzun sağlığını, iyiliğini, güzelliğini düşünmeli, buna göre hareket etmeliyiz.
Yaptığım gözlemler neticesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde başkanlık sistemine geçmesinin, ülkemiz ve milletimiz için çok büyük yarar sağlayacağı kanaatine vardım.
"Amacım asla kendi reklamımı yapmak değildir"
Burada amacım asla kendi reklamımı, tanıtımımı yapmak değildir. Bazı medya kuruluşlarında çıkan yalan ve yanlış haberlerle yıpratılmaya çalışıldığım için, bu görüşmeyi ve bu sırada elde ettiğim intibalarımı sizlere aktarmayı bir borç bildim. Artık benim davamın; AK Parti değil de, Türkiye Cumhuriyeti ve mazlum milletlerin davası olduğunun anlaşıldığını umuyorum. Partiler ve kişiler gelip geçicidir; asıl olan milletimizin ve tüm Müslümanlar'ın bekasıdır.
"Altın kaplama lklozet yalan"
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda altın kaplamalı lavabolar ile ilgili yaptığı açıklamasını izledim. Bizzat bulunduğum Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda iki defa lavaboya gitmeme rağmen altın kaplamalı hiçbir klozete rastlamadım. Kılıçdaroğlu'nda ya renk körlüğü var ya da altına olan düşkünlüğünden olsa gerek ki rüyalarında saraya kaçak bir şekilde sızmış ve saraydaki lavaboları altın kaplamalı görüyor olmalı.
"Sözümü kesmeden sonuna kadar dinlemesinden çok etkilendim..."
Beni en çok memnun eden, tüm düşüncelerimi Sayın Cumhurbaşkanımız'a rahatlıkla ifade edebilmiş olmamdır. Özellikle, dünyadaki hakim güç odaklarının kendisine, partisine ve hükümetine yönelik algı operasyonlarının farkına varmamdan önceki endişelerimi, duygularımı; görüşlerimi, sözümü kesmeden, sonuna kadar dinlemesinden çok etkilendim. Daha sonra kendisi de fikirlerini, nezaketle ve dürüstçe benimle paylaştı.
http://www.cnnturk.com/turkiye/tugce-kazaz-erdoganla-sarayda-gorustu
Türkiye
29.06.2015 Pazartesi 11:27
metin boyutu
Tuğçe Kazaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaretinde yaşadıklarını anlattığı kitabında "Saray'da iki kez tuvalete gittim, altın kaplama klozete yalan" dedi.
video haber
Son dönemde AK Parti'ye duyduğu sempatiyle dikkat çeken eski manken Tuğçe Kazaz'ın, dün raflarda yerini alan 'Derin Uyku' isimli kitabında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Saray'daki görüşmesinin detaylarında yer alan ''tuvalet'' anektodu dikkat çekti.
Timen Yayınları tarafından yayınlanan ve dün kitap evlerinde satışa çıkan kitapta, Kazaz'ın işadamı Enis Timuçin ile birlikte Ankara'ya gidip Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı'daki görüşmesi de yer alıyor.
Kazaz Saray'da 2 kez tuvalete girmiş
Kazaz, kitabında, Erdoğan'ı ziyaretinde Saray'daki tuvaletleri 2 kez kullandığı ve hiçbir şekilde, iddia edildiği gibi bir ''altın kaplamalı klozet''e rastlamadığına yer verdi.
İşte o kitaptan öne çıkan çarpıcı satırlar:
Şentop ile görüşüp milletvekilliği talep etti mi?
Güya, Sayın Cumhurbaşkanı'ndan randevu talep etmişim. Sayın Cumhurbaşkanımız bana randevu vermediği için de, soluğu bir arkadaşımla birlikte AK Parti'de almışım. Burada AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Mustafa Şentop'la ayaküstü yaptığım görüşmede,milletvekili aday adayı olmak istediğimi söylemişim. Yine bu asılsız habere göre, Sayın Şentop da bana, dışarıdan desteğe devam etmemin daha doğru olacağını ifade etmiş.
Ben olayın asılsız olduğunu Twitter hesabımdan zaten bildirmiştim. Ancak, sanırım sözüme inanmamış olanlar var ki, bu yalanı devam ettirdiler. Sayın Mustafa Şentop, bir röportajında; benim oraya sadece ziyaret için gittiğimi, milletvekili aday adaylığı için başvuruda bulunmadığımı, böyle bir konuda kendisi ile konuşmadığımı zaten söyledi.
Erdoğan'a 24 Şubat'ta ziyaret
AK Parti'ye yaptığım ziyaretten sonra; Sayın Cumhurbaşkanı ile de tanışmak, kısmetimde varsa görüşmek istedim. Şubat ayının son haftasına yakın bir cuma günü, Özel Kalem Müdürü Sayın Hasan Doğan aracılığıyla, kendisine randevu talebimi ilettim. Cumhurbaşkanlığı'ndan gelen bir telefonla, 24 Şubat Salı günü, saat 17.30'da kendisinin beni kabul edeceğini öğrendim. İşadamı arkadaşım Enis Timuçin ile birlikte kendisini ziyarete gittim. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki bekleme salonunda, güleryüzlü bir şekilde ağırlandık. Daha sonra da Sayın Cumhurbaşkanı, bizi makamında nezaket ve içtenlikle kabul etti.
"Ben bir davaya kolay kolay inanmam"
Gerçekten de, ülkede aslında ne olduğunu anlayana kadar derin korkular, endişeler ve üzüntüler taşıyordum. Ben bir davaya kolay kolay inanmam. Ama inandığım zaman da, güvenim tekrar yıkılıncaya kadar, bu davayı savunurum. Kendisine de ifade ettiğim gibi; ben bu davayı, Türkiye davası olarak görüyorum. Onun için bu, hep birlikte verilmesi gereken bir mücadeledir.
"Davalarını fanilere bağlamamalılar"
Bu konuşmanın bir detayını sizinle paylaşmak istiyorum. Kendisine, şunları söyledim: "Sayın Cumhurbaşkanım, bu dava, evet, hepimizin davası. Bu sancağı taşıyacak ve ileri götürecek yeni bir lider çıkana kadar sizin, gerçekten ne olduğunu anlamış ve birlik ruhunu oluşturabilmiş insanların temsilcisi olarak liderliğinizi devam ettirmeniz gerekiyor. Benim görüşüm, naçizane budur." Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği cevap, gerçekten çok şaşırtıcı ve hoşnut ediciydi: "Ben bir faniyim ve insanların davalarını fanilere bağlamaması gerekir. Bu sebeple, bu benim değil milletin davasıdır."
Kendisinin ve kurucusu olduğu AK Parti'nin iktidara geldiği andan itibaren başlayan süreçte, Sayın Cumhurbaşkanı'nı ülkenin başında istemeyen dış güçler pek çok eylemi ve projeyi hayata geçirdiler. Amaçları, Sayın Cumhurbaşkanı'nın, ülkenin birliğine, beraberliğine, milli ekonomiye sağladığı katkıların önünü kesmek, kendilerinin de kesilen nemalanma kanallarını yeniden açmaktı. Bilindiği gibi kendisi 1998 yılında okuduğu bir şiir sebebiyle hapse atıldı. 2001 yılında partisini kurdu ama devam eden yasağı sebebiyle 2002 yılında milletvekili olamadı. Daha sonra bu sorunu da aştı. Buna rağmen sürekli AK Parti'yi bitirme planları yapılıyordu. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan 367 garabetinden itibaren, e-bildiriyle, Cumhuriyet mitingleriyle, AK Parti'yi kapatma davasıyla, suikast planlarıyla, MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan'ı tutuklama girişimiyle, Gezi olaylarıyla, 17-25 Aralık darbe girişimiyle kendisine yönelik saldırılar hep devam etti. Tüm bu hadiseler, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ülkesine ve milletine hizmet etmekten başka gayesi olmadığını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu zorlu süreçlerin ardından Cumhurbaşkanlığı makamına gelen Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili yaptığım analizler, araştırmalar, okumalar beni şu noktaya getirdi: Kendisi, ülkesine ve milletine bağlı, dürüst, cesaretli bir yönetici olarak Türkiye'nin çıkarlarını savunmaya çalışmaktadır.
Başkanlık sistemi
İçimden gelen tüm duygu ve düşüncelerimi özgürce ifade edebildiğim Cumhurbaşkanı'na sahip olduğumuz bir yerde, kimse bana bu ülkede baskı ve dayatma ortamı bulunduğundan bahsedemez. Türkiye'nin, İslam coğrafyasında barış, adalet, refah, huzurtesis etmeye çalıştığı bu sancılı süreçte; tıpkı bir annenin doğum sancısında olduğu gibi, hep birlikte doğmak üzere olan çocuğumuzun sağlığını, iyiliğini, güzelliğini düşünmeli, buna göre hareket etmeliyiz.
Yaptığım gözlemler neticesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde başkanlık sistemine geçmesinin, ülkemiz ve milletimiz için çok büyük yarar sağlayacağı kanaatine vardım.
"Amacım asla kendi reklamımı yapmak değildir"
Burada amacım asla kendi reklamımı, tanıtımımı yapmak değildir. Bazı medya kuruluşlarında çıkan yalan ve yanlış haberlerle yıpratılmaya çalışıldığım için, bu görüşmeyi ve bu sırada elde ettiğim intibalarımı sizlere aktarmayı bir borç bildim. Artık benim davamın; AK Parti değil de, Türkiye Cumhuriyeti ve mazlum milletlerin davası olduğunun anlaşıldığını umuyorum. Partiler ve kişiler gelip geçicidir; asıl olan milletimizin ve tüm Müslümanlar'ın bekasıdır.
"Altın kaplama lklozet yalan"
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda altın kaplamalı lavabolar ile ilgili yaptığı açıklamasını izledim. Bizzat bulunduğum Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda iki defa lavaboya gitmeme rağmen altın kaplamalı hiçbir klozete rastlamadım. Kılıçdaroğlu'nda ya renk körlüğü var ya da altına olan düşkünlüğünden olsa gerek ki rüyalarında saraya kaçak bir şekilde sızmış ve saraydaki lavaboları altın kaplamalı görüyor olmalı.
"Sözümü kesmeden sonuna kadar dinlemesinden çok etkilendim..."
Beni en çok memnun eden, tüm düşüncelerimi Sayın Cumhurbaşkanımız'a rahatlıkla ifade edebilmiş olmamdır. Özellikle, dünyadaki hakim güç odaklarının kendisine, partisine ve hükümetine yönelik algı operasyonlarının farkına varmamdan önceki endişelerimi, duygularımı; görüşlerimi, sözümü kesmeden, sonuna kadar dinlemesinden çok etkilendim. Daha sonra kendisi de fikirlerini, nezaketle ve dürüstçe benimle paylaştı.
http://www.cnnturk.com/turkiye/tugce-kazaz-erdoganla-sarayda-gorustu