1.ENERJıYı OLUŞTURMA YASASI: Fizikte, bütün hayatımızın üzerine kurulu olduğu temel bir kanun vardır. Daha önceden de bahsettiğimiz gibi, sabit her görüntü biçimi enerjiden oluşur ve başka bir biçime dönüşebilir. Bu yasa ayrıca enerjinin hiçbir zaman kaybolmadığını, sadece şekil değiştirebileceğini söyler. Enerji değiştirilebilir, nakledilebilir ama hiçbir zaman yok edilemez. Doğa filozofu Demokrit (M.Ö 460-371); Dünya’daki hiçbir şeyin gerçekten kaybolmadığını, sadece değiştiğini keşfetmişti. Bugünün fizik bilgisi bu teoriye dayanır.
Bizim konumuz olan “doğru istemek” açısından bunun anlamı nedir?
Madde, nasıl başka biçimlere veya bizim göremediğimiz bir enerjiye değişebiliyorsa, önce görünmez olan bir enerji de maddeye dönüşebilir. Ve formların bu değişimini etkileyebiliriz. Yeni formlar yaratan, sadece enerjidir. Enerji, bilinçaltı sayesinde yönetilebilir ve muhafaza edilebilir.
Ne düşünüyorsak o, maddeye dönüşür.
Bu imkansız gibi görünebilir. Tıpkı bir yıl içinde iki araba kazanmak, hayatının aşkını bulmak, ideal işi, ideal evi veya sadece ikinci el bir çamaşır makinesi bulmak gibi.
Zira her dilek, bir enerjidir. Dilek gönderilir ve dilek kendini gerçekleştirmek ister, yani maddeye dönüşmek ister. Yayılan düşünceler ne kadar yoğun ise, enerji o kadar güçlü olur. Ne kadar güçlü duygu yüklenilirse, o kadar itici güç alırlar. Maalesef negatiflikler içinde bu böyledir. Bizim ne düşündüğümüz, enerjinin umurunda değildir. Enerji iyi ile kötü arasında ayırım yapmaz, ahlak nedir bilmez ve de yargılamaz. Neye dönüştüğü umurunda değildir. Sadece biçim değiştirir. Bu esneda şu temel yasaya uyar:
Enerji, daima dikkatimizi takip eder.
Mutsuz olduğumuzda, evrene çoğu zaman olumsuz düşünceler göndeririz. “Ben çok mutsuzum”, “çok kötüyüm”, “acınacak durumdayım”, “hiç umut yok”. ışte tüm bunlar, evren için yoğun etkili emir cümleleridir. Mutsuzluğumuz güçlenecektir. Ama aynı prensip bizim lehimize de çalışabilir. Düşünce enerjileri yayınlanır ve yoğunlaşır. Değişik enerjiler buluşur, insanlar bunları yakalar, kendi fikirleri zanneder, bunlara eklemeler yapar, üzerlerinde çalışır ve birdenbire arzu edilen partner veya çoktandır istenilen bir eşya, kapının önüne gelir. Herşey enerjinin bir biçimidir.
Tam olarak düşünürsek, dünyamızda herşeyden inanılmaz bir arz mevcuttur. Bu, sadece bir dağıtım sorunudur. Herşey vardır. Herkes içindir. Bizim içinde. Bu, sadece bir arz-talep meselesidir. Biz yoğun etkili bir biçimde ne istersek, o bizim hayatımıza girecek şekilde dağıtılır ve yapılır. Yokluklarla dolu bir hayat yaşıyorsak, bu yoklukları bilinçaltımız tarafından biz istemişizdir. Biz bu yokluk içinde yaşarken, belki komşumuz zengin bir hayat sürmektedir ve bu sadece onun hayatında zenginlik istemesinden kaynaklanmaktadır. Her şeyden, çok miktarda mevcut olduğunu ve bizim hayatımızın sadece bizim istediklerimizden oluştuğunu anladığımızda, hayatımız tamamen değişecektir. Zira enerji, her biçimi alabilir.
Her şey, fazlasıyla mevcuttur; sadece talebe göre dağıtılır.
Dilemek, devasa ve yoğun istek enerjileri ile çalışan bir değiş tokuş borsasından başka bir şey değildir. Arayan bulur! Biz, enerji yayarız, enerji alırız. Dünyamızı, kendi hayal dünyamıza göre kurarız. Biz biçimlendiririz, yoğunlaştırırız, engel oluruz veya bozarız. Enerji, her zaman mevcuttur ve onu, uygun bir biçimde kendimize çekeriz. Burada çekim yasası devreye girer.
2. ÇEKıM YASASI: “Benzer benzeri çeker” Buna karşılık, değişik olanlar birbirini iter. Hatta benzer, benzeri ile güçlenir. Yani yoğunlaşır. Bunu, piyangodan da biliriz. Bir tuşuna basıldığında, aynı akortlu telleri de titreşime başlarken, başka bir frekansa ayarlanmış diğer teller hareketsiz kalır. Düşüncelerimiz de belli bir frekansta titreşen enerjidir. Yani biz, her ne düşünürsek, aynı titreşimleri harekete geçiririz.
Bu tabii tersine de işler. Orada, dışarıda düşüncelerimizle aynı frekans da titreşen herşey, bizi de harekete geçirir. Düşüncelerimiz, kendine benzeyenlerin hepsini kendine çeken, görünmez bir mıknatıs gibidir. Neden zaten çok şeyi olanlara, daha çok şey gelir? Çünkü öyle düşünürler. Çünkü düşünce dünyalarında başka birşey mevcut değildir. Çünkü zenginliğe ait titreşimlerde yaşarlar.
Başarı, Başarıyı Çeker; Mutsuzluk Daha Çok Mutsuzluğu.
Eğer aşıksak, aşktaki mutluluğumuza paralel olarak, diğer herşey de yolunda gider. Tabii zira dünyaya pozitif gözlerle bakarız. Pozitif düşünceler, pozitif bir dünya yaratır. O zaman herşeyi becerebiliriz. Kullandığımız cümleler artık: “çok mutluyum”, “bütün dünya elimin altında”, “herşey yolunda” şeklindedir.
Ve Gerçektende, Dünya Elimizin Altındadır, Zira Evren, Tüm Bu Cümleleri Yakalar Ve ışleme Sokar.
Ancak biz, fikrimizi değiştirdiğimiz anda ve aşkın artık bizi kucaklamadığını hissedersek, dünyayı tenkit ederiz ve dilek cümlelerimiz artık çok farklıdır: “O artık beni sevmiyor”, “Zaten beni kimse sevemez”, “Güzel değilim”, “Kendimi küçük ve çirkin hissediyorum”, “Bütün dünya bana karşı”. Ve bizim dilek cümlelerimizin değişmesine uygun olarak, kısa zamanda, yaşananlar da değişecektir.
ınsan, kendi durumunu kendisinin yarattığını fark etmeden, düşündüklerinin teyidini almaya başlar. Eğer bir gün boyunca kendi kendimizi inceleyecek olursak, bu tür emir cümlelerini, içimizden devamlı olarak söylediğimizi fark ederiz. Titreşim, titreşimdir ve bizim düşüncelerimizle ve tavırlarımızla yoğunlaşır.