- 1 Şubat 2011
- 6.684
- 159
- 163
Erman Toroğlu'nun "Tavuklara yüksek miktarda antibiyotik yükleniyor, hayvanlar da birkaç günde irileşiyor" diyerek başlattığı tartışma giderek büyüyor. Uzmanlar tavukların yemlerine ve suyuna konulan antibiyotiklerin insan sağlığını tehdit ettiğini, küçük tavuk çiftliklerinin sıkı bir şekilde denetlenmesi gerektiğinin altını çizerken, 1995'te 300'ü aşkın yabancı bilim adamının Antalya'da gerçekleştirdikleri sempozyumda antibiyotik kullanımının sakıncalı olduğu yönünde karar aldığı ortaya çıktı. Türkiye'de alınan bu kararlar sonrasında AB ülkeleri 1999 yılında antibiyotik kullanımı büyük oranda kısıtladı, 2005'te de tamamen yasaklanmasına karar verdi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da AB'nin aldığı bu kararların altına aynı yıl imzasını attı. Ancak hayati soru şu: Büyük entegre tesislerde sıkı bir şekilde yapıldığı söylenen denetimler ufak tavuk çiftliklerinde ne derece uygulanıyor? Tüketici tavuk etinin antibiyotik içerip içermediğini anlayabilir mi? Kimi uzmanlar antibiyotikli tavuğun tadından bile anlaşılamayacağını söylerken kimi de "Tavuğu koklayın, eğer ilaç kokuyorsa kesinlikle almayın" diyerek uyarıda bulunuyor.
T.Ü Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Nizamettin Şenköylü: Küçük çiftlikler kurala uymuyor
Avrupa Birliği ülkelerinde sadece Avilamisin adlı bir antibiyotiğin kullanılmasına izin veriliyor; onun da 2005 yılından sonra kullanımı yasaklanacak. Bizde de Tarım Bakanlığı 4 yıl önce Avrupa Birliği'nin aldığı kararlara benzer adımlar attı. Ancak bu alınan kararlar ne ölçülerde uygulanıyor, bu büyük bir soru işareti. Çünkü tavuklar için antibiyotiklerin dışında kullanılan bir madde daha var: Antikoksidiyal. Bu madde tavukları toksidioz (bağırsak hastalığı) hastalığına karşı koruyor. Ancak antibiyotiklerin ve antikoksidiyaller tavukların kesim tarihinden bir hafta önce kesilmeli. Fakat ufak tefek tavuk çiftliklerinin bu kurala pek önem verdiklerini sanmıyorum. Antibiyotik yüklenmiş tavuk etleri kansorejen maddeler içerir. Antibiyotik girdiği için vücut direnci azalıyor. Sıradan bir tüketici tavuğun antibiyotikli olup olmadığını hiçbir şekilde anlayamaz.
İzzet Baysal Üniv. öğretim üyesi Yrd. Doç. Mustafa Midilli: Kuşkulandıysanız yemekten vazgeçin
Büyük entegre tesislerde tavuklar veteriner hekim kontrolünde kesiliyor; sıkı denetim altındalar. Yani entegre tesislerde kesilen tavuklar gönül rahatlığıyla yenilebilir. Ancak fason olarak kesim yapılan tavuk çiftlikleri için aynı şeyi söylememiz mümkün değil. Antibiyotikler suya karıştırılarak veriliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde ise antibiyotik verilmesi yasaklandı; sadece bir grup antibiyotik veriliyor, o da 2005'te son bulacak. Antibiyotiklerin yerini doğal bakteri içeren ürünler alıyor. Zaten antibiyotik ucuz bir ilaç değil. Ancak hayvanların hastalığına karşı belirli dozlarda verilir. Tavuğu kaynatmakla antibiyotik kalıntıları gider diye bir şey yok. Şunu önerebilirim; eğer tavuk ilaç kokuyorsa almayın. Yani alırken tavuğu koklayın. Burnunuza ilaç kokusu geliyorsa almaktan vazgeçin. Yerken de kokusu tuhaf geliyorsa yemekten vaçgeçin.
Tavuk
Temel mahalledeki eczaneyi kafayı takar, bir sabah eczaneye uğrar...
-Bağa bak sende tavuk var mi?
Eczacı şaşkın...
-Kusura bakma burda tavuk olmaz der...
Ama Temel bu ertesi gün yine gider...
-Afedersun sende tavuk var mi?
Eczacı bozulur...
-Bak kardeşim burası eczane burda tavuk bulunmaz.
Temel ertesi gün yine gider...
-Çok afedersun sizde tavuk var mi? deyince eczacı artık çok sinirlenir...
-Bak hemşehrim başımı belaya sokma git... Burda tavuk olmaaaz... diye bağırınca...Temel
-Ne bağurayisun... Madem tavuk bulunmaz, o zaman siz da bir tabela yazun cama asun... Burda tavuk bulunmaz diye...
Eczacı, Temel ile başı belaya gireceğine onun dediğini yapayım der ve bir kartona yazar ve cama asar Burda tavuk bulunmaz... Eczacı memnun artık Temelden kurtuldu zannederken Temel karşısında bu sefer:
-Afedersunuz tavuk ne zaman gelecek? deyince eczacı bir daha dönmemek üzere ordan taşınır...
Kaymaklı tavuk göğsü (Hikaye)
Bir hikaye okumuştum Kemal Bilbaşardan... İçime işlemiş. Geçende yine göz attım. Aynı burukluğu duyurdu bana. Adı Kaymaklı Tavukgöğsü
Çoğumuzun çocukluğunda hiç unutamadığımız özenişlerimiz, imrentilerimiz vardır. Şimdi de kimbilir ne yokluklar yaşanıyor, çocukluğun özleyişleri arasında kimbilir ne tatlar, ne kokular gizleniyor...
Kemal Bilbaşar sosyal gerçekçi hikayecilerdendir. Kaymaklı Tavukgöğsü İkinci Dünya Savaşı sırasında bir memur ailesinin zafiyetli çocuğu üzerine kurulmuş bir hikaye. Belki elli beş, altmış yıl önce yazılmış... Ama şu günkü yokluklar, geçim sıkıntıları da o günlerden geri kalmıyor hani.
Geçimi tıkırında olanlar, hayatı gül bahçesi tonunda görebilir ama bugün ülkemizde ne üniversite tahsili işe yarıyor, ne emek, ne yetenek... Memur memur olalı belki bunca sıkılmamış, hor görülmemiştir. Emeklilerin maaşı bahşiş kabilinden iki günde sele yele karışıp gidiyor. Esnaf dükkân bekliyor, dükkân kapatıyor.
Bu niceye dek böyle sürer bilemeyiz, ama çok gitmez. Yük ağır, vagonlar çekmiyor.
Gelelim hikayeye. Bay Naci Duru hükümetin onbeş lira karşılığında verdiği kuponu karaborsacılara satıp havadan on lira kazanarak çocuğunu doktora götürür. Engin ne zamandır şiş karınlı, soluk benizli, iştahsız, isteksiz bir çocuktur; bir marazı vardır belli ki.
Dispanserdeki doktor, çocuğu muayene ettikten sonra tüberküloz başlangıcı sözcüklerini söylemeye çekinir. Öyle varlıklı bir aile olmadıklarından çocuk için Bol bol pirzola yesin! gibi tavsiyelerde de bulunmaz. Şurup ve kan iğneleri yazar, bir de günde iki üç yumurta yemesini öğütler.
İlâçlar alınır, üstüne bir de Enginin tutturduğu bir kukla. Sonra bir muhallebicinin önünden geçerlerken vitrindeki sütlâçlar, muhallebiler çekiverir onları. Çocuğun da inadına iştahı gelmiştir. Canı tavuk göğsü çekmiştir. Girerler; tavuk göğsü muhallebiler üstüne üstlük kaymaklarıyla birlikte gelir. Günün modasıymış. Naci Duru önce fiyatlara bakmış. Cebindeki paranın iki tavuk göğsü için yettiğini, geriye onbeş kuruş artacağını hesab etmiştir. Ama işte bir kurt, bir kuşku düşüverir içine. Ya kaymaklar için ayrı para alınıyorsa?
Listede tavuk göğsünün fiyatı onyedi buçuk kuruş olarak yazılıdır; ancak bunun içersinde kaymakların ücreti de var mıdır? Gayrı Naci Duru ne yediğini bilemez, ağzının tadı kaçmış, kaymaklı tavuk göğsü zehir zıkkım bir şey olmuştur. Neyse garson gelir, Naci Bey tabağa elli kuruş kor, üstünü bekler. Garson Yirmi kuruş daha vereceksiniz! der. İşte korkulan olmuştur. Bu bir yaşama savaşıdır ve savunacaktır kendini: Ben sizden iki tane tavuk göğsü istedim der. Kaymaklı olsun demedim ki... İşte fiyat listeniz de karşıda. Tavuk göğsü 17.5 kuruş diye yazılı. Kaymaklı kaymaksız lafı yok. Kaymaklı tavuk göğsü diye bir şey olsaydı onun da fiyatını yazardınız.
Doğruya ne denir? Ve garson hatayı kabullenir. Paranın üstünü getirir.
Buna benzer ne hikayeler yaşandı yaşanıyor. Tavuk göğsü ya da benzeri şeyleri sadece vitrininde gören insanlar da var. O savaş yılları çoktan aşılmış olsa da. Zamanımızın yoklukları bana o hikayeyi hatırlattı. Değişen ne var ki? diyeceksiniz.
Tavuk kendini bıldırcın sanıyor
Bilim, beynin sırlarını çözmeye çalışırken bazen de sürprizlerle karşılaşıyor. Son olarak beyin nakli yapılan bir tavuğun kendini bıldırcın zannettiği ve bıldırcın gibi ötüp, başını hareket ettirdiği açıklandı.
Amerika'nın New Orleans kentinde, Nöroloji Derneği'nin yıllık toplantısında müthiş çalışmanın sonucunu açıklayan Amerikalı Dr.Kevin Long, anlayış sistemi farklı iki organizma arasında ilk kez böyle bir naklin gerçekleştiğini vurguladı.
California eyaletinin La Jolla bölgesinde cenin civcive, bir bıldırcından alınan beyin hücreleri yerleştirildi. Dr.Long'un verdiği bilgiye göre bu müthiş deney, beyin ve fizyolojik yapıları farklı yaratıklar arasındaki organ nakillerinin, davranışlarda nasıl büyük değişikliğe yol açtığını kanıtlaması açısından büyük önem taşıyor.
Dr.Long Bıldırcın beyinli tavuk, bıldırcın annenin yanından ayrılmıyor. Bıldırcın gibi ses çıkartıyor, başını da bıldırcın gibi oynatıyor. Bu yaratığın beyniyle, insan beyni arasında paralellik kurulabilir. Ana rahmindeki ceninin, insan sesine karşı tavrını izah edebilir. Genelde ceninin, hamileliğin ilerki safhalarında anne sesine karşılık verdiği düşünülüyor. Bu arada tavuk deneyi , insanlardaki sinir sistemi bozukluklarını nasıl tedavi edeceğimize dair bize bilgi verebilir diye konuştu.
T.Ü Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Nizamettin Şenköylü: Küçük çiftlikler kurala uymuyor
Avrupa Birliği ülkelerinde sadece Avilamisin adlı bir antibiyotiğin kullanılmasına izin veriliyor; onun da 2005 yılından sonra kullanımı yasaklanacak. Bizde de Tarım Bakanlığı 4 yıl önce Avrupa Birliği'nin aldığı kararlara benzer adımlar attı. Ancak bu alınan kararlar ne ölçülerde uygulanıyor, bu büyük bir soru işareti. Çünkü tavuklar için antibiyotiklerin dışında kullanılan bir madde daha var: Antikoksidiyal. Bu madde tavukları toksidioz (bağırsak hastalığı) hastalığına karşı koruyor. Ancak antibiyotiklerin ve antikoksidiyaller tavukların kesim tarihinden bir hafta önce kesilmeli. Fakat ufak tefek tavuk çiftliklerinin bu kurala pek önem verdiklerini sanmıyorum. Antibiyotik yüklenmiş tavuk etleri kansorejen maddeler içerir. Antibiyotik girdiği için vücut direnci azalıyor. Sıradan bir tüketici tavuğun antibiyotikli olup olmadığını hiçbir şekilde anlayamaz.
İzzet Baysal Üniv. öğretim üyesi Yrd. Doç. Mustafa Midilli: Kuşkulandıysanız yemekten vazgeçin
Büyük entegre tesislerde tavuklar veteriner hekim kontrolünde kesiliyor; sıkı denetim altındalar. Yani entegre tesislerde kesilen tavuklar gönül rahatlığıyla yenilebilir. Ancak fason olarak kesim yapılan tavuk çiftlikleri için aynı şeyi söylememiz mümkün değil. Antibiyotikler suya karıştırılarak veriliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde ise antibiyotik verilmesi yasaklandı; sadece bir grup antibiyotik veriliyor, o da 2005'te son bulacak. Antibiyotiklerin yerini doğal bakteri içeren ürünler alıyor. Zaten antibiyotik ucuz bir ilaç değil. Ancak hayvanların hastalığına karşı belirli dozlarda verilir. Tavuğu kaynatmakla antibiyotik kalıntıları gider diye bir şey yok. Şunu önerebilirim; eğer tavuk ilaç kokuyorsa almayın. Yani alırken tavuğu koklayın. Burnunuza ilaç kokusu geliyorsa almaktan vazgeçin. Yerken de kokusu tuhaf geliyorsa yemekten vaçgeçin.
Tavuk
Temel mahalledeki eczaneyi kafayı takar, bir sabah eczaneye uğrar...
-Bağa bak sende tavuk var mi?
Eczacı şaşkın...
-Kusura bakma burda tavuk olmaz der...
Ama Temel bu ertesi gün yine gider...
-Afedersun sende tavuk var mi?
Eczacı bozulur...
-Bak kardeşim burası eczane burda tavuk bulunmaz.
Temel ertesi gün yine gider...
-Çok afedersun sizde tavuk var mi? deyince eczacı artık çok sinirlenir...
-Bak hemşehrim başımı belaya sokma git... Burda tavuk olmaaaz... diye bağırınca...Temel
-Ne bağurayisun... Madem tavuk bulunmaz, o zaman siz da bir tabela yazun cama asun... Burda tavuk bulunmaz diye...
Eczacı, Temel ile başı belaya gireceğine onun dediğini yapayım der ve bir kartona yazar ve cama asar Burda tavuk bulunmaz... Eczacı memnun artık Temelden kurtuldu zannederken Temel karşısında bu sefer:
-Afedersunuz tavuk ne zaman gelecek? deyince eczacı bir daha dönmemek üzere ordan taşınır...
Kaymaklı tavuk göğsü (Hikaye)
Bir hikaye okumuştum Kemal Bilbaşardan... İçime işlemiş. Geçende yine göz attım. Aynı burukluğu duyurdu bana. Adı Kaymaklı Tavukgöğsü
Çoğumuzun çocukluğunda hiç unutamadığımız özenişlerimiz, imrentilerimiz vardır. Şimdi de kimbilir ne yokluklar yaşanıyor, çocukluğun özleyişleri arasında kimbilir ne tatlar, ne kokular gizleniyor...
Kemal Bilbaşar sosyal gerçekçi hikayecilerdendir. Kaymaklı Tavukgöğsü İkinci Dünya Savaşı sırasında bir memur ailesinin zafiyetli çocuğu üzerine kurulmuş bir hikaye. Belki elli beş, altmış yıl önce yazılmış... Ama şu günkü yokluklar, geçim sıkıntıları da o günlerden geri kalmıyor hani.
Geçimi tıkırında olanlar, hayatı gül bahçesi tonunda görebilir ama bugün ülkemizde ne üniversite tahsili işe yarıyor, ne emek, ne yetenek... Memur memur olalı belki bunca sıkılmamış, hor görülmemiştir. Emeklilerin maaşı bahşiş kabilinden iki günde sele yele karışıp gidiyor. Esnaf dükkân bekliyor, dükkân kapatıyor.
Bu niceye dek böyle sürer bilemeyiz, ama çok gitmez. Yük ağır, vagonlar çekmiyor.
Gelelim hikayeye. Bay Naci Duru hükümetin onbeş lira karşılığında verdiği kuponu karaborsacılara satıp havadan on lira kazanarak çocuğunu doktora götürür. Engin ne zamandır şiş karınlı, soluk benizli, iştahsız, isteksiz bir çocuktur; bir marazı vardır belli ki.
Dispanserdeki doktor, çocuğu muayene ettikten sonra tüberküloz başlangıcı sözcüklerini söylemeye çekinir. Öyle varlıklı bir aile olmadıklarından çocuk için Bol bol pirzola yesin! gibi tavsiyelerde de bulunmaz. Şurup ve kan iğneleri yazar, bir de günde iki üç yumurta yemesini öğütler.
İlâçlar alınır, üstüne bir de Enginin tutturduğu bir kukla. Sonra bir muhallebicinin önünden geçerlerken vitrindeki sütlâçlar, muhallebiler çekiverir onları. Çocuğun da inadına iştahı gelmiştir. Canı tavuk göğsü çekmiştir. Girerler; tavuk göğsü muhallebiler üstüne üstlük kaymaklarıyla birlikte gelir. Günün modasıymış. Naci Duru önce fiyatlara bakmış. Cebindeki paranın iki tavuk göğsü için yettiğini, geriye onbeş kuruş artacağını hesab etmiştir. Ama işte bir kurt, bir kuşku düşüverir içine. Ya kaymaklar için ayrı para alınıyorsa?
Listede tavuk göğsünün fiyatı onyedi buçuk kuruş olarak yazılıdır; ancak bunun içersinde kaymakların ücreti de var mıdır? Gayrı Naci Duru ne yediğini bilemez, ağzının tadı kaçmış, kaymaklı tavuk göğsü zehir zıkkım bir şey olmuştur. Neyse garson gelir, Naci Bey tabağa elli kuruş kor, üstünü bekler. Garson Yirmi kuruş daha vereceksiniz! der. İşte korkulan olmuştur. Bu bir yaşama savaşıdır ve savunacaktır kendini: Ben sizden iki tane tavuk göğsü istedim der. Kaymaklı olsun demedim ki... İşte fiyat listeniz de karşıda. Tavuk göğsü 17.5 kuruş diye yazılı. Kaymaklı kaymaksız lafı yok. Kaymaklı tavuk göğsü diye bir şey olsaydı onun da fiyatını yazardınız.
Doğruya ne denir? Ve garson hatayı kabullenir. Paranın üstünü getirir.
Buna benzer ne hikayeler yaşandı yaşanıyor. Tavuk göğsü ya da benzeri şeyleri sadece vitrininde gören insanlar da var. O savaş yılları çoktan aşılmış olsa da. Zamanımızın yoklukları bana o hikayeyi hatırlattı. Değişen ne var ki? diyeceksiniz.
Tavuk kendini bıldırcın sanıyor
Bilim, beynin sırlarını çözmeye çalışırken bazen de sürprizlerle karşılaşıyor. Son olarak beyin nakli yapılan bir tavuğun kendini bıldırcın zannettiği ve bıldırcın gibi ötüp, başını hareket ettirdiği açıklandı.
Amerika'nın New Orleans kentinde, Nöroloji Derneği'nin yıllık toplantısında müthiş çalışmanın sonucunu açıklayan Amerikalı Dr.Kevin Long, anlayış sistemi farklı iki organizma arasında ilk kez böyle bir naklin gerçekleştiğini vurguladı.
California eyaletinin La Jolla bölgesinde cenin civcive, bir bıldırcından alınan beyin hücreleri yerleştirildi. Dr.Long'un verdiği bilgiye göre bu müthiş deney, beyin ve fizyolojik yapıları farklı yaratıklar arasındaki organ nakillerinin, davranışlarda nasıl büyük değişikliğe yol açtığını kanıtlaması açısından büyük önem taşıyor.
Dr.Long Bıldırcın beyinli tavuk, bıldırcın annenin yanından ayrılmıyor. Bıldırcın gibi ses çıkartıyor, başını da bıldırcın gibi oynatıyor. Bu yaratığın beyniyle, insan beyni arasında paralellik kurulabilir. Ana rahmindeki ceninin, insan sesine karşı tavrını izah edebilir. Genelde ceninin, hamileliğin ilerki safhalarında anne sesine karşılık verdiği düşünülüyor. Bu arada tavuk deneyi , insanlardaki sinir sistemi bozukluklarını nasıl tedavi edeceğimize dair bize bilgi verebilir diye konuştu.