Teknolojinin Evrimi -

kismetsiz kedi

15senedirseviyorum seniii
Kayıtlı Üye
25 Aralık 2006
3.851
1
49
Teknoloji, insanlık tarihi kadar eskidir. Bilim adamlarının doğayı
şekillendirmede ve kontrol etmede kullanılan bilgiyi toplamaya
başlamalarından uzun zaman önce de teknoloji mevcuttu. Bilinen en eski
teknolojilerden biri olan taş alet imalatı, mineraloji ve jeolojinin ortaya
çıkışından önce iki milyon yıl boyunca gelişimini sürdürmüştü. Taş bıçak ve
baltaların imalatçıları başarılı kişilerdi; çünkü belirli malzeme ve
tekniklerin iyi sonuç vereceğini deneyim yoluyla öğrenmişlerdi.

Teknoloji, bilimden daha eski olmanın yanı sıra, bilimin yardımı olmaksızın
gelişkin yapılar ve aletler yaratabilme kapasitesine de sahiptir. İlk
denizciler, içi oyulmuş kütükten icat ettikleri kanolarında ayağa
kalktıklarında giysilerine zıt yönlü esen rüzgarın teknelerinin hızını
artırdığını fark ettiler. İşte yelkenli gemi böyle icat edildi.

Bâzı durumlarda bir yeniliğin ortaya çıkarılmasından sorumlu olan kişilerin
tarihlerle birlikte kesin olarak belirlenmesi mümkündür. Sözgelimi, 25
Ağustos 1543'te Portekizli üç maceraperest, Japonya'ya ayak basan ilk
Avrupalılar olmuşlardı. Yolculuğa çıkarken yanlarına, ilk kez on altıncı
yüzyıl başlarında Avrupa'da üretilmiş olan iki âdet ağızdan dolmalı fitilli
tüfek almışlardı. Japonlar bu silahları tanımıyorlardı ve bu ilkel ateşli
silahlardan öylesine çok etkilenmişlerdi ki onları hemen satın aldılar;
sonra da, bu ateşli silahları taklit etmeleri için ülkedeki kılıç
yapımcılarını görevlendirdiler. On, on beş yıl kadar kısa bir süre içinde de
bütün Japonya, ateşli silahların niteliğini tamamen değiştirecek olan
tüfekçi ustalarıyla doldu. 1560 yılıyla birlikte Japon fitilli tüfekleri,
savaş alanında düzenli olarak kullanılmaya başlandı ve 1575 yılında bu
tüfekler, Japon tarihinin en büyük askeri çatışmalarından biri olan
Nagashino savaşında belirleyici rol oynadılar. Japonlar, ateşli silahların
kullanımı açısından geç kalmış olabilirler; ama büyük çaplı silâh üretimini
başlatan ve silahların hızla askeri stratejilerle bütünleştirilmesini
sağlayanlar da yine Japonlar olmuştur.

Amerikalı ve Avrupalı bilim adamlarının ve teknoloji uzmanlarının 1947
yılında icat ettiği bir buluş olan transistor, Japonlar tarafından şaşırtıcı
ve olağanüstü bir biçimde ticari amaçlarla kullanılmıştır. Tokyo
Telekomünikasyon 1954 yılında transistorun lisansını satın aldığında daha
eski ve daha büyük Japon elektronik firmalarının hiçbiri, transistore fazla
ilgi göstermedi. Japon teknisyenler, transistorlerin yapılışını incelemek
için laboratuarlara gittiler ve transistor üretiminin bütün aşamalarında
çalışan bilim adamlarıyla, mühendislerle ve teknisyenlerle görüştüler. Japon
ekibi, yarı iletken teknolojisine ilişkin edindikleri bütün yazılı ve sözlü
bilgileri tek tek ayrıntısıyla özümsedikten sonra kendi transistorlerini
üretmeye ve bu transistorleri cep büyüklüğünde bir radyo alıcısı yapmak için
kullanmaya karar verdiler.
1955 yılında minyatür radyoları pazara sunulmaya hazır bir hale geldiği
sıralarda şirketlerinin adını değiştirdiler. Şirketleri için buldukları isim
Tokyo Telekomünikasyondan daha kısa ve daha akılda kalıcıydı: Sony.
Sony radyosu, dünyadaki ilk transistorlu küçük radyo değildi. Amerikan
yapımı Regency, ilk olma onuru elinde tutuyordu; ama Sony, bütün ülkelerdeki
elektrik devlerine transistorle neler yapılabileceğini göstermişti.
Japon bilim adamları, transistorun temellerini atan katı hal fiziğine hem
coğrafi hem de düşünsel açıdan uzaklardı. Kısacası eğer Japon mühendisler,
vatanlarında kalıp transistor teknolojisine ilişkin bilgileri sâdece
kitaplardan öğrenmeye kalkışsalardı Japonya'da transistor endüstrisini
başlatamayacaklardı.

Popüler açıklamalar bize, genç James Watt'ın bir çaydanlığın ağzından
yükselen buhardan esinlenerek buhar makinesini icat ettiğini söyler. Bu
hayal ürünü öykü, Watt'ın kaynayan sudan çıkan buhar üzerine düşündüğü
sıralarda İngiltere'de Newcomen'ın geliştirdiği işleyen buhar makinelerinin
mevcut olduğu gerçeğiyle çürütülmüştür. Thomas Newcomen'ın işler haldeki
atmosferik buhar makinesinin 1712 yılında ortaya çıkmasından James Watt'ın
1775 yılında başarılı bir buhar makinesini tamamlamasına kadar atmış yıldan
fazla süre geçmiştir.Şimdi sorulması gereken soru ise şu: Newcomen'ın
makinesi hiçbir benzeri olmaksızın mı sahnede boy göstermişti? Yanıt, bir
kez daha böyle olmadığı yönündedir. Newcomen'ın makinesini oluşturan mekanik
öğelerden bazılarının köklerini on yedinci yüzyıl Avrupasında bulabiliriz.
Makinenin içerdiği bâzı mekanik özelliklerin kökenlerini ise on üçüncü
yüzyıl Çin uygarlığında bulmak mümkündür. Hâttâ bu özelliklerden bazıları,
İsa'nın doğumundan bir veya iki yüzyıl öncesine aittir.
Edison, 1878 yılında elektrikli bir aydınlatma sistemi geliştirmek için bir
proje üzerinde çalışmaya başladığında Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri
şehirlerinde kullanımda olan iki aydınlatma sistemi bulunuyordu. Ama bu iki
sistem birbirinden tümüyle farklıydı. Bu sistemlerden biri, aydınlatma
işlevini yerine getirmek için merkezi bir gaz fabrikasında üretilen gazı
kullanıyordu. Bu sistemde gaz, şehrin sokakları altına döşenmiş bir boru
hattı aracılığıyla evlere, dükkanlara ve otellere iletiliyordu ve binalara
yerleştirilmiş olan borular, gazı odalarda, koridorlarda, salonlarda ve
benzeri yerlerde bulunan ve birbirlerinden bağımsız olarak kontrol edilen
aydınlatma teçhizatlarına taşıyorlardı. Diğer sistem ise aydınlatma işlevini
elektrikli bir ark lambası kullanarak yerine getiriyordu. Bu sistemde bir
elektrik devresine bağlanmış iki karbon çubuk iletken olarak kullanılıyordu.
Çubuklar birbirine yaklaştırıldığında uçları ısınıyordu ve böylece
aydınlanma sağlanıyordu. Elde edilen bin mumluk güçlü beyaz ışık, sokaklar,
fabrikalar, tiyatrolar, konser ve dans salonları gibi büyük mekanları
aydınlatmaya yetiyordu.
Teknolojinin Evrimi (The Evolution of Technology)-George Basalla
 
X