Bence tepkisiziz, gerçekten tepkisiziz. Yani artık medyanın alıştırmasından mı yoksa erkek egemen toplumun kadına şiddeti kabul ettirmesinden mi bilemeyeceğim ama bu tür olaylara tepki vermiyoruz. Yani verdiğimiz tepkiler gelip geçici. Belki de korkuyoruz, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığındayız, ama bu toplumda bu insanlarla bir arada yaşadığımız sürece o yılan eninde sonunda bize dokunuyor.
Aslında daha iyi anlamamız için biraz derine, en temele inmemiz gerekiyor. Çocukluğumuza mesela. Kesinlikle nötr yetiştirilmiyoruz. Ya baskı altında yetişen bir kız, ya da el üstünde tutulan bir oğlan olarak yetişiyoruz. Karşı cinsi ilk tanıdığımız ergenlik zamanları, karşı cinsle ilk ilişkilerimiz sırasında çocukken zorla bilinçaltımıza sokulan kurallar devreye giriyor. Erkeğin baskısıyla daha ilk o zamanlar karşılaşıyoruz ve bilinçaltımız bize oyun oynayarak bunun doğru bir şey olduğunu gösteriyor.
Misal gereksiz erkek kıskançlığı. Sevgilisi onu kıskandığı için mutlu olan, sevildiğini düşünen o kadar çok kadın var ki..
En sevdiklerinden biri olan babası korumak adı altında bu baskıyı çocukluğundan itibaren gösterirse elbette kıskançlığın bir sevgi gösterisi olduğunu düşünmeye başlayacaktır kadın.
Kadın erkeğe hizmetçi olarak vardır zihniyeti. Bunu bilmeyen, görmeyen, yaşamayan yoktur.
Anne babasından bunu gören, annenin zoruyla abiye hizmet eden bir genç kız elbette ileride kocasına hizmet edecek ve bunu normal hatta gurur duyulacak bir şey olarak görecektir.
Bekaret, namus kavramı. Daha neredeyse bebekken orasına sahip çıkması için tembihlenen, habire korkutulan bir çocuk ileride tek namus değerinin o et parçası olduğunu, onun uğruna ölüneceğini, onu evlenmeden önce kaybederse hayatının kayacağını beynine kazımıştır.
Evlilik dışı cinsellik. Göster oğlum pipini hikayesini bilmeyen yoktur. Bu meselenin bir de öteki yüzü var tabi. Aman kızım sakla oranı. Erkeğe mübah, kadına günah zihniyetinin iğrençliğini, cinselliğin beraberlik değil bir alışveriş olduğu saçmalığını kadınlar bile kabul etmiş durumda.
Kadınlığının bile ancak anne olunca değere bineceği, ya bekar(bakire) ya da evli(çocuklu) olunca saygınlık kazanacağı, ne kadar evine bağlı bir hanım olursa toplumda o kadar iyi itibar göreceği öğretilmiştir ona.
Bu durumda tek başına ayakları üzerinde durabilen, fikirlerini açıkça belirtebilen, cinselliğini özgürce yaşayan, evli olmayan/eşinden boşanan, mağdur olduğunda hakkını savunan, mağdur olanın yanında olan, haksızlığa asla gelemeyen ve bunun uğrunda tek başına da olsa mücadele eden bir kadın toplumdan dışlanacak, dayağı, tecavüzü, öldürülmeyi haketmiş sayılacaktır.
Çocukluğumuzdan itibaren doğrunun, yanlışın böyle ters bir şekilde beynimize kazınmasının etkisini tüm kadınlar üzerinde bu şekilde görüyoruz.
Bu durumda normalleştirmemiz, tepkisiz olmamız gayet doğal.
Elbette burada suçlu tepki göstermeyen kadın değil. Suçlu toplum. Suçlu yönetenler. Suçlu medya. Suçlu sistem...
Sorgulayıp doğruyu yanlışı ayırt edemediğimiz sürece hepimiz suçluyuz! Burada hepimize iş düşüyor.
Ama bazen bir kişi bile etkili olabiliyor, o küçümsediğimiz bir kişi. Bu saçmalığa bir dur deyip baş kaldıran, tepki gösteren, normal olarak bildiğimiz bir çok durumun saçmalığını yüzümüze vuran bir kişiye ihtiyaç var.
Reelden veya sanaldan. Dayak yiyen, tacize uğrayan, günlük hayatta ezilen bir kişi ''hop napıyorsun sen, orada dur bakalım! en az senin kadar yaşamaya hakkım var! Benim anam beni senin gibi şrefsizler ezsin, dövsün, öldürsün diye doğurup, bu yaşa getirmedi! diyebilen bir kişi çığır açabilir!
O yüzden ben bu ve benzeri başlıkları her zaman güncel görmek istiyorum ve güncel tutmak için de elimden geleni yapacağım!