TİTANİK' le İLGİLİ GERÇEKLER

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
34.885
29.988
60
Titanik ne zaman battı? Titanik, 14 Nisan 1912 yılında, akşam saat 23.30'da ve ilk seferinde battı.
Nereye gidiyordu? Gemi, İngiltere, Southampton limanından yola çıkmıştı ve New York’a gidiyordu.
Neden battı? Ana sebebi bir buz dağına çarpmasıydı, batması yaklaşık 3 saat sürdü, 15 Nisan 1912’de, saat 02.45 sularında gemi tamamen buzlu sulara gömülmüştü.
Nerede battı? Titanik Atlas Okyanusunda battı.
Titanik isminin anlamı nedir? Titan, Yunan mitolojisinde dünyayı yöneten büyük tanrılara denirdi. (İngilizce okunuşu: 'taytanik'.)

Titanik nasıl bir gemiydi? 268 metre uzunlukta, 4 bacalı, 11 katlı, 46.000 ton ağırlığında, içinde yüzme havuzları, Türk hamamı, dans salonları olan, çok lüks bir gemiydi. En büyük özelliği ise 'ASLA BATMAZ' bir gemi olarak düşünülmesiydi. Hatta 'Tanrı bile batıramaz' diyenler olmuştu.
Kazadan kaç kişi sağ kurtuldu? Sadece 705 kişi sağ kurtuldu. 1.517 kişi öldü. Yeterince can yeleği vardı bu yüzden ölenlerin çoğu boğularak değil, -2 derecedeki su yüzünden/hipotermiden öldüler.

324 1. sınıf kamara yolcusundan 201' i kurtuldu
277 2. sınıf kamara yolcusundan 118'i kurtuldu
708 3. sınıf kamara yolcusundan 181'i kurtuldu
885 mürettebatın 212'si kurtuldu
13 postacı ve müzisyenden hiç kimse kurtulamadı.

Titanik kazazedelerinden halen hayatta olan kimse var mı: Evet, Titanik faciası sırasında, 2 aylık bir bebek olan Millvina Dean, şu anda halen sağ, 97 yaşında, İngiltere'de yaşıyor. Yaşlı kadın, annesinin Titanik'ten yazdığı bir mektup, kullandığı valiz vs. gibi bazı eşyaları kendi sağlık harcamalarını ( kalça kemiği kırılmış) karşılamak için satışa çıkartmak zorunda kalmış. Millvina Dean, bu satıştan oldukça para kazanmış. Birkaç parça şey daha satacakmış çünkü her ay yaklaşık 3.000 sterlin sağlıkla ilgili masrafı oluyormuş.
Gemide kaç kişi vardı? Gemide 2.228 kişi vardı, 1.345 yolcu ve 885 mürettebat. Cankurtaran sandalları ise 1.178 kişiyi alacak kapasitedeydi ama panikten sandallar tam kapasiteyle doldurulmadı!
Titanik’in bandırası neydi? İngiliz bandıralı bir gemiydi. İrlanda’da inşa edilmişti. Yapan şirketin ismi ‘White Star’ dı. (Beyaz Yıldız anlamında). Yapılması 3 yıl sürmüştü.
Titanik'in kaptanı kimdi/ne oldu? Titanik'in kaptanı Edward Smith'di. Evli ve bir çocuk babasıydı, gemisinin batışıyla öldüğünde 62 yaşındaydı, tam olarak nasıl öldüğü konusu tartışmalı, kimi yolcular kaptanı can yeleğiyle suda gördüklerini söylerken, başka yolcular onun son ana kadar hala dümenin başında olduğunu söylemişler. Kaptanın İngiltere'de bir heykeli de bulunmaktadır.

Titanik'in enkazı ne zaman bulundu? 1985 yılında son imdat sinyalinin gönderildiği yerin 13 mil güneydoğusunda (New Founland açıklarında)38.000 metre derinlikde bulundu.

Titanik’in yolcuları: Çok zengin, ünlü kişiler, kontesler, lordlar gibi aristokratların yanı sıra o kadar şanslı olmayan ve 3.sınıf kamaralarda alt katlarda kalan yolcular da vardı. Cankurtaran sandallarına öncelikle kadın ve çocuklar alınmaktaydı. Bayan Strauss, kocasının gemide kalacağını –ki bu ölüm demekti- anlayınca, sandala binmedi ve eşiyle birlikte sulara gömüldü.
Titanik'te Türk yolcu var mıydı? Hayır.

Aradan 96 yıl geçmesine rağmen, Titanik’in batmasının nedeni hala tartışılıyor. Buzdağları uyarısı yapan telsiz mesajlarının ikisinin kaptan köşküne ulaşmadığı bir gerçek! Bu ihmalkarlık olmasaydı belki Titanik batmayacaktı. Ayrıca gemide herkese yetecek kadar cankurtaran sandalı olsaydı bu kadar büyük insan kaybı olmayacağı da ayrı ve üzücü bir gerçek
 
Filmin dillere destan şarkısını söyleyen Celin Dion, 1998 Oscar ödül törenlerinde filmin şarkısını söylerken, bu gerdanlık da boynundaydı. Gerdanlık şu anda Charlestown, Cornwall'da National Shipwreck Müzesinde sergileniyor.

Mavi elmasın ta 16. Louis dönemine kadar giden bir öyküsü var. Tacını süsleyen mücevherler arasında büyük, mavi bir elmasa sahip olan 16. Louis, bilindiği gibi 1973 yılında idam ediliyor. İdamından kısa süre sonra mavi elmas ortadan kayboluyor. Daha sonra kalp biçiminde kesilerek yeniden ortaya çıkıyor. Ve bu yüzden 'Okyanusun Kalbi' ismini alıyor.
Değerli okurlar şimdi gelin Titanik'in battığı geceye gidelim....
O gün, hava buz gibi...
Ay'sız bir gece....
Titanik, sakin bir şekilde yoluna devam ediyor..
SS Amerika adlı bir gemi, Titanik'in güzergahında büyük buz dağları olduğuna dair bir uyarı mesajı gönderiyor ama mesaj hidrografi dairesine gönderildiği için, asla Titanik'in kaptan köşküne ulaşmıyor, akşam buz dağları hakkında ikinci bir telsiz uyarısı yapılıyor...o da Kaptan köşküne ulaşmıyor! Sonra, New Foundland açıklarında nöbetçi görevli Frederic Fleet kocaman buz dağını görüyor...hemen imdat düdüğünü 3 kez çalıyor...ve köprüye telefon ediyor:
" Karşıda buz dağı var! "
Gemi aniden sola dönüyor, ama çarpışma kaçınılmaz...yolcuların pek duymadığı bir çatırtı oluyor, Kaptan Smith ve diğer görevliler gemiyi kontrola gelince gördükleri şu oluyor: Titanik batıyor!...
Hemen cankurtaran sandallarının indirilmesi emrediliyor ve imdat çağrıları veriliyor.
Sandallar inidiriliyor, ilk sandalda 65 kişilik yer varken, sadece 28 kişi biniyor! Dahası, gemi için 32 cankurtaran sandalı yapılmış ve 32 sandalla geminin tüm yolcuları ve mürettebatın kurtarılması mümkünmüş. Fakat, yöneticiler çift sıra sandalın geminin estetik görünümünü bozduğuna karar veriyorlar ve sayı 20'ye iniyor!

1. ve 2. sınıf yolcuları çabucak sandallara ulaşırken, 3. sınıf yolcular o kadar kolay ulaşamıyorlar, bazı bölümler kilitleniyor...o yüzden 3.sınıf yolcuların kayıpları daha çok oluyor.
Talihsizliğe bakın ki, Titanik imdat çağrıları gönderiyor ve çok yakınlarında SS Kaliforniya adlı bir gemi var...ama geminin telsizi kapatılmış çünkü telsizcinin uykusu gelmiş ve yatmış, yatmadan önce, Titanik'e ileride buz dağlarının olduğuna dair mesaj çekmesi istenmiş ama Jack Philips adlı telsizci o kadar yorgunmuş ki, "kapa çeneni, kapa çeneni, meşgulum!" demiş.
Sonuçta, Titanik ortadan ikiye ayrılarak, -2 derecedeki sulara gömülüyor...
Makine dairesindeki TÜM görevliler, gemi tamamen suya batana dek, ışıkların yanık kalmasını sağlıyorlar..asla görevlerini bırakmıyorlar...
Geminin orkestrası, keza gemi suya batana kadar, çalmaya devam ediyorlar. Orkestra üyelerinden ve şefinden kurtulan olmuyor, kurtulan yolcular gemi batmadan önce çalınan son şarkı hakkında hemfikir değiller, kimisi 'Nearer, My God, Thee' (Tanrı'ya daha yakın) isimli bir ilahi duyduğunu, kimisi de 'Sonbahar' isimli bir şarkının çalındığını hatırlıyor...sonradan, cesedi teşhis edilenler arasında orkestra şefi Wallace Hartley de var ve adamcağıza bir kahraman muamelesi yapılıyor, cenaze törenine binlerce kişi katılıyor....
2.223 yolcudan sadece 706'sı kurtuluyor, sandallar tam kapasite doldurullsaydı 1.178 kişi kurtulabilrdi oysa... sandalla gidenler sudaki yolcular için geri dönüp dönmemek konusunda tartışıyorlar, gemi batarken oluşan anaforun sandalı batırmasından korkarak dönmüyorlar...
Suya batan yolcular boğularak değil, (çünkü bol miktarda can simidi, yeleği varmış) -2 derecedeki suda DONARAK ölüyorlar...
Kaza yerine ilk ulaşan Karpatya isimli gemi oluyor...sudan sadece 12 kişiyi sağ kurtarabiliyorlar.
Bu arada kurtulanlar arasında 1.sınıftaki yolculara ait köpekler de var...
FACİANIN HEMEN SONRASI

Titanik faciasından sonra, MacKay-Bennet isimli gemiye çok kötü bir görev verilmişti, denizdeki cesetleri toplayacaklardı. Geminin kaptanı Frederick Harold Lardner' dı. Gemi, buz ve tabut alarak yola çıktı. Geminin battığı yeri büyük bir mezarlık addediliyor ve hiçbir gemi o bölgeye uğramak bile istemiyordu.
Manzara korkunçtu, üzerinde gece elbisesi olan ve kucağında bebeğini tutan bir kadın, yakınında kucağında minik köpeğiyle başka bir kadın, bir sandalyeye tutulu olarak ölmüş üç erkek, düzinelerce can yelekli donmuş insan...20 Nisan'da denizciler cesetleri toplamaya başladılar, ilk gün 51 ceset toplandı, iki gün sonra 87 ceset daha toplandı, mültimilyonerler, ve kahraman orkestra şefi bunlar arasındaydı, henüz 2 yaşındaki bir çocuk cesediyse, Titanik'in en minik kurbanlarından biri olarak herkesi ağlatmıştı. Güvertede yer kalmayınca Kaptan, Minia isimli bir başka gemiyi yardıma çağırdı. Onlar da 306 ceset buldular, 116'sı denize gömüldü. Kimliği teşhis edilemeyenler topluca Fairway mezarlığına gömüldüler. 2 yaşındaki çocuğun kim olduğu bilinmiyordu daha sonra üçüncü sınıf yolculardan Alma Paulson'un oğlu olduğu anlaşıldı, annesi de ölmüştü ve tesadüfen oğlunun hemen yanına gömülmüştü.
 
Prenses amen-ra M.Ö 1500 yılında yaşamış bir Mısır prensesi, Nil nehri kıyısında gömülmüş olan prensesinin tabutunu 1880'lerde 4 zengin İngiliz Luksor'da kazı yaparken buluyorlar ve büyük paralar vererek satın alıyorlar. Akabinde, adamlardan biri çöle doğru yürürken görülüyor ve bir daha geri gelmiyor, diğer ikisi de iflas ediyor, üçüncü ise bir Mısır'lı tarafından kazayla vuruluyor.
Ama mumya yine de İngiltere'ye ulaşıyor, Londra'lı zengin bir iş adamı mumyayı satın alıyor ama ailesi kazada yaralanıp, evinde yangın çıkınca çareyi mumyayı müzeye (British Museum) bağışlamakta buluyor.
Mumya müzeye taşınırken, aniden ters dönüp işçilerin üzerine düşüyor, birinin ayağı kırılıyor, diğer işçi ise sağlıklı bir olduğu halde 2 gün sonra ölüveriyor.
Mumya, müzenin 'Mısır' bölümüne yerleştirilince, belalar peş peşe geliyor, gece bekçileri mumyadan çekiç ve ağlama sesleri geldiğini söylüyorlar, bir bekçi görev başında ölü bulununca, diğer bekçiler korkup işi bırakıyorlar. Temizlikçiler mumyayı temizlemeyi reddediyorlar..sonunda yetkililer mumyayı bodruma kaldırıyorlar sadece lahiti sergiliyorlar. (Lahitin sergi no:22542 ve hala müzede sergilenmekte!)
Sonunda tüm bunlar gazetecilerin kulağına gidiyor, bir fotoğrafçı mumyanın resmini çekiyor, resmi basınca korkunç bir insan yüzü çıkıyor, adam yatak odasına gidip, kapıyı kapatıyor ve sonra kendisini vuruyor.
Kısa süre sonra mumyayı bir kolleksiyoncu satın alıyor ama onun da başına ölümler dahil belalar gelince adam mumyayı tavan arasına kaldırıyor ve sihirli güçler konusunda uzman olan Madam Helena Blavatsky'yi çağrıyor. Kadın evde çok yoğun kötü güçler hissediyor, adam kadından bu şeytani güçleri kovmasını isteyince kadın, 'bunu kovmak imkansız, en kısa zamanda ondan kurtul' diyor. Fakat 10 yıl içinde 20 kişinin ölümüne sebep olan mumyayı hiçbir müze istemiyor.
En sonunda, Amerikalı bir arkeolog ve satranç ustası William T. Stead yüklü miktarda para verip mumyayı satın alıyor ve gemiyle İngiltere'den, New York'a götürmek istiyor. Fakat, kötü şöhreti yüzünden mumyayı gemiye almazlar diye korktuğundan, mumyayı Renault marka yeni bir otomobilin altına saklıyor!
Tahmin ettiğiniz gibi gemi Titanik!...adam felaket gününden bir gün öncesine kadar kimseye gerçeği söylemiyor. Ve, 14 Nisan 1912'de Amen-re, 1500 yolcuyla birlikte sulara gömülüyor.
Aşağıda Titanik'in enkazından bir resim...

Titanik'in batışıyla ilgili diğer teoriler:
1. 2003 yılında, Buzul Pilotaj Servisi adlı bir kuruluşun üyesi olan, Kaptan L.M. Collins, Titanik'in Batışı: Esrar Çözüldü isimli kitabında, üç temel ipucu göstererek, Titanik'in sanıldığı gibi buz dağına değil, suyun az altında yüzen bir buz tabakasına çarptığını yazdı.
2. Titanik'in inşa edildikten hemen sonra, potansiyel olarak maddi bir zarar olması bekleniyordu ve bu yüzden bilerek kurban edildi. Çünkü telsizle yapılan buz dağı uyarılarına rağmen, geminin rotası güney değil, kuzeyde seyrediyordu.

3. Gemi İrlanda, Belfast'taki tersanede inşa edilirken, Katolik ve Protestan işçiler arasında kavgalar çıkmış, bir işçi 'bu gemi ilk seferinen geri dönmeyecek' demiş.
4. Gemi denize indirilirken, geleneksel 'vaftiz' sırasında şampanya şişesi ilk seferde kırılmadı, bu da denizcilikte uğursuzluk sayılır. Fakat, bu söylenti de gerçek değildi çünkü White Star şirketi kural olarak hiçbir gemiyi denize indirirken vaftiz etmiyordu, Titanik'de yapılmamıştı.
 
Bir kontesin hizmetçisi olan, Roberta Maoini isimli, 21 yaşındaki kadın, kontes sayesinde, birinci sınıf kamarada seyahat ederken, gemiyi yapan şirket olan White Star (Beyaz Yıldız) şirketine bağlı mürettebattan bir gence gönül veriyor..
Titanik, dev buzdağına çarpıp da batmaya başlayınca, isminin asla açıklanmadığı genç, Roberta'yı arayıp, buluyor ve onu cankurtaran sandalına binmesine yardım ediyor..
Filika denize indirilmeden önce yani ayrılmadan önce, kadının avucuna White Star'ın resminin olduğu bir broş bırakıyor..
Ve genç adam gemiyle birlikte buzlu sulara gömülüyor...
Roberta ve Kontes Lucy Rothes, Carpatia adlı gemi tarafından kurtarılanlar arasında bulunuyorlar ve New York'a gidiyorlar...birkaç saat sonra Roberta, bu ismini bilmediğimiz genç için çok dokunaklı bir de şiir yazıyor...
Yıllar sonra, şiir bir müzayedede açık arttırmayla satılıyor...
Roberta ayrıca, 1926 yılında, Titanik'in batışını anlatan yedi sayfalık bir yazı da kaleme almış...yazısında geminin son anlarında, güvertedeki bir grup kadın ve erkeğin nasıl korku ve dehşet içinde olduğunu anlatmış...cankurtaran sandalında okyanusun dalgaları arasında kaybolmadan önce yüzlerce yolcunun korkunç son çığlıklarını duymuş...
Roberta'nın isminin açıklanmasını istemeyen yeğeni "Roberta ve o genç birbirlerine sırılsıklam aşık olmuşlardı" demiş..

Roberta'nın yazdığı şiir, yedi sayfalık anısı, broş ve kızın fotoğrafının Mart ayındaki müzayedede en azından 10.000 sterline alıcı bulması bekleniyormuş...
ENKAZIN BULUNUŞU
1912 yılında Titanik battıktan hemen sonra, pekçok kuruluş gemiyi bulmak istedi ama yıllarca kimse başarılı olamadı. Sonunda 1 Eylül 1985 yılında Amerikan-Fransız ortak keşif grubu 'Knorr' adlı gemiyle, New Foundland'ın güney doğusunda, 38000 km. derinlikte, Titanik'i buldu!...
Titanik'le ilgili pekçok film, tv dizisi ve filmi çekildi. Enson 1997'de James Cameron'un çektiği ve başrollerinde Leonardo diCaprio ile Kate Winslet'in oynadığı Titanik filmi, 11 Oscar kazandı ve muazzam gişe hasılatı yaparak, Yıldız Savaşları filminin rekorunu bile altetti!
TİTANİK' ten SAĞ KURTULANLAR:
Titanik'ten sağ kalan Amerikalı son kazazede, Lilian Gertrud Asplund, 2006 yılında, 99 yaşında öldü. Lilian kaza sırasında 5 yaşındaydı, kazada babası ve üç erkek kardeşini kaybetmişti ve kendisinden başka sadece annesi Selma Asplund ve 3 yaşındaki kardeşi sağ kurtulmuşlardı. İlginçtir, annesi Selma da, 1964'de, Titanik'in batığı gün yani 15 Nisan'da ölmüştü. İngiliz son kazazede ise gemi batarken henüz 2 aylık olan ve şu anda 96 yaşındaki Millvina Dean isimli kadın. Millvina, halen İngiltere'de yaşıyor.
 
14 Nisan 2010 Çarşamba"14-15 Nisan Anısına Titanik Hakkında Bilinmeyenler" / Tarihin İzleri

Avrupa'daki Sanayi Devrimi'nin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve gittikçe makineleşen insanoğlunun doğaya en büyük başkaldırısı Titanik transatlantiğidir. Yapımına 1909'da başlanan gemi, 1911'de denize indirilmiş ve devrinin son teknolojisiyle üretilmişti. Gemi görünüm itibariyle son derece lüks, güzel ve bakımlıdır ancak içindeki sınıf ayrımlarının en belirgin olduğu dönemdir. Sanayi'yi ve üretimi elinde tutan burjuva 1.sınıf, orta kesim tüccarlar ve küçük sanayiciler 2.sınıf ve işçiler, yoksullar 3.sınıf yolcu kapsamında değerlendirilmekteydi. Titanik aynen bu insan katmanındaki gibi üst katlardan alt katlara kadar sıralanmıştı. Bunun yanı sıra geminin kazan dairesinde çalışan ve 24 saat boyunca kazanlara kömür atan işçiler sayesinde Titanik ilerliyor, dışarıdan lüks ve rüyaların gemisi olan transatlantik gerçekte bir köle gemisini andırıyordu.

İnsanoğlu'nun bitmek bilmeyen azminin bir neticesi ve doğaya başkaldırısı niteliğindeki Titanik gemisi, 10 Nisan 1912'de Britanya'da Southampton limanından hareket etmişti. 2,240 kişi gemiye rağbet etmiş, herkez bu devasa gemiyle Amerika'ya ulaşmak ve bir tarihe tanıklık etmek için geminin ilk seferini kaçırmamıştı. Döneminin buharlı gemi sistemine göre değerlendirildiğinde Titanik bir yenilikti. Genellikle gemilerin alt kısımları boş oluyor, alınan bir darbede içi anında suyla doluyordu. Ama Titanik'te durum farklıydı. Yeni tasarımcılar geminin alt kısmını boş bırakmak yerine belli aralıklarda bölmeler yerleştirdiler. Bu bölmeler acil bir durumda alarmlar aracılığı ile kaptan köşküne uyarı veriyor, köşkten ise cihazlarla bölmelerin kapakları anında kapatılabiliyordu. Bu durumda gemi su aldığında üst kattan yapılan herhangi bir müdahale neticesinde çok az bir kısmı su doluyor, kapatılan kapaklar suyun diğer bölmelere yayılmasını engelliyordu. Bu yeniliklerin yanı sıra Titanik'te ölümcül hatalarda söz konusuydu. Gemi'nin dış görünümünün güzelliğini kapatıyor gerekçesiyle can güvenlik filakaları mümkün olduğunca az sayıya indirgenmişti. Bunun yanında gemiyi küçük bir dümen idare etmekte doğal olarak bu kadar büyük bir transatlantiğin manevra kabiliyetini imkansızlaştırmaktaydı. Bu tasarım yenilikleri ve hatalarıyla birlikte gemi hızla yola çıkmıştı.


Gemi'nin yapım şirketi olan White Star Line'ın yöneticisi Bruce Ismay, tarih sayfalarına Titanik'in adını yazdırmak ve kısa süre içerisinde Amerika'ya varmak için geminin en son hızda ilerlemesi konusunda kaptan Smith'e baskı yapmıştı. Bütün buzdağı uyarılarına ve raporlarına rağmen gemi Amerika ile Avrupa'nın birbirine coğrafik olarak en yakın olan kuzey bölgesinden gidiyordu. Bu bölge en çok buzdağı uyarısı veren ve denizciler tarafından fazla tercih edilmeyen bir bölgeydi. Gemi Newfoundland'ın güneyinde seyir halindeyken 14 Nisan'ı 15 Nisan'a bağlayan gece buzdağına çarpmıştı. Titanik okyanusun ortasında yanlız başına kalmış, yolladığı sayısız yardım çağrılarına cevap alamamış ve iki buçuk saat gibi bir sürede okyanusun dibine gömülmüştü. Resmi rakamlara göre 1.513 kişi ölmüş, sayısal olarak yetersiz olan filikalarla 700 kadar kişi kurtulmuştu. 1.sınıfa mensup bayanların tamamı olmak üzere kısmen erkekler kurtulmakla beraber, orta kesimden bayan ve erkeklerin de bir kısmı kurtulmuştur. 3.sınıfa mensup insanların kayıtlara bakıldığında yüzde 90'ının öldüğü görülmektedir. Bu durumda karşımıza trajedik ve ders niteliğinde bir kaza ortaya çıkmaktadır.

Titanik'in ilk seferinde tarihe geçen dramatik sonu hakkında bir sürü söylenti çıkmış ve yüz yıla yakın süredir hala tartışılmıştır. Ancak kesin olan Titanik'le ilgili enteresan bilgilerdir. İşte Titanik gemisi ile ilgili ortaya çıkan bilinmeyen ilginç kayıtlar ve gerçekler...

1-1898 yılında, Morgen Robertson (1861-1915) "Futulity" ismini koyduğu bir roman yayınlamıştı. Romanında hayali bir kurgu yaratan Robertson'ın, adını "Titan" koyduğu lüks gemisi okyanusta ilerlerken buzdağına çarpıp batıyordu. Üstelik gemiye "batması mümkün olmayan" gemi adını koymuştu. Titanik faciasından 14 yıl önce çıkarttığı bu roman resmen ilerideki bir facianın trajedik hikayesini anlatıyordu.

2-Titanik gemisinin kurtulanlar listesinde iki tane köpek vardır.

3-Titanik'te hiç kediye rastlanmamıştır. O dönem kediler şans getirmesi için gemilere alınırlar ve asla kontrol edilmezlerdi. Belki de bu gelenek devam ettiğinden Titanik'te kedi kaydına rastlanmamaktadır.

4-Titanik, New York'taki Empire State binasından daha uzundu.

5-Britanya'nın başkenti Londra'daki The Tower Bridge ile Titanik gemisinin ağırlığı ve uzunluğu aynıydı.

6-Titanik ilk tasarlandığı sırada aslında 3 bacalı olarak hesap edilmişti. Simetrik olarak hoş bir görünüm vermek ve "Güç ve Zafer"i simgelemek için 4 bacaya çıkartılmıştı. Gemi ilerlerken bu dördüncü baca hariç diğerleri faaliyetteydi.

7-Aslında Titanik ile ilgili hep söylenen 'batmayan gemi' sözü bir efsaneden ibaretti. Gemi'nin tasarımcıları su geçirmez kapılarından dolayı Titanik için 'pratikte batmayan bir gemi' tanımını kullanmışlardı. Ancak geminin tanıtımını yapmak ve dikkat çekmek adına geminin biletlerine bile 'batmayan gemi' ve 'Tanrı'nın bile batıramayacağı gemi' gibi ifadeler yazılmış, basın tarafından da halka ve tüm dünyaya duyurulmuştu.

8-Normalde ilk defa denize indirilen bir taşıt için şampanya şişesi kırılırdı. Ancak bu gelenek sadece Titanik suya indirilirken tekrarlanmamıştı.

9-Titanik'te seyahat eden yolcuların bazıları gezi amacıyla gemide değillerdi. Oseyanik ve Adriatik isimli gemiler kabul etmediği için Titanik'e aktarılmışlardı. Bu yolcularla birlikte yine Titanik'e aktarılan kömür stoklarıydı.

10-Koskoca gemide balayılarını kutlayan sadece 13 çift vardı.


11-Titanik'le birlikte okyanus sularına gömülen Kaptan Edward Smith, Titanik'in ilk seferinden sonra emekli olacaktı.

12-Titanik'te 4 dört tane asansör vardı. Bunlardan üç tanesi 1.sınıflara ait, bir tanesi ise 2.sınıflara aitti.

13-Titanik batarken son umut olarak uzaktaki gemilerin dikkatini çekebilmek için ardı ardına havai fişekler atmıştır. Havai fişekleri farkeden S.S Californian gemisinin mürettebatı, atılan fişekler beyaz olduğundan gemide eğlence olduğunu zanletmişti. Normalde dönemin koşullarında acil durumlarda kullanılan fişekler kırmızı olmak zorundaydı.

14-Titanik'e yaklaşık 70 km uzaklıkta bulunan Mount Temple gemisi, yardım çağrısını almış ve kendisine verilen koordinatlara doğru hızla yola çıkmıştır. Ancak koordinatlar yanlış verildiğinden Mount Temple, Titanik'e 12 km uzaklıktaki başka bir bölgeye gitmişti.

15-Geminin düdükleri o zamana kadar gelmiş geçmiş en büyük ve en gürültülü düdüklerdi. 11 mil uzaklıktan bile duyulabiliyordu.

16-Geminin köprü kısmı tamamen suya gömüldüğü ve insanların filikalarda yaşam savaşı verdiği esnada beyaz sakallı ve Kaptan Smith olduğu söylenen kişinin yüzerek filikaya geldiği ve içeri şöyle bir baktıktan sonra yüzerek karanlığa karıştığı filikadaki kazazedeler tarafından ifade edilmiştir.

17-Titanik'te 1.sınıf yolcular köpeklerine tuvaletlerini yaptırmak için 3.sınıf katlarını kullanıyorlardı.

18-Titanik'te panik başladığı ve insanların can havliyle filikalara yönlendiği zaman denize indirilen sınırlı sayıdaki botlardan ilkinde sadece 12 kişi vardı.

19-Kaptan Smith ve geminin tasarımcısı Andrews gemileriyle birlikte batarlarken, tüm buzdağı uyarılarına rağmen geminin son hızda Amerika'ya gitmesini savunan, White Star Line denizcilik şirketinin yöneticisi Bruce Ismay, kadın ve çocukların bindiği bir filikaya atlamış ve uzaktan Titanik'in batışını izlemiştir.

20-1980'lerde enkaza dalana kadar insanlar Titanik'in dümdüz battığını zanletmişler, görgü tanıklarına bile inanmamışlardır. Ancak enkaza ulaşıldıktan sonra Titanik'in ikiye yarılarak battığı gerçeği ortaya çıkmıştır.

21-Bu bölgeden gemilerin geçişinin her zaman yasaklandığı bilinmektedir. Titanik'in batışından sadece iki ay sonra Temmuz ve Ağustos'ta hava koşulları çok düzgün olduğu için gemilerin geçişlerine izin verilmiştir.

22-Titanik'in orjinal adının önünde RMS ifadesi bulunmaktadır. "Royal Mail Ship" yani "Kraliyet'e ait Posta Gemisi" anlamına gelen ifadelere göre geminin batışı Britanya'ya hakaret olarak sayılmış ve savaş ilan etme amacıyla batırıldığı efsanesi ortaya atılmıştır.

23-Titanik'in buzdağı ile olan çarpışması 30 saniye sürmüştü.

24-Titanik'in kazan dairesinde kazanlara kömür atmakla görevli olan işçilerden sadece bir kişi kurtulmuş, geriye kalanları su geçirmez kapıların kapatılmasıyla içeride mahsur kalarak gemiyle birlikte okyanusa gömülmüşlerdir.

25-Gemi batarken hızla uzaklaşan filikalardan geriye sadece iki tanesi dönmüş, 1513 kişiden sadece 6 kişiyi suyun üzerinden toplamışlardır. 1 saatlik zaman diliminde insanların su yüzeyinde kalanları donarak ölmüştür.

26-Son dönemlerde yapılan araştırmalarda gemi enkazında herhangi bir buzdağının yol açtığı büyük bir yarık tespit edilmemiştir. Titanik'in batış sebebi olarak 1912 koşullarında gelişi güzel kullanılan ve camları gemilere monte etmeye yarayan çelik vidaların elle monte edildiği ve zayıf materyalden yapıldığı tespit edilmiştir. Enkazda geminin alt katlarındaki camların büyük zarar gördüğü gözlemlenmiştir.
 
JACK VE ROSE GERÇEK KİŞİLERMİYDİ?
Hayır. Leonardo Dicaprio ve Kate Winslet tarafından canlandırılan Jack Dawson ve Rose Dewitt Bukater karakterleri tamamen hayal ürünüydü. Onları Titanic senaristi ve yönetmeni James Cameron tarafından yaratıldılar. Aynı zamanda onlarla bağlantıları olan karakterler de hayal ürünleriydi. Rose'un nişanlısı Caledon "Cal" Hockley (Billy Zane), annesi Ruth (Frances Fisher) ve Jack'in 3. sınıf yolculardaki arkadaşları da tamamen hayal ürünleriydiler.

TİTANİKTE JACK DAWSON ADINDA BİR YOLCU VARMIYDI?
Evet. J. Dawson Titanik gemisindeydi. Ama J'nin açılı Joseph'ti, Jack değil. Dublin'de doğan Joseph, Titanik'te görevliydi. James Cameron, filmin çekimleri tamamlanana kadar Joseph Dawson'dan haberdar değildi. Buna rağmen birçok Titanik hayranı halen Joseph Dawson'ın mezarına giderek sinema koçanlarını, kişisel fotoğraflarını ve Leonardo DiCaprio'nun fotoğraflarını bırakmaya devam ediyorlar. Diğer bir benzerlik te Jack'in Irlandalı arkadaşı Tommy Ryan (Jason Barry). Geminin yolcu listesinde 3. sınıfta seyahet eden bir Thomas Ryan'ın olduğunu sölese de, bedeni hiçbir zaman bulunamadı.

Still, lovestruck fans of the 1997 movie ventured to J. Dawson's grave in Halifax, Nova Scotia, where they left cinema stubs, personal photos, and pictures of Leonardo DiCaprio (the exact burial location is Grave 227 in Fairview Lawn Cemetery, Halifax, Nova Scotia). Another coincidental character created by James Cameron was Jack's Irish friend Tommy Ryan (Jason Barry). The ship's manifest lists a Thomas Ryan, a 27-year-old steward from third class whose body, if recovered, was never identified.

FİLMDE ROSE'UN RESMİNİ KİM YAPTI?
Yönetmen James Cameron, Rose'un kolye ile olan resmini çizdi. Hatta filmde, Rose poz verip Jack resmini çizerken görülen sahnede aslında el James Cameron'a ait. Aynı zamanda Jack'in resim defterindeki tüm resimler yine James Cameron'a ait.

DENİZ ALTINDA ÇEKİLEN GÖRÜNTÜLER TİTANİĞİN ENKAZINDANMIYDI?
Evet. Enkaz görüntülerinin birçoğu doğru. 1995'te James Cameron bir rus gemisi ve iki denizaltıyı görevlendirdi. Enkaz alanına 12 dalış yaptı. Yaklaşık 12.500 feet suyun altına inildi. Özel kameralar ve güvenlik önlemleri alındı. Yüksek basınca dayanıklı aletler yapıldı. Her dalış ayrı ayrı 15er saat sürdü. Ama kameralar her dalış başına sadece 12 dakika çekim yapabildi. Sonuç olarak deniz altındaki birkaç görüntü sadece gerçek dışıydı.

GEMİDE HERHANGİ PİCASSO ESERİ VARMIYDI?
Hayır. Rose gemiye bindikten sonra birkaç Pablo Picasso eserinin gemiye yüklendiğini gördük. Bu resimlerinden birisi de 5 hayat kadını konu alan "Les Meoiselles d'Avignon" yapıtı. Bu yapıt halen New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergilenmekte.

Bruce Ismay kaptanı daha hızlı gitmesi için gerçekten de sıkıştırı mı?
Star Line Başkan Bruce Ismay, kazanın ardınan soruşurmada : "Gemnin tam güçte gittiği konusunda söylentiler var fakat bu hiç bir zaman gerçekleşmedi. Geminin tam gücü 78 devirdir. 80e kadar çıkabilir. Fakat gemi 75'in üstüne hiç çıkmadı. Tüm kazanlar hiçbir zaman çalışmadı. Plana göre, hava durumuna da bağlı olarak, gemi kazanın ertesi günü ya da 2 gün sonra tam güce geçecekti.

Bazı kurtulan yolcular, kaptana akşam yemeğinde buzdağı uyarısını duymazdan geldiğini ileri sürdü. Fakat, kazadan kurtulan hiçbir gemi çalışanı bu iddiayı onaylamadı. Fakat yolcuların tutarsız açıklamaları bunların güvenilmez ve hayali olduğunu gösterdi. Bruce Ismay olaydan sonra gemiyi terkettiği için gazeteler tarafındna çarmıha geirilip en büyük hedef tahtası oldu.

GERÇEKTEN BÜYÜK BUZ PARÇALARI GEMİNİN ÜSTÜNE DÜŞTÜMÜ?
Evet. Mrs. Churchill Candee : "İlk hatırladığım şey, çalışanlardan birisinin elinde tuttuğu buz parçalarıydı. Bunların geminin dış yüzeyiğine zarar verdiğini söylüyordu. Birçok yolcu şaka olduğuna inanmak istedi. Ama kısa sürede gerçekler ortaa çıktı." Diğer kurtulan William Lucas : "birkaç ton buz" un geminin sancak güvertesinde görmüştü.

TİTANİK ORKESTRASI GEMİ BATARKEN ÇALMAYA DEVAM ETTİ Mİ?
Evet. 33 yaşında Wallace Henry Hartley, violin sanatçısı, Titanik'te ekibin lideriydi. Hartley, Boston Spa'da bulunan nişanlısıyla ile Titanik limandan ayrılmadan önceki son dakikalarını birlikte geçirmişti. Gemi, buzdağına çarpıtktan sonra 8 adamını da ikna etti ve botların bulunduğu güvertede, ana merdivenlere yakın bir yerde çalmaya devam ettiler. Vals ve rag tarzı müzikler çalıyorlardı. Kurtulan yolcuların dile getirdiğine göre "Alexander's Ragtime Band" ve "In the Shadow" şarkılarını çalıyorlardı. Ama kimse son çaldıkları şarkı hakkında net bir fikre sahip değil. Bazı yolcuların dediğine göre son çaldıkları şarkı "Nearer, My God, To Thee" bazılarına göre ise "Song d'Automne"dı. Tüm ekip üyeleri kazada feci şekilde can verdi. Wallace Hartley'in vücudu 4 Mayıs 1912'de cesedi bulundu. Cenaze töreninde binlerce insan katıldı. İşte, cenaze töreninden bir görüntü.

YOLCULARDAN BAZILARI GEMİYLE BATMAYI BEKLEDİMİ?
Evet. Filmin sonuna doğru, yaşlı bir çiftin yatakta ölümü beklediğini görüyoruz. Isador ve Ida Straus çifti 1. sınıfta yer almaktaydı. Isador, Marcy'nin ortaklarındandı. Aslında onlara 8 numaralı botta yer önerildi. Fakat Isador, gemide kalan kadınların gönderilmesi için bundan feraget etti. Ida'da kocasını yüzüstü bırakmak istemedi. "Yıllardır birlikte yaşadık. Şimdi sen nereye gidersen ben de gelrim" dedi Ida. Sadece Isador'un ceseti çıkartılıp teşhis edildi.

GEMİNİN IŞIKLARI BATANA KADAR YANMAYA DEVAM ETTİ Mİ?
Evet. Dr. Washington Dodge, titanikten kurtulanlardan, bu konuyu bir söyleşide şöle dile getirdi. Gemiden kurtulduktan sonra batışına kadar izledik. Tüm ışıkları suya girene kadar yanmaya devam etti. Daha sonra bazı patlamalar duyduk. Sanırım kazan dairesinden gelen patlamalardı".

TİTANİC FGERÇEKTEN İKİYE AYRILDIMI?
Evet. Uzun yıllar geminin suyun içinde ikiye ayrıldığı sanıldı. Bazı kurtulanların da bu yönde açıklamaları vardı. Ama 1985 yılında geminin enkazı bulununca tüm söylentiler sona erdi. Gemi, tamamen 2 ayrı parçaya ayrılmış ve birçok delil geminin filmde gösterildiği gibi suyun üzerindeyken ikiye bölündüğü konusunda şüphe bırakmadı.

ROSE GİBİ SUDAN KURTULAN YOLCU OLDUMU?
Evet. 16 canbotundan sadece 2 tanesi geri dönerek suda kalan 6 kişiyi kurtardı. İlk önce 4 numaralı canbotu geldi. 5 kişilik yeri olan bot, sadece 3 kişi aldı. 14 numaralı bot ise 4 kişiyi sudan kurtardı. Fakat William F. Hoyt botta öldü. İngiliz soruşturmacılar tarafından sorulan "Neden kurtarmak için daha önce gitmediniz?" sorusuna, "insanlar seyrekleşmeden oraya gitmek bir cinayet olurdu. Boğulmakta olan bir insan herşeyi yapabilirdi. Tekneyi batırabilir ya da ters çevirebilirdi." Ayrıca, 14 numaralı tekne filmde Rose'u kurtaran tekneydi.

MARGARET BROWN BATMAYAN TAKMA İSMİNİ NASIL ALDI?
Carpethia gemisi New York limanına yanaştığında, 30.000 insan kurtulanları bekliyordu. Gazeteciler, kurtulanlarla röportaj yapmak için sıradaydı. Nasıl sağ kaldınız sorusuna Margaret "Tipik Brown şansı. Bizler batmayanlardanız" die cevap verdi. 1930'larda Margareth'e Molly takma ismini Hollywood getirdi. Bu isim 1960'larda müzikal olmaya kadar ilerledi, Batmayan Molly Brown. Filmde, Margaret ve John Jacob Astor'ın arkadaşlığına şahit oldu. Margaret gemiye binmeden önce Kaire'de J.J. Astor ve karısıyla yolculuk yaptı. Margaret, 1. sınıf biletini torununun hasta olduğunu öğrendikten sonra aldı.

BİR İNSAN SUDA NE KADAR CANLKI KALABİLİR?
Titanik'in battığı gece su sıcaklığı eksilerdeydi. İnsan vücudu suda, havada olduğundan 30 kat daha hızlı vücut ısısını kaybeder. O geceki sıcaklıkta insan vücudu birkaç dakika ancak dayanabilirdi. Bazıları vücut ısılarını koruyabilmek için yüzdü. Fakat, yüzen ya da hareket edenler suda vücut ısısını durana göre %35-50 arasında daha hızlı kaybeder. Ayrıca birçok insan da botlarda mağruz kaldığı soğuktan dolayı hayatını kaybetti.

KAÇ İNSAN KURTULDU?
Gemiden 711 insan kurtuldu. 1500'ün üzerinde insan can verdi. Titanikten kurtulan Adolphe Sealfeld "Carpathia kaptanı ve mürettebatı bizleri rahat ettirmek için elinden geleni yaptılar. Hasta ve yaralı olanlarımızla ilgilendiler. Aynı zamanda büyük buzdağı ve kötü havayla savaşırken.

OKYANUSUN KALBİ GERÇEK BİR MÜCEVHERMİYDİ?
Hayır. Bu konu da Rose'un hikayesinin çekici gelmesi için prodüktörler tarafından filme eklendi. Bu mücevher, şu anda Smithsonian Doğal Müzesi (Washington D.C.)'nde sergilenen Umut Mücevheri'nden esinlenerek yaratılmıştır. Umut mücevheri, Fransa Kralı XVI Louis tarafından Marie Antoinette'ye verilmişti. Filmin fanatikleri tarafından büyük ilgi görünce, 170 carat safirden ve 65 adet 30 karatlık elmastan oluşan bir kolye yaratıldı. 1998 Oskar törenlerinde Celine Dion "My Heart Will Go On" şarkısını söleyrek bu kolyeyi taktı ve daha sonra $2.2 milyon'a satıldı.


TİTANİK SETİNİ ZİYARET EDEBİLİRMİYİM?
Hayır. Meksika'da kurulan setler artık yok. Neredeyse bire bir ölçülerde yapılan Titanik maketi, geminin batiş bölümünde büyük ölçüde hasar gördü. Film bittikten sonra söküldü. Fakat geminin sadece tek bir tarafı inşaa edildi. Bu nedenle birçok sahnede gemi ters çevrildi. Çoğu iç sahneler diğer setlerde kurulan salonlarda çekildi. Set tasarımı, kostümler ve gemi titizlikle tekrar yaratıldı. Titanik'in ana merdivenlerinden bir görüntü. James Cameron; kanepeler, can kurtaran tekneleri ve araçları gibi birçok parçanın üretilmesi için orjinal üreticileriyle birlikte çalıştı.
_________________-fotolar-__________________




BU RESİMDE ORDAN BAKAN ADAM TİTANİĞİN KAPTANI











 
$titanik-i-uc-bin-yil-bekledi-2198381.Jpeg

Haberin başında ve metnin içinde verilen fotoğraflar, Titanik’i batırdığı düşünülen buz dağına ait tek deliller. Geminin battığı saatlerde kimsenin doğal olarak buzdağına ait fotoğraf çekmekle uğraşmaması, geride kalan fotoğraflardan kesin bir sonuca varmayı imkansız kılıyor. Ancak her iki fotoğrafta da bir gemiyle yaşanan çarpışmaya ait izler olduğu gibi, Titanik’in kırmızı boyasına ait çizgiler görülüyor.

Yukarıdaki fotoğraf, Alman transatlantik gemisi SS Prinz Adalbert’ın bir mürettebatı tarafından çekildi. 15 Nisan sabahı, yani Titanik’in sulara gömülmesinden sadece birkaç saat sonra çekilen fotoğraf, rota üzerindeki buzdağlarını görüntülemeyi amaçlamıyordu. Fotoğrafı çeken denizci, gemideki diğer herkes gibi Titanik’in battığından habersizdi ve buzdağındaki kırmızı çizgiler dikkatini çekmişti. Bu işaretler, en geç 12 saat içinde buzdağına bir şeyin çarptığına işaret ediyordu. Aşağıdaki fotoğraf ise Atlantik’e telgraf kablosu döşeyen Minia adlı geminin Kaptanı De Carteret tarafından çekildi. Gemi, SS Prinz Adalbert’in aksine gece yaşanan faciadan haberdar edilmiş ve bölgeye ölülerin bedenleri ile hayatta kalmayı başaranları toplamak için gönderilmişti. Der Carteret, bölgede göze çarpan tek buzdağının fotoğrafını çekmiş ve buzdağındaki kırmızı işaretleri çarpışmanın delili olarak belirtmişti.
$fft16_mf2198380.Jpeg
Yıllar boyunca iki fotoğrafta görüntülenen buzdağının bölgedeki tek benzeri olduğuna dair tartışmalar yaşandı ancak, uzmanlar Titanik’i batıran buzdağının bulunduğunu kabul etti.

BEŞ YIL SONSUZLUĞA DÖNÜŞTÜ

Titanic’i inşa eden White Star Lines şirketi, üç dev geminin, yani Olympic, Titanic ve Gigantic’in planlarını 1907 yılında çizdi. Daha sonradan Britannic adını alan Gigantic, Birinci Dünya Savaşı’nda batırıldı. Titanik ise denize indirildikten sadece beş yıl sonra sulara gömüldü ama anısı ölümsüzleşti. io9 sitesinden Alaskair Wilkins’in haberine göre, bilim insanları, Titanik’i batıran buzdağının Kuzey Atlantik’teki yolcuğuna üç bin yıl önce başladığına inanıyor. Kısaca, buzdağının hikayesi, Grönland’ın batı kıyılarında M.Ö 1,300 yıllarında yağan karla başladı. Aynı yıllarda, Mısır, Firavun Tutankamon’un yönetimi altındaydı Birkaç ay içinde, ortaya bir ‘buzulkar’ çıktı ve bu yapı, on yıllar sonra üzerine yağan karların yoğunlaşmasıyla dev bir buzdağı haline geldi. Buzulun içindeki donmuş su, dev kütleyi batıya, denize doğru itekledi ve buzul, Kuzey Buz Denizi’nin kıyısına ulaştığında, gelgitler ana parçayı iteklemeye devam etti.

SEKİZ BİN KİLOMETRELİK YOLCULUK

Titanik’i batıran buzdağının, geride kalan yıllarda Kuzey Buz Denizi’nden ayrılarak Kuzey Atlantik’e inmesi, olması gerekenden çok daha erken bir zamanda güneye indiğine işaret etti. Normalde, birçok buzdağı ana parçalarından bu kadar uzaklaşmadan eriyor. Bilim insanları, her yıl Grönland’dan kopan 15-30 bin buzdağından, sadece yüzde 1’inin Atlantik’e ulaşabildiğini belirtiyor.

Bunlardan bir tanesi, Grönland’dan itibaren sekiz bin kilometre yol alarak 15 Nisan 1912 gecesi Titanik’le Atlantik’te çarpıştı. Facianın gecesinde su sıcaklığının -2 Santigrat derece olduğu tahmin ediliyor. Bu sıcaklık, hayatlarını kurtarabilmek için suya atlamak zorunda kalan yolcu ve mürettebat için ölümcül derece düşüktü. İlginç bir detay, aynı sıcaklığın buzdağlarının hayatta kalması için fazla yüksek olmasıydı. Kuzey Atlantik’te bir buzdağının ömrü, ortamala iki ile üç yıl. Bu da, buzdağının ana parçasından 1910 veya 11 yılında koptuğunu, 1912 veya 13’te ise tamamen yok olduğuna işaret ediyor. Kısaca, Atlantik’te unutulması imkansız bir iz bırakan buzdağı, fotoğrafı çekildikten kısa bir süre sonra eriyerek okyanusa temiz su takviyesi yaptı ve yok oldu.

Kaynak: ntvmsnbc
 
Titanik (Özgün adı: Titanic), James Cameron'ın yönetmenliğini, senaristliğini, ortak yapımcılığını ve ortak kurgu yönetmenliğini yaptığı 1997 yılı yapımı romantik epik Amerikan filmidir. RMS Titanic'in batışı üzerine kurgulanan filmin başrollerini geminin felaketle sonuçlanan ilk seyahati sırasında aşık olan farklı toplumsal sınıflara mensup iki genci canlandıran Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet paylaşmaktadır.

Cameron'ın filme ilişkin fikri batık gemilere olan büyük ilgisinden kaynaklanmaktadır; trajedinin duygusal mesajını iletmek isteyen Cameron, kayıpla karışık bir aşk hikayesinin bunu başarmak için zaruri olduğunu düşünmekteydi. Filmin yapımı Cameron'ın RMS Titanic'in kalıntılarını görüntülediği 1995 yılında başladı. 1996'da geçen sahneleri Cameron'ın gemi enkazını görüntülerken kullandığı Akademik Mstislav Keldış gemisinde çekilmiştir. Titanic'in bir kopyası Meksika'daki Rosarito Beach kentinde inşa edilmiş ve batışı canlandırmak için maketlerle bilgisayar ürünü görüntüler kullanılmıştır. Filmin maliyetleri kısmen Paramount Pictures ve 20th Century Fox tarafından karşılanmıştır ve 200 milyon dolarlık bütçesiyle o dönemde tarihteki en pahalı filmdi.

Film 19 Aralık 1997 tarihinde sinemalara girmesinin ardından ticari ve eleştirel alanda başarı elde etti. On iki dalda Akademi Ödülü'ne aday gösterildi ve En İyi Film ile En İyi Yönetmen dalları da dahil olmak üzere on bir dalda kazandı. Dünya çapında iki milyar doların üzerinde gişe hasılatı yapan film, bir milyar doları geçen ilk filmdi ve 2009 yılında yine Cameron'ın bir filmi olan Avatar tarafından geçilene kadar olaan on iki yıl boyunca gişe hasılatı rekorunu elinde bulundurdu. 4 Nisan 2012 tarihinde filmin üç boyutlu bir versiyonu da trajedinin yüzüncü yılını anmak amacıyla sinemalara girdi.

James Cameron'ın batmış gemi enkazlarına yönelik büyük bir ilgisi vardı ve onun için RMS Titanic "batıkların Everest Dağı" idi. Deniz altında seyahat yapabileceği yaşı neredeyse geçmek üzere olsa da halen okulda sanat derslerini fen derslerine tercih ettiğinde uzaklaştığı hayatı yaşamak için "ruhsal bir huzursuzluğu" vardı. Bu nedenle batığın kendisinin görüntülerinden bir IMAX filmi yapıldığında Cameron "bir yolculuğun maliyetini karşılaması ve aynı şeyi yapması" için Hollywood'dan mali kaynak aramaya başladı. Cameron konuyla ilgili "özellikle filmi yapmakla ilgili değildi, geminin enkazına dalış yapmak istiyordum," demiştir.
Maket yapımı
RMS Titanic'i inşa eden Harland and Wolff özel arşivlerini ekibe açtı ve kayıp olduğu düşünülen planları paylaştı. Geminin içi için üretim tasarımcısı Peter Lamont ve ekibi o dönemden kalma eşyalar aradı. Ancak geminin yeni olması bütün sahne malzemelerinin sıfırdan hazırlanması gerektiği anlamına geliyordu. Fox Meksika'daki Rosarito Beach'te deniz kıyısında 40 akrelik bir arazi satın aldı ve 31 Mayıs 1996 tarihinde yeni bir stüdyo inşa etmeye başladı. Geminin dışı için 17 milyon galonluk bir ufuk tankı inşa edildi ve bu 270 derecelik bir okyanus görüntüsü sağladı. Gemi tam ölçekli olarak inşa edildi; ama Lamont geminin tanka sığması için üstyapıdaki gereksiz bölümlerle ön havuz güvertesini kaldırdı, bu bölümler dijital modellerle dolduruldu. Filikalar ve bacalar yüzde on oranında küçültüldü. Filika güvertesi ve A güvertesi çalışan setler olsa da geminin geri kalanı çelik kaplamadan ibaretti. Ayrıca batış sahnelerinde geminin eğilmesi için elli fit yüksekliğinde bir kaldırma platformu kuruldu. Maketin üzerinde hem inşaat, hem ışıklandırma, hem de görüntüleme amacıyla kullanılan 180 metrelik bir demiryolu üzerine kurulmuş 49 metre yüksekliğinde bir kule vinç bulunmaktaydı.

Titanic'in içerisini temsil eden setler gemiyi inşa edenlerin planları ve o dönemde kalan fotoğraflar kullanılarak orijinalleriyle tamamen aynı biçimde inşa edildi. Senaryo açısından önem taşıyan geminin birinci sınıf merdiveni gerçek tahtadan inşa edildi ve batış sahnesinde gerçekten de tahrip edildi. Odalar, halılar, tasarım ve renkler, mobilyalar, dekorlar, sandalyeler, duvar kaplamaları, çatal-bıçak ve üzerinde White Star Line arması taşıyan tabak takımları, tavanlar ve kostümler orijinallarine sadık kalınarak hazırlanmış tasarımlar arasındaydı. Cameron buna ek olarak filmdeki tarihsel detayları onaylamak üzere iki Titanic tarihçisi olan Don Lynch ve Ken Marschall'ı tuttu.

1996 yılında geçen keşif gezisi sahneleri 1996 yılının temmuz ayında Akademik Mstislav Keldış gemisinde çekildi. Titanik için asıl çekimler Eylül 1996'da yeni inşa edilmiş olan Fox Baja Stüdyoları'nda başladı.Kıç güvertesi geminin batışı sırasında kıçı yükselirken birkaç saniyede sıfırdan doksan derecelik bir eğime çıkabilecek bir dayanak üzerine inşa edildi.Dublörlerin güvenliği için sahne malzemelerinin çoğu süngerden yapıldı. 15 Kasım günü itibarıyla gemiye biniş sahneleri çekiliyordu. Hava durumu verileri kuzeyden güneye esen rüzgarın bacalardan çıkan dumanı kıç tarafına doğru üflediği için Cameron RMS Titanic'in maketini sancak tarafına inşa etmeyi uygun görmüştü. Gemi Southampton'dan ayrılırken iskele tarafı rıhtıma dönük olduğu için bu da o sahnenin çekimlerinde soruna yol açtı. Sahne malzemeleri ve kostümler üzerine yazılan her şey tersine çevrildi ve senaryoya göre sağa doğru yürümesi gereken kişiler çekimler sırasında sola doğru yürümek zorunda kaldı. Yapım sonrasında film doğru yöne çevrildi.

Oyuncuları 1912'deki üst sınıf soylularının davranış biçimleri üzerine eğitmek üzere tam mesai çalışan bir görgü kuralları uzmanı tutuldu. Buna rağmen bazı eleştirmenler özellikle ana karakterlerde hatalar tespit etti.

Cameron, senaryoda Jack'in çizdiği Rose'un çıplak resmini Rose'un maruz kaldığı baskının zemin hazırladığını düşündüğü bir sahne için çizdi.Konuyla ilgili olarak görüşlerini "Onun için bunun ne anlama geldiğini, hissetmekte olduğu özgürlüğü biliyorsunuz. Bu nedenle keyiflendirici," şeklinde ifade etmiştir. Çıplak resim sahnesi DiCaprio ve Winslet'in birlikte çektiği ilk sahneydi. Cameron, "bu herhangi bir biçimde planlanmış olmasa da daha iyi planamazdı. İkisinde de bir tedirginlik, bir enerji ve bir tereddüt var," demiştir. "Birlikte prova yapmışlardı; ama henüz birlikte hiçbir şey çekmemişlerdi. Eğer o dönemde bir seçme şansım olsaydı muhtemelen sahneyi çekimlerin ilerleyen zamanlarında çekerdim." Büyük set henüz hazır olmadığı için Cameron'a göre kendisiyle ekibi "çekecek bir şeyler bulmayla meşguldü". "Aylarca hazırlanması tamamlanamadı, bu nedenle biz de çekebileceğimiz her şeyi halletmeye çalışıyorduk." Filmde sahneyi görünce Cameron bunun sonunucunun oldukça iyi olduğuna karar verdi.

Gemi maketinin içerisini su altında bırakmak için 19 milyon litrelik (5 milyon galon) bir su kullanıldı ve bu sırada tüm set yan yatma tehlikesi geçirdi. Büyük Merdiven'i batırmak için 340 bin litrelik su suya indirildikçe setin içerisine boşaltıldı. Beklenmeyen bir biçimde suyun akışı merdivenleri çelikle desteklenen temellerinden söktü; ama kimse yaralanmadı. RMS Titanic'in 227 metre uzunluğundaki dışının ilk yarısı suya batırıldı; ama geminin en ağır sebebi olması sebebiyle suya karşı amörtisör görevi gördü ve seti batırabilmek için Cameron içerisinin büyük bölümünü boşalttı ve güverte pencerelerinden bazılarını kendisi kırdı. Yemek salonu batırıldıktan sonra Lovett'in uzaktan kumandalı aracının geminin enkazını ziyaret ettiği sahnenin çekilmesi için üç gün harcandı. Dondurucu soğukluktaki Atlas Okyanusu'nda geminin batışından sonra geçen sahneler 1.3 milyon litrelik bir su tankında çekildi.Donmuş ceset görüntüleri oyuncuların üzerine suyla temas edince kristalleşen bir toz ve saçlarıyla giysilerine balmumu sürülmesiyle elde edildi.

Filmin zirve noktası olan geminin batmadan hemen önce ikiye ayrılmasını ve Atlas Okyanusu'nun derinliklerine gömülmesini gösteren sahnenin çekimi için tam boyutlu bir setin döndürülmesinin yanı sıra 150 figüran ve 100 dublör gerektirdi. Cameron Titanic hakkında daha önce yapılmış filmleri geminin son batışını suyun altına zarif bir şekilde kayması biçiminde gösterdikleri için eleştirdi ve olayı "gerçekte de olduğu gibi korkutucu derecede kaotik bir biçimde tasvir etmek" istedi.[8] Sahnede yolcuların gittikçe yukarı kalkan güverteden aşağı düşmeleri, onlarca metre derinliğe dalmaları ve aşağı inerken parmaklıklara veya pervanelere çarpmaları gerekiyordu. Sahnenin dublör kullanılarak çekimi için yapılan birkaç denemede küçük yaralanmalar meydana gelince Cameron daha da tehlikeli hareketlerin yapılmasının önüne geçti. Riskler en sonunda "tehlikeli düşüşler için bilgisayar ürünü insanlar kullanılarak" en aza indirgendi
 
Son düzenleme:
X