UNUTMA Kİ, İKİ ŞEY ASLA GİZLİ KALMAZ!

lamelifAmine

Geçici Olarak Hesap Pasiftir !
tek ayak cezası
Kayıtlı Üye
11 Temmuz 2014
5.154
10.077
”Unutma ki, iki şey asla gizli kalmaz! Biri yalan, diğeri ise gerçek. Bir yerde savaş başlamışsa önce gerçek özünü kaybeder, ardından mantık. Geriye sadece yalanlar kalır. Yalanların kurduğu imparatorluğa ya biat edersin ya da mücadele! Üçüncü bir şık yoktur ve asla olmamıştır”

Az sonra okuyacaklarınız roman, kurgu ya da masal değildir! Ertuğrul Gazi’nin de ”DİRİLİŞ” dizisindeki repliğinde dediği gibi “ATALARIMIZIN DESTANLARINI MASAL MI SANDIN! ONLAR BEBE UYUTMAK İÇİN DEĞİL, ADAM UYANDIRMAK İÇİNDİR!”

O halde uyanmak ve uyandırmak zamanıdır.

Hep birlikte uyanalım o zaman. Buyurun.

Erdoğan’ın, Uluslararası medyada itibarsızlaştırılmak istenmesi ve bunun Müslüman kimliği üzerinden yapılıyor olması yeni değildi. Sistematik ve düzenli bir programla aleyhine bir tuzak kurulmak isteniyordu. Dünyada ki Üst aklın elindeki ”yalan imparatorluğu” medyası ile mücadelesi Davos’tan gelen büyük hasımlığı iyice alevlendirmişti. Telaviv’le hasımlık olsundu, kim olduğumuzu bilirdik en azından. Ancak onlar rahat durmuyorlardı. 1. Dünya savaşı öncesinde Arapları “Türkler Hilafeti kaldıracak, Hristiyan olacak” diyerek kışkırtan ve bunun neticesinde yalnızca iki aileyi de kandırdıktan sonra Türklere “Araplar sizi arkanızdan vurdu” diyecek kadar çirkefleşip, hilafeti lağv edenlerin planı yüzyıllık idi. Şimdi de Erdoğan’ı aynı tuzağın içine çekiyorlardı. Kobani’de bunun yansıması değil miydi? Kürt troller tarafından, mazlum Kürt kardeşlerimize yapılan propaganda aynen şöyleydi. ”T.C, Kobani’de bizim baskımızla Kürtlere yardım etti ancak perde arkasından İŞID yani DEAŞ’a silah yardımı yaparak bizi arkadan vurduruyor.” Ve ne gariptir ki, HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlatılan bombanın arkasından bir İŞID militanın çıkması ise onların bu tezini perçinliyor Doğudaki tüm oylar HDP’ye kaydırılıyordu. İşte doğuda ki oy kaybının en temel sebeplerinden biri de buydu.

Erdoğan’a oynanan oyun şimdiye dek defalarca kez yazılmış ve oynanmıştı ama hiç kimse Seymour Hersh’i yazmamış ve kim olduğuna da dikkat çekmemişti. Beştepe’de görevi bu oyunu deşifre etmek ve Erdoğan’ı uyarmak olanlar korkmuşlar mıydı? Yoksa gerçekten görememişler miydi? Ya da gördükleri halde gizlemişler miydi?

Çok uzağa değil 40 yıl öncesine gidelim. ABD’nin görevinden istifa ettirilerek ayrılan tek başkanını biliyor musunuz? Eminim çoğumuz bilmiyorduk, ben de oyunu fark edene kadar bilmiyordum. Erdoğan New York Times’a, the Guardian’dan önce çatmıştı. Senaryo yine aynı idi. Herkes bu günlerde ”Erdoğan nasılsa Cumhurbaşkanı ona ne yapabilirler ki” diye rehavete kapılmıştı. Erdoğan’ı devirmek, eğer uyanık olmaz ve erken önlem almazsak, ABD’nin Başkan’ını indirmekten zor olmasa gerekti. Erdoğan için yürütülen süreç, o kadar çok benziyordu ki Richard Nixon’un yaşadıklarına, ağzım açıkta kalmıştı. 40 yıl önce Siyonist medyaya aynen Erdoğan’ın NY Times’a dediği gibi, ”haddini bil” diyen bir adamda Amerikan Başkanı Richard Nixon’du.

ABD Başkanı Richard Nixon, başta Washington Post olmak üzere, NY Times’a ve küresel sermayecilerin elindeki medyaya açık açık “Haddini Bil” dedikten sonra tüm Amerikan medyası bir olmuş ve Nixon’a saldırmaya başlamışlardı. Sebep belliydi, yahudi sermayesine ait bir gazeteye nasıl haddini bil derdi ve nasıl olur da bir ABD başkanı planlarına çomak sokardı. Buna göz yumamazlardı. O sırada her daim Pentagon’dan beslenen ve dürüstlüğüyle Nixon aleyhine manipüle edilen, özünde ‘dürüst’ bir gazeteci olan Seymour Hersh devreye sokulmuştu. Zaten zorda olan Nixon aleyhine belgeler açıklamaya başlamış ve Nixon’un sonunu getirmişti. Türkiye’de bunun yankıları görülmüş ve Oda Tv’nin internet sitesinde “ABD Başkanı bile olsan hakkında yazılar yazarlardı…” diyerek alenen Erdoğan tehdit edilmişti. Mr. Hersh’in kim olduğunu öğrenmiş oluyorduk, ama daha iyi araştırmamız gerekiyordu. Neticede başkan devirecek köşe yazıları yazıyordu.

Evet! Ne kadar ironik değil mi? Koskoca bir başkan, bir köşe yazısıyla istifaya götürülmüştü. Bu kadar benzer senaryolar ancak filmlerde yaşanabilirdi. Hikmet-i İlahi’den olsa gerek Nisan 2014’te Erdoğan ve Obama için de Mr. Hersh devreye sokulmuş ve plan yeniden işlemeye başlamıştı. Bir yandan sonun Nixon gibi olacak derken diğer yandan daha önceki verdikleri mesajları da hatırlatıyorlardı. Gezi olayları sırasında Otpor ekibi Taksim’de cirit atarken “Sonun Miloseviç gibi olacak” diyorlardı adeta.

Her ne kadar süreçler benzeşmesede Yugoslavya’nın ‘kahraman’ Cumhurbaşkanı Miloseviç’te henüz unutulmuş değildi. Zira Miloseviç’te görevi başındayken, ülkesinin cumhurbaşkanıyken Lahey’e gönderilmişti. Ardından da tutuklanıp cezaevinde ölmüştü (!) ne kadar da iç açıcı ve huzur verici bir plandı bu üst akıl için.

Birçok olayın ardından medya bir anda ülkeyi şu manşetlerle vurmaya başlamıştı. “ERDOĞAN’IN TÜRKİYE’Sİ IŞİD’E DESTEK VERİYOR” ifade ilginçti, Erdoğan’ın Türkiye’siNixon’un Amerika’sı tabirine ne kadar da benziyordu… İşin garibi yine benzer bir teknik kullanılmıştı. Hep aynı senaryoydu, eğer erken görebilirsek önlem alınabilirdi.

Nisan 2014’de London Review of Books adlı kitapevinin organize ettiği 3-4 günlük bir kitap fuarı kapsamında 300-400 adet basılan bir dergide yayınlanan ve 2013 Ağustos ayında Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında Türkiye hükümetinin olduğunu iddia eden de yine ne gariptir ki, Seymour Hersh’di! Edindiğim bilgilere göre ise 12. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Lahey’de Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılama planları içerisinde, 2800 sayfalık ham belgelerin, 2500 sayfaya indiği, tasnife gidildiği ve hatta Hersh‘in bu yazısının bile iddianamede geçtiğidir. Oda Tv’ nin ise 14 haziran tarihli haberinde ”SURİYE’YE GİDEN TÜRK SİLAHLARININ GÖRÜNTÜSÜ ORTAYA ÇIKTI” başlıklı haberinde ise İŞİD’çi bir militanın çatışma esnasında kurgulanan görüntülerinde aynen şöyle diyordu malum ODAk’ın medyası ” Cihatçının yanındaki mühimmat kutusu dikkat çekiyor. Kutunun üzerinde Makine Kimya Endüstrisi (MKE) damgası görülüyor. Ayrıca kutuda Türkçe ”100 adet 12,7 mm” gibi ibareler de görülüyor…” Peki o haberde yer alan videoda yer alan cihatçı şöyle dese:” Erdoğan’dan Allah razı olsun, O’nun yolladığı silahlarla cihat ediyoruz” !!! Neler olurdu? Ki göreceksiniz böyle bir videoyu yakında servis edecekler.

Oyunu ve tezgâhı görüyor musunuz? MHP’nin, CHP ile Paralel örgütün dümen suyuna nasıl su taşıdığını ve Türkmen kardeşlerimize giden O tırlarda ”ne vardı” diye devamlı gündemde tutmak istemelerinin nedenini anlıyor musunuz? Kutsal ittifak Saadet ve Büyük Birlik Partisi’nin liderlerinin eliyle naiplerinin hangi kumpasın parçası yapıldığını anlıyor musunuz? HDP’nin Kobani’yi bahane ederek, ”TC İŞİD’i destekliyor” propagandasını sadece bir iç siyaset manevrası mı zannettiniz? Bir reis-i cumhur düşünün ki arkasında kendi kurduğu siyasi parti hariç diğer tüm siyasi-demokratik mekanizmalar kendisine düşman. Hepsi bir kendisi bir, hepsi beraber, o milletiyle beraber. Hepsi şeytanla işbirliğinde, o Hakk ile.

Neyse devam edelim.

Seymour Hersh’in bir kitap fuarında ve basit bir fuar bir gazetesinde yayınlanan ”Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında Türkiye hükümetinin olduğunu iddia eden” yazısı tüm dünyada yankılanmış ve kaynak gösterilmişti. 4 gün sonunda yayından kaldırılınca da tekzip, düzeltme ve cevap hakları ortadan kalkmıştı. Bu iddiaya sözlü yalanlamalar yapılsa da uluslararası basın kurallarına göre resmi bir karşı manevra maalesef yapılamadı ve bu alçakça iftirayı atan gazeteler bu tekzipleri yayınlamaktan kurtulmuş oldu. Neden bu karşı manevralar yapılmadı? Neredeydi basın müşavirleri, danışmanlar? Nasıl bu oyunu görememişlerdi? Hâlbuki Bu operasyon çok profesyonelceydi. 4 gün süresi olan süreli bir yayını kimse dikkate almazdı ama bal gibide kaynak gösterilebilinirdi. Küçük puntolarla yazarlardı kaynağın neresi olduğunu. Ne de olsa Çamur atmak kolaydı, bir karikatürü, bir mizah resmini ve bir parodiyi bile gerçek diye piyasaya sürebiliyorlardı. Neticede medya ellerindeydi ve oyunlarını gören, gösteren olmadıkça istedikleri gibi toplumları yönlendirebiliyorlardı. Dün Nixon’un başını yedikleri gibi Erdoğan’ıda bugün yemeye kararlılardı…

İslâm Âlemi’nde Erdoğan’ın kıymeti anlaşılmıştı da belirli bir zümre tarafından bir tek Türkiye’de anlaşılmıyordu ve bu tabi ki kasıtlıydı. Denizdeki balık suyun kıymetini nerden bilsindi ki suyu kaybetmedikten sonra. Ama kaybetmemeliydik, daha önce kıymetini bilmeliydik. Çünkü biz kıymet bilmez, sahip çıkmazsak bugün Lahey Lahey diye halay çekenler yarın kıs kıs gülecek ve ettikleri hizmetin karşılığını alıp dünyada rahata ereceklerdi.

Bu yazıyı kaleme alırken gelen son dakika haberi ise Erdoğan’ı bekleyen tehlikeyi kafamda daha da fazla perçinledi. Sudan lideri Ömer El Beşir, bir program için gittiği Güney Afrika’da Savaş Suçları Mahkemesi tarafından gözaltına alınması talep ediliyordu. ( Belki de siz bu yazıyı okurken umarım başaramazlar ama tutuklanmış bile olabilecek maalesef)

Erdoğan içinde düğmeye bastıklarında hareket kabiliyetimizi yitirecektik. Bu mesele bir Mursi ve bir El Beşir’e benzemezdi. Sonuçları daha yıkıcı olurdu!

Peki, İslam’ın beş kalesi mahiyetindeki, beş şart ve kurala atfen var olan Beş tepe ismiyle malum mekandaki lider ne yapıyordu? Tüm bu entrikalara karşı Erdoğan çam ağacının kozalaklarını yeniden bir araya getirmeye başlamıştı. Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın Diyanet’in Umre programına eklenmesi, Bakanlıkların Kudüs’e yönelik projeleri desteklemesi Kudüs için adeta can suyu olmuştu. Hele ki Diyanet İşleri Başkanı’nı Kudüs’e gönderdiğinde karşı cenah çıldırmıştı. Mehmet Görmez ’in okuduğu hutbede müthiş mesajlar vardı. Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez Mescid-i Aksa’da Cuma Hutbesi verdiği günün akşamı ise Mursi’nin idam kararı açıklanıyordu! Reste rest ile anında karşılık veriyorlardı. Ama ne önemi vardı ki bir hayatın, binlerce hayatın ila’yı Kelimetullah uğruna! Hepsi feda olsundu! Kozalaklar, üç gün evvel Mescid-i Aksa’daki Kıble Mescidinin tepesine Türk Bayrağını asmışlardı. Bu açıkça tehditlere boyun eğmediğimizin ilanıydı. Nasıl da haykırmıştı “Rükû ve secdeden başka hiçbir yerde eğilmedik!” diye… Eğilmemiştik ve eğilmeyeceğimizi kulaklarının dibinden dünyaya haykırıyorduk…

Tüm bu stratejik ayak oyunlarına ve Bizans entrikalarına rağmen, Erdoğan zayıfladı, sustu, yenildi diye düşünürken O, Türkiye’nin Uluslararası Öğrencilerine “Burada eğitimlerini sürdüren her öğrenci kardeşim, Türkiye’nin fahri temsilcileridir” demiş ve ”siz ne yaparsanız yapın YENİDÜNYA’YI biz inşa edeceğiz’‘ diyerek sert bir hamle yapmıştı. O kadar net mesajlar veriyordu ki, kim olduğumuzu ve kimlerle mücadele ettiğimizi anlatıyordu. Bize rehavete düşmememizi öğütlerken düşmana ise oyun oynadıkları bahçenin sahibinin bizim devletimiz olduğunu hatırlatıyordu.

Onlar ise tüm kozlarını oynuyorlardı. Kolay değildi, O, İtalyan medyasının dediği gibi yeni bin yılın Selahaddin Eyyubi’siydi, Yeni beş yüz yılın Fatih’i, yeni yüz yılın da Abdülhamid’iydi. Alt etmek için her türlü karalamayı yapmışlardı ve yapacaklardı. Dünyanın her yerinden sahte deliller üreterek Erdoğan’a suç isnat edebilirlerdi ancak Allah’ın yardımı ve mazlumun duası önlerine çelikten bir duvar gibi dikilecekti.

Yaşanan bu gelişmeler karşısında uyanık, tedbirli ve kararlı olmalıyız. Erdoğan’ın aleyhine oluşturulan her zemini yoklamaya mecburuz. Çünkü Erdoğan’ın şahsında hedef, Türkiye ve İslam Coğrafyasıdır.

Halid Meş’al’in “Kardeşim Erdoğan, sen İslâm Âlemi’nin liderisin” diye bahsettiği REİS’in danışmanları gazete manşetlerini, yayınları doğru analiz etmeye mecbur ve mahkûmlardı! Bu işin olması gerekeni buydu. İngilizceyi bilmek kimseyi danışman yapmazdı ve medyaya yansıyan bir parodiyi bile Erdoğan’ın aleyhine imiş gibi anlamak ve bunu liderin önüne getirmek yanlıştı. Mizahtaki ironiyi anlayacak kadar İngilizceleri yoksa orda durmayacaklardı. Danışmanların görevi “Efendim size kimse bir şey yapamaz endişe etmeyin” demek miydi? Yoksa olayları görüp “Efendim buna karşılık olarak bir çalışma yapmamız gerekir” diye oynanan oyundan haberdar etmek mi?. Kaldı ki muhalefet bile bu günlerde Erdoğan için hala çok güçlü imajı verip rehavete düşürmeye çalışıyordu. Soner Yalçın’ın yazısını iyi okumak gerekti. Erdoğan’ın gücüne dem vuruyorlar ve O’nun hala bir cumhurbaşkanı olduğuna dem vurup danışmanlar gibi “rahat olun size bir şey yapamazlar” mesajıyla tuzağa çekiyorlardı…

”Her dediğine evet diyen bir danışmana danışmamak evladır” diyen bir büyüğüm vardı Allah rahmet eylesin. ABD’de başkanların danışmanlarına bakıldığında biri diğerinin zıddı görüşe sahipti. Olayın kritiğini çok daha kaliteli yapıyorlardı. Bizde ise danışmanlar fikir belirtmek yerine neyle meşguldü? Esas tehlikenin farkında değiller miydi?

UZUN ADAM, üç kutsal mescidimizde “İslâm’ı senin elinle yüceltsin ve İttihad-ı İslâm’ı te’sis edecek güç versin, bizi de bu yolda cengâver eylesin” diye dua etti bu kalemi tutan eller. Şimdi sana yalvarırcasına sesleniyoruz, ne olur dikkat et, seni tuzağa çekmek isteyenlerin tuzaklarından seni Allah koruyor biliyoruz ama sen de dikkat et. Sana bir şey olursa hüzün kaplar 3 kıtayı, Osmanlı’yı… Sana bir zarar gelirse gözyaşları ıslatır Somali’de, Orta Asya’da bozkırları… Eğer sana bir kötülük yaparlarsa yakacağımız ateşi ne Nil, Ne Fırat ne de Dicle söndüremez. Beştepe’ye sızmaya çalışanlara, sana oyun kuranlara karşı seni uyaracak, uyumayacak, tuzaklara karşı milleti uyandıracak canlar, can yoldaşların olsun. Sen ki Alparslan’sın sana Nizamülmülk’ler gerek! Yalan ve gerçek birbirine karıştığında istihare ve istişare ilacın olsun! Ne demiştik yazının başında: ”Unutma ki, iki şey asla gizli kalmaz! Biri yalan, diğeri ise gerçek. Bir yerde savaş başlamışsa önce gerçek özünü kaybeder, ardından mantık. Geriye sadece yalanlar kalır. Yalanların kurduğu imparatorluğa ya biat edersin ya da mücadele! Üçüncü bir şık yoktur ve asla olmamıştır”


iki-c59fey-asla-gizli-kalmaz2.png


https://maakkus24.wordpress.com/2015/06/15/unutma-ki-iki-sey-asla-gizli-kalmaz/
 
Haber niteliği ne bunun? Propaganda yazısı ne zamandan beri gündem? Ayrıca her okuduğunuza kanmayın, bir araştırın bakalım Miloševič kahraman mıdır, değil midir. Miloševič'i burada kahraman olarak görenler bir avuç faşisttir hanımefendi. Türkiye bitti de tüm dünyanın profesörü oldu herkes.
 
X