Vatan sevmek kalbi bir his değil, bir yaşam şeklidir

planli

Nirvana
Kayıtlı Üye
22 Nisan 2008
3.610
4.682
"Bugün canım batılılar öyle söylüyorsa öyledir, demek ki ermeni soykırımı yapmışız kabul edelim, ne var bunda özür dileyelim olsun bitsin” diyen birtakım Türk kökenli mankurtların sayısının hızla çoğaldığını gördükçe, Türkleri aşağılayanları düelloya davet edecek denli gözü pek bir Türk sever olan Polonya kökenli Ahmet Rüstem bey’in gömütünde doğrulup “bre namussuzlar! Siz ne biçim Türksünüz !” diye haykırdığını düşlüyorum".



-AHMET RÜSTEM BEY VE AMERİKA-





Osmanlı’nın Washington büyükelçisi Ahmet Rüstem bey’in, 24 haziran 1914’te görevine başlar başlamaz göz attığı amerikan gazeteleri, Müslüman Türklerin Hıristiyan Ermenileri kılıçtan geçirdiğini savlıyor;Türklere ağır sövgüler yağdırıyor; amerikan başkanından Türk karasularına amerikan gemileri göndermesini istiyorlardı.Bu yayınların kaynağında 1. dünya savaşına giren İngiltere ile Fransa’nın Amerika’yı kendi yanlarında savaşa çekme isteğinin yattığını anlayan büyükelçi Ahmet Rüstem bey, 8 eylül 1914 günlü “evening star” gazetesinde yayımlanan demecinde; “İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’de Hıristiyanlara katliam yapıldığı yalanını amerikan kamuoyunun önüne serdiklerini ve bu yalanı bahane ederek Türk limanlarına amerikan savaş gemileri gönderilmesini istediklerini” söylüyor ; Ermenilerin Hıristiyan oldukları için değil,isyan ettikleri için, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın desteğiyle ayaklanarak Osmanlı devletini zayıflatmak istedikleri için cezalandırıldığını belirtiyor; “böylesi bir silahlı ayaklanma karşısında kalsalardı Fransa İngiltere ve Rusya acaba ne yaparlardı?masum bir ırka karşı dünyanın gözleri önünde 20 tasarlanmış soykırım gerçekleştirmiş olan o Rusya , acaba ne yapardı? Ya Fransa ve İngiltere ? ülkelerinin özgürlüğü için dövüşen Cezayirlileri tıkıp sonra dumanla boğmuş olan Fransa , ‘sipahi isyanı’nda yakaladığı Hintlileri top namlularının ağzına bağlayıp sonra o topları ateşleyen İngiltere , aynı tahrikler karşısında kalsalardı acaba ne yaparlardı?”diyor; Amerikalıların Filipinleri işgal ederken yerli halka uyguladıkları “water cure” denen su işkenceleriyle, Amerika’da her gün işlenen “zencileri linç etme” suçlarını anımsatıyor; “ varsayalım ki Amerika’daki zencilerin, Amerika birleşik devletlerinin işgal edilmesini kolaylaştırmak için Japonlarla gizlice anlaşmış oldukları ortaya çıkarıldı.acaba o zencilerin kaçı hayatta bırakılırdı?” diye soruyordu.

Ahmet Rüstem beyin bu demeçlerine öfkelenen Amerikan başkanı Wilson 10 eylül 1914 günü dışişleri bakanına gönderdiği yazıda “Türk büyükelçisi sınırı aşmıştır.” Diyor, sözlerini geri alıp özür dilememesi durumunda Amerika’dan çıkartılması gerektiğini bildiriyordu. Dışişleri bakanı Bryn 11 eylül 1914 günü Rüstem beyden evening star’da yayımlanan sözlerini geri almasını istiyor,buna karşılık Ahmet Rüstem bey Amerika dışişleri bakanına gönderdiği 12 eylül 1914 günlü yanıt yazısında sözlerini geri almayacağını belirterek şöyle diyordu:

“Türkiye yıllardan beri amerikan basının düzenli saldırılarına hedef olmaktadır. Bu saldırılar sık sık en ağır dille Türkiye’nin bütün duygularını incitmektedir.Türklerin dinine, milliyetine, geleneklerine, göreneklerine, gelmişine geçmişine sövülmüş, bütün kötülüklerin bataklığı Türkiye imiş gibi gösterilmiştir. Geçmişte Türkiye’de görülen ve benim gibi bütün diğer Osmanlı aydınlarını da üzen bazı aşırılıklar, diğer ulusların yaşamında da benzerleri görülmesine karşın, yalnızca Türkiye’ye karşı bitmez tükenmez şiddetli bir saldırı teması olarak kullanıla gelmektedir. Basının bu tutumu amerikan kamuoyunu Türklere karşı zehirlemekte o kadar ileri gitmiştir ki Türk soyunun her üyesi Amerika’da ancak “iğrenç” nitelemesiyle anılır olmuştur.benim amerikan saldırısına karşı ülkemi savunduğum apaçıktır. Savunmam ABD’nin de kınanacak birtakım özürleri olduğunu göstermek biçiminde olmuşsa,bu, amerikan basınını daha insaflı davranmaya ikna etmenin başka bir yolu bulunmadığına inandığımdandır. Diplomatik kuralları aşmış olabilirim fakat insanlığın çıkarı şekle feda edilemez. Ben Türkiye’ye Amerika birleşik devletlerine ve sonuçta bütün bir insanlığa karşı erdemsel görevimi yerine getirmiş olduğuma inanıyorum.”

Bu yanıtından sonra Amerika birleşik devletlerince “istenmeyen adam” diye damgalanan büyükelçi Ahmet Rüstem bey, 9 ekim’de Sait Halim paşa’ya çektiği telgrafta, “aynı gün İtalyan vapuru ile Newyork’tan yola çıkacağını, 18 ekimde Napoli’de 25 ekimde de İstanbul’da olacağını bildiriyor,” ve ekliyordu:

“25 ekim 1914 tarihine dek benden haber alamayacak olursanız , akıbetim(öldürülüp öldürülmediğim) hakkında araştırma yapınız.”

1914’te amerikan basınında ermeni soykırımcılığıyla suçlanan Türklerin böyle bir suç işlemediklerini en yüksek sesle haykırdığı için ölüm tehditleri altında Amerika’dan ayrılan Osmanlının Washington büyükelçisi Ahmet Rüstem bey, ilk adı Alfred de bilinski olan bir Polonyalıydı. Kurtuluş savaşında Mustafa kemalin yanında yer alan ve birinci mecliste milletvekili olan Ahmet Rüstem bey,ermeni soykırımı suçlamalarına karşı 1918’de Bern’de Fransızca olarak yayınladığı “la guerre mondiale et la question armenienne”(cihan harbi ve Türk ermeni meselesi) adlı kitabının önsözünde şöyle diyordu:

“ermeni meselesinde dünya kamuoyuna karşı Türkiye’yi savunmayı amaçlayan bu kitabı yazarken , her şeyden önce doğduğum, pek çok iyiliğini ve nimetlerini gördüğüm bu ülkeye bağlılık duygularını sürdürmeyi düşündüm…

bu ülkenin ve Türk halkının onurunu korumak için iki kez düelloda bile dövüştüm ve Türk-yunan savaşına gönüllü olarak katıldım. Bu kitabı yazarken beni harekete geçiren itici gücün , yalnız ve yalnız ülkeme olan sevgim ve saygım olduğunu söylemek istiyorum.


Bugün “canım batılılar öyle söylüyorsa öyledir, demek ki ermeni soykırımı yapmışız kabul edelim, ne var bunda özür dileyelim olsun bitsin” diyen birtakım Türk kökenli mankurtların sayısının hızla çoğaldığını gördükçe, Türkleri aşağılayanları düelloya davet edecek denli gözü pek bir Türk sever olan Polonya kökenli Ahmet Rüstem bey’in gömütünde doğrulup “bre namussuzlar! Siz ne biçim Türksünüz !” diye haykırdığını düşlüyorum.

NEVESER (CENGİZ ÖZAKINCI) sf: 111-115
 
X