Kategori: Anne – Çocuk

  • Bebeği kolay uyutmanın altın kuralları

    Bebeği kolay uyutmanın altın kuralları

    Bebeklere yönelik uyku eğitimi yöntemleri geliştiren dünyaca ünlü ABD’li yazar ve uyku uzmanı Kim West’in size bir mesajı var

    Bebeği kolay uyutmanın altın kuralları

    “Bebeğim olsun, asla sallayarak uyutmam.” Bu lafı ne zaman duysam aklıma bebek doğunca ayaklarında sallamayı bırakın, eve çingene salıncağı kuran, olmadı arabada uyuyor diye şehrin bozuk yollarında sabaha kadar tur atan akrabalarım gelir. Anne olunca anlıyormuş insan, büyük konuşmamayı ve bebek uyutmanın dünyanın en zor işi olduğunu… Ancak yine bilim imdadımıza yetişiyor. Geleceğin Ayak İzleri–İlk 1000 Gün Zirvesi’ne katılmak üzere ilk kez Türkiye’ye gelecek olan ABD’li yazar ve uyku uzmanı Kim West’e işin püf noktalarını sorduk.

    -Öncelikle bebeği ağlarken kendi haline bırakmak doğru mu?

    Kesinlikle önermiyorum. Bir anne olarak, bebeğimi ağlarken odada bırakamam. Bebeğinizin sızlanması, sinirli ağlamaları uyuma becerisini öğrenirken normal, sabırlı olun.

    – Uyku öğrenilebilen bir beceri mi? Bebeğe kendi başına uykuya dalmayı nasıl öğretebiliriz?

    Ortalama 15-20 dakikada uykuya dalıyoruz. Bu sürede anne-babalar kitap okur, duş alır veya televizyon seyredebilir. Çocuklar da kendilerini uykuya geçirecek şeyler isterler. Peluş oyuncaklarla oynama, parmak emme, kitap okuma, saçlarıyla battaniyeleriyle oynama, sallanma, mırıldanma gibi. En önemlisi çocuğunuzu neyin rahatlattığını ve uykuya geçirdiğini keşfedin. Bir başka altın kural, biliyorum zor ama çocuğunuzun endişesi yükseldiğinde ona hızlı müdahale etmemeye çalışmak. Nazik söylemler, övgü ve sevgi başarının anahtarları. Öğrenilmiş çaresizliğe gerek yok.

    -Bebeklerin kesintisiz uyumaları mümkün mü?

    Uykumuz boyunca hafif uyku ile derin uyku (REM ve non-REM) arasında geçiş yaparız. Bu geçişler sırasında aslında hepimiz uyanıp yastığımızı düzeltir, tuvalete gider, su içeriz. Çok normal, önemli olan tekrar uykuya geçebilmek.

    -Bebeğin rahat uyuyabilmesi için ideal ortam ne?

    Çocuğunuzun kendi başına uykuya dalmasını öğrenmesi için uyku dostu bir ortam hazırlayın.

    Karanlık: Karanlık oda çocuğunuzun biyolojik ritmiyle uyumludur. Bebeğiniz hâlâ gece beslenmesine ihtiyaç duyuyorsa beslenmeyi az ışıkla yapın.

    Beyaz gürültü: Bebekler anne karnında gürültülü bir ortamda bulunur. Gecenin sessizliği onlar için hiç tanımadıkları bir ortamdır. Beyaz gürültü rahatlatır, rahatsız edici sesleri bloklar.

    Sıcaklık: Oda sıcaklığının 20-22 derecede olması idealdir.

    Çevre: Bebeğinizin yatağına bağlanmış uyarıcı oyuncaklar ve oda dekorasyonu ona uyku yerine oyun zamanı mesajı verebilir. Uyku zamanında oyuncakları kaldırarak bebeğinizin dikkatini çekmesini engelleyebilirsiniz.

     

    Kaynak: Habertürk

  • Çocuğa çok küçük yaşta telefon, tablet almayın

    Çocuğa çok küçük yaşta telefon, tablet almayın

    Çocuğa çok küçük yaşta tablet, bilgisayar ya da telefon alınmasının ilk hatalardan biri olduğunu söyleyen Uzman Psikolog Merve Demir, “Erken yaşlarda bu tip teknolojik ürünlerin kullanımı, çocuk için bazı becerilerin gelişmesini geciktirebilir. Örneğin; küçük yaşta yoğun bir şekilde tablet kullanmaya başlayan bir çocuğun, konuşma becerileri yaşıtlarının gerisinde kalabilir. Çünkü çocuklar tabletle oynarken konuşma ihtiyacı hissetmezler. İnternet kullanımının içeriğinin, anne-babanın kontrolünde olmaması diğer hata. Çocuğunuzun hangi sitelere girdiğini kontrol etmediğinizde, kötü niyetli insanların ona ulaşma riskini de arttırmış olursunuz. Çocuk için güvenli internet hizmeti gibi bir uygulamanın kullanılmamasına dikkat etmek gerekiyor. Çocuklar internette hangi sitelerin kendileri için uygun, hangilerinin uygun olmadığını bilemezler. Hatta pek çok oyun sitesinde küfür, pornografik görüntüler gibi uygunsuz içerikle karşılaşabilirler. Bu tip programlar sayesinde çocuğunuzu bu olumsuz içerikten korumuş olursunuz. Çocuk kendisi için eğlenceli olan bir oyunu oynarken, ne zaman durması gerektiğini bilemez. Bu sebeple günlük belirli bir sürenin olmaması, çocuğun tabletle uzun süre vakit geçirmesine sebep olabilir” ifadelerini kaydetti.

    “Bağımlılık geliştirebilirler”

    “Çok uzun süreler internette vakit geçiren çocuklar, bağımlılık geliştirebilirler” diyerek aileleri uyaran Uzman Psikolog Merve Demir, “Çocuklar oynadığı oyunu bitirmek istemezler, yemek yemek yerine bilgisayarda oyun oynamayı tercih edebilirler. Tabletle oynamak için daha az uyumaya, sizinle daha az sohbet etmeye, ödevlerini yapmamaya başlayabilirler. Arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmek, okula gitmek istemeyebilirler. Toplumsal yaşamdan kaçıp, içine kapanabilirler. İnternet kullanması engellendiğinde aşırı tepkiler verebilirler. Çocuğa sorun çıkardığı zamanlarda tablet, telefon verilmesi yanlış davranışın ödüllendirilmesi anlamına gelir. Bu şekilde çocuk hangi davranışın doğru, hangisinin yanlış olduğunu öğrenemez. Çocuğa yemek yedirirken dikkatini dağıtmak için eline tablet ya da telefon vermek sıklıkla yapılan bir hata. Bu şekilde çocuk yediği yemeğin farkında olamaz. Ne kadar ne yediği üstünde kontrol sahibi olamaz. Bu da gelecekte görülebilecek yeme sorunlarına örneğin şişmanlığa zemin oluşturur. Ayrıca bu şekilde yemek yedirildiğinde çocuk, annesi tarafından kandırılmış olur. Bu da aralarındaki güven ilişkisini zedeler Anne ve babasının çocukla oynaması, çocuğun hem zihinsel hem de duygusal gelişimi için çok önemlidir. Bunun yerine konulabilecek bir teknolojik alet de yoktur. Bu sebeple anne babalar, diğer işlerinden vakit ayırıp çocukları ile oyun oynamalıdır” açıklamasında bulundu.

    “İnternet kullanımı sınırlı olmalıdır”

    İnternetin çocukla pazarlık aracı olmaması gerektiğini dile getiren Demir, “Anne-babalar; çocukla ilgili net sınırlara sahip olmadıklarında, sıklıkla çocukla pazarlık yapmaya başlarlar. Bu pazarlık da çoğu zaman, internet kullanımı üzerinden olur. ‘Ödevini yaparsan istediğin kadar tabletinle oynayabilirsin’ gibi konuşmalar oldukça yanlıştır. Çünkü bu tutum karşısında çocuk da anne ve babasıyla pazarlık yapmaya başlayabilir. Çoğu okulda teknolojik aletlerin, özel durumlar dışında okula getirilmesi yasaktır. Çünkü bu tip teknolojik aletler, çocuğun teneffüste bahçeye çıkıp arkadaşları ile oynamak yerine, sınıfta hareketsiz kalıp tabletle oynamasına sebep olabilir. Sosyalleşmesine engel olabilir. Ayrıca tablet ya da telefonu olmayan çocuklar açısından da kıskançlığa sebep olabilir. Çocuğu teknolojik aletlerden tamamen uzak büyütmek de günümüzde çok gerçekçi bir tutum değildir. Bu, çocuğun çağın dışında kalması, arkadaşlarından bazı konularda eksik olması anlamına gelir. Ancak internet kullanımı sınırlı olmalıdır” dedi.

    Uzman Psikolog Merve Demir, internet kullanımına sınır getirebilme yollarını ise şöyle açıkladı:

    “Öncelikle internet kullanımı ile ilgili çocuğunuza doğru model olun. Kendi internet kullanımınızı gözlemleyin. Telefonla, tabletle çok fazla vakit geçiriyorsanız, çocuğunuzdan önce kendinizi sınırlamaya çalışın. Çocuğunuzla daha fazla vakit geçirmeye çalışın. Onunla oyun oynayın, sohbet edin. Çocuğunuzla teknolojik aletlerin yanlış kullanımının zararları üzerine konuşun. Örneğin: görme sorunları, duruş bozuklukları, radyasyon, hareketsizlik, şişmanlama riski, uykusuzluk, sinirlilik gibi. İnternet kullanımı için günlük bir süre belirleyin. Çocukla bu konuda anlaşma yapın. Çocuğunuzun arkadaşları ile daha sık görüşmesini sağlayın. Sosyalleşebileceği ortamlarda bulunması için fırsat yaratın. Çocuğunuzun bilgisayarına bir güvenlik filtresi olmasını sağlayın. Sosyal paylaşım sitelerinde iletişim kurduğu kişilerin kimler olduğunu öğrenin. Çocuğa bu tip sitelerde kötü niyetli insanlar da bulunabileceğini, bu sebeple konuştuğu kişileri sizin bilmeniz gerektiğini açıklayın. Mümkünse tabletle oynarken yakınlarında olun. Çocuğun oynadığı oyunlar hakkında bilgi edinin. Bazı oyunlar onun yaşı için uygun olmayabilir.” İHA

  • ‘Boğaz ağrısıdır, geçer’ demeyin “Anjin”

    ‘Boğaz ağrısıdır, geçer’ demeyin “Anjin”

    Ebeveynler bazen basit grip ilaçları bazen de bitki çaylarıyla bu şikayetlerin önüne geçmeye çalışıyor. Fakat anjin olarak adlandırılan ve büyük özen gerektiren bu rahatsızlık, müdahale edilmediğinde ateşli romatizmal hastalıklar gibi ciddi sağlık problemleriyle sonuçlanabiliyor. Central Hospital’dan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Hasan Ünlütürk, iyice soğuyan havayla birlikte görülme sıklığı da artan anjin hastalığı konusunda uyarıyor.

    Toplum içinde “bademcik iltihaplanması” olarak adlandırılan anjin, genel olarak değerlendirildiğinde tedavisi kolay bir hastalık türü olarak sınıflandırılıyor. Fakat ihmal edilen ve tedavisi aksatılan anjin, çocukların ciddi sağlık sorunları yaşamalarına neden olabiliyor. Zamanında müdahale edilmeyen anjin, uzun vadede çocukların ateşli romatizmal hastalıklar gibi önemli rahatsızlıklar yaşamalarına yol açabiliyor.

    Anjin bademciklerin iltihaplanmasıyla oluşuyor

    Tıpta tonsillit olarak adlandırılan anjin, dış çevreden alınan bakteri ve virüslerin bademciklerde oluşturduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Vücuda alınan enfeksiyonlar, boğazda konumlanan bademciklerin kızarmasına, şişmesine ve üst kısımlarının beyaz lezyonlarla kaplanmasına neden olur. Bademciklerin iltihaplanması sonucu da anjin ortaya çıkar. Sonrasında ise hastalığa boğaz ağrısı ve yüksek ateş eşlik eder. Ancak genellikle ateş, hastalığın 3. veya 4. gününde normale döner. Anjin hastalığı, çoğunlukla 5 ile 15 yaş aralığındaki çocuklarda görülür.

    Bademcik şişmesi ve ses değişikliğinde anjinden şüphelenilmeli

    Boğazda acı ve ağrının karakterize olduğu anjin hastalığının en belirgin özelliği, bademcikler üzerinde oluşan beyaz lezyonlar, bademciklerin şişmesi ve kızarmasıdır. Anjin hastalığında nadiren boyun tutulabilirken, boyundaki lenf bezleri şişebilir. Bunların yanı sıra yutkunurken acı hissedilebileceği gibi ateş, baş ağrısı ve ses değişikliği gibi belirtiler de görülebilir. Ayrıca, kulaklarda ağrıyla da karşılaşılabilir.

    Bakteri sebepli anjinler daha ciddi seyrediyor

    Anjin hastalığı akut, subakut ve kronik olmak üzere 3 farklı şekilde oluşabilir. Akut anjinler, bakteri ve virüslerle bulaşarak kendini gösterirken, bu anjinler daha ciddi seyreder. Genellikle çocuklarda görülen bakteri sebepli anjinlerin, halsizlik, iştahsızlık, huzursuzluk gibi etkileri vardır. Bu anjin ayrıca, sıklıkla yüksek ateş, baş ağrısı, eklem ağrıları ve öksürüğe neden olur. Çocukları olumsuz etkileyen anjin için mutlaka gerekli tedaviye başlanmalıdır. Anjin hastalığı yaşayan çocuklar ayrıca, istirahat ve iyi beslenmeye teşvik edilmelidir.

    Anjin, ateşli romatizmal hastalıklara zemin hazırlayabilir

    Anjin, beta hemolitik streptokok enfeksiyonlar sonucu oluşmuş ise ekstra bir özen gerektirir.
    Tedavi edilmediğinde ateşli romatizmal hastalık şeklinde ağır bir form alabilir. Bu nedenle uygun tedavi ve yöntemler acilen tespit edilmeli ve en kısa sürede tedaviye başlanmalıdır.

    Anjin bulaşıcıdır, dikkat

    Anjin tedavisinde dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Yatak istirahati, yumuşak ve sulu gıdalarla beslenme ve bol sıvı tüketiminin sağlanması bunların başında gelir. Bakteriyel anjinde ise hızlıca uygun antibiyotik tedavisine başlanmalı, bu tedavi 7-10 gün devam ettirilmelidir. Anjin tedavi edilmediği durumlarda, okulda diğer çocuklar arasında ve aile içinde bulaşarak yayılabilir. Uygun antibiyotik tedavisi 24 saat içinde bulaşıcılığı engelleyecektir.

    Anjini bulunan çocukların başkalarıyla teması önlenmeli

    Bazı unsurlara dikkat edildiğinde anjinin yayılma riskini azaltmak mümkün olabiliyor. Bunlardan en önemlileri, gerekli hijyen önlemlerinin alınması, anjini bulunan çocukların başkalarıyla yakın temasının önlenmesi ve okul döneminde yaşanan anjinlerde çocuğun okula gönderilmemesidir. Ayrıca anjin hastalığı yaşayan çocukların bardak ve biberon gibi kişisel eşyalarının ve oyuncaklarının sağlıklı çocuklarla temas ettirilmemesi alınacak diğer önlemler arasındadır.

  • Çocuklara ölümü nasıl anlatmalıyız?

    Çocuklara ölümü nasıl anlatmalıyız?

    Ebeveynlerin ve diğer aile büyüklerinin yaşadığı zorluklardan biri çocuğa ölümü anlatmak ona bu konuda bilgilendirmeye çalışmaktır. Ölümü anlamak ve anlatmak yetişkinler için de kolay bir durum değilken, çocuğa bu konuda bilgi vermek daha zor olabilir.

    ÇOCUĞA ÖLÜM HABERİNİ VERİRKEN YAPILAN YANLIŞLAR NELERDİR?

    Ebeveynler veya diğer aile büyükleri çocukların sorduğu soruları duymazlıktan gelmeye veya geçiştirmeye çalışabilirler.

    Ebeveynler veya aile büyükleri çocuklarına ölümü nasıl anlatacağını bilemedikleri için; uzak bir yerde çalışmaya gitti, akrabaya gitti, çok uzun bir uykuya daldı gibi cevaplar verebilirler. Ancak bu cevapları çocukların anlamlandırması zordur. Çocuğun bu cevaplar karşısında kaygısı azalmadığı gibi aksine artış gösterir.

    Çocuğun anlamaması veya etkilenmemesi için onun yanında duyguları gizlemeye çalışmak kadar çocuğun yanında aşırı ağlamalar, feryatlar, sitemler de doğru değildir.

    Çocuğa ölüm haberini verdikten sonra hem ebeveynin hem de çocuğun davranışlarını kontrol altında tutmakta çocuğun duygu ve davranışlarını engelleyen bir durumdur.

    Ölüm haberini verdikten sonraki süreçte çocuktaki mutsuzluğu, hırçınlığı, öfkeyi veya davranış değişikliklerini eleştirmek ve çocuğa bu konuda tepki göstermekte hatalı bir durumdur.

    ÇOCUĞA ÖLÜM HABERİNİ NASIL VERMELİYİZ?

    En önemli nokta çocuğun gelişim seviyesine ve yaş grubuna göre bilgi vermektir. Tıpkı yetişkinler gibi çocukların da aniden ölüm haberi almaları onları etkilemektedir. Bu yüzden çocuklara ölüm haberi vermeden önce onları hazırlamak daha doğrudur. Kişi ani şekilde hayatını kaybetmiş bile olsa kişinin ağır bir rahatsızlık geçirdiği söylenerek çocuğu önceden hazırlamak önemlidir.

    Ölüm haberini çocuğun duygusal anlamda en yoğun olduğu kişi vermesi yapılacak doğru adımlardan biridir. Tanımadığı veya samimi olmadığı birinden aniden ölüm haberini öğrenmesi çocuğu sarsabilir.

    Çocuğa ölüm haberini verirken sessiz ve kabalık olmayan bir ortamda mümkün olduğunda sakin şekilde(ancak sakin olmak hiç birşey olmamış gibi davranmak değildir) onun yaşına uygun anlayabileceği cümlelerle ifade etmek doğrudur.

    Aile bireylerinden biri öldükten sonra çocukları bu ortamdan uzaklaştırmak, akrabaların veya sevilen diğer insanların yanına bir süreliğine bırakmak doğru değildir. Çocuklar sevdikleriyle birlikte kalıp hem kendi acılarını hem de sevdiği diğer kişilerin acılarını hafifletmeyi isteyebilirler.

    Tıpkı yetişkinler gibi çocuklar da ölüm sürecinin peşinden gelen yas dönemi yaşarlar. Bu dönemde çocukların davranışlarında değişmeler bekleriz. İçe kapanma, ağlama, öfkelenme gibi. Ebeveynlerin bu süreçte çocuğun hissettiği duygulara anlamaya yönelik çocuklara yaklaşması çok önemlidir.

    Psk. Ceren Gümüş

  • Bebekler Neden Erken Uyanır?

    Bebekler Neden Erken Uyanır?

    Bebeğinizde uyku eğitimini tamamlayıp uyku düzenini belirli bir rutine oturttunuz ve her şey yolunda. Ancak bir süre sonra bebeğiniz her zamankinden bir iki saat erken kalkmaya mı başladı?
    Bebeklerde uyku düzeni genellikle 11-12 saatlik bir gece uykusu ile sağlanır. Düzeni değişen bebekleri eski düzenlerine döndürmek içinse günlük bazı rutinleri değiştirmek gerekebilir. Bebeklerde uyku problemini aşmak adına size bazı önerilerimiz olacak.

    Gündüz uykularına dikkat!

    İdeal bir gündüz uykusu süresi belirlemek, bebeğin yaşına bağlıdır ve ihtiyaçtan fazla ya da az uyumak, bebeğinizin gece uykularını da etkiler. Gündüz 3 kez uyuyan bir bebek, sabahları erken uyanmaya başlarsa gündüz uykularını 2’ye düşürmeyi deneyebilirsiniz. Aynı şekilde  ihtiyaçtan az gündüz uykusu da bebeğinizin gece uykusundan erken uyanmasına neden olabilir. Bebeğiniz gündüz yeterince uyumuyorsa bu gece uykusuna yorgun yatmasına neden olur. Yatağa yorgun giren bir bebekse sanıldığı gibi hemen uykuya dalmaz. Uykusunda bölünmeler yaşar ve sabahları da erken uyanabilir. Geceleri bebeğim uyumuyor, diye düşünüyorsanız bunu gündüz uykularına bağlayabilirsiniz.

    Dış etkenlere bağlı olabilir

    Sabahları uyumayan bebeklerin ne sorunu olabilir diye düşünüp canınızı sıkıyor olabilirsiniz. Ancak bu sorun her zaman bebeğinizden kaynaklanmayabilir. Şöyle ki bebeğinizin odasına bakan dış cephede her sabah erkenden başlayan bir inşaat ya da trafik gürültüsü olabilir. Odaya fazla güneş girmesi, kaloriferin sesi, hatta üst katta oturan komşunun her sabah aynı saatte çalan alarmı bile bebeğinizin uyku düzenini etkileyebilir. Dolayısıyla bebeğinizin uykusunu alabilmesi için bu durumları elinizden geldiği ölçüde değiştirmeyi deneyebilirsiniz.

    Ne yapmalı?

    Bebeğinizin erken uyanmasını önlemek için en başta gündüz uykularına yeni bir düzen getirmeyi deneyebilir, çok erken saatte uyanan bebeğinizin rutinini kaydırmaya başlayabilirsiniz. Bebeğinizin daha rahat uyuyacağı düşüncesiyle onu gün içinde çok yormayın. Unutmayın ki bu durum, bebeklerde uykuya dalamama gibi sorunları da beraberinde getirebilir.

    Sabah güneşini bol bol alan bebek odalarında, bebeğin uyku saatinden önce açılmayacak kalın perdeler kullanmak işe yarayabilir. Aldığınız pek çok önleme rağmen bebeğiniz erken uyanıyor, uyandığında da mutlu ve enerjik hissediyorsa bu durumda bebeğiniz uykusunu almış demektir. Buna karşın gece uyku saatini hafif hafif daha geç bir saate taşıyabilirsiniz. Ancak uyku saatinin 1 saat ileri çekilmesi gibi bir radikal değişiklik, yine bebeğinizin düzeninin sarsılmasına neden olacaktır. Bunun yerine 15’er dakikalık kaydırmalarla yeni bir rutin oluşturabilirsiniz.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Purple Party House

    Purple Party House

    Çocuğunuza ya da sevdiklerinize PURPLE PARTY HOUSE Oyun ve Parti Evimizde unutamayacağı bir parti hediye edin. İstanbul Anadolu Yakası Bostancı’da ulaşımı kolay, keyifli bir lokasyonda rakipsiz hizmet vermekteyiz. Çocukların ve yetişkinlerin keyifli saatler geçireceği doğum günlerinin yanı sıra OYUN GRUBU, KADIN GRUBU, DİŞ BUĞDAYI, BABY SHOWER, KINA, DOĞUM GÜNÜ PARTİLERİ ve tüm ÖZEL PARTİ ve TOPLANTI ORGANİZASYONLARINI özenle düzenleyebileceğiniz, çocuklarınızın ve sizlerin mutluluğunu esas alan bir ortam hazırladık. Bahar ve yaz partileri için bahçe bölümü de bulunmaktadır. Çocuğunuz ve arkadaşları için keyifli ve güvenli bir oyun alanına sahip olan PURPLE PARTY HOUSE, profesyonel animatörler eşliğinde birbirinden eğlenceli oyunlar ve karaokelerle geçen partileri, her türlü konsepte uygun olarak organize ediyoruz.

    Oyun grupları ve farklı atölye çalışmalarına da ev sahipliği yapan Purple Party House’da CAFE ve BRUNCH imkânı da mevcut. Çocuklar alt katta oyun kulübünde eğlenirken ebeveynler de üst katta cafe bölümünde rahatça vakit geçirip keyifli bir mola imkânı buluyorlar. Amacımız; kutlamaya değer bulduğunuz her özel anınızda sizin yanınızda olmak ve bu özel anları unutulmaz kılmak. Detayları bize, kendinizi keyfe bırakın.

    Purple Party House | 1

    İletişim: Ord.Prof.Dr.Ali Nihat Tarlan Cad. Akasya Sok. No:25 Bostancı/İstanbul

     http://www.purplepartyhouse.com   /  0535 383 35 60 – 0530 143 17 99

    https://www.facebook.com/purplepartyhouse  /  https://www.instagram.com/purplepartyhouse

  • Bebeklere şeker ve tuz ne zaman verilmeli?

    Bebeklere şeker ve tuz ne zaman verilmeli?

    Bazı anne-babalar, ek gıdaya geçtikten sonra bebeklerinin besinlerine tuz ve şeker ilave ediyor. Peki gerçekten bebeklerin tuz ve şekere ihtiyacı var mı, eksiklikleri bebek vücudunu etkiler mi ve bebeğin ek gıdaları tüketmesini sağlamak için tuz veya şeker ile tatlandırılması doğru mu? HABER: TÜLAY KARABAĞ

    Bebeklere şeker ve tuz ne zaman verilmeli?

    Bebek beslenmesinde tuz ve şekerin yeri olmadığını belirten, bebek gıdalarına tuz ve şeker eklenmesinin de son derece sakıncalı olduğunu dile getiren Diyetisyen Ayşe Tuğba Şengel, ntv.com.tr’ye yaptığı açıklamada, bebeğin ilk 6 ayında sadece anne sütü ile beslenmesinin çok önemli olduğunu söyledi.

    6 aydan önce hiçbir ek besine başlanmaması gerektiğini aktaran Şengel, anne sütünün 6 aya kadar bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşıladığına dikkat çekti, “6 aydan sonra ek gıdalara geçilebilir. Ancak bebeğin tüketmesini sağlamak için hiçbir ek gıda tuz veya şeker ile tatlandırılmamalıdır” uyarısında bulundu.

    TUZ BEBEĞİN KALP VE BÖBREKLERİNİ BOZABİLİR

    “Bebeklerin 1 yaşından önce tuza ihtiyaçları yoktur” diyen Şengel’in verdiği bilgiye göre, tuz tüketimi bebeğin hassas olan böbrek işlevini bozabilir, kan basıncını yükseltebilir. Fazla oranda salça ve tuz içeren besinlere özellikle dikkat edilmeli. Bisküvi, pizza ve şarküteri ürünleri fazla tuz içerdiğinden bebeğin böbrek ve kalp sağlığını tehlikeye atabilir.

    BEBEĞE NE ZAMAN, NE KADAR TUZ VERİLMELİ?

    Bebeklerin 1 yaşından önce doğal yolla besinlerin içerdiği tuzdan aldığını, ilave tuza ihtiyaç kalmadığını dile getiren Diyetisyen Şengel, “1 yaşından itibaren bebeklere en az miktarda tuz verilmelidir. Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği oranlarda iyotlu tuz tüketimi troit hormonunun oluşması için gereklidir. 1 yaşından küçük bebekler 1 gramdan az, 1-3 yaş arası çocuklar ise 1,5 gramdan az tuz tüketebilir. Sıfır tuz tüketimi yetişkinlerde ve çocuklarda troit hastalıklarına yol açacağı için önerilmez” ifadesini kullandı.

    BEBEĞİNİZİ NEDEN ŞEKERDEN UZAK TUTMALISINIZ?

    0-3 yaş arasının hem çocuğun beslenme tarzının hem de vücut yapısının oluşacağı en önemli dönem olduğunu kaydeden Şengel, bu yaşlarda kazanılan alışkanlıkların bebeğin ileride karşılaşacağı hastalıklar hakkında bilgi verdiğini söyledi ve şöyle devam etti:

    ŞEKERİN BEBEĞİN GELİŞİMİNDE HİÇBİR ETKİSİ YOK

    “Basit şeker bebeğinizin gelişimi için hiçbir etkiye sahip olmayan bir besindir. Sadece enerji içerir ve lezzetli bir tat olması nedeniyle bağımlılık yapabilir.

    Şeker, diyabet başta olmak üzere birçok hastalığın oluşumunda rol oynar. Bebeğinizin böyle bir besini bilmemesi kesinlikle hiçbir soruna yol açmayacaktır ancak 1 yaşından sonra az da olsa tuz tüketimi gereklidir.”

    Bebekken şekerin tadını öğrenmeyen çocuğun yapay şeker içeren bisküvi, çikolata, kek gibi besinlerden okul çağı yaşına kadar uzak tutulabileceğini aktaran Şengel, “Evde pekmez, bal ile yapılmış kek, kurabiye gibi besinler ile çocuğun karbonhidrat ihtiyacını karşılayabilirsiniz. Okul çağında diğer çocuklarla bir arada olduğu için istemeden de olsa basit şeker içeren yiyeceklere maruz kalacaktır. Ama siz çocuğunuzun beslenme tarzınızı o yaşa kadar çoktan oluşturmuş olmalısınız” dedi.

    “NE YAPALIM, ÇOCUK İSTİYOR” DEMEYİN

    Bazı ailelerin, “Ne yapalım, çocuğun canı istiyor veya başka bir şey yemiyor” gibi gerekçeler ürettiklerini belirten Şengel, sözlerini, çocuğu şekerli gıdalardan uzak tutmak isteyen ailelere önerileriyle tamamladı:

    Çocuk ilk beslenme alışkanlıklarını aile içinde kazanır. Aile bireyleri ve çevresindekiler çocuğa şekerli besinler vermezlerse çocuk bu tadı bilmeyecektir. Yani aile rol modeldir. Çocuk evde şeker tüketme alışkanlığı kazanmazsa, hiç tüketmediği bir besini tüketme eğilimine girmez, alışkanlığı oluşan çocuk reklam veya okul çevresinden de etkilenmez.

    YAPAY ŞEKERE ALIŞAN ÇOCUK MEYVEYİ BEĞENMİYOR

    Şeker ihtiyacı taze veya kuru meyveden karşılanmalıdır. Evde doğal şeker içeren bal, pekmez gibi besinler ile alternatif tatlılar yapılabilir ama her gün bu tür besinler tüketmek alışkanlık haline getirilmemelidir. Son bir araştırmada yapay şeker tüketen çocukların doğal meyvenin şekerini beğenmedikleri ortaya çıkmıştır. Her gün mutlaka meyve ara öğünü yapılmalıdır.”

  • Çocuklara “Günün Nasıl Geçti?” Yerine Sorulabilecek 25 Soru

    Çocuklara “Günün Nasıl Geçti?” Yerine Sorulabilecek 25 Soru

    Bazen çocuğunuzla günü hakkında konuşmak, sandığınızdan daha zor olabilir. “Günün nasıl geçti?” sorusuna “İyiydi.” cevabını almak yerine daha özenli sorular sorabilirsiniz. Böylece hem çocuğunuzun okul hayatına dair daha fazla bilgi edinir hem de kaliteli bir iletişim gerçekleştirebilirsiniz. Bu konuda alternatif olabilecek 25 soru önerisi ile çocuğunuzla daha güçlü bir iletişim kurmanız mümkün. Ayrıca çocuğunuzun okula dair hisleri ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak için İlkokula Başlayan Çocukların 5 Karmaşık Hissi başlıklı yazımıza da bir göz atın.

    Eğlenceli sorular!

    Çocuğunuzu iletişime hazırlayan bu sorularda dilediğiniz kadar ilginçleşebilir, onun keyfini yerine getirebilirsiniz. Sorduğunuz sorularla neşelenen çocuğu iletişime ısındırmak için eğlenceli sorulara öncelik vermenizi öneririz.

    1. Teneffüste ne oynadın?
    2. Okulun en eğlenceli kısmı ne?
    3. Günün en komik anısı neydi?
    4. Teneffüste yapılan en popüler şey ne?
    5. Bu dönem hangi oyunda iyi olmak istersin?

    Arkadaşları tanımaya yönelik sorular!

    Çocuğunuzun arkadaşları ile nasıl bir bağı var? Kimlerle arası iyi, kimlerle kötü? Bu soruların yanıtlarını bilmek her anne babanın hakkı. Ancak doğru cevapları alabilmek için doğru soruları sormakta fayda var.

    1. Biri senin için güzel bir şey yaptı mı?
    2. Sen birinin hoşuna gidecek bir şey yaptın mı?
    3. Bugün yüzünü kim güldürdü?
    4. Bugün biri seni sinirlendirdi mi?
    5. Eğer arkadaşlarından biri bugün öğretmen olsaydı hangisi olsun isterdin? Neden?
    6. Sınıfta senin tam tersin olan kişi kim?
    7. Sınıfta kurallara uymakta zorlanan biri var mı?
    8. Arkadaşınla ilgili öğrendiğin bir şey anlat.

    Derslere ve öğretmenlere dair sorular!

    Çocuğunuz hangi öğretmenini daha çok seviyor ya da hangi derslerle daha çok ilgileniyor? Bunun yanıtını almak için hazırladığımız soru örnekleri ile çocuğunuz daha açık ve net cevaplar verecektir.

    1. Bir öğretmenin tüm dersleri anlatacak olsaydı bu kim olsun isterdin?
    2. Bugün öğrendiğin en yeni bilgi hangisi?
    3. Yarın öğretmen olacak olsan ne öğretmeni olurdun?
    4. Öğretmenin sana başka birini hatırlatıyor mu? Neden?
    5. Bugün hayatta uygulayabileceğin bir bilgi öğrendin mi?
    6. Dönem bitmeden ne öğrenmek isterdin?

    Günü değerlendirme soruları!

    Okulda geçen sıradan bir günü değerlendirmek için ihtiyacınız olan sorular burada! İlgisini çekecek bu soru örnekleri ile çocuklarla iletişimi çok daha güçlü bir hale getirmek elinizde. Ayrıca soruları daha da geliştirmek için hayal gücünüzü zorlayabilirsiniz.

    1. Gününü 1’den 10’a derecelendirsen puanı ne olurdu? Neden?
    2. Bugün kendinle en çok gurur duyduğun an hangisi?
    3. Bugün uymakta zorlandığın bir kural oldu mu?
    4. Ne olsa okul daha güzel bir yer olurdu?
    5. Öğle yemeğinde ne yedin?
    6. Bugüne dair unutmak istediğin bir şey var mı?

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Çocuklarda diş gıcırdatma neden olur?

    Çocuklarda diş gıcırdatma neden olur?

    Çocukların gün içinde diş gıcırdatmaları bruksizm denilen bir şikayetleri olduğu anlamına gelir. Bu sorunun çözümleri nedir?

    Diş gıcırdatma probleminin belirtileri çeneyi kasmak ve dişleri birbirine sürtmektir. Bruksizm 10 çocuktan 2’sini etkilerken, çocukların dişlerine ve çene kaslarına önemli hasarlar verebilir. Çocuklarda diş gıcırdatmasının çözümleri için diş doktoruna danışılması gerekmektedir.

    Genellikle diş gıcırdatması üst dişlerin alt dişlere sürtülmesi şeklinde olsa da bazı çocuklar çenelerini sağlamca sıkar ancak dişlerini birbirine sürtmezler. Kulak ağrıları, baş ağrıları, çene ağrısı ve diş hassasiyeti bruksizmin belirtileri arasındadır. Çocuğunuzun rahatsızlık duymadan çenesini tamamen açması mümkün olmayabilir ve çene hareketlerini kontrol eden kaslar kasılmış olabilirler.

    Çene kaslarının kasılmasından dolayı çocuğunuz sakız çiğniyor gibi görünebilir. Zaman zaman diş minesinde aşınmalar olabilir ve çocuğunuz ağzını açarken tıklama sesi duyulabilir. Bunun sebebi çocuklarda diş gıcırdatmasının sebep olduğu temporomandibular eklem hastalığıdır.

    Bruksizmi tetikleyen esas sebebin ne olduğu bilinmemektedir ancak genellikle stres katkı yapan bir faktördür. Çocuklar bile sınavlar, sosyal sorumluluklar, bir aile üyesinin veya evcil hayvanın ölümü, ebeveynlerin tartışmaları veya boşanmaları sebebiyle stres yaşayabilirler. Düzgün olmayan dişlerin bruksizme yol açması da olasıdır. Gıcırdatma sonucunda kulak enfeksiyonu ortaya çıkabilir veya kulak ağrısı yaşanabilir. Eğer çocuğunuz hiperaktif ise veya depresyon ilaçları alıyorsa, bu faktörler gün içinde diş gıcırdatma olasılığını artırır.

    Çocuklarda diş gıcırdatmasının tedavisi genellikle sebebine göre değişir. 3 ila 10 yaşları arasında bruksizm yaşayan çocukların yarısı 13 yaşına kadar bu alışkanlıklarını bırakmış olurlar. Eğer çocuğunuz stres yaratıcı bir olay yaşıyorsa, onunla konuşun, hislerini anlatmasını sağlayın ve beraber çözümler bulmaya çalışın. Eğer çocuğunuzun stresli problemine yardımcı olamıyorsanız, bir akıl sağlığı uzmanıyla görüşme ayarlayın ve uzman desteği alın. Rahatlama tekniklerinin öğrenilmesi, stres ve endişeden ortaya çıkan bruksizmi tedavi edebilir.

    Çocuğunuzun sıcak bir banyo yapması veya sakinleştirici müzikler dinlemesi onu rahatlatabilir. Boyna, omuzlara ve yüze yapılan masajların diş gıcırdatmayla alakalı kaslar üstünde rahatlatıcı etkisi olabilir. Eğer çocuğunuzun dişleri düzgün değilse bir diş doktorundan randevu alın. Gıcırdatmanın sebep olduğu ağrıyı azaltmak için bölgeye buz koyabilir veya sıcak kompres yapabilirsiniz.

    Kaynak: hemensaglik.com

  • Çocuğum kreşe giderken ağlıyor!

    Çocuğum kreşe giderken ağlıyor!

    Çocuklar için evden ve anne babadan ilk ayrılma, sosyalleşmenin ilk basamağı okul öncesi eğitimdir. Kreşe başlayan çocuk için bu süreç tahmin ettiğinizden daha zor olabilir.

    Evde anne babası, anneanne, babaannesi ya da bakıcısı ile kalmaya alışkın olan çocuk, kreşe başladığı zaman kendini farklı bir ortamda bulur.

    Ev herkes için olduğu gibi, çocuklar için de en güvenilir ortamdır. Çocuk evde istediği saatte uyanır, istediği saatte istediği oyuncak ile oynar, çoğu zaman oyuncaklarını toplamaz, bunu onun yerine yapan yetişkinler vardır. Evin her alanını kendi istediği gibi kullanır.

    Ancak kreşe başladığı zaman, bu rahatlığın yerini belli kurallar ve sınırlar bütünü alır. Çocuğun verdiği tepkiler de bu nedenledir zaten. Peki çocuklar neden kreşe gitmek istemez, işte bazı sebepler:

    Çocuğun hayatına yeni bir ortam girer, çocuğun bu yeni ortama ve kişilere alışması zaman alır.

    Çocuğun hayatına yeni bir otorite olan öğretmen girer. Öğretmen ona sevgi ve şefkatle yaklaşmasına rağmen, ondan belli başlı kurallara uymasını bekler. Bu duruma alışmak da çocuk için süreç gerektirir.

    Tek çocuklu hayatta evin hakimi gibi yaşamaya alışmış olan çocuğun hayatına bir anda 10-15 farklı çocuk girer. Kendi yaş grubu içinde olan bu çocuklar da tıpkı onun gibi her istedikleri olsun istemektedir ve çocukların arasında bir ego savaşı başlar.

    Anne babanın çalışıyor olması nedeniyle sabah kreşe bırakılan çocuk, akşam alınmakta, yemek, yemek sonrası rutin işler erken kısa süre içinde uyku saati gelmekte ve çocuk anne babasını az gördüğü ve onları özlediği için kreşe gitmeyi reddetmeye başlar.

    Daha önce çocuğun bakımı anneanne babaanne gibi büyük ebeveynler tarafından yapılıyorsa ve onlar zaten çocuğun kreşe gitmesine gönüllü değillerse, çocuğun kreşe gitmek için sorun çıkardığı her anda “Gitmesin, ağlatmayın çocuğu, ben bakarım” şeklindeki söylemleriyle çocuğa arka çıkarlar.

    Çocuğunuz kreşe yeni başladıysa ve gitmekte zorluk yaşıyorsa, bunlara dikkat etmenizde fayda olacaktır.

    Çocuğunuz kreşe başlaması ile ilgili kararı anne baba olarak birlikte aldığınızı bilsin ve bu konuyla ilgili “Kreşe gitsin/gitmesin” şeklinde onun yanında tartışmayın.

    Anneanne, babaanne, dede gibi büyük ebeveynlerin sürece olumsuz etki edebilecek tepkilerini kontrol altına almaya çalışın.

    Çocuğunuza kreşe gitmeyi bir zorunluluk olarak değil, keyif olarak sunmaya çalışın.

    Öğretmeni ile korkutmayın, aksine kreşe başlama sürecinde çocuklar diğer çocuklardan önce öğretmenlerine bağlanırlar. Kreş çocuğun anne babadan güvenli ayrılma, öğretmene güvenli bağlanma sürecidir.

    Kreşin kapısında çocuğunuzu sizin kucağınızdan ağlatarak koparılmasına izin vermeyin. Bu davranış, çocukların size ve öğretmene karşı güvenini azalttığı gibi, ileriye yönelik hayatı için travmatik etki yaratabilir.

    Evden çıkarken kendisine ait bit oyuncak ya da nesneyi de kreşe götürmesine izin verin. Bu, kendini daha güvende hissetmesine neden olur.

    Akşam eve geldiğinizde tüm gün sizi görmediği ve özlediği için, ev işleri ya da özel işlerinizden daha çok, çocuğunuza vakit ayırın, onu duygusal olarak doyurun.

    Çocuk Gelişim Uzmanı Emine ERGÜN