Kategori: Anne – Çocuk

  • Çocuklar ‘slime’ ile tehdit altında!

    Çocuklar ‘slime’ ile tehdit altında!

    Türkiye genelinde kırtasiyelerde çocukların oynaması için satılan “slime” isimli şekil alan yarı akışkan maddenin içeriğinde uyuşturucu hammaddeleri olduğu ortaya çıktı.

    Yeni Asır’dan Tansu Edip Gökbudak’ın haberine göre oyuncak görünümlü maddenin içine fazla kullanıldığında zehirleyici etkisi olan boraks maddesinin yanısıra yine uyuşturucu niteliği olan yapıştırıcı maddelerin katıldığı öğrenildi. Adli Bilimler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, “Bu oyuncakları kullanan gençler ilerleyen yaşlarda diğer uyuşturucuları kullanma yönünde eğilimi tetikler. Bu geleceğimize yönelik bir tehlikedir. Kimin yaptığı belli olmayan, üzerinde herhangi bir üretici lisansı bulunmayan slime isimli bu oyuncağın acil bir şekilde toplatılıp imha edilmesi gerekir” dedi.

    Bağımlılık etkisi

    Boraksın tıp alanında çok fazla kullanıldığını ancak amacı dışında kullanımı durumunda zehirleyici özelliği olduğunu kaydeden Prof. Dr. Hancı, “Boraks sanayiden tıp alanına kadar geniş bir kullanım yelpazesine sahip. Fakat bu madde fazla kullanıldığı zaman zehirleyici özelliğe sahip. Tek başına elle tutulması bile riskliyken, bu madde yapıştırıcı, traş köpüğü gibi malzemelerle slime denilen maddede kullanılıyor. Bu madde koklandığında bağımlılık etkisi yaratabilir. Bizim esas korkumuz bunların bağımlılık yapması. Uyuşturucu kullanımı 10 yaşına kadar düştü. Bu oyuncaklar geleceğe yönelik bir tehlikedir. Herkes bali, tiner gibi maddelerin bağımlı yaptığını düşünürken bu oyuncağın içindeki yapıştırıcılar da bağımlılık yapar” dedi.

    Emniyete başvuruldu

    Slime’i çocukların da rahatlıkla yapabildiğini kaydeden Prof. Dr. Hancı, “Eczanelerde rahatlıkla satılan boraks, kırtasiyelerde satılan yapıştırıcılar ve marketlerde satılan traş köpüğüyle bu oyuncak çok rahatlıkla yapılabiliyor. Bu ürünler tek başına bir anlam ifade etmiyor. Ancak birleşince ortaya çok tehlikeli bağımlı yapıcı madde çıkıyor. Biz bu slime denilen oyuncağın yasaklanması için içeriği hakkında çalışma gerçekleştirip Emniyet Genel Müdürlüğü Uyuşturucu Daire Başkanlığı’na bildirdik” diye konuştu.

    Tehdit altındalar

    Çocuğunun “Slime alacağım” demesiyle bu maddenin zararını öğrenen Borga Sezer ise, “Çocuklarımız büyük bir tehdit altında. Bu jelibon gibi maddeyle çocukları kandırıyorlar. Ne yazık ki çoğu veli bu maddenin zararı hakkında bilinçli değil. Yetişkinlerin eldivenli bile ellememesi gereken boraks maddesinin içinde bulunduğu oyuncağın rahatlıkla satılması akıl alır gibi değil” dedi.

  • Anneliğin zorlukları nelerdir?

    Anneliğin zorlukları nelerdir?

    Anne olanlar daha iyi bilir. Hiçbir sevgi evlat sevgisi kadar değerli değildir.  Yanağınızın yanağına dokunduğu o hissi hiçbir şey veremez.  Hele bir de eşinizle ona bakarken göz göze geldiğiniz o anlar kadar hissettiğiniz ortaklık duygusunun yerini alamaz.

    Bebeğiniz ağladığında sizin canınız iki katına acır, acaba bir şey olur mu korkusu hiçbir şeyde yoktur. İşte anlatmaya çalıştığım gibi annelik duygusu pek çok duygunun bir anda yaşandığı eşsiz bir şeydir.

    Bunların dışında anneliğin bir de çok farklı zorlukları vardır onları da bilmeyen yoktur.

    Bu içeriği okuduğunuzda “aynı bende bunları yaşıyorum” diyeceksiniz

    İşte anneliğin nasıl bir şey olduğunu merak edenlerin merakını giderecek çok güzel bir yazı..

    annelik-zor-mudur-9

    ANNELİK ZOR MESLEK

    Çalışan anneler hep işlerinin yoğunluğundan şikayet eder. İş stresi alır başını gider ve evdeki yoğunluğu bazen görmezden gelir. Halbuki iş yerinde tek bir iş varken evde bir bebekle ilgilenmek daha yorucu bir meslektir.

    annelik-zor-mudur-2

    ÇAT KAPI MİSAFİRLER KABUSTUR

    Evde çocuk bakan birine “ayy oralardan geçiyorum sana da uğrayım müsaitsen” sorusu kabus gibi gelir. Hiç sorulur mu bu soru kalbine indireceksiniz annenin. Anne olmayanlar bilmez bu duyguyu.

    Siz siz olun bebeği olan birine misafirliğe gitmeden önce bir kez daha düşünün

    annelik-zor-mudur-3

    HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMAYABİLİR

    İlk kez annelik duygusunu yaşıyorsunuz acemisiniz bazı şeyleri yanlış anlayabilir elinizi yüzünüze bulaştırabilirsiniz. Ama sakin olun ki bunlar doğal şeyler üzülmeyin. Zamanla öğreneceksiniz bunları ustası olacaksınız güzel anneler.

    annelik-zor-mudur-4

    UYKU ULAŞILMAZ OLUR

    Annelerin en çok ihtiyaç duyduğu şey uyku ve dinlenmektir. Bebeği olan anneler bunun özlemini hep çekerler. Anneliğin zor bir meslek olduğunun kanıtı bu olsa gerek. Hep bir zaman kovalamacası vardır uyutayım da şu işlerimi yapayım derken bir bakmışsınız derin derin uykuya dalmışsınız.

    annelik-zor-mudur-5

    BAZEN DUYGULARINI ANLAYAMAZSINIZ

    O kadar yoğunluktan sonra bazen bebeğinizin duygu ve alışkanlıklarını anlamayabilirsiniz. Sizi güldüğünü zannedersiniz ama o sadece altını pisleme keyfidir.

    annelik-zor-mudur-6

    HER ZAMAN YARDIMA İHTİYACINIZ VARDIR

    Bazen o kadar yorulursunuz ki eşinize adeta yalvarırsınız. Biraz olsun o ilgilensin istersiniz kendinizi aşırı yıpranmış hissedebilirsiniz. Biri gelse bugün ben bakarım dese dünyalar sizin olacaktır neredeyse.

    annelik-zor-mudur-7

    İSTEKLERİ KARŞISINDA YETİŞEMEZSİNİZ

    Çocukluk işte istekler hiç bitmez. Anne hep rahatsız edilir ve dikkati dağıtılır. “Anne bunu istiyorum “”anne şunu yapsana” gibi cümleler annelerin kafasını şişirmeye yeter. Kısacası anneye karşı istekler hiç bitmez.

    annelik-zor-mudur-8

    BAZI DURUMLAR ÇOK VAHİMDİR

    Ne zaman, nerede, ne oynamak istediklerini kestiremeyebilirsiniz.

    annelerin-hazirligi

    SİNİRLERİNİZ ZIPLAYABİLİR

    Dışarıya çıkmak için hazırlanmanız çok daha uzun sürecektir. Bunu anlamadıkları zaman da sinirleriniz bozulabilir. Baba bazı şeylerin ne kadar yorucu olduğunun farkında olmadığından rahat takılırken sizse deyim yerindeyse şuurunuzu kaybedersiniz.

    BİRAZCIK UYMAK İSTERKEN..

    anneler-ve-cocuklar

     

  • Çocuklarınızı karda dışarı çıkarın!

    Çocuklarınızı karda dışarı çıkarın!

    Birçok insan grip, bronşit, zatürre gibi kışın daha çok görülen hastalıkların sebebi olarak soğuk havayı hatta karı suçlar. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’nden Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Namdar Çelikkan, bu klasik düşüncenin son 15 yıldır bilim adamları tarafından yapılan birçok çalışma sonucunda değiştiğine dikkat çekti:

    “Çoğu Avrupa ülkesinde karda, soğuk havada çocuklarını sıkıca giydirip mutlaka dışarı çıkarırlar. Antartika’da gönüllü bir grup insan üzerinde yapılan çalışmalar, soğuk havanın grip, bronşit gibi solunum sistemi hastalıklarına sebep olmadığını göstermiştir. Hatta kar yağışının havada bulunan mikropları kırdığı için dezenfektan görevini de üstlenir.

    SOĞUK HAVA DOĞAL BİR SAVUNMA SİSTEMİ OLUŞTURUYOR

    Soğuk havanın solunum sistemi üzerindeki etkilerinden de bahsetmek gerek. Solunum sisteminin girişinde ince bir mukus örtüsü olup kapı görevi görür. Çeşitli mikropların akciğerlere ulaşmasını engeller. Soğuk hava da mukus üretimini artırır, böylece mukus örtüsü daha kalın bir hal alır ve mikroplar için bariyer görevi görür. Ayrıca soğuk havada nefes aldığınızda, burun çeperindeki kan dolaşımı artarak burun dokusu şişer ve böylece mikropların içeri girmesi zorlaşır. Bu sebeple soğuk hava doğal bir savunma sistemi oluşturur.”

    PEKİ HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

    Korkmayın soğuk havayı soluyun: Mutlaka soğuk havayı içinize çekin. Bol bol nefes alın.

    Her şeyin başı su: Bol sıvı tüketin.

    Hijyene dikkat: Sık sık ellerinizi yıkayın. Böylece mikropların ağız ve burun kanalıyla vücuda girmesini önleyebilirsiniz.

    Kapalı ortamlardan uzak durun: Hasta kişilerle teması en aza indirin.

    Kıyafet seçimi önemli: Mevsime uygun giyinin.

  • Disleksi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

    Disleksi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

    “Disleksi bir hastalık değildir” diyerek yola çıkan Türkiye Disleksi Vakfı, özel öğrenme ve algılama farklılığı olan çocuklara eğitim, yardım, psikolojik destek gibi konularda dislektik aile ve çocukların sorunlarına ortak çözümler bulmak amacıyla yola çıkmış bir vakıf.

    Okuma güçlüğü olarak tanımlanan dislekside, sadece yanlış ya da hatalı okuma değil; okuma yavaşlığı, okuduğunu anlama ve anlatabilme becerisinde yetersizlik de söz konusudur. Okul çağı çocuklarının %10 ila 15’inde görülen, erkeklerde daha fazla rastlanan disleksinin yanı sıra, yazma güçlüğü olarak tanımlanan disgrafi ve matematik güçlüğü olarak tanımlanan diskalkuli de vakfın konuları arasında.

    Erken tanının son derece önemli olduğu disleksi konusunda bilmeniz gerekenleri Türkiye Disleksi Vakfı’nın kurucusu ve başkanı Elif Yavuz’dan dinliyoruz.

    1- Disleksi, disgrafi ve diskalkuliyi bir hastalık değil, bir öğrenme güçlüğü olarak sizden dinleyebilir miyiz?

    Disleksi, disgrafi ve diskalkulinin Öğrenme Güçlüğü veya Özgül Öğrenme Güçlüğünün (ÖÖG) alt dalları olduğunu söyleyebiliriz. Öğrenme güçlüğünü kısacası öğrenmede zorlanan çocuk şeklinde ifade edebiliriz. Maalesef bu ifade çoğunluk tarafından zihinsel bir yetersizlikten kaynaklanan öğrenememe güçlüğü şeklinde algılanmaktadır. Halbuki Öğrenme Güçlüğü diye tanımladığımız şey; normal ya da normal üzerinde bir zekâya sahip yani zekâ geriliği olmayan, herhangi bir nörolojik ve fiziki bir rahatsızlık veya otizm gibi gelişimsel bir güçlük olmaksızın, okuma, yazma, aritmetik gibi akademik becerilerde, yetersizlik ile kendini gösteren bir güçlük olarak ifade edebiliriz. Başka bir ifade ile Öğrenme güçlüğü olan çocuğun yaşına uygun akademik bilgileri zekâsına oranla daha zor öğrenebilmesidir diyebiliriz. Literatürde bundan 15-20 yıl önce Özel Öğrenme Güçlüğü ifadesi kullanılıyordu, Daha sonra Öğrenme Güçlüğü kullanılmaya başlandı. Bu kişiler öğrenme ile ilgili güçlükler yaşarken genelde de zekâ geriliği ile karıştırıldığından “özgül öğrenme güçlüğü” yerine günümüzde çoğunlukla “Disleksi” kavramı daha yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Disleksi aslında temel olarak okuma zorluğudur.

    Öğrenme Güçlükleri 3 ana gurupta incelenir. Bu alt-tipler, tek başına görülebileceği gibi ikisi veya üçü de birlikte görülebilir.

    Sıklıkla birkaç alt tip birlikte görülür;

    Disleksiyi okuma güçlüğü olarak tarif edebiliriz. Bu tür güçlüğe sahip çocuklarda; okumayı geçmeme veya okumaya geçmede zorlanma, okumayı sökse bile yavaş, yanlış bir şekilde okuma, okuduğunu anlayamama, okuduğunu yorumlamada zorluk çekme, hızlı okuyamama okurken harf-hece-sözcük atlama, anlamı bozma, harf-ses uyumunu kavrayamama, harflerin ya da hecelerin yerini değiştirme, sözcükleri seslendirmede güçlükler yaşama ve bundan dolayı sesli okuma yapmaktan kaçınma gibi sorunlar öne çıkar. Genellikle okula başladıkları dönemde fark edilirler.

    Disgrafiyi Yazma güçlüğü olarak tarif edebiliriz. Bu tür güçlüğe sahip çocuklarda yazı yazmada ya da yazılı anlatımda güçlük veya zorlanma, duyduğu kelimeleri yazarken harfleri yanlış, eksik ya da ters yazma şeklinde yazım hataları, okunaksız ve düzensiz el yazısı, bazı rakamları, harfleri veya sözcükleri ters yazma, b-d, m-n, ı-i, d-t, g-ğ, g-y gibi harfleri karıştırma, kelimeler arasında boşluk bırakmadan ya da kelimeyi birkaç parçaya bölerek yazma gibi güçlüklere rastlanır.

    Diskalkuli diye de bilinen aritmetik güçlükte ise, matematik terimlerini, kavramları anlayamama, sayı ve sembolleri tanıyamama, gerekli sembolleri kullanma, elde sayıları toplamayı unutma, çarpım tablosunu öğrenmede sınıf arkadaşlarına göre daha geri kalma, aritmetik problemlerin çözümünde izlenecek adımlara karar verememe şeklinde kendisini gösteren güçlüklere rastlanır.  Bu durumlarda çocukların akademik başarılarını olumsuz etkiler.

    2- Dislekside doğru tanı nasıl ve ne zaman konur? Tespit konusunda en önemli roller kimlere düşer?

    Öğrenme güçlüğünden şüphelenmek aslında kolay bir şey. Öğrenme güçlüğüne ait belirtiler okul öncesinde gözükmeye başlamış olmasına rağmen asıl sorunlar çocuğun eğitim öğretim hayatının başlaması ile birlikte gün yüzüne çıkmaktadır. Bu dönemde anne-babalar, öğretmeler çocuğun günlük hayatta karşılaştığı sorunları çözme becerileri ile birlikte çocuğun zihinsel kapasiteleri hakkında az çok fikir sahibi olabilmekteler. Çocuğun okula başlaması ile iş okumaya, yazmaya veya matematiğe geldiğinde ebeveynler ve öğretmenler çocuğun kapasitesi ile örtüşmeyen sorunlarla karşılaşmaktalar. Öğrenme güçlüğünün tanımında ifade ettiğimiz temelde üç ana güçlük olan okumaya dair güçlükler yazmaya dair güçlükler veya aritmetiğe ait güçlükler gün yüzüne çıkmaya başlar. Tam da bu dönemde doğru tanı ve tespit edilmesi adına en önemli rol öncelikle öğretmenlere ardından da anne babalara düşmektedir. Bunun için de öncelikle öğretmenlerin ardından, ailelerin öğrenme güçlükleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmaları gerekir. Ama maalesef öğretmeler ve ebeveynlerin bu konuda yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Öğretmenlerin ve ebeveynlerin çocukta gördüğü sorunları vakit kaybetmeden özellikle öğrenme güçlükleri alanında uzman olan psikiyatristlere yönlendirmeleri gerekmektedir.

    3- Disleksinin düzelmesi için ne yapmak ve hangi kurumlara danışmak gerek?

    Disleksi ile ilgili sorunlarla karşılaşıldığında yaygın olarak “Zamanla düzelir” veya “Babası da böyleydi, sonradan açılır” gibi yaklaşımlarla ya görmezden geliniyor veya zamana bırakılarak sorun gittikçe büyümesine yol açılmış olunuyor. Bunun yerine çocukta Öğrenme Güçlüğüne ait belirtiler gözlenmeye başlandıktan sonra vakit kaybetmeden bu alanda uzman olan psikiyatristlere yönlendirmek gerekir. Bununla birlikte Öğrenme Güçlüğü var mı yok mu, bunun tespit edilmesi adına genel bir zekâ testinin yapılarak çocuğun zihinsel kapasitesinin belirlenmesi gerekmektedir. Bunun içinde zekâ testleri alanında uzman bir psikologdan destek alınması gerekmektedir.

    Bundan sonrası için de çocuktaki öğrenme güçlüğünün derecesine göre göre hafif, orta yüksek, çok yüksek şeklinde psikiyatristin veya psikoloğun yapacağı yönlendirmeler doğrultusunda özel eğitim uzmanları tarafından hazırlanan özel eğitim programlarının uygulanması, bu programlara uyumlu bir şekilde okulda ve ailede çocuğun desteklenmesi gerekmektedir. Yapılacak bu eğitim programlarının süresi çocuğun düzeyine göre hazırlanmakta ve kişiden kişiye değişmektedir.

    4- Dislektik çocuğu olan ebeveynlere genel anlamda ne gibi görevler düşer?

    Dislektik çocuğu olan ailelere düşen görevleri şu şekilde sıralayabiliriz.

    • Başlangıçta çocuğunun böyle bir güçlüğünün olduğunu kabul edilmesi
    • Öğrenme güçlüğünün bir ruhsal rahatsızlık, bir hastalıkmış gibi algılamamaları
    • Bu güçlüğün üstesinden gelinmesi için yardım, psikolojik destek ve eğitim yöntemlerinden yararlanmasına olanak sağlanması
    • Çocuğun yaşadığı güçlüğe özgüvenlerinin kırılmamasına özen gösterilmesi
    • Çocuğun öğretmeni ile iyi diyaloglar kurarak, güçlüğü el birliği ile aşmaları
    • Çocuğa karşı anne, baba, öğretmeni, özel eğitim öğretmeni; herkesin aynı dili kullanmaları, ortak tavır sergilemeleri
    • Çocuğun başarması için baskı yapmadan destek olunması,
    • Diğer çocuklarla kıyaslanmamaları
    • Çocuğu kendini ifade edebileceği, özgüvenini destekleyeceği spor, müzik ya da sanat gibi alanlara yönlendirme
    • Çocuğun elde ettiği başarıdan ziyade harcadığı çabanın desteklenmesi
    • Dislektik olan çocuk okuduğunu anlamada sorun yaşadığı için bu çocuğu hızlı okutmaya çalışma, dakikada bilmem kaç kelime okumasını sağlamaya çalışma gibi çabaların içerisine girmek yerine, ritmik okutmaya çalışma, okurken vurgulara dikkat ettirmelerini önerebiliriz.

    5- Ülkemizde disleksi ne sıklıkta görülüyor ve bu konuda ne gibi çalışmalar sağlanıyor?
    Disleksi %6 ile %10 arasında görülmektedir. Ülkemizde dislektik çocuklar için devlet destekli özel eğitim kurumları mevcuttur. Özel eğitim öğretmenleri dislektik çocuklarımıza eğitimleri konusunda destek olmaktadır. İstanbul Ataşehir’de DEM Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni açıyoruz. Kurumumuzda Özgül Öğrenme Güçlüğü, Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite ve Dil Konuşma Güçlüğü yaşayan çocuklarımızın eğitim alacakları kurumumuz devlet destekli çalışacaktır.

    6- Einstein’dan Mozart’a, Leonardo da Vinci’den Thomas Edison’a; ünlü dahi ve sanatçıların da dislektik oldukları bilinir. Ülkemizde de dislektik olan başarılı ünlüler var mıdır?
    Türkiye’de bilinen dislektik ünlüler arasında Ebru Cündübeyoğlu, Refika Birgül, Alphan Manas ve Aslı Enver var.

    7- Siz disleksi ile nasıl tanıştınız ve vakfı kurmaya nasıl karar verdiniz?

    Kendi kızımın ilkokula başlamasıyla daha önce hiç duymadığım Disleksi (Özgül Öğrenme Güçlüğü) ile tanıştım. Vakıf kurma süreci ise araştırmalarım sonucunda bu konuda çok fazla çocuğun sıkıntı yaşadığını gördüm. Ancak eğitim alanında destek alabileceğimiz yerlerin yetersizliğini fark ettim ve bu konuyla ilgili daha detaylı çalışma yapabilmek için Türkiye Disleksi Vakfı’nı kurmaya karar verdim. Dislektik çocukların ebeveynleriyle bu yola çıktık.

    8- Türkiye Disleksi Vakfı olarak yaptığınız çalışmalardan kısaca bahsedebilir misiniz?

    • Üç uluslararası Disleksi kongresi yaptık. Bu kongrelere Amerika, Rusya, İngiltere, Bulgaristan, Azerbaycan gibi ülkelerden alanında uzman akademisyenler katıldı.
    • Vakıf çocuklarımıza sosyal sorumluluk projesi olan Disleksiye Yelken Açıyorum ile denize açıldık.
    • Alan uzmanları ve öğretmenlerimize bilgi güncelleme eğitimleri ve seminerler gerçekleştirdik.
    • 15 Nisan 2016 tarihinde Uluslararası Disleksi Birliği Küresel Ortaklık Program Üyeliği’ne (The International Dyslexia Association Global Partners Program) kabul edildik.
    • Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ailelere ve öğretmenlerimize çok sayıda eğitim seminerleri verdik ve vermeye devam ediyoruz.
    • Ailelerimize psikolojik destekler veriyoruz.
    • Merkezimizde çocuklarımızın tanılanmalarını yapıyoruz.
    • Türkiye ve yurtdışında üniversiteler ve kurumlar ile işbirlikleri ve ortaklıklar gerçekleştiriyoruz.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Çocuklarda idrar kaçırma

    Çocuklarda idrar kaçırma

    İdrar kaçırma şikayeti, çocuk ürolojisi polikliniklerine başvuran hastaların çok önemli bir kısmında mevcuttur. Çocuklarda önce gece barsak sonra sırası ile günüz barsak, gündüz idrar ve gece idrar kontrolleri kazanılır. Genel olarak 2 yaşa kadar gündüz ve 4 yaş sonuna kadar da gece idrar kontrolü sağlanır. Yedi yaşına kadar gelmiş kızların %6’sında, erkeklerin de %3.8’de gündüz idrar kaçırma problemi ile karşılaşılır. İdrar kaçırma inkontinans olarak adlandırılır. Burada belirli (küçük) bir miktar idrar kaçması söz konusudur. Normal idrar yapma eylemi gerçekleşmemektedir. Anatomik ve nörojenik nedenler ekarte edildikten sonra, inkontinans genellikle mesane depolama ve/veya boşaltım fonksiyonlarındaki bir bozukluğa bağlıdır.

    İdrar kaçırma gece ya da gündüz meydana gelebilir. Bu grup hastalıklar genel olarak “fonksiyonel işeme bozuklukları” olarak adlandırılır. İnkontinans olmadan da, işeme ile ilgili şikayetler (sıkışma, sık ya da seyrek işeme, bekletme vb.) altta yatan bir fonksiyonel işeme bozukluğunu düşündürmelidir. Fonksiyonel işeme bozukluklarının asıl önemi sıklıkla idrar yolu enfeksiyonları (İYE) ve veziko-üreteral reflü (VUR) ile birlikte görülmesidir. Fonksiyonel işeme bozukluklarının varlığında normal mesane dinamikleri bozulmakta ve buna bağlı olarak da İYE sıklığı artmaktadır. Reflü ile işeme bozukluğu arasında da bir birliktelik vardır. Hastaların %15-50 kadarında reflü ve işeme bozukluğunun birlikte görüldüğü bildirilmektedir. Altta yatan işeme bozukluğunun tedavisi reflünün kendi kendine düzelmesini hızlandırmaktadır. VUR varlığında, işeme bozukluğu İYE sıklığını da arttırdığı için, bu çocuklar daha sık pyelonefrit yani ateşli böbrek enfeksiyonu geçirmektedirler. Ayrıca, işeme bozukluğuna sıklıkla kabızlık ya da gaita kaçırma gibi barsak boşaltım (eliminasyon) problemleri de eşlik etmektedir. İşeme bozukluğu ile birlikte, kronik kabızlık varlığında, barsaklardaki bakteri sayısı artmakta bu da enfeksiyonları kolaylaştırıcı bir faktör olarak rol oynamaktadır.

    Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere fonksiyonel işeme bozuklukları sadece can sıkıcı olarak algılanabilecek gündüz altını ıslatma nedeni olmaktan çok, böbrek fonksiyon kaybına dahi yol açabilecek ciddi bir klinik tablodur.

    FONKSİYONEL İŞEME BOZUKLUKLARI

    Bu grup genel olarak mesane depolama ve boşaltım bozuklukları olarak ikiye ayrılarak değerlendirilir. Ancak pratikte çoğu zaman boşaltım bozuklukları depolama bozuklulukları ile iç içe geçmiş durumdadır.

    Sıkışma (urge) sendromu ve sıkışma (urge) inkontinansı: Depolama bozuklukları içerisinde bulunmaktadır. Gün içerisinde sık ve ani olarak ortaya çıkan işeme ihtiyacı ile karakterizedir. Çocuk bu sırada idrar kaçırmayı engellemek için bir takım idrar tutma manevralarına (çömelme, bacakları çaprazlama, perineye bası, penisi sıkma vb.) başvurur. Bu şekilde, idrar kaçırmayı pelvik taban kaslarını kasarak engellemeye çalışır. Eğer bu engellemeler yeterli olmazsa idrar kaçırma meydana gelir ki bu sıkışma inkontinansı olarak adlandırılır. Tipik olarak şikayetler, dikkatin azaldığı öğleden sonra akşam üzeri saatlerinde artar. İşeme normal şekilde olup, çoğunlukla işeme sonrası artık (rezidü) idrar kalmaz. Çocuğun idrar kaçırmamak için kendini sıkması İYE gelişimini son derece kolaylaştıran bir olaydır. Ayrıca kendini sıkma nedeni sonucu artmış pelvik taban kas aktivitesi daha önce de belirtildiği gibi büyük tuvaletin geciktirilmesine ve kabızlığa yol açar. Kabızlığa bağlı zaman zaman oluşan gaita kaçakları nedeni ile, iç çamaşırlarda kirlenmelere rastlanabilir.

    Disfonksiyonel İşeme Sendromu: Bu tablonun sıkışma sendromundan en önemli farkı artık normal işeme şeklinin bozulmuş olmasıdır. Bu çocuklarda işeme kesikli hale gelmektedir ve genellikle işeme sonrası geride artık idrar kalır. Bu tablonun daha ilerleyen hallerinde çocuk sürekli idrar tutmaya çalıştı için mesane kası gücünü yitirmeye başlar. Bu durum artık Tembel Mesane Sendromu olarak adlandırılır. Sürekli artık idrar nedeni ile İYE riski çok yüksektir. Bir çalışmada tembel mesane sendromlu kızların %58’inde İYE geliştiği saptanmıştır.

    Vajinal İşeme: Özellikle şişman, bacakları kapalı olarak işeyen kızlarda görülür. İdrar önce vajene dolar, sonra çocuk ayağa kalkınca iç çamaşırlar ıslanır. Bu çocukların alafranga tuvalete ata biner gibi ters oturmalarının sağlanması bile çoğu olguda sorunu çözmeye yeter. Muayenede labial yapışıklık olmadığı kontrol edilmelidir.

    Gülme İnkontinans: Neredeyse tamamen kızlarda görülen bu durumda gülme sırasında mesane aniden ve tamamen boşalır. Nedeni tam belli değildir. Bu durumda antikolinerjik tedaviden fayda görülebilir. Bu olgularda zaman içerisinde spontan düzelme beklenir.

    Genel tedavi prensipleri

    Disfonksiyonel işeme sendromlu hasta grubunda en önemli basamak artmış pelvik taban kasları aktivitesini azaltabilmektir. Eğer çocuğun bekletme alışkanlığı varsa bu mutlaka kırılmaya çalışılmalıdır. Zamanlı idrar yapma (2 saat’te bir kere) alışkanlığının kazandırılması çok önemlidir. Eğer işeme sonrası geride idrar kalıyorsa zamanlı idrar yapmaya ikili idrar yapma alışkanlığı da eklenmelidir. Yani çocuk tuvaletten kalktıktan bir 5dk. sonra tekrar tuvalete dönmeli ve geride kalan idrarını da yapmalıdır. Çocuk tuvalette, bacaklarını açarak, kendini sıkmadan oturmalı ve ayakları mutlaka yere ya da boyu yetmiyorsa bir basamağa değmelidir. Disfonksiyonel işemeyi tetikleyen olayın sıkışma sendromu olduğu düşünülüyorsa tedaviye mesane gevşetici ilaçlar olan antikolinerjikler eklenebilir. Ancak bu tedavi mutlaka bir çocuk üroloğu kontrolünde verilmelidir.

    Tekrarlayan enfeksiyon varlığında ya da reflü birlikteliğinde mutlaka koruyucu antibiyotikler tedaviye eklenmelidir.

    GECE YATAK ISLATMA=ENÜREZİS NOKTURNA

    Tanım olarak enürezis, normal işeme döngüsünün sosyal olarak uygun olmayan bir ortamda meydana gelmesidir. Uluslararası çocuk kontinans cemiyetinin (ICCS) tanımına göre enürezis: “Beş yaş ve üzerindeki çocuklarda, ürodinamik açıdan normal bir işeme eyleminin uygun olmayan bir ortamda gerçekleşmesi” dir. Nokturnal enürezis genel olarak gece idrar kontrolünün başlaması gereken 5 yaş ve üzerinde, uyku sırasında meydana gelen idrar yapılmasıdır. Beş yaşındaki çocukların %15’i yataklarını ıslatmaya devam ederler. Yıllık %15 kadar bir kendi kendine düzelme oranı söz konusudur. Onbeş yaşındaki çocukların %99 unde yatak ıslatma kendiliğinden düzelmiş olur.

    Anne ve babası enüretik olan çocukların %77’sinde, sadece anne ya da baba enüretik ise çocukların ise %44’ünde enürezis saptanmıştır. Ayrıca anne ya da babadaki düzelme yaşı da çocuktaki düzelme yaşını tahmin etmede belirleyici olabilir.

    Enürezis ile ilgili en önemli noktalardan bir tanesi eşlik eden gündüz işeme şikayetlerinin olup olmamasıdır. Gündüz idrar şikayetleri varlığında olay daha ciddi bir boyut kazanmış demektir. Bu durumda altta yatan daha detaylı tetkik ve tedavi gerektiren bir tablo yer alabilir

    Bu olayın nedenleri ile ilgili çok çeşitli görüş ve teoriler söz konusudur. En klasik kabul edilen ve birçok olguda az ya da çok iç-içe geçmiş olarak bulunan 3 teori, gece artmış idrar yapımı, azalmış mesane kapasitesi ve uyku faktörüdür. Özellikle son çalışmalarda bu çocukların uyandırılmalarının daha güç olduğu üzerinde durulmaktadır.

    Fonksiyonel işeme bozuklukları kısmında anlatıldığı gibi iyi bir anamnez, işeme çizelgesi ve detaylı muayene çoğunlukla tanı koydurucu olur. İdrar akım eğrisi ve rezidü idrar ölçümü disfonksiyonel bir işemenin olaya eşlik edip etmediğini ortaya koymak için oldukça faydalıdır. İşeme öyküsü ya da idrar akım eğrisi işeme disfonksiyonunu düşündürüyor ise üst üriner sitemin ultrason ile değerlendirilmesi önerilebilir.

    Tedavi: Tedavi için en önemli 2 nokta, çocuğun 5 yaş ve üzerinde olması ve kuru kalmak için istekli olmasıdır. Aileye özellikle bu durumun her yıl %15-20 oranında kendiliğinden düzeleceği söylenerek güven verilmeli ve motivasyon sağlanmalıdır.

    Genel yaklaşım: Günlük sıvı alımının düzenlenmesi çok önemlidir. Sıvının 2/3’si gündüz saatlerinde alınmalı, sıvı gıdalar akşam saatlerinde giderek azaltılmalı ve yatmadan 1.5-2 saat kadar önce mümkünse kesilmelidir. Mesane irritasyonu yapabilecek kafeinli içecekler, limon ve portakal suları gibi irritan içecekler diyetten, en azında akşam saatlerinde, çıkartılmalıdır. Her ne kadar birçok yazıda kesinlikle önerilmese de, çocuk uyuduktan 1.5 saat kadar sonra uyandırılarak kaldırılması ve çişe tutulması bazı olgularda gece ıslatmalarını belirgin olarak azaltabilmektedir. Ancak çocuk kesinlikle gecede bir defadan fazla uyandırılmamalıdır.

    Bugün nokturnal enürezis tedavisinde kontrollü çalışmalar ile etkinliği gösterilen ve önerilen 2 tedavi metodu vardır; Alarm ve Desmopressin adı verilen ve gece idrar yapımını azaltan bir ilaç. Alarm Tedavisinde Amaç şartlı refleks geliştirmek ve enürezis başladığı sırada çocuğu uyandırarak mesane doluluğunu algılamasını sağlamaktır. Alarm tedavisi önerilirken, bu tedavi ile sonuç alabilmek için ortalama 4-12 haftalık bir sürenin geçmesi gerektiği ve hasta ve ailenin uyumsuzluk nedeni ile yüksek oranda tedaviyi bırakabilecekleri akılda tutulmalıdır.

    Desmopressin: Arginin vazopressin’in daha uzun yarı ömre sahip sentetik bir analoğudur. Islak geçen gecelerdeki azalma oranı %10 ile 90 arasında bildirilmekle birlikte ilacı kullanırken kuru kalma oranı %25’i geçmemektedir. Tekrarlama oranı yüksek bir ilaçtır. Kısa sürede etki ettiği için, semptomatik amaç ile kullanılabilir ancak çoğunlukla küratif değildir.

     

    Prof. Dr. Y. Tarkan SOYGÜR

  • Bebeğin İlk Ayakkabısı Nasıl Olmalı?

    Bebeğin İlk Ayakkabısı Nasıl Olmalı?

    Bebeğin yürüme çağına gelmesi hem ebeveyn hem de bebek açısından yeni bir dönemin başlangıcı sayılabilir. Bu dönemde ayaklarını destekleyip kaslarını güçlendirecek ilk ayakkabı seçimi oldukça önemlidir. Bebeğinize mükemmel bir konfor sunacak bebek patikleri için önerilerimize bir bakın.

    İlk adımlar, çıplak ayaklar…

    Bebeklerin ayağa kalkıp dengede durmaya başladığı ve cesaretini toplayarak adımlarını attığı ilk günlerde hemen ayakkabı almak doğru değil. Ayakkabı olmadan yere daha sağlam adımlarla basan bebeklerin ayak kaslarının gelişmesi için de ayakkabı giymemeleri önemli. Eğer ayaklarını üşüteceklerini düşünüyorsanız kalın çoraplar giydirebilirsiniz.

    Ayakkabının kalıbına dikkat!

    İlk adımlarını bebekleriniz ilk iki haftayı ayakkabısız geçirdikten sonra bebek ayakkabılarına bakınmaya başlayabilirsiniz. Bunun için dikkat edilmesi gereken en önemli konu, seçeceğiniz ayakkabının malzemesinin yumuşak ve doğal olması. Ayakların şeklini alabilen, yumuşak deri kumaşları tercih etmelisiniz. Ayrıca ayakkabıya karar verirken elinizi içine sokup ayağı rahatsız eden bir girinti, çıkıntı ya da dikiş olmamasına dikkat etmelisiniz.

    Taban seçiminin öncelikleri

    Bebeğin İlk Ayakkabısı Nasıl Olmalı? | 1

    Bebek ayakkabısı seçimi yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntılardan biri de taban. Bebeğin zemini iyice kavrayabilmesi ve kayıp düşmemesi için taban seçiminin yumuşak ve kaymaz olduğu ortopedik bebek ayakkabısı modellerini tercih etmelisiniz. Tabanın ön kısmının yumuşak olup arkaya doğru sertleştiği modeller, ilk adımlar için ideal. Bebek ev ayakkabısı seçimindeyse altında soğuğu kesip kaymayı önleyecek plastik noktalar bulunan çoraplara bir göz atmalı.

    Doğru beden hangisi?
    Ve tabii ki sırada bebeğinizin ayağına en uygun bedeni seçmek var. Seçeceğinizin ayakkabının ayağı sıkmadan kavraması, fakat büyük de olmaması gerekiyor. Bunun için en doğru kontrol yöntemi, deneme-yanılma. Bebeğinizin ayağından rahatça çıkarabildiğiniz, yarım numara kadar büyük ayakkabılar tercih etmek ayakların rahatlığı için oldukça önemli. Ayakkabı giydikten sonra başparmağın da ayakkabının burnuna tamamen yapışmaması gerekiyor. Başparmak ile ayakkabının burnu arasında, işaret parmağınızın ucu kadar bir boşluk olması, bebeklerin ayaklarının son derece rahat olduğu anlamına geliyor.

    Hızla büyüyen ayaklar!
    Her geçen gün biraz daha gelişip büyüyen bebeğe ayakkabının dar gelmemesi de önemli. Bu nedenle ayakkabıyı yeni almış olsanız bile sık sık bedeni kontrol etmekte fayda var. Malum, onların gelişim hızına yetişmek pek mümkün değil.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Mutlu ve sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilir?

    Mutlu ve sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilir?

    – Bebeği ilgi ve sevgiyle büyütmek ; bebeğe dokunmak , konuşmak, gülümsemek, ağladığında yanında olmak ;

    – Çocuğun zihinsel , sosyal ,duygusal , fiziksel gelişimini destekleyin ; duygusal ve sosyal paylaşımlar, iyi eğitim , zihinsel ve fiziksel aktivite çocuğun güçlü ve iyi hissetmesini sağlar.

    – Küçük çocukluktan itibaren yapabileceği aktiviteleri çocuğun kendi başına yapmasına izin vermek çocuğun motivasyonunu ve kendine olan güvenini arttırır!

    – Çocuk ile oyun oynayın ; oyun çocuğun kendini ifade edebildiği , yeteneklerini ortaya koyup, geliştirebildiği ,duygularını paylaşabildiği alandır.

    Mutlu ve sağlıklı bir çocuk nasıl yetiştirilir? | 2

    – Çocuk ile kaliteli zaman geçirmek , iyi aile ilişkileri ,çocuğun aidiyet duygusunu güçlendirir.

    – Çocuğun sadece temel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik ebeveyn olmayın; zaman geçirin, zevk aldığı aktiviteleri keşfedin, gülün,eğlenin,keyifli zaman geçirin.

    – Çocuğu azar, tehdit, eleştiri olmadan dinleyin ; çocuğa birey olarak değer veren ve onu anlayan, dinleyen ebeveynler olun; çocuğun kendini ifade etmesine izin verin.

    – Aşırı koruyucu davranmadan çocuğun bireyselliğini teşvik edin;aşırı koruyucu davranışlarda çocuk büyüdüğünü hissedemez; kendi kendine başarabildiğini hissetmek çocuğun kendine olan güven ve değer duygusunu arttırır.

    – Tablet,tv, bilgisayar gibi araçları kısıtlayarak çocukların ilgi ve becerilerini takip edin ,yaratıcılıklarını destekleyin, yeteneklerine yönelik branşlara yönlendirin.

    – Çocuğun baş edemediği durumlarda baş etme yollarını ona kılavuzluk edin.

    – Çocuk davranışlarda ebeveynleri model alır; çevrede olumlu tutum ve yaklaşımlarınızı çocuk benimseyecektir.

    – Çocuğa yaklaşımda olumlu tutumlar ve duygular onun bu duygu ve tutumları benimseyerek davranmasını sağlar.

    – Hayal kırıklıkları ile baş etmesini öğretin.

    – Çocuğun akademik hayatına önem verin; çocuğun kişiliği ve yapabileceklerini iyi değerlendirip, çocuktan beklentileri buna göre ayarlayın.

    – Akademik başarısına göre çocuğu değerlendirmeyin!

    – Çocuğun ergenlik öncesi ve ergenlik dönemine uygun yaşanabilecekler ile ilgili bilgi edinmek kriz dönemleriyle daha iyi baş etmenizi ve ergenin bu dönemleri daha kolay atlatmasını sağlar; ergenin her zaman güvenebileceği , paylaşabileceği sırdaşlar olun!

    – Yeni nesillerin getirdiği farklılıkları ve yenilikleri anlamaya çalışarak iletişiminizi güçlendirin!

    – Aile içi sorunları ( eş ilişkilerinde sorunlar, vb.) çocuğa yansıtmamak bu durumları yetişkinlerin kendi aralarında çözebilmesi gerekir.

    – Kendini sağlıklı, mutlu , huzurlu hisseden ebeveyn bunu çocuğa yansıtır. Kendi stresli olduğunuz dönemlerde rahatlatıcı aktiviteler bularak kendi ruh sağlığınıza önem verin!

     

    Kaynak: Uzm. Psk. Özge Merve TÜRK

  • Anne-babalara önemli ‘sosyal medya’ uyarısı!

    Anne-babalara önemli ‘sosyal medya’ uyarısı!

    Son yıllarda neredeyse hayatımızın merkezinde yer almaya başlayan sosyal medya araçları ruhsal sağlığımız ve ilişkilerimiz üzerinde oldukça büyük bir etki alanına sahip oldu.

    Asır’da yer alan habere göre psikologlar bu konuda ailelerin kurallar koymak yerine anlaşmaya dayalı sözleşmeler yapmaları gerektiğini söyledi…

    Yapılan araştırmalar, sosyal medya kullanımının artışının, insanları sanal ortamlarda ilişki kurmaya ve gerçeklikten uzak, yapılandırılmış kimlikler oluşturmaya yönlendirdiğini ortaya koyuyor. Psikolog Duygu Başak Gürtekin, sosyal medya bağımlılığının artık çocuklarda daha sık gözlendiğine dikkat çekerek, bu konuda ailelerin kurallar koymak yerine karşılıklı iletişimi güçlendirmek adına anlaşmaya dayalı sözleşmeler yapmaları gerektiğini söyledi.

    İNKAR VARSA

    “Sosyal medya kullanımının bağımlılık düzeyine geldiğini gösteren en önemli belirtilerden biri, kişinin sosyal medya araçlarını kullanırken harcadığı zamanı kontrol edememesidir. Bu kontrol kaybı beraberinde, sosyal yaşantıda var olan ilişkilerin bozulması, okul ve iş hayatında başarı kaybı, uyku düzensizliği gibi işlevsel problemleri getirir. Bir diğer önemli belirti ise kontrol kaybı ve bu kontrol kaybının inkarıdır. Özellikle pek çok bağımlılıkta olduğu gibi ‘istediğim zaman bırakabilirim’ inancı, sosyal medya bağımlılığında, var olan durumun inkar hali olarak ortaya çıkar. Bu nedenle kişide bağımlılığa dair inkar görülmesi mutlaka dikkate alınması gereken belirtiler arasındadır.Son zamanlarda uzmanların ve ailelerin işbirliği ile hazırlanan koruyucu müdahalelerden biri de karşılıklı anlaşmaya dayalı sözleşmeler yapmak. İlk adımda, ebeveynler olarak çocuklarınıza, onların haklarını gözeten ve katılımlarının, fikirlerinin bu konuda ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir konuşma yaparak başlayabilirsiniz.”

    Aile için koruyucu sosyal medya sözleşmesi örneği

    1) Yemek saatlerinde teknoloji kullanmayacağız ve bu saatleri aile saatleri olarak geçireceğiz.
    2) Tatiller ve hafta sonları mutlaka teknoloji kullanmayacağımız zaman dilimleri olacak ve buna özen göstermeye dikkat edeceğiz.
    3) Araba kullanırken hiçbir biçimde telefonda konuşmayacağız ya da mesaj atmayacağız.
    4) Açık mekanlarda başkalarını rahatsız edecek şekilde yüksek sesle sosyal medya kullanmayacağız.
    5) Arabaları ya da sesleri duymayacağımız bir şekilde kulaklık takıp yüksek sesle müzik dinleyerek yolda yürümeyeceğiz/ araba kullanmayacağız.
    6) Yaşadığımız her anın fotoğrafını/ videosunu çekmeyeceğiz. O anın keyfini çıkaracağız. Teknoloji olmadan da anılar değerledir ve bizimle kalır.
    7) Başkalarının fotoğraflarını izinsiz olarak (aile üyeleri dahil) paylaşmayacağız.

    Çocuklar için koruyucu sosyal medya sözleşmesi örneği

    1) Kişisel bilgilerimi internette kesinlikle paylaşmayacağım.
    2) Aileme kendim için uygun programlar konusunda danışarak, onaylamadıkları hiçbir programı indirmeyeceğim.
    3) Ailemin düzenli olarak sosyal medya faaliyetlerimi kontrol etmesine, internet bilgilerimi ve güvenlik ayarlarımı düzenlemesine izin vereceğim.
    4) Ailemden habersiz olarak şifremi değiştirmeyeceğim, şifremi arkadaşlarıma vermeyeceğim ve gizli hesaplar açmayacağım.
    5) Ailemin haberi olmayan hiçbir chat odasına girmeyeceğim ve kişisel olarak tanımadığım insanlarla sohbet etmeyeceğim.
    6) İnternet kullanımımı ödevlerim veya internette yapılması gereken projelerim olmadığı sürece günlük en fazla 2 saat ile sınırlayacağım. Akşam saat 9’dan sonra internet kullanmayacağım.
    7) Arkadaşlarımı ya da kendimin uygunsuz fotoğraflarını çekmeyeceğim ve/veya sosyal medyada yayınlamayacağım. Sosyal medyada paylaştığım her şeyin herkes tarafından görülmesinde hiçbir sakınca olmayan şeyler olmasına dikkat edeceğim.
    8) Sosyal medyayı arkadaşlarımla dalga geçmek veya başka insanları aşağılamak için kullanmayacağım.
    9) Sosyal medyada nerede olduğumu tam olarak gösterir bilgileri paylaşmayacağım.
    10) Herhangi bir kanaldan beni tehdit eden, korkutan bir mesaj aldığımda cezalandırma endişesine kapılmadan bunu ailemle paylaşacağım.
    11) Eğer internette yaşıma uygun olmayan fotoğraflara ve/veya videolara denk gelirsem interneti hemen kapatacağım ve seyretmeyi bırakacağım.

  • 1-2 yaş çocuklarda disiplin

    1-2 yaş çocuklarda disiplin

    Çocukların disiplin eğitiminde en önemli unsur, şartsız sevgidir. Çocuklar eğitilirken, her şeyden önce ebeveynleri tarafından hiçbir koşula bağlı olmadan sevildiklerini hissetmelidirler. Çocukların bu sevgiyi hissetmesi, kişilik gelişimlerinde büyük bir rol oynar.

    1-2 yaş çocuklarda disiplin

    Henüz sözel becerisi gelişmemiş küçük çocuklarda da disiplin için belirgin kurallar koymak önemlidir. Her çocuğun sınırlara ihtiyacı vardır. Ebeveynler kurallar konusunda çocuklarına karşı tutarlı olmalıdır. Eğer kurallar bazen katı bir şekilde uygulanıp, bazen de hiç uygulanmıyorsa bu tutarsızlık çocukta kafa karışıklığı yaratabilir. Bu nedenle, ebeveynlerin kararlı bir şekilde çocuklarına karşı tutumlarını devam ettirmeleri gerekmektedir.

    Çocuğa verilen disiplinde, öncelikli olarak ebeveynin çocuğa iyi bir model olması gerekir. Çocukların eğitiminde kritik olan bir öğe de ödül-ceza yöntemidir. Eğer ebeveyn çocuğun bir davranışını devam ettirmesini istiyorsa, ödül çocuğa cezadan hemen sonra verilmelidir. Davranış ile ödül arasına zaman girerse, ödülün etkisi azalır. Bunun yanı sıra, davranışın artması için çocuk istenilen davranışı yaptığında sık sık övülmelidir. Eğer çocuk kurallara uymazsa ve ebeveyn çocuğu cezalandırırsa, çocuk bu davranışı, ebeveyninden korktuğu için yapmayı keser. Ancak ceza yöntemiyle korku duygusu yaratıldığı için, çocuk bu davranışı neden yapmaması gerektiğini anlamaz ve hangi davranışı yapması gerektiğini öğrenemez. Korkmadığı ortamlarda da davranış tekrar ortaya çıkabilir. Bunun yerine, çocuğa bu davranışı neden yapmaması gerektiğini anlatmaya çalışmak daha etkili bir yoldur.

    Özellikle 1-2 yaşlarındaki çocuklar çevrelerini araştırmak ve keşfetmek isterler. Bu da bazen tehlikeli durumlara yol açabilir. Eğer çocuk istenmeyen bir davranışta bulunuyorsa, örneğin elini prize sokuyorsa ebeveyn çocuğa “hayır” demeyle birlikle, çocuğa müdahale etmeli ve elini prizden çekmelidir. Bir başka durum ise, çocuğun bazen istediği bir şeyde çok fazla ısrarcı olmasıdır. Böyle durumlarda ebeveynler çocuğun dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışmalıdır. Ebeveynin çocukla birlikte öfke krizine girmek yerine sakin kalmayı başarıp çocuğun dikkatini dağıtması ve başka bir şeyle ilgilenmesini sağlaması, çocuğun ısrarından vazgeçmesine yardımcı olur.

    Uzm. Psk. Cangül TOKMAKTEPE

  • Çocuk disiplini ‘nde 40 altın kural

    Çocuk disiplini ‘nde 40 altın kural

    Artık ebeveynler için çocuk disiplini konusunda pek çok bilgi bulunuyor. Bilginin kolay ulaşılabilmesinin avantajlarının yanı sıra bu durum anne babalarda çoğu zaman kafa karışıklığına yol açıyor. Çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek isteyen ebeveynler için hangi bilginin doğru olduğuna karar vermek daha zor bir hal alıyor. İşte ebeveynler için sade ve net açıklamalarla çocuk disiplininde önerilen 40 altın kural:

    1) Çocuğa koşulsuz sevgiyi hissettirmek: Çocuk disiplininde önemli noktalardan ilki, anne-babanın çocuklarını sevdiğini ona hissettirmeleridir. Bu sevgi hiçbir koşula bağlı olmamalıdır. Eğer ebeveynler çocuğun başarısı ya da başarısızlıklarına bağlı olarak çocuğu severse, çocuk sürekli anne babasının gözüne girmeye ve onların sevgisini kazanmaya çalışacaktır.

    2) Çocuğa koyulacak kural konusunda ebeveynler arasında fikir birliğine varmış olmak: Kural koyma konusunda anne babanın kendi aralarında aynı görüşe sahip olmaları önemlidir. Eğer annenin “hayır” dediğine baba “tamam” derse bu durum çocukta kafa karışıklığı yaratır, çocuk yapması gereken davranışı değil, işine gelen davranışı sergiler.

    3) Kuralları koyarken çocuğu da dahil etmek: Kuralları benimseyebilmesi için kurallar konulurken çocuklara da söz hakkı verilmelidir. Bazı kurallar değişmezdir ve çocuğun fikrinin alınması olası değildir. Ancak daha basit konularda kural konulurken çocuğun da fikri alınırsa çocuğun kurala uyması kolaylaşabilir. Örneğin, küçük çocuklar için gün içinde içmesi gereken sütü uykudan önce mi yoksa sonra mı içeceğine kendisinin karar vermesine imkan verilebilir.

    4) Kurallarda tutarlı olmak: Kuralları uygularken tutarlı olmak, çocuğun istenen davranışı öğrenmesine yardımcı olur. Eğer ebeveynler kuralları ilk birkaç sefer uyguluyorsa ve sonra vazgeçiyorsa, çocuk o davranışı öğrenemez. Ebeveynler eğer bir kural koyduysa, tutarlı bir şekilde her seferinde çocuğa o kuralı uygulamalıdır.

    Çocuk disiplini 'nde 40 altın kural | 3

    5) Sınırları net çizmiş olmak: Çocuğa kurallar anlaşılır ve belirgin bir şekilde aktarılmalıdır. Eğer çocuğa söylenen kuralın ucu açık bırakılıyorsa bu ebeveyn ve çocuk arasında anlaşmazlığa yol açabilir. Örneğin, anne çocuğa erken yat diyorsa ve bir saat belirtmiyorsa, bu çocuk için bir belirsizlik yaratır. Çocuğun yaşına uygun saat ne ise o saatte yatması gerektiği söylenirse çocuk için daha net olur.

    6) Çocuklara kuralları öğretirken sabırlı olmak: Kuralları öğrenirken çocukların hata yapabileceği unutulmamalıdır. Ebeveynler, çocuklar kuralları öğrenmeye çalışırken sabırlı olmalı ve hata yaptıklarında onları çabalamaya teşvik etmelidir.

    7) Çocuğa model olmak: Her ne kadar kurallar belirlenip çocuğa açıklansa da, çocuklara disiplin vermenin en etkili yollarından biri ebeveynlerin çocuğa iyi örnek olmalarıdır. Çocuklar anne babalarını gözlemler ve onlar gibi davranmaya eğilimlidirler. Ebeveynler de çocuklarına aktardıkları kurallara paralel bir şekilde davranmalıdır. İyi bir rol model olmak, çocuğun daha kolay öğrenmesini sağlayacaktır.

    8) Çocuğun davranışını ödüllendirmek: Ödül yöntemi, çocuğun istenilen davranışını arttırmak açısından önemlidir. Eğer çocuk istenilen bir davranış sergilediyse, ardından istediği bir şeyle ödüllendirmek o davranışı arttırmaya yarayacaktır. Burada önemli olan nokta, ödülün davranıştan hemen sonra verilmesidir. Eğer araya zaman girerse ödülün etkisi azalır.

    9) İstenmeyen davranışı pekiştirmemek: Eğer çocuk istediği bir şey alınmadığında ağlama krizlerine giriyorsa anne babalar çocuğun sakinleşmesi için genelde istediği şeyi almayı tercih ederler. Çocuk burada ağlayarak istediğinin alınacağını öğrenir ve aslında istenmeyen davranışı pekişmiş olur. Bunun yerine çocuğun sakinleşmesini beklemek daha iyi bir yol olacaktır.

    10) Çocuğa neden yapmaması gerektiğini anlatmak: Kuralların nedenlerinin açıklanması ve çocuk tarafından anlaşılması, o kurala uyma olasılığını arttıracaktır. Sebebini açıklamadan çocuğun itaat etmesi beklenirse, çocuk kuralın mantığını anlayamaz ve uygulamakta zorlanır. Örneğin, çocuktan sandalyeye tırmanmaması isteniyorsa, sandalyeden düşebileceği ve canının acıyabileceği anlatılarak kural açıklanmalıdır.

    11) Hangi davranışın doğru olduğunu çocuğa net aktarmak: Genelde çocuğa yapılmaması gerekenler söylenir, ama öğrenmesi gereken davranışlar açıklanmaz. Çocuk yapmaması gerekeni öğrense bile, yerine alternatif olarak hangi davranışı koyacağını öğrenemez. Ebeveynler çocuğa yapmaması gerekenleri söylemenin yanı sıra, doğru davranışların neler olduğunu da anlatmalılardır.

    12) Çocuğun kişiliğini değil davranışını yorumlamak: Çocuk herhangi bir davranış yaptığında, çocuğun kişiliğini değil bu davranışı eleştirmek gerekir. Eğer çocuk istenmeyen bir davranış yaptığında ebeveyn onun kişiliğini eleştirirse, çocuk kendini “kötü” biri olarak görür. Ancak sadece davranış eleştirilirse çocuk karakterinin değil davranışının yanlış olduğunun farkına varır.

    13) Çocukla inatlaşmak yerine dikkatini başka yöne çekmeye çalışmak: Çocuk bir şey istediğinde eğer ebeveynler buna izin vermiyorsa, genelde bu durum krize dönüşür; çocuk inat ederek istemeye devam eder. Böyle durumlarda çocukla inatlaşmak yerine dikkatini başka yöne çevirmek ve çocuğu sakinleştirmek daha etkili bir yoldur. Böylelikle aradaki kriz büyümez.

    14) Kurallara uymadığında ne olacağını tespit etmek: Çocuğa uyması gereken kuralların neler olduğunun açıklanması önemli olduğu kadar, bu kurallara uymazsa sonuçlarının ne olabileceği konusunda da bilgilendirmek de önemlidir.

    Çocuk disiplini 'nde 40 altın kural | 4

    15) Sonuçları tutarlı şekilde uygulamak: Eğer çocuk kurallara uymazsa çocuk sonuçlarına maruz bırakılmalıdır. Eğer çocuk toplaması gereken oyuncaklarını toplamıyorsa, ebeveyn onun yerine oyuncakları toplamamalı, oyuncakları dağınık bırakmalıdır. Çocuk bir daha oyun oynayacağı zaman dağınık oyuncaklarla karşılaşmalı ve kendi toplamak zorunda kalmalıdır. Kuralın sonucu olarak toplamak durumunda kalan çocuğun bir sonraki sefer oyuncakları toplama ihtimali artacaktır.

    16) Diğer aile bireylerini kurallardan haberdar etmek: Kuralları sadece anne ve babanın uygulaması yeterli değildir. Geniş ailedeki diğer kişiler de, örneğin anneanne, babaanne ve dedeler kurallar hakkında bilgilendirilmeli ve onların da bu kuralları uygulaması gerekmektedir.

    17) Çocuğun hatalarını başkalarının yanında değil yalnızken söylemek: Çocuğun yaptığı yanlışları başkasının yanında söylemek çocukta utanç duygusuna yol açabilir. Bunun yerine, yalnızken ve sakin bir şekilde çocukla konuşmak daha uygun olacaktır.

    18) Çocuk istenen davranışı sergilediğinde övmek: Takdir çocukların gelişimi açısından önemlidir. Özellikle küçük yaşlarda çocuğun davranışları övmek, çocuğun o davranışı geliştirmesinde etkili olacaktır. Ancak övgü de dozunda olmalıdır. Abartılı övgü inandırıcılığını kaybeder.

    19) Çocuğun sorumluluk almasına yardımcı olmak: Çocuğun yaşına uygun sorumluluklar vermek çocuğun özgüven gelişiminde katkıda bulunacaktır. Çocuğun küçük yaştan itibaren bir şeyleri başarabildiğini hissetmesi, motivasyonunu ve çabalarını arttıracaktır.

    20) Çocuğa gerekli durumlarda hayır demeyi bilmek: Ebeveynler genelde çocuklarına sert gözükmemek için hayır demekten kaçınır. Ama gerekli zamanlarda ve tutarlı şekilde söylenen hayır, çocuğun güven duygusunu geliştirir. Çocuk da gerekli durumlarda “hayır” diyebilmeyi öğrenir.

    21) Çocuğun yaşına uygun kurallar belirlemek: Kuralları çocuğun yaşına göre belirlemek, kulların uygulanmasını arttırır. Örneğin, 17 yaşındaki birine akşam 9’da yat demek, uygulanabilir bir beklenti olmayacaktır. Daha uygun beklentiler hem ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişimi güçlendirir, hem de kurallar çocuk için daha uygulanabilir hale gelir.

    22) Çocuğa yapması gerekeni direk söylemek: Çocuğa yapması gereken şeyi öneri şeklinde sunmak yerine direk söylemek gerekir. Eğer çocuk o gün ödevini bitirmesi gerekiyorsa, “ödevini yapmak ister misin” yerine “ödevini yapman gerekiyor” denmelidir.

    23) Hatalarından sorumlu tutmak: Çocuk yanlış bir şey yaparsa bunun sorumluluğunu alması sağlanmalı ve özür dilemeyi öğrenmesi gerekir. Eğer okula ödevini yapmadan giderse öğretmenine bu durumu kendisi açıklamalı ve öğretmeninden özür dilemeyi bilmelidir.

    24) Şiddetten uzak durmak: Her ne ölçüde olursa olsun çocuğa şiddet kesinlikle uygulanmamalıdır.

    25) Başka çocuklarla kıyaslamamak: Kıyas, hiç kimse tarafından hoş karşılanmaz. Özellikle çocukların ebeveynler tarafından kıyaslanması, kendilerini sürekli bir yarış içindeymiş gibi hissetmelerine neden olur. Bu tutum, hayatları boyunca kendilerine yüksek standartlar koymalarına yol açabilir. Bu standartlara ulaşmak için de çok fazla çaba harcamaya, standartlara ulaşamazlarsa büyük hayal kırıklıkları yaşamalarına sebep olabilir.

    26) Çocuğun duygularına değer vermek: Ebeveynler çocukların duygularını ifade etmelerine olanak sağlamalıdır. Bunu da kendi duygularını çocuklarına açarak başarabilirler. Anne babanın çocuklarıyla duygularından konuşması, çocuğun da kendini ifade etmesini kolaylaştıracaktır.

    27) Birlikte vakit geçirmek: Anne baba çocukla yeterince vakit geçirmelidir. Anne ve babanın çocukla ayrı ayrı vakit geçirmesinin önemli olduğu kadar, hep birlikte geçirilen zamanlar da çocuk için önem taşımaktadır. Birlikte geçirilen vaktin kalitesi de önemlidir. Çocukla paylaşılanlar, birlikte yapılan aktiviteler ilişkinin yapısını belirleyen etkenlerden biridir. Eğer çocuğun yaşı küçükse birlikte oyun oynamak ilişkiyi geliştirme açısından oldukça etkili bir yoldur.

    28) Çok fazla öğüt vermemek: Şüphesiz ebeveynlerin hayata dair çok deneyimi vardır. Çocukların da ebeveynlerin deneyimlerine ihtiyacı vardır. Ancak çocuğa çok fazla üst üste öğüt verilirse ters tepebilir. Yeterli derecede ve gerekli durumlarda öğüt vermek çocuğun bu öğütleri içselleştirmesi açısından etkili olacaktır.

    29) Çocuğu dinlemek: Anne babalar çocuklarını dinlemeye özen göstermelidir. Çocuklara düşüncelerini ifade edebilme fırsatı vermek, ilerde kendilerini rahat ve net ifade edebilen bireyler olmalarını sağlayacaktır.

    30) Çocuğun ısrarlı davranışının nedenini anlamaya çalışmak: Eğer çocuk ısrarla bir kurala uymuyorsa, ebeveynler bu noktada daha dikkatli olmalıdır. Çocuk anne babasına bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir. Bu kurala uymayışının nedenini anlamaya ve durumu çözmeye çalışmak gereklidir.

    31) Yanlış yaptığında tehdit etmemek: Tehditle çocuğu korkutmak, çocuğun güvenini zedeler. Tehdit ve ceza ile çocuk yapılmaması gereken davranışı korktuğu için yapmaz. Ancak yerine hangi davranışı yapması gerektiğini öğrenemez.

    32) Çocuğa karşı aşırı koruyucu olmamak: Anne baba olarak çocuğun her durumda yanında olmak istemek çok olağan bir durumdur. Ancak ebeveynler çocuklarına karşı aşırı koruyucu bir tutumda olmamalıdır. Çocuğu belli çerçevede özgür bırakmak, çocuğun ayrı bir birey olduğunun farkına varmasına yardımcı olur.

    33) Gerektiğinde çocuktan özür dilemek: Çocuğun hata yaptığında sorumluluğunu alması gerektiği gibi, ebeveyn de aynı şekilde davranmalıdır. Eğer ebeveyn çocuğa karşı yanlış bir tutum sergilediyse bunun sorumluluğunu üstlenmeli ve çocuktan özür dilemelidir. Bu davranış şekliyle çocuğa da iyi bir örnek olacaktır.

    34) Fikir ayrılığı olduğunda sakin kalabilmek: Çocuk ve ebeveyn arasında anlaşmazlık olduğunda iki taraf da birbiriyle inatlaştığı için bu durum genelde tartışmaya döner. Böyle zamanlarda özellikle ebeveynin sakin kalarak çocuğun da sakinleşmesini sağlamaya çalışmalıdır.

    35) Olumlu sözcükler kullanmak: Çocuğa yapması gerekenler söylenirken olumsuz kelimeler seçmek yerine olumlu kelimeler seçmeye özen gösterilmelidir. “Odanı dağıtma” yerine “odanı düzenli tut” demek, çocuğu teşvik edecektir. Olumsuz dil kullanmak aksine çocuğun yapmamasına yol açabilir.

    36) Çocuğa güvenmek: Çocuğun anne babası tarafından güvenini hissetmesi kendine olan güvenini arttırır. Zorluklarla baş edebileceğine dair inancını kuvvetlendirir ve çocuğu hayata karşı daha güçlü kılar.

    37) Çocuğun çabasını takdir etmek: Çocuk kuralları öğrenmeye çalışırken hata yapabilir. Önemli olan çocuğun denemiş olmasıdır. Çocuğun bu çabasını takdir etmek denemesine devam etmesini sağlayacaktır.

    38) Çocuğu yüreklendirmek: Anne babanın çocuğu cesaretlendirmesi, çocuğun merak duygusunun körelmemesini sağlar ve çocuğun gelişimine katkıda bulunur.

    39) Çocuğa diğerlerinin ihtiyaçlarının da önemli olduğunu öğretmek: Çocuğa kendi ihtiyaçları ve istekleri olduğu kadar, başkalarının da ihtiyaçları olduğu aktarılmalıdır. Diğerlerinin de ihtiyaçlarını öğrenen çocuk bencil olmak yerine empati kurabilmeye başlayacak ve paylaşmaya daha eğilimli olacaktır.

    40) Çocuğun gerekli olmayan her isteğini karşılamamak: Elbette anne babalar çocuklarının her istediğini almak ister. Ancak çocuğun her isteği alındığında ilerleyen süreçte bu durum çocukta tatminsizlik yaratabilir. Çocuk yetinmeyi öğrenemez. Eğer çocuk her istediğini almak yerine bazı isteklerine ulaşamazsa, istediği bir şey için çaba sarf etmeyi ve elde ettiği şeyin kıymetini bilmeyi öğrenecektir.

     

    Uzm. Psk. Cangül TOKMAKTEPE