Blog

  • Cinsel yaşam

    Cinsel yaşam

    Cinsellik insan doğasının bir parçası. Kadın, erkek hepimizin kendine özgü bir cinsel yaşamı var. Her ne kadar doğamızın bir parçası olsa da cinsellikle ilgili tabular günümüzde de var. Maalesef cinsel sorunlar konuşulmuyor. Konuşulmayan cinsel sorunlar birbiri üzerine ekleniyor. 4 günlük dizimizde cinsel sorunlar, genel olarak kadın ve erkeğin cinselliğe bakış açısı, cinsel hastalıklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve çocuklarda cinselliğin gelişimi gibi konulara yer vereceğiz.

    Çözümü eşinizle birlikte arayın
    Araştırmaların sonucuna göre evli olan çiftlerin yüzde 75′inden fazlası cinsel sorunlarını eşleriyle konuşmaktan kaçınıyor ve doktora başvurmak için yıllarca bekliyorlar

    Cinsellik hepimizin yaşamının önemli bir parçası. Her birimiz cinsellik sonucu dünyaya gelmiş olsak da cinsellikle ilgili pek çok konu hala tabu. Bu nedenle ilk bilgilerimizi kulaktan dolma ediniyoruz. Herhangi bir sorun yaşadığımızda da doktora gitmek en son aklımıza gelen şey.

    Yapılan araştırmalar bireylerin cinselikle ilgili sorunlarını eşleri ile paylaşmadıklarını ortaya koyuyor.
    Kadınlarda en sık görülen sorun vaginusmus iken, erkekler daha çok sertleşme problemi yaşıyor.
    Araştırmaların sonucuna göre evli olan çiftlerin yüzde 75′inden fazlası cinsel sorunları eşleriyle konuşmaktan kaçınıyor ve doktora başvurmak için yıllarca bekliyorlar. Cinsel sorunlar, evliliklerin ve birlikteliklerin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesini engelleyen en önemli etkenlerden biri.

    Korklu rüya
    Hem özel yaşamı, hem de sosyal yaşamı olumsuz etkileyen sorunları yaşayan kişiler toplumsal tabular nedeniyle hekime başvurmakta zorlanıyorlar.
    Araştırma sonuçlarına göre, erkeklerde en sık görülen sorunlar sertleşme bozukluğu ve erken boşalma. Erkeklerin yüzde 48′inde sertleşme bozukluğu ve yüzde 40′ında da erken boşalma sorunu gözleniyır.
    Kadınlardaki cinsel sorunlarda ise ilk sırada yüzde 65 ile vajinusmus yer alıyor. Vaginusmusu yüzde 19 ile “cinsel istek azlığı” , yüzde 9 ile “orgazm bozuklukları” izliyor. Araştırma sonucuna göre, cinsel sorunu olanların yüzde 75′i evlilerden oluşuyor. Başvuran kişilerin ortalama evlilik süresi ise yedi yılı buluyor.

    Araştırmaların en çarpıcı sonuçlarından birisi uzmana başvuran kişilerin eğitim düzeyinin Türkiye ortalamasının üzerinde olması.
    Uzmana geç başvurmanın altında da cinsel sorunların kabul edilmemesi yatıyor. Çiftler yaşadıkları işlev bozukluğunu zorlu yaşam koşulları, iş stresi, yetişme koşulları ya da eşlerinin hataları ya da anlayışsızlığı gibi kendilerinin dışındaki etkenlere bağlamaya çalışıyorlar.

    Ortada bir cinsel sorun olduğu kabullenildikten sonra da uzun süre sorunun eşler arasında bile konuşulamadığı, tedavi ya da çözüm arayışına girilememiş olduğu gözleniyor.
    Uzun süre tedavisiz kalan ve yıllar boyu sürüp giden sorunların çiftin yaşamında yeni sorunlara yol açacağı bir gerçek. Bunların başında kişinin kendisinde ya da eşinde başka cinsel işlev bozukluklarının da tabloya eklenmesi geliyor. Bu da sorunun ağırlaşması anlamına geliyor. Çiftin ilişkisinin ve iletişiminin bozulması ve çeşitli evlilik sorunlarının ortaya çıkması, giderek kişide ya da eşinde depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıkların belirmesi de yine sık görülen ek sorunlar arasında yer alıyor.

    Vakit kaybetmeyin
    Uzmanlar cinsel işlev bozukluklarının çeşitli bedensel hastalıklar, ilaç, sigara ve alkol kullanımı ile depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıklardan kaynaklanabileceğini belirtiyor. Çoğu zaman cinsel sorunlarda, birçok zaman birden fazla bedensel ve psikolojik etkenin bir arada bulunduğunu belirten uzmanlar, “Cinsel sorun yaşayan kişi ya da çiftlerin zaman yitirmeksizin hekime ya da tıbbi merkezlere başvurmaları ve çok yönlü, multidisipliner bir muayene, tetkik ve değerlendirmeden geçmeleri gerekiyor” diyor.

    Sorun yaşla birlikte artar
    Erkekte cinsel ilişki için gerekli ve yeterli sertleşmeyi sağlayamama ve/veya sürdürememe sorunu görülebilir. Yaşla bu sorun artar ancak yaşlanmanın mutlak sonucu değildir. Sosyal, psikolojik ve bedensel yaşama ciddi olumsuz etkileri olabilir. Türkiye de 40 yaş üzeri erkeklerin yüzde 69′u bu sorunu kısmen ya da tamamen yaşıyor. Genel nüfusta bu oran yüzde 10-20 civarında. Risk faktörlerinin en önemli ve sık olanları:Yaşlanma, damar sertliği, şeker hastalığı kalp, böbrek, karaciğer hastalıkları, bazı ameliyatlar Omurilik yaralanmaları, uyuşturucu, alkol, sigara ve bazı tıbbi ilaçlar ayrıca aşırı stres, depresyon, kötü bir çocukluk dönemi, cinsel bilgisizlik, geçmişte yaşanmış cinsel taciz, genelev ya da benzeri deneyimdeki başarısızlık, eş ile yaşanan uyumsuzluk olarak sıralanabilir.

    Evlilik yaşamını tehdit ediyor
    Kadınlarda en çok rastlanan sorunların başında ise vaginusmus geliyor. Toplumumuzda aslında kadınlarda cinsel istek azlığı, orgazm güçlükleri ya da cinsel doyumsuzluk gibi yakınmalar vajinismusa oranla daha sık görülüyor. Ancak vajinismusun en sık başvuru nedeni olmasının kaynağında çiftin çocuk sahibi olma arzusu yatıyor. Kadınlarda vajina girişindeki kasların psikolojik nedenlerle kasılması sonucu cinsel birleşmenin gerçekleşememesi ile karakterize “vajinismus’ evlilik yaşamını ciddi biçimde tehdit ediyor ve bu nedenle de hekime başvuruyu çabuklaştırıyor.

    Psikolojik ya da fiziksel
    Cinsel istek genellikle cinsel yanıt döngüsünün ilk evresi olarak değerlendirilir. İstek sadece psikolojik bir durum gibi görünse de sıklıkla hormonal dengesizlik ya da tedavi gibi fiziksel durumlardan etkilenmektedir.
    Cinsel isteği azaltan fiziksel faktörler yaşlanma, bazı ilaçlar, ağrı, alkolizm, böbrek yetmezliği, kronik hastalıklar, nörolojik durumlar ve hormonal dengesizliklerdir.

    Psikolojik nedenler arasındaki stres, kişilerarası ilişkilerdeki sorunlar, beden imgesiyle ilgili kaygılar, anksiyete ve depresyon isteği azaltabilir. İlişki ile ilgili sorunlar (güç çekişmesi, çatışma, düşmanlık), cinsel travma (tecavüz), önemli yaşam olayları (ailede birinin ölümü, çocuk doğumu, taşınma gibi) ve cinsel ilişki ile bazı olumsuz anıların eşleşmesi gibi durumlar da önemlidir.
    Bazen cinsel istek azalması bir ilişkideki bozulmanın işareti olabilir. Öfkeli, korkulu ya da zihni dağınık kişiler genellikle cinsel yakınlık için istek duymazlar. Cinsellikten uzun süre uzak kalmak da cinsel dürtüyü bastırabilir. Cinsel isteğin az olması kadınlarda cinsellikle ilgili en yaygın şikayetlerdendir.

    Kadınların yaklaşık yüzde 33′ünün hayatlarının bir döneminde cinsel ilgi ya da istek azalmasıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. Yaş gruplarına göre sıklık değişmektedir. 18-24 yaşları arasındaki kadınların yüzde 32′si cinsel istek azlığından etkilenirken bu oran 30-34 yaş grubunda yüzde 29.5 ve 35-39 yaş grubunda %37.6′dır.

  • Gaziantep Usulü Yuvarlama Tarifi

    Gaziantep Usulü Yuvarlama Tarifi

    Yemekteyiz, Soframız, Benim Mutfağım Ödüllü Yarışmamızdan Çorba Tarifi…

    Yarışmamıza katılmak için tıklayın !

    8 Kisilik
    Haz. Süresi: 20 dak + 30dak
    Bekleme Süresi: —.
    Pisirme Süresi: 20 dak.

    Hamur malzemesi: 

    300 gr kiyma
    500 gr pirinç unu
    2 yumurta
    karabiber
    tuz
    su

    250 veya 300 gr dana eti (veya koyun)
    2 su bardagi haslanmis nohut
    istege göre et suyu veya normal su

    terbiyesi için:
    1 yumurta
    5-6 su bardagi yogurt
    1 corba kasigi un
    tuz

    üzerine:
    3 corba kasigi zeytinyagi
    nane

    YAPILISI :

    Hamur malzemelerini karistirip güzelce yogurun. Minik parçalar koparip elinizde yuvarlayin. Tencerede kaynar haldeki suya yuvarlamalari döküp haslayin.

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0809.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  51.7 KB (Kilobyte)

     

    Püf Nokta: Türkiye genelinde artik hazir satiliyor ama elde yapilan gibi tutmuyor tadi. O sebeple ben ölçüleri fazla tuttum ama az miktarda yapip elde deneyin.


    Genis bir kasede yogurt+ yumurta+ un ve tuzu 2 dakika boyunca mikserden geçirin

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0808.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  34.6 KB (Kilobyte)

    Diger bir tencerede eti kavurun üzerine nohut et suyu ve haslanan yuvarlamalari ilave edin.

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0807.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  44.6 KB (Kilobyte) Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0810.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  71.4 KB (Kilobyte) Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0811.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  72.2 KB (Kilobyte) Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0812.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  72.4 KB (Kilobyte)

    Üzerine yogurdu döküp karistirin ve kaynamaya birakin

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0813.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  66.4 KB (Kilobyte)

    Bir tavada zeytinyagi ve naneyi kavurup üzerine gezdirin

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0815.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  44.5 KB (Kilobyte) Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  IMG_0817.JPGGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  72.9 KB (Kilobyte) Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  Photo0743.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  66.1 KB (Kilobyte)

    Sicak olarak servis yapin.

     

    Püf nokta: Burada isterseniz kemikli et kullanabilirsiniz ayri bir tad kazandiracaktir.

  • Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım

    Kısırlık tedavisi sürecinin başlangıcında iyi iletişim kurmak işin püf noktalarından biridir.

    Çünkü üreme tıbbında (yumurtlama tedavisi.aşılama,tüpbebek,mikroenjeksiyon vs.)mucize çözümler yok.Gelecekte de olmayacaktır. Üreme tıbbı doğal seleksiyona karşı verilen bir mücadeledir. İnsan doğası sürekli üremeye yönelik dizayn edilmemiştir.

    Çiftler tedavi sürecinin başlangıcında önce bu gerçeği anlamalı ve anlamanında ötesinde içlerine sindirebilmelidir.Tedavi sürecini yönetecek ekip ise öncelikle çifti bu konuda detaylı olarak bilgilendirmelidir.

    Çiftlerin eğitim düzeyi ne olursa olsun tedavi sürecinin başlangıcında kendi durumları anlayabilecek şekilde kendilerine izah edilmelidir.Sorunlarının ne olduğu,planlanan tedavi ile neyin amaçlandığını,şanslarının ne olabileceği,tedavi sürecinin daha sonraki basamaklarının neler olabileceği iyice izah edilmelidir.

    Bundan sonrasını yönetmek ve kavramak çok daha kolay olacaktır.
    Bugün ki koşullarda şansı en yüksek olan çift %50-60 oranında ilk denemede gebelik şansına sahiptir.
    Bu aslında şansı en yüksek çift bile, ilk denemede en az %40-50 olasılıkla gebe kalamayacak demektir.(özellikle ,ileri yaş ve embriyo kalitesindeki düşüş bu şansı daha da aşağıya çekmektedir.)

    Gebelik olursa da yaklaşık % 15 civarında erken dönem gebelik kaybı olabilir.
    Önce bu gerçek iyi anlaşılmalıdır.Bu gerçekle başlangıçta yüzleşmek olası olumsuz sonuçlar durumunda daha az hayal kırıklığı olacak ve gereksiz bir umutsuzluk duygusunu ortadan kaldıracaktır.

    Tedaviye başlamadan önce mutlaka doktorunuzla ve sizinle ilgilenen ekiple detaylı konuşmaktan çekinmeyin.

    Saygılarımla,

    Op.Dr.  Gökhan  Çıragil 
    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

    gokhanciragil.com
    Ankada Tüp Bebek Merkezi Facebook

    İlgili yazıları ;
    Tüp bebek’de Başarıyı Arttırabilecek Yeni Yaklaşımlar

    Kısırlık Tedavisinde Hastaya Yaklaşım
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi
    Ankada Tüp bebek Merkezi
    Ankada Tüp bebek Merkezi Ekibi

     

  • Bel incelten çay tarifi

    Bel incelten çay tarifi

    Uzman diyetisyen Selahattin Dönmez, bel bölgesinde fazlalığı bulunan kadınlar ve erkeklerin bu sorunlarından kurtulmasına yardımcı bir çay tarifi önerdi. Bel inceltme de oldukça etkili olan bitkisel çayı düzenli olarak kullandığınız zaman, gözle görülür bir fark ortaya çıkacaktır. Uzan diyetisyen Dönmez’in önermiş olduğu bel incelten bitkisel çayın tarifi hemen aşağıda…

    Bel İncelten Çay Malzemeleri:

    – Bir kase yeşil çay
    – Bir bardak sıcak su
    – Bir tatlı kaşığı kakule
    – Bir adet limon

    Hazırlanışı ve Kullanılışı:

    Bir adet limonu dilimlere ayırın. İçine diğer malzemeleri ekleyin ve 5 dakika demlemeye bırakın. Demleme sonrasında ılık ılık için. Düzenli bir şekilde içildiği taktirde birkaç hafta sonra belinizde gözle görülür bir incelme husule gelecektir.

    Bel incelten Mehmet Öz tarifi için tıklayın !

     

  • Soba, Kombi ve Şofben Zehirlenmeleri

    Soba, Kombi ve Şofben Zehirlenmeleri

    Van İl Sağlık Müdürü Dr. Bilal Acar, kış aylarında sıkça rastlanan soba, kombi, şofben ve baca gazı zehirlenmeleri konusunda uyarılarda bulundu.
    Dr. Acar, zehirlenmeler ile ilgili bugüne kadar yaşanan olayların sebeplerinin, sobaların yanlış kurulumu, baca temizliği yaptırmaması, kalitesiz ve standarda uymayan yakıt kullanılması olduğunu belirtti. Dr. Bilal Acar “Sorun, soba ve şofben baca bağlantılarının yanlış yapılması, bacalarla soba, şofben ve kombi cihazlarının montajının standart yapılmaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Tekniğine uygun imalatı, temizliği ve bakımı yapılmayan bacalar, zehirlenmelerin ve yangınların başlıca sebebidir. Bacalar standarda uygun yaptırılmalı. Çekişini artırmak için baca yalıtımı yapılmalıdır. Pencere veya duvar delinerek yapılan bacada, delinen kısımda sızdırmazlık sağlamasına mutlaka dikkat edilmeli. Soba yakmaya başlamadan önce kış ve sonbahar aylarında baca bakımları mutlaka yaptırmalı ve bu bakımlar düzenli olarak tekrarlanmalıdır. Bacaların yanı sıra sobanın doğru kurulmaması ve yıkılmaması da zehirlenmelerde önemli rol alıyor. Soba aşırı doldurulmamalıdır. Gereğinden fazla doldurulun sobanın duman yolu daralır ve içinde düzensiz ısı dağılımı olacağından baca çekişi de zayıflar. Soba tutuşturulurken yakıtın üstten yanması sağlanmalıdır. Böylece içeride ortaya çıkan zehirli gazlar, yanarak sobayı terk ederler. Ayrıca yatmadan öncede sobaya kesinlikle yakıt konulmamalıdır. Doğru yakılan soba ısıtır, yanlış yakılan soba öldürür” dedi.
    Dr Acar, karbonmonoksit zehirlenmesinin, mutlaka hastanede tedavi edilmesi gerektiği ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı, ücretsiz aranabilen 114 Zehir Danışma Merkezi’nden gerekli bilginin alınabileceklerini de söyledi.

  • Göz Kalemi ve Eyeliner Kullanımı

    Göz Kalemi ve Eyeliner Kullanımı

    Anlamlı bakışlarda gözlerin rolü çok büyüktür hiç kuşkusuz. Tabi gözlerimizde kullandığımız farların, göz kalemlerinin ve eyelinerlarında buna katkısı inkar edilemez bir gerçek…

    Göz kalemi kullanılırken en önemli nokta çok ince şekilde sürülmesidir.

    Ten renginizi göre seçeceğiniz kalem rengi de değişiklik gösterecektir. Esmerler siyah göz kalemi tercih edebilirler. Kumral tene sahip olanlar ise kahverengi ve gri tonlarını tercih etmelidirler.

    gece makyajı yaparken de göze sürülen fara uygun bir renkte kalem seçilmelidir.

    Eyeline kullanırken çok ince uçlu fırça kullanılmalıdır. Eyeline kullanırken mümkün olduğunca aşağı bakın. Elinizle gerdiğiniz üst gözkapağınızdaki kirpiklerin dibine mümkün olduğunca yakın bir çizgi çekin. Bu çizgi göz kuruğunda sona ermelidir. Dışa doğru uzamamalıdır.  Alt gözkapağına kesin bir çizgi çizmek istemiyorsanız, buraya eyeliner’la yanyana noktalar yapın veya eğrilemesine kısa kısa çizgiler çizin.

    Bazen durumlarda gözün üst kapağındaki kirpiklerin altına çizgi çizilmesi de hoş görünmenizi sağlayacaktır.

    [youtube id=”V4pJGNIJ55w” width=”600″ height=”350″]

    Dumanlı göz makyajı için tıklayın !

    Makyajın Püf Noktaları için tıklayın…

     

  • Renklerin anlamları ve terapisi

    Renklerin anlamları ve terapisi

    Renklerin anlamları ve terapisi , Renklerin anlamı , renklerin terapisi , Çakralar için renk terapisi , çakralarınıza enerji kazandırmak için…

    KIRMIZI: Dolaşım ve üreme sistemlerine bağlı alt (temel) çakrayı temsil eden kırmızı , canlandırıcı bir renktir. Sahip olduğu yoğun enerji sebebiyle, kişilerin fiziksel ögelerini uyandırıp daha etkin bir biçimde faaliyete sokar. Bu renk, üşütmelerde, dolaşım bozukluklarında ve tükürük bezi rahatsızlıklarında tedavi amacıyla kullanılabilir.

    Ancak intikam, kin, mantıksız bir cesaret, ask ve seks duygularını harekete geçirebileceği için dikkatli kullanılması gerekmektedir. Aşırı dozda uygulanan kirmizi renk, duygusal düzensizliklere ve depresyona yol açabilir. Yüksek tansiyon, bu rengin yogun olarak varolduğunun göstergesidir.

    TURUNCU: Ikinci, yani dalak çakrasini etkisi altina alan turuncu, nesenin ve bilgeligin rengidir. Sosyallesme duygulari, turuncu yardimiyla harekete geçer. Rengin vücut içinde en etkin oldugu yer adale sistemidir. Asiri turuncu kullanimi, sinir sistemini olumsuz etkiler, bu yüzden bu rengi yesil ve mavinin tonlariyla birlikte kullanmak gerekir. Turuncu renk enerjisi tedavi amaciyla, dalak, pankreas, mide, bagirsak ve böbrek rahatsizliklarinda kullanilmaktadir. Duygusal dengesizlik durumlarinda da turuncu kullanilabilir.

    SARI: Göbek bölgesi ile göğüs kafesi arasında yer alan güneş sinir-ağı çakrası, sarinin etkin olduğu bölgedir. Bu rengin enerjisi, kisinin zihinsel faaliyetlerini her yönüyle harekete geçirir. Depresyon durumunu ortadan kaldırabileceği gibi, kişiye yasama sevinci ve gücü aşılayabilir, iyimserlik ve kendine güven duyguları artar. Sindirim, mide, bağırsak ve mesane rahatsızlıklarında sari renk enerjisinden yararlanılabilir.
    YEŞİL: Yeşilin en etkin olduğu bölge kalp çakrasıdır. Bu nedenle kalp rahatsızlıklarında, yüksek tansiyonda ve bitkinlik hallerinde tedavi amaçlı kullanılır. Yeşil renk sakinleştirici bir özellik taşıdığı için enerjimizi dengeler ve şefkat duygularımızı arttırır. Sinir sistemini dengeleyici ve ateş düşürücü etkiler gösterir.

    MAVİ: Boğaz (tiroid) çakrasını temsil eden mavi, solunum sisteminin düzene sokmak, yüksek tansiyonu düşürmek ve çeşitli boğaz sorunlarını gidermek, astım, suçiçeği, sarılık, romatizma ve çeşitli çocuk hastalıklarını engellemek için kullanılabilir. Ayrıca sezgilerin güçlendirilmesi ve üzüntü duygusunun giderilmesi için mavi uygun bir renktir. Mavi enerjisini daha fazla aktive etmek için bu rengi sıcak renklerle, kırmızı ve turuncu tonlarıyla kullanmak gerekmektedir.

    LACİVERT(Çivit mavi): Bu rengin etki alanı kas çakrasıdır. Mavi gibi lacivert de ruhsal ve fiziksel rahatsızlıkların giderilmesinde oldukça etkindir. Lenf ve salgı bezleriyle birlikte vücuttaki bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlar. Bu renk enerjisi iyi bir kan temizleyicidir, dolayısıyla vücudun toksinlerden arınmasını kolaylaştırır. Beynin her iki yarım küresi arasındaki uyum, lacivertin oluşturduğu olumlu etkilerdendir. Bu renk, göz, kulak, burun, ağız sinüsler gibi yüz ile ilgili tüm rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

    MOR:Beyin epifizini, yani taç çakrayı temsil eden mor, diğer renklerden farklı olarak vücudun iskelet yapısını etkiler. Ruhsal ve fiziksel açıdan vücudu toksinlerden arındırıcı, antiseptik bir özellik taşır. Eklem iltihabi hastalıkları da maviye yakin mor renkli bir ışıkla iyileştirilebilir. Bazı sindirim sistemi sorunlarının giderilmesi ve çeşitli minerallerin vücut tarafından kullanımı, bu renk ile ayarlanabilmektedir. Ayrıca mor renk, kişide rüya aktivitelerini geliştirmektedir.

    Boncuklarla renk terapisine göre, boncuğun rengi harekete geçer ve yaydığı renk çevreye yayılır. Bu sırada da yakin çevrede bulunan kisiler bu rengin etkisi altına girer. Yeşil renk boncuk, büyümenin ve hareketin sembolüdür.Ayni işlemi renkli mumlarla da yapabilirsiniz.

    Çakralar için renk terapisi
    Kisinin renk duyarlılığını artırmayla baslayan renk terapisi, hem bazı rahatsızlıkları gidermek hem de çakraları dengeye kavuşturmak, enerjik bir yapıya sahip olmak için bazı tekniklerden yararlanmaktadır. Doğru ve ritmik renk soluması, renkli sularla terapi, dokunarak renk enerjisini aktarma, ışık projeksiyonu, boncuk, kumaş, kristal, tas,renkli su ve mumlarla renk tedavisi, bunlardan bazılarıdır.

    Renkli boncukları kullanarak çakralarınıza enerji kazandırmak için şunları yapmalısınız:
    -10-15 dakikalık bir süre için hiçbir şekilde rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortam seçin.
    -Yanınıza kırmızı, turuncu, sari, yeşil, mavi, lacivert ve mor olmak üzere yedi ayrı renkte boncuk taneleri alarak sırtüstü yere veya yatağa uzanın.
    -Gözlerinizi kapatıp kendinizi rahat bırakın. Asama asama geriye giderek o gün yaşadığınız olayları anımsamaya çalışın.
    -Gün içinde sizi en çok etkileyen olayların üzerinde durun. Yaşadığınız ya da maruz kaldığınız duygu ve durumları anımsayın. Hangi çakraların bu olaylardan daha fazla etkilenmiş olabileceğini düşünün.
    -Çakraların renkli boncuklardaki enerjileri emdiğini ve sağlıklı bir dengeye kavuştuklarını düşünün. Her çakra üzerinde 3-5 dakika zihinsel olarak yogunlaşıp derin derin nefes alıp verin. Bunu kendinizi rahatlamış hissedene kadar sürdürün.
    -Son olarak boncukları (kumaş parçaları da olabilir) tüm çakraların üzerine tek tek yerleştirin. Sahip olduğunuz enerji merkezlerinin enerjiyle dolduğunu ve bedeninizin fizyolojik olarak sağlığa kavuştuğunu düşünün. Bunu enerjiyle iyice dolduğunuzu hissedene kadar sürdürün.

  • Erken menopoz

    Erken menopoz

    Erken menopoz nedenleri , Erken Menopozun Zararları Nelerdir? , Erken menopozun tedavisi , Erken Menopoz Tedavisi, Erken menopoza girmenin zararları ,

    Ülkemizde ve diğer ülkelerde kadınların normal şartlarda 51 yaşına kadar adet olması normal olduğundan, bu yaştan önce adetten kesilen kadınlar erken menopoza girmektedir. Tıpta “prematür menopoz” olarak tanımlanan erken menopoz, 40 yaşın altında ki kadınların adetten kesilmesi olayına denmektedir. Günümüzde 100 kadından 3′ü henüz 40′ına bile basmadan erken menopoza girmektedir. Peki erken menopoznedenleri nelerdir? Kadınlar neden erken menopoza girer? İşte cevapları hanımlar:

    Erken menopoz nedenleri

    Yumurta ve östrojen hormonu üretmekle görevli olan yumurtalıklardan östrojen hormonunun artık üretilmemesi ile menopozbaşlar. Östrojen hormonunun artık üretilmemesi kadınlarda bir takım şikayetlere sebep olur. aniden ateş basmalar, üşümeler, sıkıntı ve strese girme, al ayak terlemesi gibi belirtileri bulunan menopoz, genetik etkenlerden dolayı da erken yaşta ortaya çıkabilir. Bir kadının annesi, teyzesi ve halası gibi yakın derece akrabaları erken menopoza girmiş ise, bu kadının da erken menopoza girme riski bulunur.

    Erken menopoz nedenlerinden biri de, kadınlarda normalde iki tane bulunan X kromozomunun birinin eksik olması ya da ikinci kromozomun yarısının bulunmamasıdır. Genellikle 30 yaşından önce menopoza girmiş olan kadınların sorunu kromozom eksikliğinden kaynaklanır. Kesin tanı için kromozom analizi gerekir.

    Erken Menopozun Zararları Nelerdir?

    Ateş basması, aniden üşüme, el ve ayaklarda terleme, ruhsal sıkıntı, sinirlilik ve stres gibi semptomları bulunan menopoz, erken dönemde husule geldiği zaman bu şikayetlerin yanı sıra kadınların sağlığında birçok olumsuzluklara zemin hazırlamaktadır. Normalde menopoz yaşı 50 yaş civarında olmasına rağmen günümüzde kadınlar 50′li yaşlarına varamadan bazen 40 bazen de 30′lu yaşlarda adetten kesilerek erken menopoza giriyorlar. Erken menopoza girmede genetik faktörler, kromozom eksikliği ya da yaşamsal şartlar rol oynamaktadır…

    Erken menopoza girmenin zararları

    Menopoz, zamanında da görülse, erken dönemde de görülse kadınlarda bir takım sorunlara yol açabiliyor. Ancak erken menopoza girmek çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlayarak kadınların genel sağlığını bozuyor.Erken menopozun zararları ise vücuda oldukça fazladır.

    Erken menopozun zararları arasında ise; kalp damar hastalıklar, cildin erkenden yaşlanması, kemik erimesi, vajinal kuruluk, cinsel isteksizlik ve cinsellik anında ağrı gibi şikayetler ve sağlık problemleri ortaya çıkar. Ayrıca östrojen hormonunun eksikliğinden dolayı üro genital sistemde yaşlanma da husule gelir.

    Erken Menopoz Tedavisi

    Kadınlarda bulunan yumurtalıklar, yumurta üretimi ve östrojen hormonu salgılama ile görevli olmakta ve genellikle 50′li yaşlarda östrojen hormonu ve yumurta üretimi durarak kadınlar menopoz denilen döneme girmektedir. Ancak bir takım sebeplerden dolayı menopoz 30′lu ve 40′lı yaşlarda erken husule geldiği için erken menopoz başlamış olur. Erken menopoz tedavi edilmez ise kadınların genel sağlığında çok ciddi bozulmalar yaşanır. Ancak erken menopoz tedavisi için erken evrelerde tedaviye başlamak çok önemlidir.

    Erken menopozun tedavisi

    Öncelikle erken menopozun tedavisinde amaç nedir, bundan bahsedelim sizlere hanımlar. Erken menopoz tedavisinde uzmanların amacı menopozun normal sayıldığı yaşa kadar gerçekleşmemesini sağlamak için kadının ihtiyaç duyduğu hormonları kazandırmaktır. Bunun için erken menopoz yaşayan kadınlara bir takım ilaçlar verilir. Erken menopoza giren kadına 50 yaşına kadar düzenli hormon tedavisi uygulanır. Kadın normal menopoz yaşına geldikten sonra tedavi durdurulur. Ancak istenirse tedavi 5 yıla kadar da uzatılabilir.

  • Hamileler bu testleri mutlaka yaptırmalı!

    Hamileler bu testleri mutlaka yaptırmalı!

    Bir asır önce temelleri oluşturulan gebelik takibi, hem annenin hem de bebeğin sağlığı için yaşamsal öneme sahip…

    Gebelik takibi önceleri 16. haftada başlatılıyor ve ayda bir kez yapılan rutin takipler, 30. haftadan sonra genellikle 2 haftada bir, 36. haftadan sonra ise haftada 1 olarak doğuma kadar sürdürülüyordu. Bunun nedeni ise gebelik zehirlenmesi (preeklamsi) ve ani başlayan kanamalar gibi çeşitli komplikasyonların hamileliğin ikinci yarısından sonra görülmesiydi. Oysa son yıllarda tıp teknolojisindeki gelişmeler ve bilgi birikimi sayesinde anne ile bebeğin yaşamını tehdit edebilen pek çok komplikasyon 3 basit yöntemle hamileliğin henüz ilk haftalarında belirlenebiliyor; anne adayının öyküsünün alınması, kan tahlili ve ultrason muayenesi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, bu 3 yöntemle anne ve bebekte hangi sağlık sorunlarının tespit edilebildiğini anlattı. Prof. Önderoğlu, 11.14. haftalar arasında yapılan tek bir muayene ile anne ile bebeği düşük veya yüksek riskli grup olarak ayrılabildiğini belirterek şunları söyledi:

    “Özellikle ilk üç ay sonunda kontrollerin yapılıp, bundan sonraki bakım programlarının kişiye ve ihtiyaca özgü yeniden planlanması hem anne hem de bebek için yaşam kurtarıcı oluyor. Çünkü bu sayede sağlık hizmeti çok daha verimli ve etkili verilebiliyor. Riskli gruplar erken dönemde belirlendiğinde anne veya bebekte oluşabilecek gebelik kayıpları, erken doğum, doğum öncesi kanamalar, büyüme geriliği, preeklamsi ve Down Sendromu gibi ciddi komplikasyonlar tespit edilerek, önlenebiliyor ya da sorun hafifletilebiliyor. Dolayısıyla her anne adayının 11-14. haftalar arasında, en ideali ise 12. haftada kontrole gelmesi çok önemli.”

    MUAYENENİN 3 SİLAHŞÖRÜ: ÖYKÜ, TAHLİL, ULTRASON
    1- Annenin öyküsü: Muayenenin ilk adımında anne adayına daha önceki hamilelikte erken veya ölü doğum, gebelik tansiyonu, gebelik zehirlenmesi, bebeğin anne karnında iyi büyümemiş olması gibi sorunların olup olmadığı soruluyor, yapmış olduğu doğum varsa bunun tam bir hikayesi alınıyor. Anne öyküsünün alınması yüksek risk taşıyan ve doğumu 34 haftadan önce yapılma tehlikesi olan anne adaylarını seçebilme ve önlem alma şansını sunuyor.
    2- Kan tetkikleri: Anne adayının kan grubu, RH faktörü ve tam kan sayımı, geçirmiş olduğu enfeksiyonların araştırılmasının yanı sıra bu döneme ilişkin bazı özel hormon ve plasental proteinlerin bakılarak, anne yaşı ile gebelik haftasının birleştirildiği birinci ilk üç ay testi yapılabiliyor. Elde edilen test sonucu olasılık hesabı ile anne adayının kromozom anomalili bebek doğurma, preeklampsi ve buna bağlı büyüme geriliği riskleri sayısal olarak tespit ediyor. Çok yüksek risk taşıyanlar ile düşük risk taşıyan gebelerin ayrımına da böylece olanak tanınıyor. İlk trimester kan testinden en iyi sonucun alınabilmesi için bu test, ultrasonografi ile bakılan bebeğe ilişkin bazı özel ölçümlerle birleştiriliyor.
    3- Ultrasonografi: 11-14 hafta arasında yapılacak ultrasonografi ile gebeliğe ilişkin pek çok bilgi alınabiliyor. Bu dönemde özellikle ense saydamlığı ölçümü birinci trimester tarama testi olarak biyokimyasal değerler ile kombine edildiğinde ve gerekirse kalbe uygulanan duktus venozus doppleri, kalp kapağı doppler ölçümlerinin yanı sıra burun kemiği değerlendirilmesi ile bebekte down sendromu gibi önemli kromozom anomalilerinin tahmin edilme şansı yüzde 90’lara ulaşıyor. Aynı zamanda çok erkenden bebekte majör yapısal anomalilerden anensefali, karın ön duvar anomalileri, mesane ve ağır nörolojik sistem anomalileri de görülebiliyor.

    HANGİ RİSKLER TESPİT EDİLİYOR?
    Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, hamileliğin ilk 3 ayında yapılan kontrollerde tespit edilip, alınan tedbirler ve tedavilerle ortadan kaldırılabilen veya zararları büyük oranda hafifletilebilen riskleri şöyle sıraladı:
    ANNE ADAYINDA…
    Gebelik hipertansiyonu: Anne adayının tansiyonunun 140/90 mmHg ve üzerinde seyretmesi, beraberinde böbrekten idrara protein kaçağı olmasına preeklampsi, bir başka deyişle gebelik zehirlenmesi adı veriliyor. Yüzde 6-8 sıklıkla rastlanan hamilelik zehirlenmesi annede beyin kanamasından akciğer ödemine, görme kaybı, böbrek ve kalp yetmezliğinden ölüme kadar çok ciddi tablolara yol açabiliyor. Anne karnında bebekte büyüme ve gelişme geriliği olabiliyor, plasentanın erken ayrılma riski de artıyor.
    Erken doğum: Özellikle 34 haftanın altında gerçekleşen doğumlar sonucunda bebek ölümleri ve nörolojik kalıcı hasarlarla karşılaşılması bugün için en başta gelen sorun olarak görülüyor. Önceki gebeliklerde erken doğum, erken su kesesi açılması gibi öykü alınması ve mevcut gebelikte rahim ağzı ile kanalın sonografik takibi bu yönde yüksek risk taşıyan gebeliklerin saptanmasına yardımcı oluyor.

    BEBEKTE…

    Down Sendromu: 11- 12 haftada anne yaşı, kan tetkikleri ve ultrasonografi takibinden alınan sonuçlar birleştirilerek bebekte kromozom anomali riski tespit edilebiliyor. Eğer bebek yüksek risk grubundaysa, örneğin down sendromu riski yüzde 1 civarında ise koriyon villüs biyopsisi önerisi yapılarak erkenden kromozom analizine olanak sağlanabiliyor. Yapılan bu birinci trimester taraması ile kromozom anomalileri yüzde 90 oranında tahmin edilebiliyor. Fetal anomaliler: 11-14 hafta sonografisi ile majör anomalilerin önemli bir bölümü tanınabiliyor. Örneğin bebeğin kafatası ve beyin dokusundaki gelişme sorunu, karın ön duvarındaki açıklık, dışarıya doğru fıtıklaşan bağırsak veya karaciğer, idrar kesesinde tıkanıklık veya dev bir idrar kesesi tespit edilebiliyor. Ayrıca gebeliğin ilerleyen dönemlerinde kendini gösterebilecek kalp anomalileri ile iskelet sistemine ait anomaliler hakkında ön fikir elde edilebiliyor ve bu gebeler yakın takibe alınabiliyor.

    Büyüme ve gelişme geriliği: Yetersiz gelişme ve büyüme nedeniyle anne karnında ölüm olabileceği gibi doğum sonrası kalıcı özürler de gelişebiliyor. Bu bebeklerin önceden tespiti, daha farklı bir takip önerilmesi ve gerekirse erkene alınabilecek doğum kararları ile anne ile bebeğin yaşamları kurtulabiliyor.

    Gebelik – Hamilelik hakkında bilgi için tıklayın…

  • Sıkıcık Çorba tarifi

    Sıkıcık Çorba tarifi

    Yemekteyiz, Soframız, Benim Mutfağım Ödüllü Yarışmamızdan Çorba Tarifi…

    Yarışmamıza katılmak için tıklayın !

    6 kişilik

    Hazırlama Süresi: 40 dk

    Pişirme Suresi: 30 dk

    Malzemeler :

    Köftesi için:

    1 su bardağı köftelik bulgur

    yemek kaşığı tarhana

    yemek kaşığı un

    1 yumurta

    2 tatlı kaşığı nane

    1 tatlı kaşığı karabiber

    Tuz

    …..

    Bir soğan

    yemek kaşığı salça

    6-7 bardak su

    Tuz

    Karışık kuru sebze

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133136.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  104.4 KB (Kilobyte)

    Hazırlanışı:

    1 su bardağı köftelik bulgurumuzu,geniş bir kaba alıp üzerine sıcak su ilave ediyoruz.

    Püf nokta:Ben bulgurun içine tuz atıyorum,karıştırıp sıcak suyu öyle ilave ediyorum.Kısır yaparkende bulgurla tuzu karıştırıp öyle suyunu eklerim.Tuzun diriliği belli olmuyor böylece…

    Bulgurlar şişince,tarhana,un,nane,karabiber ve yumurtayı üzerine katıp,yoğuruyoruz.

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133140.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  105.0 KB (Kilobyte)

    Köftemizi iyice yoğuruyoruz.Yoğurmakta zorlanırsanız,biraz su ilavesi ile devam edebilirsiniz…

    Benim ölçülerime göre tam kıvamında bir hamur oluyor.Fakat bulguru ıslatma sürenize göre kıvam değişebilir.Çok ele yapışıyorsa,un ile kıvamını yoğunlaştırabilesirsiniz…Katı olursa da su ile açabilirsiniz.

    Yoğrulan hamurumuzu başka bir tabağa alıyoruz.

    Püf nokta:Bir süre sonra köfteler elinize yapışmaya başlıyor.Küçük bir tabağa su koyup,elinizi ara sıra batırırsanız,daha kolay şekil verebilirsiniz.

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133145.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  74.0 KB (Kilobyte)

    Küçük parçalar koparıp,yuvarlak köfteler elde ediyoruz.

    Köftelerimizi biraz un koyduğumuz tabağa alıyoruz.

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133148.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  105.7 KB (Kilobyte)

    Köfteler tamamen bitince,tabağı sallayıp tüm köftelerin una bulanmasını sağlıyoruz.

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133151.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  107.9 KB (Kilobyte)

    Tencerimize kuşbaşı doğradığımız soğanları koyup,iyice kavuruyoruz.Salçasını ilave edip,kavurmaya devam ediyoruz.

    Kavurma işlemi bitince,6-7 bardak su ilave ediyoruz.Tuzunu da atıyoruz.

    Ben daha çok besleyici olsun diye,aldığım hazır karışık kuru sebzem vardı,bir tatlı kaşığı ondan ilave ettim.İsterseniz haşlanmış mercimek de ekleyebilirsiniz bu sırada.

    Suyumuz kaynayınca köfteleri teker teker atıyoruz.

    Yaklaşık 10-15 dk sonra köftelerimiz pişince çorbamız servise hazırdır.

    Püf nokta:Köftelerin piştiğini anlamak için,ortadan ikiye bölebilirsiniz,eğer içi kuru ise pişmiş demektir.

    Vee çorbamız servise hazır.Yanında sarımsaklı yoğurt ile Sıkıcık Çorba tarifi | 1 Sıkıcık Çorba tarifi | 1

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133153.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  105.1 KB (Kilobyte)

    Buyrunuz Sıkıcık Çorba tarifi | 3

    Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.Resmin ismi:  190120133157.jpgGörüntüleme: 0Büyüklüğü:  127.1 KB (Kilobyte)

     

    Kaynak : Sıkıcık Çorbası (Duru Bulgur İle)