Kategori: Sağlık

  • Baş ağrısına ilaçsız doğal çözüm yolları

    Baş ağrısına ilaçsız doğal çözüm yolları

    Baş ağrısından bu öneriler ile doğal yolla kurtulabilirsiniz. İlaçsız baş ağrısı nasıl geçer?

    Baş ağrısına ilaçsız doğal çözüm yolları

    Limon aromaterapi özellikleri sayesinde baş ağrısına iyi gelir. Bir parça limonu elinizde ovuşturup macun kıvamına getirin ve yüzünüze ve alnınıza sürün. Baş ağrılarının belli başlı sebeplerinden biri strestir. Stres sebebiyle kaslarımız sertleşir ve boyun ağrısıyla başlayıp baş ağrısına çevirebilir. Boynunuzu ve omzunuzu hareket ettirerek ufak egzersizleri deneyin. Oturduğunuz koltuğun rahat olmasına önem verin. Strese bağlı baş ağrılarında yastığınıza birkaç damla lavanta yağı damlatıp uyuyabilirsiniz.

    Baş ağrısına ilaçsız doğal çözüm yolları
    Baş ağrısına ilaçsız doğal çözüm yolları

    Başınız ağrıdığında baskı uygulayarak ağrıyı geçirebileceğiniz noktalar bulunur. Bu nokta baş parmağınız ve işaret parmağınızın arasında kalan eklem noktalarıdır. Bu noktayı hafifçe bastırıp yuvarlak hareketler halinde baskı uygulayın.

    Migren kaynaklı baş ağrısında ışığa hassasiyet artacağından karanlık bir odada dinlenmeyi tercih edin.

    Sıcak duş gevşeme hissi yaratır. Duşa giremiyorsanız ayaklarınızı sıcak su dolu bir kapta bekleyebilirsiniz.
    Başınıza buz torbası koymak da baş ağrısını geçirebilir.
    Kaynak: milliyet.com.tr / Pembenar
  • Yaşa göre check-up

    Yaşa göre check-up

    20 yaşından 40 yaşına kadar 2 yıllık aralıklarla genel muayene, temel kan testleri, idrar analizi, akciğer grafisi yapılmalı. 40 yaşından sonra ilaveten kadınların jinekolojik, erkeklerin ürolojik kontrollerine bakılmalı. 50 yaş ve sonrasında ise ek olarak her iki cinsin herhangi bir şikayeti bulunmasa da kolonoskopi ve endoskopi yaptırması önemli…

    Check-up, periyodik olarak yapılan genel sağlık kontrolüne verilen isimdir. Hiçbir hastalığınız yoksa da özellikle 35 yaşınızdan sonra sağlığınızı korumanız ve hastalıkları erkenden fark edebilmeniz için her yıl düzenli olarak check-up yaptırmak gereklidir.

    Hastalıkların, özellikle kronik hastalıkların hemen hepsinin belirtisiz ya da günlük yorgunluk ve sıkıntılara bağlı olduğu düşünülen hafif belirtilerle seyrettiği bir dönem vardır. Organların kullanım kapasitelerine bağlı olarak bazen kalıcı hasarlar ve belirtiler yaşanabilmektedir. Sağlığınız bu sürece girdiğinde; bu noktadan sonra çözümler çok daha pahalı ve zor olmaktadır. Daha sonra ortaya çıkacak bir hastalığın ya da var olan riskin erken tanısında check-up programlarının önemi çok büyüktür.

    Düzenli olarak check-up yaptırarak, belirtileri ortaya çıkmayan bir hastalık teşhis edilerek, erken dönemde tedavisini sağlamış, bazı hastalıklarla ilgili risk faktörlerine göre önlemler almış, bulaşıcı hastalıkları hem erken teşhis etmiş hem de etrafınıza yayılmasını engellemiş olursunuz.

    Hastalık ortaya çıkmadan önce gerekli önemleri alarak kişinin sağlıklı kalmasının amaçlandığı check-up programları bireyin yaşam süresi ve yaşam kalitesi açısından son derece önemlidir. Yapılan basit bir kan tahlili ile kalp hastalığı riski tespit edilebilmekte, küçük birkaç tetkikle kanser gibi ciddi hastalıklar başlangıç aşamasında fark edilebilmektedir. Bu nedenlerle en az yılda bir kez uzman kişiler tarafından genel check-up taraması yaptırılmalıdır.

    Check-up Kimler İçindir?

    – İşeme sorunları, böbrek problemleri ya da oluşabilecek anormallikleri fark etmek amacıyla çocuklar,

    – Ergenlik dönemindeki gençler,

    – Bir spor dalında faaliyet göstermek ya da bir egzersiz programına katılmak isteyenler bu çalışmalara başlamadan önce,

    – Diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, yüksek kolesterol gibi genetik geçişli hastalık hikayesi olan kişiler,

    – Sağlıklı yaşamın bilincinde olan, bunun gereği olarak da hastalanmamak için önlem almanın önemini bilen herkes belirtilen aralıklarda check-up yaptırmalıdır.

    Check-up Yaptırmaya Giderken Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?

    Genel olarak check-up öncesi sağlık kuruluşları tarafından istenenler şöyle sıralanmaktadır:

    • Check-up’a girmeden önceki son 24 saat içerisinde alkol vb. maddeler alınmamalıdır.

    • Randevuya gününde, saatinde ve mutlaka aç olarak gidilmelidir. Check-up öncesi en az 8-10 saat aç olmanız istenmektedir. Su içmenin bir sakıncası yoktur.

    • Hamile ya da hamilelik şüphesi olan kadınların, işleme başlamadan önce mutlaka doktora veya sağlık görevlisine bildirmeleri gerekir.

    • Daha önce yapılmış test ve tetkik sonuçlarının da yanınıza bulunması tavsiye edilmektedir.

    • Demir içeren ilaçlar kullanıyorsanız, en az iki gün önceden ara verin.

    • Ultrasonografi için aç olunması ve mesanenin dolu olması gerektiğinden idrar örneğinizi ultrasonografi sonrasında vermeniz uygun olacaktır.

    • Bunların dışında check-up için başvurduğunuz sağlık merkezinin uyarı ve tavsiyelerine de uyarak kontrollerinizi en iyi şekilde tamamlayabilir ve sağlığınızın uzun süre korunması için güzel bir adım atmış olursunuz.

    Sağlık, kaybetmeye başladığımızda önemini daha çok anladığımız bir kavram. Küçük bir hastalık bile, yaşam enerjimizi düşürmeye, keyfimizi kaçırmaya yeterli olabilir. Hep kendimizin hem sevdiklerimizin sağlıkla yaşayabilmesi için düzenli olarak sağlık kontrollerinizi yaptırmalısınız.

  • Hanımlar ‘o alışkanlıktan’ derhal vazgeçin!

    Hanımlar ‘o alışkanlıktan’ derhal vazgeçin!

    Özel Medicana Internatıonal Ankara Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bedreddin Seçkin, kadınlarda idrar tutma ve tuvalet seçme alışkanlığının zararlı bir alışkanlık olduğunu ifade etti.

    Uzun süre idrar tutanlar dikkat!

    Milliyet’te yer alan habere göre Özel Medicana Internatıonal Ankara Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bedreddin Seçkin, kadınlarda idrar tutma alışkanlığının çok sık görüldüğüne işaret ederek, “Kasık ağrılarına, daha sonraki aşamada artık toplanacak yeri kalmayan idrarın böbreklerde birikmeye başlamasıyla bel ağrılarına neden olur. Mesanenizi iyi koruyun ki böbrekleriniz size ömür boyu hizmet etsin” dedi.

    Özel Medicana Internatıonal Ankara Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bedreddin Seçkin, kadınlarda idrar tutma ve tuvalet seçme alışkanlığının zararlı bir alışkanlık olduğunu ifade ederek, “Kadın idrar tutma ve tuvalet seçme gibi gerçekten az bilinen ve sanki kendinden yarar sağlıyormuş gibi bir durum var.

    Ama bu çok ciddi zararları olan alışkanlıklar var. Genel tuvaletlere gidildiğinde mikrop kapılırmış, oranın hijyeni yeterli değilmiş ya da oranın kokusu hoşlanılmaması, genel ortamlarda tuvalete girme çekincesi nedeniyle ciddi anlamda idrar sitemini bozmak söz konusu.

    Evden dışarı çıktıklarında kendi tuvaletleri dışındaki bir yere ihtiyaç söz konusu olduğunun da oraya girmeme konusunda bir şartlanmaları vardır. Bu şartlanma onlara önce idrar keselerinin kapasitelerini gereksiz arttırma yoluyla kasık ağrılarına, daha sonra ki aşama da artık toplanacak yeri kalmayan idrarın böbreklerde birikmeye başlamasıyla bel ağrılarına neden olur” diye konuştu.

    “TUVALET SEÇME ALIŞKANLIĞI OLAN İNSANLAR REFLEKS OLARAK SIVI ALIMINI KESERLER”

    ‘Dünyanın en çok kullanılan tuvaletine girmek ile siz bir zarar görüyorsanız, ihtiyaca rağmen o tuvalete girmemekle 50 zarar görürsünüz’ diyen Seçkin, “Herhangi bir tuvalette normal kağıt mendille yapılan temizlik sonrasında mikrop kapma, zarar görme olasılığınız yoktur.

    Ama oraya girmezseniz orta vadede ciddi anlamda bir zarar görüsünüz. Her şeyden önce kadınlarda tuvalete gitmeme nedeniyle idrar keselerinin kasılmaya yarayan adale sistemleri giderek incelir ve kasılma gücü azalır. Sonuçta bu hastalar 15-20 yıl sonra idrarlarını yapamaz hale gelirler. Bunu ancak sondaj ile boşaltabilecek hale gelmiş hastalarımız bile söz konusudur.  Daha uzun vadede bundan vazgeçmeyerek yapan insanlarda diyalize kadar giden bir idrar siteminin bozukluğu söz konusu olabilir” ifadelerini kullandı.

    Tuvalet seçme alışkanlığı olan insanların refleks olarak sıvı alımını kestiklerini vurgulayan Seçkin, “Ben günde iki defa tuvalete gidiyorum diyen bir insanla karşılaşırsanız çok büyük yanlış yapıyordur. Çünkü günde iki defa tuvalete gitmek marifet değildir. Çok ciddi bir bozukluğa işarettir” dedi.

    “ANNEDEN KIZA GEÇEN BİR ALIŞKANLIK”

    Kız çocuklarının ilkokul çağından itibaren tuvalete gitmemeye başladıklarına dikkat çeken Seçkin, “Kız çocukların da zarar görmemesi için onlara ben mutlaka şunu tembihlemelerini öneriyorum; okulda suyu iç, iki teneffüsten birinden mutlaka tuvalete git. Çocuklar okulda tuvalete gitmeliler.

    Dışarıda tuvalete gitmeliler. Sınıf öğretmenlerine burada iş düşüyor. Öğrencileri tuvalete gitmeleri konusunda cesaretlendirilmeleri ve tuvalete gittiklerinde zarar görmeyeceklerini, tam tersine gitmezlerse zarar görecekleri anlatılması son derece önemli. Tuvalet seçmek, sıvı almamak en büyük hatadır. 3 saatte bir nerede olursanız olun en yakın tuvalete girmelisiniz.

    Özellikle idrar tutma alışkanlığı olan hastalar, artık hislerini çok daha büyük hacimlerde algılamaya başlarlar o nedenle ben kendilerine sıkışmayı beklememeyi ama saatlerden bakıp 3 saat geçtiği takdirde idrar keselerini boşaltmalarını tavsiye ediyorum. Sonuçta idrar kaçırmaya kadar giden bir yoldur bu, idrar kaçırmak içinde en önemli sebep idrar kesesinin dolu olmasıdır. Boş idrar kesesinden idrar kaçmaz. Mesanenizi iyi koruyun ki böbrekleriniz size ömür boyu hizmet etsin” şeklinde konuştu.

  • Ev işleri sırasında alınacak önlemler

    Ev işleri sırasında alınacak önlemler

    Ev işleri sırasında alınacak önlemler… Çamaşır asmak, ütü yapmak, bulaşık yıkamak insanı nasıl sakatlayabilir? Uzmanlar, ev işleri sırasında yaşanacak uzun süreli duruş bozukluğu ve dengeleme sorunlarının; omuz, kol, kalça, el bileği parmaklar, sırt, bel, kalça, diz ve ayak sorunlarına yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Uzmanlara göre, basit önlemler alınarak bu sorunların önüne geçmek mümkün.

    Ev işleri sırasında alınacak önlemler

    Ev işleri sırasında yapılan hatalar,  kas iskelet sisteminde kimi zaman telafisi oldukça zor rahatsızlıklara yol açıyor.

    Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yıldız Erdoğanoğlu, ev işi yaparken alınacak basit önlemler ile kas iskelet sistemindeki yaralanmaların engellenebileceğini söyledi.

    Dr. Erdoğanoğlu, ks iskelet sistemi sağlığını korumak için yapılması gerekenleri şöyle aktardı.

    Sağlıklı bir omurga duruşu için çalışma yüzeylerinin doğru yüksekliği önemli. Bunun için önünde durduğunuzda sırtınız kambur olmadan çalışabildiğiniz yükseklik sizin için doğrusudur.

    Belden çok fazla öne eğilmek omurga sağlığı açısından risklidir. Vücuttan 30 cm uzaklıkta sıklıkla yapılan işler, ağrıyla başlayan şikayetlere yol açar. Tezgah ve masada çalışırken, gövdenizin çok uzakta kalmamasına dikkat edin.

    Lavaboda yıkama işi yaptığınızda bir adımınızı öne alarak çalışın ve öndeki bacağınızı belirli aralıklarla değiştirin.

    Ev işlerinde, uzun süreli ayakta ya da oturarak çalışmamaya dikkat edin. Bu işleri gün içerisinde dönüşümlü olacak şekilde ayarlayın.

    Vücudumuzu en çok yaralanmalara açık hale getiren ani dönme hareketleridir. Uzun süreli ütü yapılırken, istemsiz olarak gövde sık sık dönme hareketi yapar. Çalıştığınız yöne doğru bir adım alın ya da ayaklarınızın yere tam temasını sağlayan döner bir taburede oturarak ütü yapın.

    ev_isi

    Sıkça kullandığınız eşyaları, dolapların göz seviyesi yüksekliğinde kolayca erişebileceğiniz yerlerinde muhafaza edin.

    Perde asarken olduğu gibi ellerin başın üzerinde, dirseklerin omuzların üzerinde olduğu işler yaralanmalara yol açar. Bunu önlemek için merdiven gibi yükseltiler kullanın.

    Çamaşır asarken, sepeti bir sandalyenin üzerine koyun, böylelikle öne doğru bükülmek zorunda kalmazsınız. Çamaşırlarınızı, bel çukurunuzu artırmadan, hafifçe öne doğru eğilerek ası

    Yer silmeyi dizlerinizin üzerinde yapmayın. Uzun saplı bir temizlik malzemesi kullanın.

    Dizlerinizin üzerinde durmanızı gerektirecek bir iş yapacaksanız, dizlik kullanın ya da dizin altına minder gibi yumuşak bir dayanak koyun. Bu süre boyunca tek dizinizin üzerine değişimli olarak durun.

    Elektrikli süpürgesinin sapının yeterince uzun olmasına dikkat edin.

    Alışveriş çantalarını iki kola eşit olarak bölüştürün. Çok ağır yükler için alışveriş arabası kullanın.

    Ev işleri sırasında mutlaka dinlenme molası verin. Her 50 dakikalık çalışma sonrasında 10 dakika dinlenin.”

    Yrd. Doç. Dr. Yıldız Erdoğanoğlu, geçmeyen ağrı, kuvvet kaybı, uyuşma, yorgunluk, halsizlik, his kaybı, şişme ve yanma hissi, elleri sık sık sallama ihtiyacı, sıkı kavanozları ve kapı kollarını açmada zorlanma, taşınan bir eşyayı düşürme korkusu, gece uyanarak kolları sallama ihtiyacı, boynu ovma ihtiyacı gibi şikayetlerin önemli sinyaller olduğunu belirterek, bu durumda mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerektiğine vurgu yaptı.

  • Gebelik testi ve b-hcg merak ettikleriniz…!

    Gebelik testi ve b-hcg merak ettikleriniz…!

    HCG, tıp dilinde “humon coryonik gonadotropin”, gebeliğin erken dönemlerinden itibaren kanda ve idrar da tespit edilmesi ile gebeliğin teyit edilmesinde kullanılan bir hormondur. Gebeliğin ilk zamanlarında önce kanda yükselir daha sonra idrarda yükselerek idrar testlerinin pozitif olmasını sağlar. Yapı olarak “alfa” ve “beta” olmak üzere iki alttipi vardır. Alfa alt tipi yapı olarak vücudumuzda salgılanan diğer hormonlardan TSH ve LH hormonları ile aynı yapıya sahiptir. Beta alt tipi ise tamamen kendine özgüdür. Bu nedenle gebeliksürecinde beta alt tipinin ölçümü yapılmaktadır.

    Beta-HCG hormonu yumurtalıklardan atılan yumurta hücresi ile erkeğin sperm hücresinin birleşmesinden meydana gelen zigotun oluşumu ile salgılanmaya başlamaktadır. Zigot, bölünerek çoğalan hücre kitlesi şeklinde kadının tüplerinden rahim içine doğru yer değiştirir. Rahim iç duvarında yuvalandıktan sonra gebelik kesesi içerisinde daha sonra plasenta ya da eş oluşumunu sağlayan, gebelik kesesini çevreleyen “trofoblast ” olarak isimlendirilen hücreler tarafından HCG hormon salınımı olur. Bu hücreler gebeliğin ilerleyen zamanlarında “plasenta” ya da halk arasında “eş” olarak isimlendirilen yapının oluşumunu sağlar. Plasenta anne ile bebek arasındaki besin-oksijen-karbondioksit alışverişinde primer organdır. Aynı zamanda gebeliğin devamı için gerekli hormon sentezinde de görev alır.

    Görevi:

    Gebeliğin devamı için gerekli en önemli hormon Progesteron hormonudur. İlk üç ayda progesteron salgısı yumurtalıkta yumurtanın atılmasından sonra oluşan “korpus luteum” denilen yapıdan salgılanır. HCG hormonunun gebelikte son derece önemli bir görevi vardır; korpus luteumdan progesteron hormon salgılanmasını sağlar. Plasenta oluşumu tamamlandıktan sonra yani yaklaşık 10-12 haftalardan itibaren korpus luteum geriler ve progestereon artık bebeğin eşinden salgılanmaya başlar. Bu süreçte HCG hormon seviyeleri eskisi kadar yükselmez, bir miktar düşer ve aynı seviyelerde gebeliğin sonuna kadar kalır.

    hamilelik_gebelik_Testi

    Düzeyi:

    Döllenme oluştuktan 8-9 gün sonra kanda tespit edilebilen HCG hormonu gebeliğin 9-10. haftalarına kadar düzenli bir artış gösterir. İki günde bir yaklaşık iki katına ( en az %66 artış) çıkar. Daha sonraki süreçte plasenta gelişimini tamamlamış ve gerekli hormon sentezini üstlendiği için HCG seviyeleri 9-10. haftalardan itibaren bir miktar düşer ve sonrasında sabit kalır.

    HCG hormonu kan seviyesi laboratuardan laboratuara farklılık göstermekle birlikte 5-10 IU/ml değerlerinin üstüne çıktığında gebelik pozitif olarak kabul edilir. Dahan önce de belirttiğimiz gibi yapı olarak benzer olduğu başka hormonlar nedeniyle 5 IU’ye kadar üretiliyormuş gibi görülebilir. Bunun yanıltıcılığı nedeniyle bazı labotaruarlar 5 U/ml en alt kabul ederken bazıları 10 IU/ml’yi sınır kabul etmektedir. Maksimum olarak 100 000 IU/ml seviyelerini görmektedir.HCG hormonu gebelikte görülen bulantı ve kusmanın nedeni olarak suçlanmaktadır. Özellikle gebeliğin erken dönemlerinde daha az görülen, HCG’nin maksimum düzeylerine çıktığında bulantı ve kusmanında artması bu olasılığı güçlendirmektedir. HCG hormon sentezinin daha fazla olduğu çoğul gebelikler ve molar gebelikte (üzüm gebeliği) bulantı ve kusmalar tekiz gebeliklere göre daha fazla olmaktadır.

    Anormal artış gösteren HCG…

    HCG hormon seviyeleri normal tekiz gebeliklerde iki gün de bir iki katına ya da en az %66 artış gösterirken bazen bu artış düzenli olmamaktadır. Bu durumda seri HCG ölçümleri yapılarak gebeliğin gidişatı hakkında bilgi edineniliriz. Sık karşılaşılan durum henüz adet gecikmesi birkaç günlük iken gebeliğin tespit edilmesi ve ultrasonografi ile daha bir gebelik görülmesi söz konusu değil iken kan HCG düzeylerinin gerilemesi yani düşmesidir. “Biokimyasal gebelik ” olarakta bilinen bu durumla kadınlar çok sık karşılaşmaktadır. Gebeliklerin neredeyse %50’si bu şekilde sonlanmaktadır. Daha doğrusu cinsel aktif kadınların gecikmeli olarak gördükleri adetlerinin birçoğunda biokimyasal gebelik yaşadığı çalışmalarla gösterilmiştir.

    Dış gebelik anormal artış gösteren HCG değerlerinin diğer nedenidir. Dış gebelik gebelik ürününün rahim dışında yerleşmesi ile oluşan durumdur.

    Molar gebelik, diğer adı mol hidatiform ya da halk arasında üzüm gebeliği olarak bilinen gestasyonel trofoblastik hastalıkların bir türü olan bu durumda da HCG seviyeleri, normal gebeliğe göre daha fazla ve düzensiz artış ile kendini gösterir. Bu hastalık bebeği, plasenta ve zarlarını oluşturan hücrelerin anormal şekilde bölünmesine bağlı olarak meydana gelir. Kanserleşen tipleri olduğu gibi komplet mol ve parsiyel mol olmak üzere iyi huylu iki tipide bulunmaktadır. Komplet molde plasentayı oluşturan hücrelerde anormal artış ve bu hücrelerde ödem, şişlik nedeniyle üzüm benzeri şekilde ultrasonda tipik bir görüntü oluşturur. Buna kar yağdı manzarası denilmektedir. Ultrasonografik incelemede fetüs görünümü olmaz. Hastalar genellikle adet gecikmesi ve beraberinde gebelik testinin pozifleşmesi ile rutin kontrole geldiklerinde tanı alırlar ya da kanama olması üzerine yapılan küretaj işleminin patolojik incelemesi sonucunda tanı alır. İyi huylu diğer tip ise parsiyel molde kromozom yapısı bozuk fetüs ile birlikte yine şişmiş, ödemli plasenta görünümü vardır. Her iki durumda da gebelik devam ettirilemez sonlandırılması gerekir. Tedavi de vakum küretaj yöntemi kullanılır ama kanama riski nedeniyle hastane ortamında yapılması gerekli ve istenildiği takdirde kan, transfüzyon için hazır edilmelidir. Hastaların takiplerde HCG değerleri sıfır olana kadar bakılması gerekir. Üzüm gebeliği yaşayan kadınların kesinlikle 1 yıl korunması gerekmektedir. Gestasyonel trofoblastik hastalıkların diğer tipleri kanseröz gelişim göstermektedir. Tedavi bu durumda çok daha farklı olmaktadır

    Yine yumurtalık kanserlerinin bazı tiplerinde ve mesane kanseri gibi kanserlerde de hasta gebe olmadığı halde gebelik testi değerleri anormal olarak pozitif olabilmektedir.

    Çoğul gebelikler de plasenta hacim olarak daha fazla olduğu için salgılanan HCG düzeyi de daha fazla olmaktadır.

    Gebelik testi…

    Adet gecikmesi yaşayan her kadının aklına öncelikle gebelik gelmelidir ve mutlaka gebelik testi yapmalıdır. Adet gecikmesi her zaman gebelik anlamına gelmez ama eğer düzenli korunma yöntemi kullanmıyorsanız mide-bulantısı, kusma, göğüslerde hassasiyet, halsizlik, uyku hali, kasık ağrıları, karında şişlik gibi bulgularınız varsa gebe olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda mutlaka doktorunuzdan randevu alın ve muayene olun. Gebeliğin kesin bulgusu ultrason ile bebeğin gözlenmesi ve kalp atışlarının duyulmasıdır. Gebelik testi ile çok nadirende olsa yanıltıcı olabilmekte ya da yukarıda anlatıldığı gibi anormal gebelikler nedeniyle de pozitif olmaktadır.

    Gebelik testleri iki türlüdür: kan testi ve idrar testi

    Kan testi beklenilen adet tarihinizdeki gecikme ile birlikte pozitifleşir. Tahmini olarak beklenilen adet tarihindeki kan HCG değeri 100 IU/ml kadardır. Normal gelişen gebeliklerde iki günde bir iki kat artarak sentezine devam edilir. İdrar testleri ise kan HCG seviyeleri artıkça ortalama 1 hf sonra ancak pozitifleşmeye başlar. Eczanelerde satılan bu testler kullanım kolaylığı nedeniyle sık başvurulan testlerdir. Hastalara önerim aldıkları testleri prospektüslerini dikkatlice okumaları, son kullanma tarihine dikkat etmeleri ve doğru bir şekilde yapmaları. Gebelik beklentisi olan bayanlarda negatif sonuçlar hüsran yaratabilmektedir. Erken dönem de yapılan test ile negatif sonuçlar alınsa bile adet gecikmeniz devam ettiğ sürece doktorunuza başvurarak kan gebelik testi yaptırabilir, sonucu teyit edebilirsiniz.

    Op. Dr. Sonay İSENLİK tarafından yazılmıştır.

  • A ‘dan z ‘ye tüp bebek

    A ‘dan z ‘ye tüp bebek

    Kısırlık ( İnfertilite) ne demektir?

    Korunmasız düzenli cinsel ilişkiye rağmen bir çiftin ( kadının yaşı 35 altında ise) 1 yılın sonunda, (35–38 arasında ise) 6 ay sonunda, (38 üzeri ise 3 ay sonunda ) gebe kalamaması durumudur. Tüm dünyada çiftlerin yaklaşık %15’i kısırlık nedeni ile yardımcı üreme tekniklerine başvurmak zorunda kalmaktadır.

    Ne zaman doktora başvurmak gerekir?

    Genel olarak eşlerin herhangi bir korunma yöntemi uygulamadan ve düzenli cinsel ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl boyunca gebe kalamaması durumunda doktora müracaat etmeleri önerilir. Ancak çok sık ya da seyrek adet görmek, üç ve daha fazla düşük öyküsü, geçirilmiş pelvik enfeksiyon, erkekte testislerin küçük olması ve kadın yaşının ileri olması halinde bir yılı beklemeden doktora başvurmak gerekir.

    Tüp Bebek uygulamasında kadının yaşı başarıyı etkiler mi?

    Kadınlar için ideal üreme yaşı 18-25 arasıdır. Ancak, modern toplumlarda evlenme yaşı ve buna bağlı olarak gebelik yaşı giderek gecikmektedir. Günümüzde, özellikle kadınların iş hayatında aktif rol almasının artışıyla birlikte, doğurganlıklarını ertelemeleri söz konusudur. İleri yaşta bebek doğuran, özellikle ilk bebek için 30’lu yaşlarını bekleyen pek çok kadın mevcuttur. Tıptaki gelişmelere paralel olarak gebelik takibindeki gelişmeler de ileri yaş gebeliklerini teşvik eder bir hal almıştır. Uzun yıllar boyunca infertilite nedeni ile tedavi görüp de çocuk sahibi olamayan pek çok çiftin kısırlık tedavilerinde sağlanan başarılardan faydalanmak istemeleri de bu artış da önemli rol oynamaktadır. Bu durum tıbbi olarak bazı sorunları beraberinde getirmektedir. İleri yaş da anne olmak isteyip normal yollarla anne olamayan kadınlar, Ortalama 35 yaştan sonra yumurta sayılarının azalması veya yumurtaların kalitesinin bozulması nedeniyle tüp bebekte de gebelik oranı düşmektedir. Bu nedenle bayanlara erken evlenmeyi ve gebeliği geciktirmeleri önerilmektedir.

    Tüp Bebek tedavisinin başarısı nedir?

    Gebelik oranları merkezden merkeze ve çiftin özelliklerine göre değişiklik göstermekle birlikte dünyada kabul edilen gebe kalma oranı % 40 – 80 ve eve bebek götürme oranı %10-50 civardadır. Geri kalan yaklaşık %10’luk grup modern tıbbın bütün olanaklarına rağmen günümüzde çocuk sahibi olamamaktadır. Tüp bebek tedavisinin başarı oranı genç ve daha önce başarısız tüp bebek denemesi olmayan çiftlerde daha yüksektir. Kadın yaşı 35 erkeğin yaşı 45’in üzerinde ise başarı oranı daha düşüktür.

    tup_bebek_tedavisi

    Tüp Bebek tedavisiniz başarısız olduğu durumlarda ne kadar beklemek gerekir?

    İdeal olan iki tüp bebek denemesi arasında 2-3 ay beklenilmesidir. Maddi durum ve psikolojik faktörler uygun olduğunda ikinci deneme yapılabilir. Erkekte sperm kadında yumurta yoksa tekrar denemenin gereği yoktur, diğer taraftan kaliteli embriyo oluşturabilen ve ciddi bir rahim problemi olmayan kişilerde üst sınır koymak doğru olmayabilir, yedinci veya sekizinci denemede başarılı olmuş çiftlere rastlamaktayız, ancak üçüncü denemeden sonra aylık başarının belirgin olarak düştüğünü de unutmamak gerekir.

    Tüp Bebek tedavisinde başarıyı olumsuz yönde etkileyen faktörler nelerdir?

    Çiftlerin Yaşı, spermlerin ağır hasarlı olması rahim içinde embriyoların tutunmasını engelleyecek yapışıklık, myom veya polip gibi problemlerin olması, tüplerin içlerinin su dolu olması, endometrioma (çikolata kisti) olması tüp bebekte başarıyı olumsuz olarak etkiler.

    Çocuk sahibi olamayan çiftlerde tek tedavi yöntemi Tüp Bebek midir ?

    Çocuk sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerde detaylı bir inceleme ile problemin nereden kaynaklandığı aydınlatılmalı, tedavi gerekliliği belirlenmeli ve çiftin en kolay şekilde gebelik elde etmesini sağlayacak olan tedavi yöntemi belirlenerek çifte sunulmalıdır. Tedavi yöntemleri; en basit sınıflamayla cinsel ilişkinin düzenlenmesi, yumurtlama uyarısı ve takibi, aşılama ve tüp bebek tedavisidir.

    Tüp Bebek ( IVF ) işlemi nedir?

    Yumurtalıklarındaki yumurtalar ilaçlar yardımıyla uyarılan anne adaylarından ultrasonografi eşliğinde toplanan yumurtalarla baba adayından alınan spermlerin laboratuar ortamında döllenmesi ve daha sonra gelişen embriyoların rahim içerisine yerleştirilmesi işlemidir. Tedaviye cevap kişiden kişiye değişir ve her tüp bebek denemesinde farklı yanıt elde edilebilir.

    Tüp Bebek nasıl uygulanır?

    Verilen ilaç tedavisi ile anne adayından birden fazla yumurta alınır. Baba adayından alınan spermler, laboratuarda özel bir şekilde ayrıştırılır. Her yumurta ile beraber 50.000-100.000 sperm ile aynı kaba koyulur. Sperm parametrelerinin bozuk olduğu durumlarda bu sayı arttırılabilir. Bir spermin yumurtanın içine kendi başına girerek döllenme işleminin gerçekleşmesi beklenir. Döllenmiş yumurta hücreleri bölünerek embriyoyu geliştirir. Embriyolar her gün kontrol edilerek 2-3 gün laboratuar şartlarında büyümeleri sağlanır.

    Tüp Bebek tedavisi kimlere uygulanır?

    Klasik tüp bebek ( IVF ) tedavisi, genellikle tüplerinde tıkanıklık nedeniyle gebe kalamayan anne adaylarında tercih edilen bir tedavi şeklidir. Aynı zamanda baba adayının sperm tahlilinde tespit edilen sayı, hareket ve şekildeki hasarın orta şiddette olduğu durumlarda da uygulanır.

    tupbebek

    Mikroenjeksiyon ( ICSI-İntra Citoplasmic Sperm İnjection ) ve Tüp Bebek tedavisinin farkı nedir?

    Tüp bebek yönteminde, vücut dışına alınan sperm ve yumurtalar laboratuarda özel bir ortamda bir araya getirilerek döllenmenin kendiliğinden oluşması beklenir. Mikroenjeksiyon ( ICSI ) tedavisinde ise, tüp bebek ( IVF ) ‘den farklı olarak her bir yumurtanın içine bir sperm enjekte edilir ve embriyoların gelişimi için beklenir. Gelişen embriyolardan transfer için uygun olanlar seçilir.

    Tedavi ne kadar sürer?

    Tedavi, başından embriyo transferine kadar yaklaşık 15-18 gün, gebelik testi gününe kadar yaklaşık 30 gün sürer.

    Mikroenjeksiyon tedavisinin aşamaları nelerdir?

    Foliküllerin geliştirilmesi
    Yumurtaların toplanması OPU ( Oosit Pick )
    Laboratuar işlemleri
    Embriyo transferi ( E.T )
    Beta hcg ( kanda gebelik testi )

    tup_bebek

    Mikroenjeksiyon tedavisi kimlere uygulanır?

    Mikroenjeksiyon, genellikle şiddetli erkek kısırlığında uygulanır. Erkekte sperm sayısının çok düşük olması veya menisinde hiç sperm olmamasına karşın, testisinde sperm bulunan erkeklerin tedavisinde tercih edilir. Anne adayının yaşının 38’den fazla olduğu, baba adayının da herhangi bir problem olmadığı durumlarda da uygulanabildiği gibi anne ve baba adaylarının her ikisinde de infertiliteye yol açacak nedenlerden bir ya da bir kaçının bulunması durumlarında da uygulanır.

    Op. Dr. Tolga ECEMİŞ tarafından yazılmıştır.

  • Tüp bebek 2017 Fiyatları Maliyeti

    Tüp bebek 2017 Fiyatları Maliyeti

    Tüp bebek 2017 Fiyatları Maliyeti ücretleri ne kadar ? Tüp bebek tedavisi , tüp bebek ile bebek sahibi olmak isteyen adaylara uyguladıkları tedavi için kişilerden, farklı fiyatlar talep etmektedir. Tüp bebek tedavisi, maliyet açısından anne ve baba adaylarını yıpratabilen ve manevi açıdan da yorucu bir süreçtir. Yaklaşık 100 çiftten 15 tanesinin tüp bebek tedavi yöntemini yardımcı üreme tedavisi olarak seçip tedaviye başladığı düşünülürse, bu durumun ne denli çok insanı ilgilendirdiği anlaşılabilir.

    Tüp bebek 2017 Fiyatları Maliyeti

    Tüp bebek tedavileri, daha çok ilaç fiyatları sebebi ile maliyetleri yüksek tedavilerdir. Kliniklerin fiyatları, sundukları tedaviye ve kaliteye göre değişebilmektedir.Uzmanların tecrübeleri ve geri kalan her şey tedavinin maliyetini değiştiren etkenlerdir. Bu sebeple de tüp bebek tedavisi yapan her klinik aynı fiyatı vermez. Bundaki en önemli faktör, kliniklerde uygulanan teknoloji farklılıkları ve kişiye sunabileceği imkan ve koşullardır.

    2017 tüp bebek fiyatları nedir?

    Tüp bebek tedavisi fiyatları bu yıl, yani 2017 yılında geçen senelere kıyasla çok büyük farklılıklar göstermez. 2016 yılında en büyük fark gösteren tarafı, SGK’dan tüp bebek tedavi raporu elde eden kişiler için oldu.

    İlaçlar, testler gibi ilave gereksinimler de hesaba katıldığında bu fiyat  yükselebilir. Ultrason muayenesi, yumurtalıkların takip edilmesi için birden fazla kez uygulanır. Olgunlaşan yumurtalar belirlenen gün ve saatte anestezi altında OPU uygulanarak alınır. Ve bu işlem de tüp bebek fiyatlarının içinde dahil olan hizmetlerdendir. Bu hizmetlere, yumurtaların laboratuvar koşullarında döllenmesi (IVF), döllenen embriyoların anne adayının rahmine transfer edilmesi de eklenir.

    Tüp bebek 2017 Fiyatları Maliyeti
    Tüp bebek 2017 Fiyatları Maliyeti

    2017 tüp Bebek tedavisi için uygulanan ilaçların fiyatları
    Tüp bebek tedavisinde anne adayına hangi ilaçların uygun olacağının saptanması için adetin 2 günü yapılan kan testinde yumurtalıkların rezerv durumu değerlendirilir. Şayet anne adayının rezervleri iyi bir durumdaysa, tedavide kullanılacak ilaçların fiyatları farklılık gösterebilir. Yumurta rezervlerinin durumu iyi değil ise, sayısı az ise, anne adayının yaşı ilerlemiş ise, yumurtaların uyarılması için daha fazla ilaç kullanımı gerekmektedir. Bu da ek bir masraf olarak ailenin karşısına çıkar. Tüp bebek tedavisi ilaçları dışında yapılacak masraf değişebilir.  Uygulanacak olan bazı yöntemler, kimi kliniklerde ilave masraf olarak kişiden talep edilebilir. Hastaların bu uygulamalar için ilave ücret ödemeleri gerekip gerekemediğini kesinlikle sorması gerekmektedir.
    Burada önemli olan husus tedaviye başlarken toplam ne kadar ödeneceğinin ve bu ücrete nelerin dahil olduğunun net bir şekilde sorgulanmasıdır. Aksi taktirde tedavinin sonunda sürpriz ödemelerle karşılaşmak mümkündür. Kendini kanıtlamış tüp bebek merkezlerinde hastaya tedaviye başlarken işlemler detaylı bir şekilde anlatılır ve kurumsal yapı gereği sürpriz ödemeler ortaya çıkmaz.

    Tüp Bebek Tedavileri SGK Tarafından Karşılanıyor Mu?
    Tüm Dünya ülkerinde çok yaygın bir biçimde uygulanan tüp bebek tedavisi fiyatları, bazı ülkelerde 10 bin dolar kadar tutabilmektedir. Fakat Türkiye’de tüp bebek tedavisinde fiyat klinikten kliniğe değişir . Tedavide uygulanan ilaçlarla da birlikte fiyatlandırılır. Adayların sağlık güvencesi mevcut ise, bağlı olduğu kuruluştan faydalanması mümkündür. Ancak ilk olarak adayların sağlık bakanlığına bağlı olan bir kurumdan tüp bebek tedavisine uygun olduklarını gösteren bir rapor edinmeleri gerekir.

    Sağlık kurumundan rapor alan hastaların bağlı oldukları kurum tüp bebek tedavisi bir kısım bölümünü karşılayabilmektedir. Tüp bebek uygulamasının tamamlanmasının ardından tüp bebek tedavisi için alınan uygunluk raporu ile bağlı olunan kuruma bildirilerek kurumun üstlenmiş olduğu miktar adaylara geri ödenir. Eğer, baba adayında sperm bulunamıyor ise ve bu nedenle de cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç duyulmamış ise, uygulamanın ücreti gene kısmi bir biçimde adayın bağlı olduğu kuruluş tarafından ödenir. İlaçların fiyatları ise, anne adayı tedavi esnasında ilaç kullanmış ise, ilaç raporu ile bağlı olunan kuruma gidilerek ilaç ücretinin %80 kadarlık bir miktarını geri alabilirler.

    SGK tarafından tüp bebek fiyatlarının bir bölümü karşılanmaktadır. Tüp bebek yöntemi, bazı koşulların sağlanması durumunda SGK tarafından karşılanmaktadır. Bunlar:

    Uygulanan tıbbi tedavilerden sonra normal şekillerde çocuk sahibi olamadığının ve sadece yardımcı üreme tedavi yöntemleri ile gebelik sağlanabileceğine ilişkin sağlık kurulu raporu alınması.
    Anne adayının 23 yaşını doldurmuş ancak 40 yaşından gün almamış olması,
    Tedavinin yapıldığı merkezin Sağlık Kurumu ile sözleşmeli olması,
    Minimum 5 senedir genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi olup, 900 gün genel sağlık sigortası prim gün sayısının olması
    Son 3 sene içinde diğer tedavi yöntemlerinden netice alınamamış olduğunun kurumla sözleşmeli sağlık hizmeti sunucusu sağlık kurulları tarafından belgelenmesi, kanıtlanması
    gibi koşullar yerine getirilir ve kuruluşlardan rapor alınır ise, maliyetin bir kısmının karşılanması mümkün olabilir.

  • Uyku Kalitesini Artırmak İçin Yapabileceğiniz 7 Şey

    Uyku Kalitesini Artırmak İçin Yapabileceğiniz 7 Şey

    Uyku kalitesini artırmak için 7 farklı yöntem de öneriyoruz. Daha iyi bir uyku deneyimi için hemen okumaya başlayın! Uyku kalitenizi artırmak için size özel önerilerimizi keşfedin!

    Uyku, insan sağlığı için oldukça önemli bir ihtiyaçtır ve gerekli dinlenmenin sağlanması için yeterli ve kaliteli uyku şarttır. Ancak günümüzde stresli yaşam koşulları, teknolojik cihazların kullanımı ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları nedeniyle uyku kalitesi düşük birçok insan bulunmaktadır. Uyku sorunları genellikle günlük yaşantıyı olumsuz yönde etkiler ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu yazıda, uyku kalitesini artırmak için yapabileceğiniz 7 etkili yöntem hakkında bilgi edinebilirsiniz.

    Sağlıklı bir uyku için yapılması gerekenler, uykunun önemi ve uykusuzluk sorunları hakkında bilgilendirici içerikler sunulmaktadır. Uyku kalitenizi artırmak için kullanabileceğiniz pratik öneriler de yer almaktadır.

    Uyku Kalitesini Artırmak İçin Yapabileceğiniz 7 Şey

    Sağlıklı bir yaşam için iyi bir uyku kalitesi şarttır. Ancak modern yaşamın getirdiği stres, iş yoğunluğu, teknolojinin yaygın kullanımı gibi nedenlerle pek çok kişi uyku sorunları yaşamaktadır. Neyse ki, uyku kalitenizi artırmak için yapabileceğiniz birkaç basit şey vardır.

    1. Uyku Saatinizi Ayarlayın

    Uyku saatinizi her gece aynı saatte yatıp kalkacak şekilde ayarlamak, vücudunuzun uyku düzenini sağlamasına yardımcı olur. Bu düzenli uyku saati, vücudunuzun biyolojik saatinin doğal olarak düzenlenmesine yardımcı olur.

    1. Yatak Odanızı Rahatlatın

    Yatak odanız, uyku kaliteniz için oldukça önemlidir. Sessiz ve karanlık bir ortam oluşturmak, vücudunuzun uyku hormonu olan melatonin üretimini artırır. Yatak odanızın havalandırması iyi olmalıdır ve uyku sırasında sıcaklığın ideal olmasına dikkat edin.

    1. Kafein Tüketimini Sınırlayın

    Kafein, uyanık kalmak ve odaklanmak için tüketildiği gibi, uyku kalitesini de olumsuz etkiler. Gün içinde kafein tüketimini sınırlayarak uyku kalitenizi artırabilirsiniz.

    1. Yemek Saatinizi Ayarlayın

    Yatmadan önce ağır ve yağlı yiyecekler tüketmek, sindirim sistemi üzerinde stres yaratabilir ve uyku kalitenizi olumsuz etkileyebilir. Yemek saatinizi ayarlayarak, uyku öncesi hafif bir yemek yiyebilirsiniz.

    1. Egzersiz Yapın

    Egzersiz, uyku kalitenizi artırmanın en etkili yollarından biridir. Ancak, egzersizi uyku öncesi yapmak, vücudunuzun uyanık kalmasına ve uyku kalitenizin düşmesine neden olabilir. Egzersizi, uyku öncesi en az 3 saat önce yapmanız önerilir.

    1. Teknolojiden Uzak Durun

    Akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar gibi teknolojik cihazlar, uyku kalitenizi olumsuz etkileyebilir. Bu cihazların yaydığı mavi ışık, melatonin üretimini azaltır. Bu nedenle, yatmadan önce teknolojik cihazları kullanmaktan kaçınmanız önerilir.

    1. Melatonin Takviyesi Kullanın

    Melatonin, uyku hormonu olarak bilinir ve doğal olarak vücutta salgılanır. Ancak, melatonin takviyesi uyku kalitenizi artırmanıza yardımcı olabilir. Melatonin takviyesi, uyku düzenini bozan jet lag, gece vardiyası çalışmaları gibi durumlarda da kullanılabilir.

    Sonuç olarak, sağlıklı bir yaşam için iyi bir uyku kalitesi şarttır. Yukarıdaki önerileri uygulayarak uyku kalitenizi artırabilir ve daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olabilirsiniz. Ancak, ciddi uyku sorunlarınız varsa, mutlaka bir uzmana danışmanız önerilir.

  • Tüp Bebek tedavisinde Trofektoderm Biopsisi

    Tüp Bebek tedavisinde Trofektoderm Biopsisi

    Tüp bebek tedavilerinde başarısızlığın en önemli iki nedeni vardır. Bu nedenlerden ilki yumurtanın spermle döllenmesi sonrasında gelişen embiryonun sağlıklı çocuk oluşturamayacak kadar kalitesiz olmasıdır. İkinci neden ise embiryonun gömülüp gebeliği başlatacağı rahim içi zarının yetersiz kalmasıdır.

    Döllenmiş yumurtanın kalitesi sperm tarafından döllenmesı sonrası gelişmesinin laboratuvarlarda özel sistemlerle izlenmesi sonunda anlaşılır. Döllenmesi sonrasında 3. günde embiryonun içerdiği hücre sayısı, hücrelerin büyüklükleri, birbirlerine oranları, istenmeyen hücrelerin varlığı gebelik oluşturabilme olasılığı hakkında bilgi verir ve en iyi embiryoların seçilerek kullanmasına yardımcı olur. Bu şekilde gebelik olasılığı tedavi edilen hasta bazında en yüksek değerlere eriştirilmeye çalışılır.

    Embiryo kalitesini etkileyen diğer önemli bir faktör ise döllenme sonrasında oluşan embiryonun genetik yapısıdır ve embriyolardaki genetik düzenle ilgilidir. Kadın yaşı,spermle ilgili problemler,bağışıklık sistemi ve diğer genetik nedenler,döllenme sırasındaki gelişen sorunlar,ilaçların etkileri,kadına ait hormonal bozukluklar ve diğer hastalıklar oluşan embiryoların genetiğinde etkili olan kromozom yapılarını bozarak embiryoların canlı çocuk oluşturabilme özelliğini bozabilir. Bu durumlarda hastalar gebe kalamaz veya gebelik oluşsa bile düşükle sonuçlanır. Embiryolardaki genetik problemler ve düzensizlikler içindeki hücrelerden 1-2 tanesinin lazer sistemlerininde yardımı ile alınarak genetik laboratuvarlarda incelenmesi ile anlaşılabilir. Bu şekilde genetik yapısı normal ve güzel gelişmiş embriyolara bulunabilir ve rahim içine verildiklerinde yüksek gebelik oranları sağlanır ve düşükler önlenebilir.

    Embiryolardan hücre çıkarılmasının zamanlaması çok önemlidir. Gelişmenin 3. Gününde bu işlem yapıldığında kullanılan tekniğin embriyolara zarar verebileceği ve normal genetik yapıda olsalar dahi gebelik oluşturma özelliklerini azalabileceği son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Buna alternatif olarak döllenme sonrası 5. Güne kadar geliştirilen ve blastakist olarak adlandırılan embiryolardan alınan hücrelerle yapılan incelemelerin daha kesin sonuç verebilmesi ve bu girişimlerin gebelik olasılıklarını tekniğe bağlı olarak düşürmemesinden dolayı‘ Trofektoderm Biopsisi’ olarakta adlandırılan bu uygulamaları tedavide önemli bir alternatif olarak kullanılabilmesinin yolunu açmıştır. Biopsi yapılıp normal olarak saptanan embiryolar ayrıca yeni geliştirilen özel dondurma yöntemleriyle saklanabilmekte ve sonradan taze olanlarıyla aynı gebelik oranlarını verebilmektedirler.

    Gürgan CLINIC Tüp Bebek Merkezi yukarıda belirtilen yeni teknikleri son bilimsel verilerin ışığında değerlendirmiş ve bu sistemleri değişik hasta gruplarında uygulayarak çifte özel en yüksek gebelik olasılıklarına ulaşabilmiştir.

    “GENETİK DENGELEME VE BİRİKTİRME” olarak adlandırdığımız bu yöntem özellikle 2 ve üzerinde tüp bebek başarısızlığında,37 yaş üzerindeki kadınlarla over rezervi azalmış kadınlarda,spermle ilgili DNA kırılmaları saptanmış çiftlerde tedavi başarı oranlarını büyük ölçüde arttırmıştır. Bu tekniklerin uygulandığı 56 çiftte normal genetik yapıya sahip embiryo transferi rahim içi zarının da desteklenmesi ile yapıldığında gebelik oranları çifte özel olarak %60 a kadar yükseltilebilmiştir. Bu tedavi yaklaşımının ilk tedavi uygulaması olarak bütün hastalara uygulanabilmesi ile kişiye özel olarak en yüksek düzeye yükseltilebilecektir.
    Prof. Dr. Timur Gürgan

    Kaynak: Milliyet.com.tr

  • Gen tedavisiyle hemofilide yeni bir dönem

    Gen tedavisiyle hemofilide yeni bir dönem

    Hemofili hastalığı hayat boyu süren ciddi bir pıhtılaşma bozukluğudur. Genellikle erkekleri etkileyen hemofili, genetik geçişli (anneden erkek çocuğuna geçen) ama bulaşıcı olmayan bir kan hastalığıdır. Hemofili Federasyonu Genel Başkanı ve Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaan Kavaklı hemofili konusunda önemli bilgiler verdi ve hayat boyu süren bu hastalığın gen tedavisi ile tarihe karışabileceğini vurguladı.

     Hemofili Federasyonu Genel Başkanı ve Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaan Kavaklı bundan 10 yıl önce sünnet bile olamayan hemofili hastalarının şimdilerde klinik gelişmeler sayesinde daha rahat bir hayat sürdüğünü belirterek, şunları söyledi: “Artık yeni tanı koyulan çocuk ve genç hastalarımız daha şanslı. Çünkü gen tedavisi ile hastalıkları belki 10 yaşına gelmeden tarihe karışacak. O günler çok uzak değil. Artık hemofili hastaları geleceğe umutla bakıyor.”

    Artık hemofilik çocuklar korkmadan sünnet olabiliyor

    Prof. Dr. Kaan Kavaklı, sünnet konusunda hemofilik çocukların yaşadığı sorunları ve bu konuda gelinen aşamayı şöyle anlattı: “2005 yılında, yani Hemofili Federasyonu’nun yeni kurulduğu günlerde SSK, kendi güvencesindeki hemofili hastalarının sünneti için gerekli olan faktör VIII ilaçlarını sünnet için ödemiyor, sadece hastada kanama olursa onun tedavisinde karşılıyordu. Bunun gerekçesi de sünnetin “acil bir ameliyat” olmamasıydı. Bu durumda birçok hemofili hastası ciddi bir kanamasının olması için bekliyordu ki bu kanamaları tedavi edilirken kullanılacak faktör ilacıyla aynı zamanda sünneti de yapılabilsin. Faktör olmadan sünnet olmak ise ölümcül bir kanamaya neden olabilirdi. 15-20 yaşlarına kadar gelmiş ve hala sünnet olamayan hastalar vardı. Son 10 yıldır SGK, tüm hemofili hastalarının sünnette kullanılan faktör ilaçlarını karşılıyor.”

    gen_tedavisi_hemofili

    Hemofiliklerin ve yakınlarının ev tedavisi konusunda bilinçlenmeleri şart

    Prof. Dr. Kaan Kavaklı hemofili hastalarının hayatında çok önemli bir yeri olan “ev tedavisi” kavramını şöyle anlattı: “Hemofili hastası çocuklar daha küçük yaştayken anne-babalarına, 12 yaşından itibaren ise çocukların kendilerine damar içi ilaç uygulamasını öğretiyoruz. Bunu hastanede ve evlerinde onlara pratik eğitim veren deneyimli hemşirelerimiz sağlıyor. Eğitim alan aileler çok mutlu. Çünkü hem koruma tedavilerini haftada 2-3 kez evde kendileri yapıyor, hem de kanaması olduğu zaman hastane acil servislerine gitmeden evde kolayca tedavilerini kendileri yapıyor. Tabii ki bizle ve ekiplerimizle iletişimlerini hiç koparmıyorlar. Bundan 10 yıl önce ülkemizde çok nadir yapılan ev tedavisi artık günümüzde oldukça sık olarak kullanılıyor.”

    Türkiye’de 6.000 kayıtlı hemofili hastası var

    Prof. Dr. Kaan Kavaklı hemofilinin gelişimine neden olan genetik sorunu şöyle açıkladı: “Pıhtılaşma faktörlerinden faktör VIII veya IX genetik kusur nedeniyle karaciğerden salınamıyor. Kanda 13 farklı pıhtılaşma proteini de olsa, faktör VIII veya faktör IX olmayınca pıhtı yeterince sağlam oluşamıyor, hastanın kanaması durmuyor ve kanamalar daha çok iç kanama tarzında eklem içine veya kas veya deri altına oluyor. Bu nedenle travmalar, özellikle de kafa travması, beyin kanaması riski nedeniyle çok tehlikelidir. Hemofiliklerde görülen en sık ölüm nedeni, kafa travması sonrası yaşanan beyin kanamalarıdır. Hemofili hayat boyu süren bir hastalıktır ve temel bozukluk genlerde olduğu için kesin bir tedavisi yoktur. Kanamaları durdurmak yani tedavi için gereken faktör VIII ve faktör IX adlı ilaç kan ürünü olarak veya sentetik olarak (rekombinant) yurtdışında üretiliyor ve ülkemize ithal edildiği için oldukça pahalı. Ülkemizde 5000 hemofili A (faktör VIII eksikliği) ve 1000 hemofili B (faktör IX eksikliği) hastası kayıtlı.”

    Hemofili hastalarını kanamalardan korumak mümkün

    Hemofili hastalarının kanamadan korunabileceğini belirten Prof. Dr. Kaan Kavaklı, bu konuda şunları söyledi: “Hemofili hastalarının kanaması olmadan kendilerine faktör verilebilirse, bu çocukların kanamalarını engellemek mümkün. Bu ilaçlara “profilaksi” ilaçları diyoruz. SGK hemofili hastası çocukların profilaksi ilaçlarını ödüyor. Böylece birçok ülkede olduğu gibi biz de çocuklarımızı kanamalardan koruma imkanı buluyoruz. Artık Türkiye’deki hemofili hastalarında kanamaya bağlı eklem sakatlıkları nadiren görülüyor. Bundan 10 sene önce hemofiliklerin en az yarısında ciddi eklem sakatlıkları vardı ve “engelli” grubuna giriyorlardı. Şimdi çocuklarımız özgürce koşabiliyor.”

    Damar enjeksiyonu gerektirmeyen yeni nesil ilaçlar hemofili tedavisinde devrim yaratacak

    Günümüzde uygulanan yaygın hemofili tedavisindeki en zor tarafın damar yolunun ilaç kullanımı için zorunlu olması olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaan Kavaklı yeni geliştirilen tedavilerin bu anlamda umut verici olduğunu söyledi. “Şu anda 1-2 yaşlarında tanısı konan, ilaç kullanmaya başlayan ve hayat boyu süren bu hastalıkta haftada 2-3 kez damar yolundan ilaç almak zorunda kalan çocuk ve aile ciddi zorluklar yaşıyor. Bunu hem hasta çocuk, hem ailesi, hem de küçük bir bebeğe enjeksiyon yapmaya çalışan hemşire çok iyi bilir. Çoktandır beklenen yeni ilaç adaylarımız ise deri altından kullanılabilen monokolonal antikorlar. Bu ilaçlarla yapılan ilk denemeler çok başarılı gidiyor. Ülkemizde bu ilaç adaylarını uygulama ruhsatı olan tek merkez Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi Hematoloji ünitesi. Şu anda bu tedaviyi uyguladığımız üç genç erişkin hemofili hastası var. Onların şu ana kadar olan tedavisi hem etkin hem de güvenilir olarak devam ediyor. Bu yıl sonuna kadar her şeyin yolunda gitmesi halinde önümüzdeki yıl başında, ülkemizdeki en az üç merkezle birlikte ev tedavisine geçip, geleceğin ilaçları olan deri altı ilaçları daha çok hemofili hastasında kullanmayı ümit ediyoruz.”

    Gen tedavisinde sağlanacak gelişmelerle hemofili tarihe karışabilir

    “Bir gen hastalığı olan hemofilinin kalıcı olarak iyileşmesi ancak gen tedavisi ile mümkün olabilir. Aslında hemofili B hastaları bu konuda daha şanslı. İngiltere ve ABD’de 20 civarındaki ağır hemofili B hastası gen tedavisi ile ciddi iyileşmeler sağladı. Adenovirüs benzeri ve laboratuvar ortamında üretilen bazı taşıyıcı virüsler hastaya sağlıklı faktör IX geninin iletilmesi için kullanılabiliyor. 2011 yılında sözü edilen adenovirüs teknolojisi ile gen tedavisi uygulanan 10 ağır hemofili B hastası bugünlerde çok mutlu. Çünkü tek doz olarak uygulanan gen tedavisinden sonra 5 yıl geçmiş olmasına rağmen kanlarındaki faktör IX seviyesi hala %5’in üzerinde seyrediyor. Bu şu anlama geliyor; kanamalardan korunmak için faktör IX kullanmaya bile gerek yok. Bir sürpriz haber de temmuz ayı sonunda Amerika’nın Orlando şehrinde yapılan Dünya Hemofili Kongresi’nden geldi. Bir Amerikan firmasının geliştirdiği gen tedavisi tekniği yine adenovirüslerin kullanılmasıyla hemofili B’de daha önce yapılan gen tedavisi denemelerine benziyor. Ama sürpriz olan bulgular hastalarda gen tedavisinden 6 ay sonra bile hastalardaki faktör IX seviyesinin %100 yani normal düzeye ulaştığını gösteriyor. Bu durum da hastanın tek doz gen tedavisi ile iyileşmesi anlamına geliyor. Bu faktör seviyeleri 3-5 sene sonra da korunursa, iyileşme imkanı olmayan ve hayat boyu süren bu hastalık belki de gen tedavisi ile tarihe karışacak.”

    Gen tedavisi en geç 10 yıl içinde Türkiye’de de uygulanmaya başlayacak

    Son 15 yıl içinde 40 farklı ilaç araştırmasının yurt dışındaki diğer merkezlerle birlikte ülkemizde de yapıldığını belirten Prof. Dr. Kaan Kavaklı şunları söyledi: “Önümüzdeki 2-3 yıl içinde hem hemofili A hem hemofili B hastaları için uzun etkili faktörlerin Türkiye’deki hemofili hastalarında rutin kullanıma girmesini bekliyoruz. Deri altından çok kolay uygulanacak yeni ilaçların ise 3-5 yıl sonra uygulamaya girmesini umuyoruz. Gen tedavisinde ise; hemofili B için 5 yıl sonra, hemofili A için 10 yıl sonra günlük uygulamaya geçileceğini umuyoruz.”