HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR Savaşı kazanan arkadaşımız Kristal Yazdı.

E

EU1

Ziyaretçi
“ HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR” Savaşı kazanan arkadaşımız Kristal Yazdı.
“ HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR”

Çoook uzun bir yoldan sonra yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak için ancak fırsat bulabildim. İşte benim öyküm....

2000'de evlendim, evlendikten 8 ay sonra spontane bir gebeliğim oldu. Ancak sevinme fırsatı bulamadan 10 gün sonra yaklaşık 45 günlük iken düşük yaptım. Daha sonra bebek denemelerimizin sonuç vermemesi yüzünden doktorlara taşınmaya başladık. Aradan aylar, yıllar geçti, gittiğimiz doktorlardan birisi rahim filmi çektirmemi istedi, filmin sonucunda myom teşhisi koydu, ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Ben de doktoruma güvendiğim için başka bir doktorun fikrini almadan ameliyatımı oldum. Bir süre sonra doktor aşılama yapmaya karar verdi, 2 kez aşılama yaptık, sonra mikroenjeksiyon yöntemi ile %90 hamile bırakacağını belirtti. Doktorumun maalesef tarzı, paracıllığı ,ihmalkarlığı, O'na olan güvenimi sarstı, 2 aşılamanın ortalarında doktorun peşinden koşmaktan yorgun düştüğüm için başka bir doktora gittim. Gittiğim doktora tavsiye üzerine gittim, konuşurken güven verdi, titiz bir doktordu, gençti, benden bir yaş büyüktü, yeni bir merkez açmışlardı. Ancak bu konularda gerçekten doktorun tecrübeli oluşu, pratiklik, el maharetinin becerikli olması, pozitif olması, ekibinin çok iyi olması , önsezileri v.s. gibi faktörler siz de bilirsiniz ki çok önemli..Aşılama maalesef olumsuz sonuçlandı. Artık mikroenjeksiyon yaptırmaya karar verdik. İlaçlar başladı, ancak “Lucrin” denilen ilaç dozunu sanırım o kadar çok kullandı ki baskılama fazla olduğu için aşılamaya döndük. Sonuç yine başarısız.(”Aşılamayı yaparken şu anda Milli Piyango çekilişine katılıyorsunuz” diye bir ifade kullandı).Sonraki aşamada mikroenjeksiyon denemesi yapıldı. Yumurta toplanırken saatlerce müşahade altında tutuldum, çünkü kanamam başlamıştı. Kendisi de tedirgin oldu. Transfer yapılırken yüzü o kadar kötüydü ki o an bunun da olumsuz olacağını anladım. Çok umutsuz bir şekilde eşim ve ben evimize gittik. Embriyoların O’nun istediği şekilde gelişmediğini, zaten spermlerin de hareketsiz olduğunu söyledi..O doktor da tavsiye üzerine gittiğim doktordu ancak genç bir doktor olması, pozitif olmayı becerememesi, hemen demoralize olması bizi olumsuz etkiledi. Eşim ve ben çok üzgündük, bebeğimizin olacağını kalbimizde hissediyorduk ama bu doktorun bize yaşattıklarından dolayı kötü günler yaşadık. Sonuç negatif çıktı.

Reiki yapmaya başladım, aldığım gıdalarla bağışıklık sistemimin güçlenmesini sağladım. Aradan bir süre geçti , yine tavsiye üzerine başka bir doktora gittik, mikroenjeksiyon denemesi yapıldı, üçüz gebelik elde edildi. Dünyalar benim olmuştu, kendimi bulutların üzerindeymişim gibi hissediyordum, bebeklerim büyüyordu, elleri kolları , bacakları oynuyordu, ama her defasında doktorum üçüz gebeliğin çok zor olacağını, bir tanesini iptal etmemiz gerektiğini söylüyordu, hepsini birden kaybetme olasılığımın çok yüksek olduğunu belirtiyordu. Artık ısrarına dayanamadık, müdahale etmesine izin verdik. Aradan 10 gün geçti beni hastaneye zor yetiştirdiler, krizler geçiriyordum, ultrasona girdiğimde kalan ikizlerimden birinin de kalbinin durduğunu öğrendim. Doktorum hala kalan bir tanenin yaşayacağını söyleyip bizi eve gönderdi. Tabiki gece sabaha karşı bir kriz daha geldi, artık hastaneye yatırmak zorunda kaldılar. Bir türlü krizler geçmiyordu, yattığım özel hastane müdahale etmekte yetersiz kalınca gece ambulans ile Gazi Hastanesi’ne götürdüler. Teşhis; müdahale edilen bebeğin beni zehirlemesi idi.(dik sendromu başlamıştı, bütün kan değerlerim düşmüştü) Yaşama olasılığım %5 miş. Kalan bebeğin de tahliyesine karar verildi, suni sancı verilerek doğum yaptım.

Hastanede doğum yaparken eşim de yanımda idi.Bana bebişleri göstermediler, ancak eşim aynı kendisine benzediğini söyledi. Ertesi gün doktora çok ısrar ettiğim için çok kısa bir süre bebeğimi bana göstermeye ikna ettim. İnanılmaz bir şeydi, bütün organları oluşmuştu, gözleri , kulakları, burnu, kolları, bacakları, parmakları, içinde minicik kalbinin attığı minik göğsü....Hala gözümün önünden gitmiyor. Günlerce, aylarca rüyalarımdan gitmedi, O ve kardeşleri el ele tutuşmuşlar cennetin kapısındalar bunu biliyordum. Hep bana el salladılar, ne zaman ağlama krizlerim gelse, “Allahım içim acıyor” diye bağıra bağıra ağlamak istesem,kendimi tutamayıp ağlasam, sanki onların benim yanımda olduğunu hissediyordum, sanki içimden bir ses onların cennetin bahçesinden başka bir kardeş göndereceğini, ama sabırlı olmam gerektiğini söylüyordu. “Sabırlı ol , sen sağlıklı ve doğurgan bir kadınsın” diye sürekli olarak kendime telkin veriyordum. Duygularım bazen iyi oluyordu bazen de dibe vuruyordu, eşimle birbirimize olan sevgimiz olmasa artık yaşamanın bir anlamı kalmadığını düşündüğüm zamanlar olmadı değil... Ne zaman bir bebek görsem, ne zaman hamile bir hanım yolda karşıma çıksa içim cız ediyordu.

Tabi ki mücadele bitmedi, doktorum bu yaşananların üçüncü bebeğe yapılan müdahaleden kaynaklandığını kabul etti ve eğer bir gebelik gerçekleşti ise sonraki gebeliğin çok rahat olacağını söyledi, Ekim 2004’de tekrar mikroenjeksiyon denemesi yaptık başarısız oldu. Aradan yaklaşık 6 ay geçtikten sonra Mart 2005’de tekrar mikroenjeksiyon denendi. Bu kez hem doktorum hem de embriyolog transferden sonra “sen artık gebesin, her şey yolunda, müjdeli haberlerini bekliyoruz” diye beni eve gönderdiler. Siz de bilirsiniz ki uzun ve sabırla geçen 12 günden sonra sonuç olumsuz oldu. Doktorla görüşmeye gittim, eşimle birlikte oradan çıktığımızda anlatamayacağımız kadar kötü idik. Çünkü doktorumuz artık bizi tedavi etmek istemediğini, çünkü kendisine olan güveninin sarsıldığını, pes ettiğini, başka bir yere gitmemiz gerektiğini, el değiştirmenin uğurlu gelebileceğini, zaten benim menapoza girmeme az kaldığını, eşimde de problem olduğunu,mikroenjeksiyon denemelerinin başarısız olmama sebebinin rahimdeki yapışıklıktan da kaynaklananabileceğini düşündüğünü, bu yüzden yapışıklık var ise buna müdahale edilmesi gerektiğini düşündüğünü ( ki bebeklerin tahliyesinden bu yana nerdeyse 1 sene geçti, şimdi mi aklına geliyor bunlar, öyle bir şey var ise neden boş yere iki kez mikroenjeksiyon deniyor?) İstanbul’da Alman ve Amerikan Hastanesi’nin mikroenjeksiyon konusunda çok başarılı olduklarını, hatta istersek orada bir doktor arkadaşına bizi yönlendirebileceğini, Ankara’da kendi düzeyinde başka bir doktor ve tüp bebek merkezinin olmadığını düşündüğünü, Ankara’da yapılabilecek her şeyin yapıldığını, burada başka bir şey yapılamayacağını...v.s. birtakım can sıkıcı şeyler söyledi. Bütün hayallerim,umutlarım yıkıldı, hiç bir zaman anne olamayacaktım, bebeğimi kucağıma alamayacaktım, dünya başıma yıkılmıştı, her şey üstüme üstüme geliyordu.

Aradan aylar geçti, doktorun bizde yarattığı travmayı yavaş yavaş üzerimizden atmaya başladık, eşimle beraber tatilimize gittik, zamanımızı dostlarımızla geçirdik, bebek konusunu düşünecek zaman bırakmamaya özen gösteriyorduk. Birbirimize dillendirmiyorduk , bebek meselesini hiç açmıyorduk ama O da ben de bir gün bebeğimizi kucağımıza dair olan inancımızı hiç bir zaman yitirmedik. Bu arada yalnız kaldığım zamanlarda eşimden habersiz bizi anlayabilecek bir doktor arayışı içine girmiştim. İşte o an bir arkadaşım bana bu siteyi tavsiye etti. Hemen sitenize üye oldum. Büyük bir mucize oldu, artık yalnız değildim, bizi anlayan insanlar vardı, bizimle aynı hedefe doğru koşan, yaşadıklarını birbirleriyle paylaşan insanlar vardı. Dünyanın sonu gelmemişti, Sibel Hanım ile tanıştım, telefonlaştım, mailleştim, yaşadıklarımı paylaştım, O’ndan doktor tavsiyesi istedim, bana çok yardımcı oldu, beni anlayan birisinin , hatta birilerinin var olduğunu bilmek beni müthiş rahatlatmıştı. O’nun hikayesini belki yüz defa okumuşumdur. Her okuyuşumda O’nun azmini , kararlılığını görünce moralim daha da düzeliyordu. Her gün siteyi ziyaret ettim, mücadeleye devam edenler bölümü değil de mücadeleyi kazananlar bölümünü okudum, bebeği olup yaşadıklarını bizlerle paylaşan annelerin duygularını canı gönülden paylaştım. Siteyi ziyaret etmediğim günler kendimi eksik hisseder olmuştum.

Önümüzde çok zorlu ve uzun bir yol vardı, ikimiz de dizlerimizin üzerine düşmüştük, canımız yanmıştı ama zamanla yaralarımızı sarmıştık, artık yolumuza devam etmenin zamanı gelmişti. Sibel Hanım’ın bize tavsiye ettiği doktora gittik, öykümüzü doktora anlatmak tam 1 saatimizi aldı. Gittiğimiz doktor ve ekibi tam anlamıyla istediğimiz gibi doktorlardı, neden daha önce O’nlara gitmediğimize pişman olduk. Bizi anladı, bebeğimizin olmaması için bir neden olmadığını, ikimizin de kısır olmadığını ancak yardımcı üreme tekniklerinden faydalanabileceğimizi, normal yollarla denemeye devam etmemizi, bu arada biyolojik saatimizin aleyhimize çalıştığını,bu konularda insan psikolojisinin çok önemli olduğunu söyledi, muayene etti, raporlarımızı inceledi, rahimde bir yapışıklık olup olmadığını anlamak için histereskopi çekilmesini önerdi. Kendisi ve ekibi sıcak sımsıcaktı, kanımız kaynamıştı. Hemen tedaviye başladık, histeroskopide bir şey çıkmadı, mikroenjeksiyona karar verdik. Dong Quai ilacını kullanıyordum, tedavi öncesinde civanperçemi çayı içiyordum, iğneleri kendim yapıyordum, yüksek doz ile başlamıştık, onca iğneye rağmen dört tane yumurta oluştu, bunlardan üç tanesi döllendi, transfer edildi. Yine geçmek bilmeyen 12 gün, ve sonra hüzünlü sonuç.. Ancak doktorum ve ekibi bize o kadar yakın davranmıştı ki, aramızda o kadar güzel bir iletişim kurulmuştu ki nedense kendimizi daha rahat hissediyorduk. Psikoloji , moral hakikaten çok önemliydi. Bayram tatili yaklaşıyordu, doktorumuz bize bebek konusunu tamamen kafamızdan çıkararak canımızın istediği gibi bir tatil yapmamızı tavsiye etti. Artık biz eşimle kendimizi maddi olarak toparladıktan sonra son son bir kez daha mikro denemesi yaparız, olmazsa bir bebeği evlatlık ediniriz diye karar aldık. Madem bunca çabamıza rağmen bebiş bize gelmedi, bir bildiği var diye düşünüyorduk ve gerçekten bebek konusunu tamamen aklımızdan çıkararak tatilimize gittik. İnanılmaz eğlenceli bir tatil geçirdik, tam anlamıyla vur patlasın çal oynasın derler ya işte öyle.. Sigarayı bırakmıştım, içkiyi de hemen hemen içmiyor gibiydim,
kendimi özgür bıraktım, canım ne isterse onu yaptım, eşimle sanki balayına çıkmış gibiydik, bebeği düşünecek zamanımız bile olmamıştı. Güzel geçen bir tatilin ardından Ankara’ya döndük, ama tatil psikolojisi bizde hala devam ediyordu, her akşam dışarı çıkıyor, sosyal faaliyetlerde bulunuyorduk. Sonra tam adet olmam gereken günde kanamam oldu ve 1 gün sürdü. Kısa sürünce “tamam işte menapoza giriyorsun” dedim kendi kendime , biraz canım sıkıldı. Evlatlık edinme yollarını araştırmaya başlasak hiç fena olmayacak diye düşünmeye başladım, Sibel Hanım’dan gönüllü annelik koşulları hakkında bilgi almaya karar verdim. Birkaç gün geçince vücudumda tuhaf şeyler olduğunu farkettim, müthiş bir yorgunluk,uyku isteği, göğüslerimde dolgunluk hissi devam ediyordu. Bir sabah uyandım ve “ bugün mutlaka hamilelik testi yaptırmam gerekiyor “ diye kendi kendime karar aldım. O sabah eşim de bana gördüğü rüyayı anlattı. Rüyasında iki tane kız bebekle sohbet etmiş, kucağına almış, bebekler eşime “biz senin kızlarınız, artık gelmeye karar verdik, sizleri çok seviyoruz “ demişler. Eşim rüyanın etkisinden bir türlü kurtulamamıştı. Ben eşime hamilelik testi yaptıracağımı söylemedim umutlanmasın , üzülmesin diye.. İşyerimin yanında yeni açılan bir tıp merkezi vardı , öğle tatilimde gidip kan verdim, sonucun akşama doğru çıkacağını söylediler. İş yoğunluğu , akşam için planlar, kafamda başka şeyler..v.s. ben sonucu sormadım bile. Tam işten çıkacakken bana telefon geldi, “TEBRİKLER!!! HAMİLESİNİZ” Aman Tanrım o anda neye uğradığımı şaşırdım, inanamadım, aklıma ilk gelen şey hamilelik testinin yanlış yapıldığı, sonucun doğru olmadığı idi. Hemen sonucun faxlanmasını istedim, sonuç çok yüksekti. Evet elimdeki kağıtta hamile olduğum yazıyordu, ben hala inanamıyordum, bir yanlışlık mı vardı acaba? Ağlamaya başladım, hemen eşimi aradım, eşim dersteydi, ağlamaklı ses tonumu duyunca çok endişelenmişti. “BEN HAMİLEYİM” dedim, karşı tarafta inanılmaz uzun süren bir sessizlik oldu.O’ da şoka girmişti. Biraz kendine gelince doktora gideceğimi, izin alıp oraya gelmesini söyledim. Doktorumu aradım, mutlaka ultrasona girmek istediğimi söyledim. Bana güldü, önce beni kutladı, gebelik yeni olduğu için ultrasonda göremeyebileceğimizi , çok fazla umutlanmamamı söyledi. Eşimle doktorda buluştuk, şaşkın ve ne yapacağımızı bilemez bir durumdaydık, doktorumuz bizim halimize çok güldü. Evet ultrasonda gebelik kesesi görünmemişti ama rahim kalınlaşmıştı, bu da sonucun doğru olduğunu gösteriyordu, doktorumuz iki gün sonra tekrar testi yaptırmam gerektiği, kontrol edilmesini istedi. Eğer değer yüksek çıkmaya devam ederse ikiz olma olasılığının yüksek olduğunu söyledi. Doktordan çıktığımızda eşimle uzun bir süre beraber yürüdük, birbirimize sarıldık, hala “böyle bir şey nasıl olur, bu bir mucize “ diye birbirimize bakıp bakıp gülümsedik. O gece çok uzun sürdü, ikimizi de uyku tutmadı, sevinçten ne yapacağımızı bilemiyorduk. İki gün sonra BHCG tekrarlandı, evet sonuç yine yüksek çıkmaya devam ediyordu, bir de ultrasonda keseyi görebilseydim, işte o zaman inanacaktım. Bir hafta sonra ultrasona girdim. Doktoruma “kese görünüyor mu” diye sorduğumda “Kese demeyeceksin, keseler diyeceksin” dediğinde ikiz hamile olduğumu öğrendim. İşte orada duruyorlardı, uzun çooookkk uzun bir zaman sonra gelmeye karar vermişlerdi, canım bebişlerim benim, anne baba olarak bizi seçmişlerdi, şimdi o minicik kalpleri pıt pıt atıyordu, şu anda çok meşgullerdi, yapacak çok işleri vardı çünkü. Sevinçten hıçkırıklarla ağladım, onlara ben her sabah günaydın diyordum, telefonumun açılış cümlesi “Günaydın Kristallerim” di, onların geleceğine olan inancımı hiç bir zaman kaybetmemiştim. Evet onlar beni duymuşlardı, biz ne yaparsak yapalım geliş zamanlarını kendileri belirlemişti. En kötü anlarımda bile onlarla konuşmuştum, sohbet etmiştim. Canım yavrularım benim, her zaman evrene onların gelmesini çok istediğimi düşüncelerimle söylemiştim.

12/09/2006 ‘da 36 hafta 5 günlükken kızlarım dünyaya geldi, isimleri Elif ve Nazlı. Onlar karnımdayken onları hep okşadım, onlara hep bir sevgi denizi içinde olduklarını, sevgi dolu kucaklarımızı açıp onları dört gözle beklediğimizi, her şeyin yolunda olduğunu, güven içinde olduklarını söyledim.yolculuk

Sevgili bebek isteyen tüm anne adayları,

İşte benim öyküm de bu. Bu süreç çok zor bir süreç, sizleri çok iyi anlıyorum. Ancak unutmayın ki “HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR” , bu yüzden güzel şeyler düşünürseniz evrende yarattığınız bu enerji bir gün size geri dönecektir. Sizler en zor anlarınızda bile hep bebeğinizi kucağına alacağınızı, O’nun mutlaka geleceğini düşünün, O’nu kafanızda imgeleyin, evinizde bebeğinizin sesini duymaya , Onun kokusunu hissetmeye çalışın, Onunla konuşun. Bu arada inatçı olmayın, yaşadığınız başarısız deneyimler sizi yıldırmasın, kendinizi akışa bırakın. Akışa bıraktığınız anda O (veya onlar) gelecektir. Ben bunu bizzat yaşadım, sizlere kolay gelsin..

Sevgi ve ışıkla kalın.

Kristal
 
çok zor ama sonu bir o kadarda güzel inşallah günün birinde bizde alırız bebeklerimizi elimize
 
sagol canim paylasimin icin cok etkileendim kendimi tutamadim hele bebeklerinin karninda ölmesi allah kimsenin basina vermesin
 
senağlama allahım bana ve benim gibi anne olmak isteyenlerede evlat sevgi nasip etsin...öykünü okudum ve çok etkilendim...krıstal allah kızlarına uzun ömürler versin...bu sitede ilk sana yazıyorum esenlikle kal...
 
inan hikayen beni etkiledi ve ağladım çünkü benzer olaylar benimde başıma geldi allah hepimizin yardımccısı olsun seninle yazışmak isterim kib bebişlerinede
 
çok tuhaf oldum yaa okurken gözyaşlarımı tutamadım allah kızlarına uzun ömür bizlerde hayırlı evlat versin
 
darısı bizlere olsun.Çok güzel yazmışsın çok etkilendim.
 
harika bi yazı
inanın gözlerim dolu dolu okudum
bana ve bütün anne olmak isteyenlere Allah en kısa zamanda nasip eder inşallah
amiiin....
 
kızlar bizlerde pes etmeden allaha dua ederek ve bir gün bizimde bebişimizin olacağına inanarak tedavi olalım inanın faydasını görücez
 
amin canım Rabbim nazardan korusun inşallah....
kızlarınla eşinle huzurlu yuvanızda uzuuuuuuuuuun ve sağlıklı bi ömür geçirmenizi nasip etsin Taptığım Allahım...
 
suanda bagira bagira ,hickira hickira aglamak istiyorum.
allahim saglikli bi bebegi herkese nasip etsin ins.
 
sevgili kristal güzel enerjini hepimize yollamanı dört gözle bekliyorum.umarım herşey yolunda giderde hepimiz birgün buluşup bu yazdıklarımızı birbirimize anlatırız.tüm tüp bebek anne adaylarına sevgilerle
 
Süper bir hikaye..Sabah sabah okuyuverdim birden...senağlama Çok duygulandım............senağlama

İnanırsan olur, ben de buna inanmışımdır hayatım boyunca..

6 yasında bir oğlum var..Dünya onun üstüne kurulu...Allah isteyen herkese versin, Allah evlatlarımıza hayırlı uzun ömür nasip etsin..senağlama
 
Umarim Bizlerde Hayirlisiyla Bebiş Haberlerimizi
Bir Gün Umut Vermek Için Yazariz. Sevgiyle Kalin.
 
çoook güzeldi.
allahım kızların ve eşinle birlikte sağlıklı, mutlu bir ömür nasip etsin.
inşallah darısı başımıza.
 
“ HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR” Savaşı kazanan arkadaşımız Kristal Yazdı.
“ HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR”

Çoook uzun bir yoldan sonra yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak için ancak fırsat bulabildim. İşte benim öyküm....

2000'de evlendim, evlendikten 8 ay sonra spontane bir gebeliğim oldu. Ancak sevinme fırsatı bulamadan 10 gün sonra yaklaşık 45 günlük iken düşük yaptım. Daha sonra bebek denemelerimizin sonuç vermemesi yüzünden doktorlara taşınmaya başladık. Aradan aylar, yıllar geçti, gittiğimiz doktorlardan birisi rahim filmi çektirmemi istedi, filmin sonucunda myom teşhisi koydu, ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Ben de doktoruma güvendiğim için başka bir doktorun fikrini almadan ameliyatımı oldum. Bir süre sonra doktor aşılama yapmaya karar verdi, 2 kez aşılama yaptık, sonra mikroenjeksiyon yöntemi ile %90 hamile bırakacağını belirtti. Doktorumun maalesef tarzı, paracıllığı ,ihmalkarlığı, O'na olan güvenimi sarstı, 2 aşılamanın ortalarında doktorun peşinden koşmaktan yorgun düştüğüm için başka bir doktora gittim. Gittiğim doktora tavsiye üzerine gittim, konuşurken güven verdi, titiz bir doktordu, gençti, benden bir yaş büyüktü, yeni bir merkez açmışlardı. Ancak bu konularda gerçekten doktorun tecrübeli oluşu, pratiklik, el maharetinin becerikli olması, pozitif olması, ekibinin çok iyi olması , önsezileri v.s. gibi faktörler siz de bilirsiniz ki çok önemli..Aşılama maalesef olumsuz sonuçlandı. Artık mikroenjeksiyon yaptırmaya karar verdik. İlaçlar başladı, ancak “Lucrin” denilen ilaç dozunu sanırım o kadar çok kullandı ki baskılama fazla olduğu için aşılamaya döndük. Sonuç yine başarısız.(”Aşılamayı yaparken şu anda Milli Piyango çekilişine katılıyorsunuz” diye bir ifade kullandı).Sonraki aşamada mikroenjeksiyon denemesi yapıldı. Yumurta toplanırken saatlerce müşahade altında tutuldum, çünkü kanamam başlamıştı. Kendisi de tedirgin oldu. Transfer yapılırken yüzü o kadar kötüydü ki o an bunun da olumsuz olacağını anladım. Çok umutsuz bir şekilde eşim ve ben evimize gittik. Embriyoların O’nun istediği şekilde gelişmediğini, zaten spermlerin de hareketsiz olduğunu söyledi..O doktor da tavsiye üzerine gittiğim doktordu ancak genç bir doktor olması, pozitif olmayı becerememesi, hemen demoralize olması bizi olumsuz etkiledi. Eşim ve ben çok üzgündük, bebeğimizin olacağını kalbimizde hissediyorduk ama bu doktorun bize yaşattıklarından dolayı kötü günler yaşadık. Sonuç negatif çıktı.

Reiki yapmaya başladım, aldığım gıdalarla bağışıklık sistemimin güçlenmesini sağladım. Aradan bir süre geçti , yine tavsiye üzerine başka bir doktora gittik, mikroenjeksiyon denemesi yapıldı, üçüz gebelik elde edildi. Dünyalar benim olmuştu, kendimi bulutların üzerindeymişim gibi hissediyordum, bebeklerim büyüyordu, elleri kolları , bacakları oynuyordu, ama her defasında doktorum üçüz gebeliğin çok zor olacağını, bir tanesini iptal etmemiz gerektiğini söylüyordu, hepsini birden kaybetme olasılığımın çok yüksek olduğunu belirtiyordu. Artık ısrarına dayanamadık, müdahale etmesine izin verdik. Aradan 10 gün geçti beni hastaneye zor yetiştirdiler, krizler geçiriyordum, ultrasona girdiğimde kalan ikizlerimden birinin de kalbinin durduğunu öğrendim. Doktorum hala kalan bir tanenin yaşayacağını söyleyip bizi eve gönderdi. Tabiki gece sabaha karşı bir kriz daha geldi, artık hastaneye yatırmak zorunda kaldılar. Bir türlü krizler geçmiyordu, yattığım özel hastane müdahale etmekte yetersiz kalınca gece ambulans ile Gazi Hastanesi’ne götürdüler. Teşhis; müdahale edilen bebeğin beni zehirlemesi idi.(dik sendromu başlamıştı, bütün kan değerlerim düşmüştü) Yaşama olasılığım %5 miş. Kalan bebeğin de tahliyesine karar verildi, suni sancı verilerek doğum yaptım.

Hastanede doğum yaparken eşim de yanımda idi.Bana bebişleri göstermediler, ancak eşim aynı kendisine benzediğini söyledi. Ertesi gün doktora çok ısrar ettiğim için çok kısa bir süre bebeğimi bana göstermeye ikna ettim. İnanılmaz bir şeydi, bütün organları oluşmuştu, gözleri , kulakları, burnu, kolları, bacakları, parmakları, içinde minicik kalbinin attığı minik göğsü....Hala gözümün önünden gitmiyor. Günlerce, aylarca rüyalarımdan gitmedi, O ve kardeşleri el ele tutuşmuşlar cennetin kapısındalar bunu biliyordum. Hep bana el salladılar, ne zaman ağlama krizlerim gelse, “Allahım içim acıyor” diye bağıra bağıra ağlamak istesem,kendimi tutamayıp ağlasam, sanki onların benim yanımda olduğunu hissediyordum, sanki içimden bir ses onların cennetin bahçesinden başka bir kardeş göndereceğini, ama sabırlı olmam gerektiğini söylüyordu. “Sabırlı ol , sen sağlıklı ve doğurgan bir kadınsın” diye sürekli olarak kendime telkin veriyordum. Duygularım bazen iyi oluyordu bazen de dibe vuruyordu, eşimle birbirimize olan sevgimiz olmasa artık yaşamanın bir anlamı kalmadığını düşündüğüm zamanlar olmadı değil... Ne zaman bir bebek görsem, ne zaman hamile bir hanım yolda karşıma çıksa içim cız ediyordu.

Tabi ki mücadele bitmedi, doktorum bu yaşananların üçüncü bebeğe yapılan müdahaleden kaynaklandığını kabul etti ve eğer bir gebelik gerçekleşti ise sonraki gebeliğin çok rahat olacağını söyledi, Ekim 2004’de tekrar mikroenjeksiyon denemesi yaptık başarısız oldu. Aradan yaklaşık 6 ay geçtikten sonra Mart 2005’de tekrar mikroenjeksiyon denendi. Bu kez hem doktorum hem de embriyolog transferden sonra “sen artık gebesin, her şey yolunda, müjdeli haberlerini bekliyoruz” diye beni eve gönderdiler. Siz de bilirsiniz ki uzun ve sabırla geçen 12 günden sonra sonuç olumsuz oldu. Doktorla görüşmeye gittim, eşimle birlikte oradan çıktığımızda anlatamayacağımız kadar kötü idik. Çünkü doktorumuz artık bizi tedavi etmek istemediğini, çünkü kendisine olan güveninin sarsıldığını, pes ettiğini, başka bir yere gitmemiz gerektiğini, el değiştirmenin uğurlu gelebileceğini, zaten benim menapoza girmeme az kaldığını, eşimde de problem olduğunu,mikroenjeksiyon denemelerinin başarısız olmama sebebinin rahimdeki yapışıklıktan da kaynaklananabileceğini düşündüğünü, bu yüzden yapışıklık var ise buna müdahale edilmesi gerektiğini düşündüğünü ( ki bebeklerin tahliyesinden bu yana nerdeyse 1 sene geçti, şimdi mi aklına geliyor bunlar, öyle bir şey var ise neden boş yere iki kez mikroenjeksiyon deniyor?) İstanbul’da Alman ve Amerikan Hastanesi’nin mikroenjeksiyon konusunda çok başarılı olduklarını, hatta istersek orada bir doktor arkadaşına bizi yönlendirebileceğini, Ankara’da kendi düzeyinde başka bir doktor ve tüp bebek merkezinin olmadığını düşündüğünü, Ankara’da yapılabilecek her şeyin yapıldığını, burada başka bir şey yapılamayacağını...v.s. birtakım can sıkıcı şeyler söyledi. Bütün hayallerim,umutlarım yıkıldı, hiç bir zaman anne olamayacaktım, bebeğimi kucağıma alamayacaktım, dünya başıma yıkılmıştı, her şey üstüme üstüme geliyordu.

Aradan aylar geçti, doktorun bizde yarattığı travmayı yavaş yavaş üzerimizden atmaya başladık, eşimle beraber tatilimize gittik, zamanımızı dostlarımızla geçirdik, bebek konusunu düşünecek zaman bırakmamaya özen gösteriyorduk. Birbirimize dillendirmiyorduk , bebek meselesini hiç açmıyorduk ama O da ben de bir gün bebeğimizi kucağımıza dair olan inancımızı hiç bir zaman yitirmedik. Bu arada yalnız kaldığım zamanlarda eşimden habersiz bizi anlayabilecek bir doktor arayışı içine girmiştim. İşte o an bir arkadaşım bana bu siteyi tavsiye etti. Hemen sitenize üye oldum. Büyük bir mucize oldu, artık yalnız değildim, bizi anlayan insanlar vardı, bizimle aynı hedefe doğru koşan, yaşadıklarını birbirleriyle paylaşan insanlar vardı. Dünyanın sonu gelmemişti, Sibel Hanım ile tanıştım, telefonlaştım, mailleştim, yaşadıklarımı paylaştım, O’ndan doktor tavsiyesi istedim, bana çok yardımcı oldu, beni anlayan birisinin , hatta birilerinin var olduğunu bilmek beni müthiş rahatlatmıştı. O’nun hikayesini belki yüz defa okumuşumdur. Her okuyuşumda O’nun azmini , kararlılığını görünce moralim daha da düzeliyordu. Her gün siteyi ziyaret ettim, mücadeleye devam edenler bölümü değil de mücadeleyi kazananlar bölümünü okudum, bebeği olup yaşadıklarını bizlerle paylaşan annelerin duygularını canı gönülden paylaştım. Siteyi ziyaret etmediğim günler kendimi eksik hisseder olmuştum.

Önümüzde çok zorlu ve uzun bir yol vardı, ikimiz de dizlerimizin üzerine düşmüştük, canımız yanmıştı ama zamanla yaralarımızı sarmıştık, artık yolumuza devam etmenin zamanı gelmişti. Sibel Hanım’ın bize tavsiye ettiği doktora gittik, öykümüzü doktora anlatmak tam 1 saatimizi aldı. Gittiğimiz doktor ve ekibi tam anlamıyla istediğimiz gibi doktorlardı, neden daha önce O’nlara gitmediğimize pişman olduk. Bizi anladı, bebeğimizin olmaması için bir neden olmadığını, ikimizin de kısır olmadığını ancak yardımcı üreme tekniklerinden faydalanabileceğimizi, normal yollarla denemeye devam etmemizi, bu arada biyolojik saatimizin aleyhimize çalıştığını,bu konularda insan psikolojisinin çok önemli olduğunu söyledi, muayene etti, raporlarımızı inceledi, rahimde bir yapışıklık olup olmadığını anlamak için histereskopi çekilmesini önerdi. Kendisi ve ekibi sıcak sımsıcaktı, kanımız kaynamıştı. Hemen tedaviye başladık, histeroskopide bir şey çıkmadı, mikroenjeksiyona karar verdik. Dong Quai ilacını kullanıyordum, tedavi öncesinde civanperçemi çayı içiyordum, iğneleri kendim yapıyordum, yüksek doz ile başlamıştık, onca iğneye rağmen dört tane yumurta oluştu, bunlardan üç tanesi döllendi, transfer edildi. Yine geçmek bilmeyen 12 gün, ve sonra hüzünlü sonuç.. Ancak doktorum ve ekibi bize o kadar yakın davranmıştı ki, aramızda o kadar güzel bir iletişim kurulmuştu ki nedense kendimizi daha rahat hissediyorduk. Psikoloji , moral hakikaten çok önemliydi. Bayram tatili yaklaşıyordu, doktorumuz bize bebek konusunu tamamen kafamızdan çıkararak canımızın istediği gibi bir tatil yapmamızı tavsiye etti. Artık biz eşimle kendimizi maddi olarak toparladıktan sonra son son bir kez daha mikro denemesi yaparız, olmazsa bir bebeği evlatlık ediniriz diye karar aldık. Madem bunca çabamıza rağmen bebiş bize gelmedi, bir bildiği var diye düşünüyorduk ve gerçekten bebek konusunu tamamen aklımızdan çıkararak tatilimize gittik. İnanılmaz eğlenceli bir tatil geçirdik, tam anlamıyla vur patlasın çal oynasın derler ya işte öyle.. Sigarayı bırakmıştım, içkiyi de hemen hemen içmiyor gibiydim,
kendimi özgür bıraktım, canım ne isterse onu yaptım, eşimle sanki balayına çıkmış gibiydik, bebeği düşünecek zamanımız bile olmamıştı. Güzel geçen bir tatilin ardından Ankara’ya döndük, ama tatil psikolojisi bizde hala devam ediyordu, her akşam dışarı çıkıyor, sosyal faaliyetlerde bulunuyorduk. Sonra tam adet olmam gereken günde kanamam oldu ve 1 gün sürdü. Kısa sürünce “tamam işte menapoza giriyorsun” dedim kendi kendime , biraz canım sıkıldı. Evlatlık edinme yollarını araştırmaya başlasak hiç fena olmayacak diye düşünmeye başladım, Sibel Hanım’dan gönüllü annelik koşulları hakkında bilgi almaya karar verdim. Birkaç gün geçince vücudumda tuhaf şeyler olduğunu farkettim, müthiş bir yorgunluk,uyku isteği, göğüslerimde dolgunluk hissi devam ediyordu. Bir sabah uyandım ve “ bugün mutlaka hamilelik testi yaptırmam gerekiyor “ diye kendi kendime karar aldım. O sabah eşim de bana gördüğü rüyayı anlattı. Rüyasında iki tane kız bebekle sohbet etmiş, kucağına almış, bebekler eşime “biz senin kızlarınız, artık gelmeye karar verdik, sizleri çok seviyoruz “ demişler. Eşim rüyanın etkisinden bir türlü kurtulamamıştı. Ben eşime hamilelik testi yaptıracağımı söylemedim umutlanmasın , üzülmesin diye.. İşyerimin yanında yeni açılan bir tıp merkezi vardı , öğle tatilimde gidip kan verdim, sonucun akşama doğru çıkacağını söylediler. İş yoğunluğu , akşam için planlar, kafamda başka şeyler..v.s. ben sonucu sormadım bile. Tam işten çıkacakken bana telefon geldi, “TEBRİKLER!!! HAMİLESİNİZ” Aman Tanrım o anda neye uğradığımı şaşırdım, inanamadım, aklıma ilk gelen şey hamilelik testinin yanlış yapıldığı, sonucun doğru olmadığı idi. Hemen sonucun faxlanmasını istedim, sonuç çok yüksekti. Evet elimdeki kağıtta hamile olduğum yazıyordu, ben hala inanamıyordum, bir yanlışlık mı vardı acaba? Ağlamaya başladım, hemen eşimi aradım, eşim dersteydi, ağlamaklı ses tonumu duyunca çok endişelenmişti. “BEN HAMİLEYİM” dedim, karşı tarafta inanılmaz uzun süren bir sessizlik oldu.O’ da şoka girmişti. Biraz kendine gelince doktora gideceğimi, izin alıp oraya gelmesini söyledim. Doktorumu aradım, mutlaka ultrasona girmek istediğimi söyledim. Bana güldü, önce beni kutladı, gebelik yeni olduğu için ultrasonda göremeyebileceğimizi , çok fazla umutlanmamamı söyledi. Eşimle doktorda buluştuk, şaşkın ve ne yapacağımızı bilemez bir durumdaydık, doktorumuz bizim halimize çok güldü. Evet ultrasonda gebelik kesesi görünmemişti ama rahim kalınlaşmıştı, bu da sonucun doğru olduğunu gösteriyordu, doktorumuz iki gün sonra tekrar testi yaptırmam gerektiği, kontrol edilmesini istedi. Eğer değer yüksek çıkmaya devam ederse ikiz olma olasılığının yüksek olduğunu söyledi. Doktordan çıktığımızda eşimle uzun bir süre beraber yürüdük, birbirimize sarıldık, hala “böyle bir şey nasıl olur, bu bir mucize “ diye birbirimize bakıp bakıp gülümsedik. O gece çok uzun sürdü, ikimizi de uyku tutmadı, sevinçten ne yapacağımızı bilemiyorduk. İki gün sonra BHCG tekrarlandı, evet sonuç yine yüksek çıkmaya devam ediyordu, bir de ultrasonda keseyi görebilseydim, işte o zaman inanacaktım. Bir hafta sonra ultrasona girdim. Doktoruma “kese görünüyor mu” diye sorduğumda “Kese demeyeceksin, keseler diyeceksin” dediğinde ikiz hamile olduğumu öğrendim. İşte orada duruyorlardı, uzun çooookkk uzun bir zaman sonra gelmeye karar vermişlerdi, canım bebişlerim benim, anne baba olarak bizi seçmişlerdi, şimdi o minicik kalpleri pıt pıt atıyordu, şu anda çok meşgullerdi, yapacak çok işleri vardı çünkü. Sevinçten hıçkırıklarla ağladım, onlara ben her sabah günaydın diyordum, telefonumun açılış cümlesi “Günaydın Kristallerim” di, onların geleceğine olan inancımı hiç bir zaman kaybetmemiştim. Evet onlar beni duymuşlardı, biz ne yaparsak yapalım geliş zamanlarını kendileri belirlemişti. En kötü anlarımda bile onlarla konuşmuştum, sohbet etmiştim. Canım yavrularım benim, her zaman evrene onların gelmesini çok istediğimi düşüncelerimle söylemiştim.

12/09/2006 ‘da 36 hafta 5 günlükken kızlarım dünyaya geldi, isimleri Elif ve Nazlı. Onlar karnımdayken onları hep okşadım, onlara hep bir sevgi denizi içinde olduklarını, sevgi dolu kucaklarımızı açıp onları dört gözle beklediğimizi, her şeyin yolunda olduğunu, güven içinde olduklarını söyledim.yolculuk

Sevgili bebek isteyen tüm anne adayları,

İşte benim öyküm de bu. Bu süreç çok zor bir süreç, sizleri çok iyi anlıyorum. Ancak unutmayın ki “HER DÜŞÜNCENİN BİR ENERJİSİ VARDIR” , bu yüzden güzel şeyler düşünürseniz evrende yarattığınız bu enerji bir gün size geri dönecektir. Sizler en zor anlarınızda bile hep bebeğinizi kucağına alacağınızı, O’nun mutlaka geleceğini düşünün, O’nu kafanızda imgeleyin, evinizde bebeğinizin sesini duymaya , Onun kokusunu hissetmeye çalışın, Onunla konuşun. Bu arada inatçı olmayın, yaşadığınız başarısız deneyimler sizi yıldırmasın, kendinizi akışa bırakın. Akışa bıraktığınız anda O (veya onlar) gelecektir. Ben bunu bizzat yaşadım, sizlere kolay gelsin..

Sevgi ve ışıkla kalın.

Kristal
O kadar etkilendim ki hikayenizi okurken,aradan yıllar geçmiş..
Ben de yıllar sonra hikayenize denk gelmişim.
Şimdi çiçek gibi genç kızlardır eminim 🤍
Umut doldum.
Işığınız hep parlasın
Sevgilerle 🦋
 
X