İncir Kuşları- Boşnak Kızın Bir Solukta Okunan Hikayesi

BusraYildiz

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
20 Mart 2012
8
0
Suada'nın kaderi ve büyük aşkı İncir Kuşları'nda

.Bu öyle bir kin ki 150 bin masum insanın canına kıyabiliyor. Hatta 40 bin kadar kadına tecavüz edip, hamile bırakıp nefret çocukları dünyaya getirebiliyor. O yüzden bu kitap, Müslümanların kendisiyle yüzleşme kitabı. Çünkü Boşnaklar Avrupa'nın ve Birleşmiş Milletler'in göz yumduğu Bosna'daki katliamın içinde Müslüman oldukları için bu savaşın mağduru oldu…"

Bu cümleler, ‘Aşk yazan adam’ deyince akla ilk gelen isimlerden Sinan Akyüz’e ait. Alfa Yayınları’ndan çıkan son kitabı İncir Kuşları’nın fonunda Bosna Savaşı, önde ise bir aşk hikayesi; Boşnak kızı Suada’nın hikayesi var.

Konservatuar öğrencisi Suada’ya biri Müslüman Boşnak, diğeri ise Hıristiyan Sırp iki genç aşık olur. Gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise “Kalbimde iki kişiye yer yok” cevabını alır. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992’yi gösterdiğinde ise Suada ‘hayır’ dediği genç adamın eline esir düşer. Peki ya sonra… Sonrası esaret, tecavüz, yokluk, açlık ve aşk...

Aşkın içinde “savaşı ve şiddeti”, savaşın içinde de “aşkı ve inancı” göreceğiniz kitap tüylerinizi diken diken edecek gerçek bir aşk hikayesi... Altıncı baskısını yapan İncir Kuşları’nı ve bu gerçek aşkın kahramanı olan Suada’yı kitabın yazarı Sinan Akyüz’le konuştuk.

Bu arada röportajın sonunda soracağımız soruya doğru yanıt veren 20 kişi, yazar Sinan Akyüz imzalı İncir Kuşları'nı kazanacak. İpucu röportajın içinde. Bol şans...

Gerçek hikayeler yazmayı tercih ediyorsunuz. İncir Kuşları romanının hikayesi mi size geldi, yoksa siz mi hikayeye gittiniz?
Aslında ben hikayeye gittim. Bosna-Hersek, Türkiye maçına giden bir arkadaşım beni de davet etti. Ben de futbolla çok ilgili olmadığı halde ülkeyi çok merak ettiğim için turistik bir gezi amacıyla Bosna’ya gittim. Orada keyifli bir grupla sohbet ederken Halide Hanım, savaş döneminden bahsetti ve Suada’nın hikayesini anlattı. Aslında üç kız kardeşin hikayesini anlattı…

Hikayeyi dinlediğim günün üzerinden yıllar geçti, ama aklımda hep aynı hikaye vardı. Ve bir gün Halide Hanım’a e-posta attım, Suada’yla beni bir araya getirmesini istedim.

Çok etkilendiniz anlaşılan. Kaç yıl boyunca atamadınız aklınızdan?
4 yıl boyunca bir türlü atamadım hikayeyi kafamdan. Ama elimde de yazmam gereken hikayeler vardı, hepsini sıraya koymuştum. Bir buçuk sene önce Halide Hanım aracı oldu ve Suada’yla bizi Bosna’da bir araya getirdi. Günlerce konuştuk.

“ÜÇ GÜN KAPISINDA OTURUP BEKLEDİM”

İncir Kuşlar’ında sadece Suada’nın değil pek çok kadının da tüyleri diken diken eden hikayesine tanık oluyoruz. Onlarla nasıl iletişime geçtiniz?
Kesinlikle. Aslında Bosna’ya gittiğimde sadece Suada’nın değil birçok kadının hikayesini dinlemek istedim. Ülkede savaş döneminde esir düşmüş ve tecavüze uğramış kadınların dernekleri var. Oraya gittim görüşmek istedim, ama onlar istemedi. Mesela 3 gün Memnune Hanım’ın ofisinin kapısında oturdum. En sonunda biri çıktı ofisten ve dedi ki “Şu taksiye binin, sizi Memnune Hanım’a götürecek”. Onun sayesinde de yan karakterlerin iletişim adreslerini aldım.

Kaderci bir roman mı İncir Kuşları?
Bu kitap kesinlikle kadere inananların romanı. Çünkü bir dönem size aşık olan bir adam, tekrar karşınıza çıkıyor, ama siz başka bir adama aşıksınız ve ona “hayır” diyorsunuz. Ve o hayır dediğiniz adam, bir süre sonra çıkan savaşta esir düştüğünüz yerin komutanı çıkıyor. Ve Suada’nın ya da başka bir değişle Boşnak kadınlarının hikayesi böyle başlıyor.

Kitabın adı neden İncir Kuşları?
Savaş dönemi. Yokluk, kıtlık var. Yeşil mercimekten kahve yapıp içiyorlar. Bir komşunun eşi tesadüfen bir yerlerden gerçek kahve buluyor. Mutfakta kahveyi yaparken komşusu iki oğluna ‘çıkın Suada ablanıza biraz incir toplayın” diyor. Çocuklar inciri topladıkları sırada bomba incir ağacının üzerine düşüyor.
Kitabın isminin hikayesi buradan geliyor, ama okuru bir sürpriz de bekliyor. O yüzden bu sorunun ucunu açık bırakıyorum.

Savaş dönemini bir kadının dilinden okumak çok sarsıcı...
Evet. Çünkü bu savaşın esas mağduru kadınlar. Savaşta soykırım ve soy dönüştürme vardı. Bu nedenle, o dönemi kadınların gözüyle anlatmak istedim.

Daha çok kadınların tercih ettiği bir yazarsınız. Bu kadar “İncir Kuşları’nı kadın gözüyle yazdım” demekle romanınızı belki de ilk kez alacak erkek okuyucularınızı kaybedebilirsiniz. Bu durum sizi endişelendirmiyor mu?

Böyle bir kaygım yok. Kabul ediyorum, benim ağırlıklı okurum kadın. Oran ver derseniz yüzde 65’e yüzde 35 gibi bir kadın üstünlüğü var. Ama yazar olarak siz hikayeye bakıyorsunuz. O andan itibaren ‘erkek okuru mu kaybederim, kadın okuru mu kazanırım ya da tam tersi mi olur’ hiç umurumda değil açıkçası.

Hem artık yazar olarak da şöyle bir bakışım var; ben yazarım ve tarafsızım. Zaten hikayelerimi hem kadınların penceresinden çok iyi yansıtabiliyorum hem de erkek olduğum için erkeklerin penceresinden kadınlara erkeklerin dünyasını iyi anlatıyorum. Hem de maskesiz

Yazım sürecinden bahsedebilir misiz?
Romanda kahramanınızı bir noktadan bir noktaya göndereceksiniz. Ama o noktanın yolu var mı, gidişi var mı, otobüs çalışıyor mu, araba kaç saatte gidiyor... gibi detayları yazabilmek için cevaplarını bilmek zorundasınız. O yüzden 2011’in başlarında Bosna’ya gittim ve bir buçuk ay orada kaldım. O yüzden İncir Kuşları beni çok yoran bir kitap oldu. Ama coğrafyasının ve tarihinin dışında, bir ulusun hayatını anlatmak daha çok yordu. Çünkü endişelerim vardı. “Acaba gerçekleri yansıtabildim mi, yazarken onları kırdım mı, yanlış bilgi mi topladım?” diye.

Ruhen mi yordu?
Onların yaşadığı hayata çok üzüldüm ve yazarken de çok ağladım. Zaten ben yazarken ağlayamıyorsam okura muhakkak o duyguyu geçirememişimdir.

Kriter kendiniz misiniz?
Evet, ben gülüyorsam okur da gülüyor ben ağlıyorsam okur da ağlıyordur. Zaten İncir Kuşları’yla sekizinci kitabımı yazmış oldum. Bunu artık o kadar iyi test ettim ki bundan hiç endişem yok. Ben bir okur modeliyim.
AŞIK OLDUĞUM KADINLAR ÜZERİMDEN SİLİNDİR GİBİ GEÇTİ”

Hiç gerçek hikayelere dayanmasanız yine aşk romanı yazabilir misiniz?
Aslında yazmayı düşünüyorum malzemelerim de var. Hatta hakkıyla yazacağımı da düşünüyorum, ama şu anda elimdeki hikayeler o kadar vurucu ki...
Bir zaman gelecek yazacağım. Kendi hayal dünyamda yarattığın bir öyküm var ve o öyküyü okuyucuma anlatmak istiyorum.

Yaşanmışlıklarla alakalı mı? Belki de siz bu kadar derin aşk yaşamamışsınızdır?
Aslında ben zamanında çok aşk yaşadım. Aşık olduğum kadınlar oldu, üzerimden silindir gibi geçtiler. İlişkiler konusunda geçmişim çok sağlam. Çok yaralar, darbeler aldım. Aşk da bu değimlidir zaten…

Peki, İncir Kuşları’ndan sonra okuyucu kendi yarattığınız öyküyü mü yoksa yine bir gerçek aşk hikayesini mi okuyacak? Biraz ipucu verebilir misiniz?
Ben bu gerçek hikayelerden kaçıp kendi kitabımı yazacağım diyorum, ama bir bakıyorum Ürdün’den bir e-posta. 84 yaşında bir kadın ve size annesinin hayat hikayesini anlatmak istiyor. Kadıncağız kalktı yazın İstanbul’a geldi. 3 hafta boyunca beraberdik ve bana annesinin hikayesini anlattı. Çok etkileyici bir hikaye. 1900’lü yıllarda başlıyor Çanakkale’nin Biga ilçesinden Ürdün’e uzanan bir hikaye. Şimdi düşünüyorum bunu yazamamak ihanet olur. O kadar etkiledi ki beni. Kadın ağlıyor ben de onun karşısında ağlıyorum. Yani anlayacağınız benim kendi hikayem yine kaldı.

Ne zaman raflarda göreceğiz yeni kitabı?
2013-2014 kitabı olarak düşünüyorum. Hikaye o kadar gerçek ve yüreğe dokunuyor ki.. Kendime şunu diyorum “ne kadar üretirsen üret şu hikayelerin üzerine ne kadar çıkabileceğim” onun korkusunu yaşıyorum.

“SANAL DÜNYANIN TANRISIYIM”

Romanlarınızı nasıl bir ortamda yazıyorsunuz?
Yalnız. Romanları yazarken içime kapanıp yazıyorum. Bazen soruyorlar “ne iş yapıyorsunuz” diye o zaman sanal dünyanın tanrısıyım diyorum. Bir odaya kapanıyorum kitaba başlıyorum ve bitirip çıkıyorum. Aralıksız. 5 ay, 6 ay... ne kadar sürerse...

Suada, İncir Kuşları’nı okumuş mu? Tepkisi ne oldu?
Daha önceki romanlarımdan da biliyorum hayatını yazdığımız insanlar, romanı kolay kolay okuyamıyor. Suada’ya da romanı gönderdim, ama cesaret edip okuyamıyor.
Çünkü tekrar dönüp hatırlamak istemediğin bir geçmişinizle yüzleşmek zorunda kalacaksınız. Suada, bu yüzden şu ana kadar okuyamadı. Kendini hazır hissetmeye çalışıyor.

‘OKURLARIMI SÖMÜRMÜYORUM’

Artık kalıplaştığı için söylüyorum, size ‘İlişki doktoru’ gözüyle bakan çok insan var. Sizden akıl almak isteyen, derdine derman olmanızı isteyenler de oluyor mu? Böyle bir misyon var mı üzerinizde?
Çok fazla var, ama ben onu üzerimden atmaya çalışıyorum. İnsanlar bir konuda sıkıştığı zaman evet, benden yardım almak istiyor. Ben de elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum. Ama bunu bir meslekmiş gibi bir ‘Aşk doktoru’ ‘İlişki gurusu’ isimler altında okurlarımı sömürmüyorum.
Bu sıfatları reddediyorum. Ama bir yandan da bir arkadaş olarak yardım etmeye çalışıyorum.

Eşinize aşık mısınız hala?
Aşığım, biz birbirimizi severek evlendik. Evlilik aslında başka bir format. İlişkilerde aşktan saygıya geçmek gibi durumlar kandırmacadır. Her şeyin dönemsel bir kalıbı var.

‘Aşk yazan adam’ bir gün polisiye ya da gerilim konulu bir roman yazar mı?
Mesela daha eskiden “benden yazar olur” diye hiç düşünmemiştim. O yüzden öyle bir yeteneğim var mı şu an bilemiyorum.
 
Hayatımda beni bu kadar etkileyen bir kitap daha olmadı..
Okurken ara ara kitabı kapatıp kendime gelmeyi bekledim,
Anlatılanların yaşanmış olması tam bir felaket
İnsanın ruhunda çok derin yaralar açabilecek bir kitap..
 
Bu kitabın özetini okudum ve bana başka bir kitabı anımsattı 'LEYLA' isimli romanı..Eğer okumadıysanız bu kitabıda okumanızı tavsiye ederim.
Bu yaşananların gerçek olması insanı hele ki bir kadın olarak beni çok sarstı ve etkisinden uzun zaman çıkamadım :KK50: ama malesef yaşanmış gerçekler çok üzücü...
 
Bu nasil bir kitaptir.... ne kadar agladim......okudugum ve etkisinden uzun süre kurtulamadigim harika ötesi bir kitap!!!!!!!!

Yazarin yüregine emegine saglik.
 
X