Son Ada / Zülfü Livaneli

seaBahAR

Nosce Te İpsum
Pro Üye
13 Nisan 2007
15.555
36.069
Son Ada / Zülfü Livaneli

Kitaptan Alıntılar :

“Başkentten bir yönetici atanamayacak kadar küçük bir yerleşim birimiydi adamız. Bizi göz ardı etmişlerdi.
Ah unutulmuşluk, ah terk edilmişlik… Ah yalnızlık!
Meğer ne değerli kavramlarmış bunlar. O dingin hayatlarımız için ne kadar gerekliymiş...."

"Başkan'ın hayatımızdaki varlığını her geçen gün biraz daha hissetmemize karşın, biz olayları görmemeyi, her zamanki saf tavrımızla gelişmeleri iyiye yormayı sürdürüyorduk.
Belki de söyledikleri doğruydu, o adada kentlerden, uygarlıktan uzakta yaşayarak yabani insanlar haline gelmiştik. Şimdi geriye doğru baktığım zaman, bu tavrımızın aşırı bir tembellikten, uyuşukluktan kaynaklandığını açıkça görebiliyorum. Hiçbir şeyi protesto etmiyorduk, karşı çıkmıyorduk. 'Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!' diyor ama yılanın bize de dokunacağını hesap edemiyorduk...."

"Biz insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş oluyor."

"..bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."

"Halkın aymazlığına gösterdiğin tepki, dağa kaçan İsa hikayesini getirdi aklıma…Peygamberi dağa doğru koşarken görenler, 'Ey İsa, aslandan mı kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O, 'Hayır!' demiş. 'Kaplandan, ejderhadan mı kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O yine 'Hayır!' demiş ve eklemiş 'ben peygamberim, aslandan kaplandan korkmam.' 'Peki, o zaman neden kaçıyorsun?' diye sormuşlar. 'Ahmaklardan kaçıyorum' demiş İsa, 'çünkü onlarla baş edemem.'...."


Şahsi Yorumum:
Yine bir Livaneli kitabı.. Ve ben yine umduğumu aldım..
Olayları sembollerle anlatma biçimini, yani alegori şeklinde yazdığı bu romanda Livaneli'nin mesajı çok net ve yalın. Öyle bir mesaj ki bu, baştan sona sekteye uğramadan okuyucunun kafasına çivi gibi çakılıyor..
Bence kitabı özellikle de lise çağlarından itibaren bütün gençler okumalı.. Ancak bir yandan da düşünmeden edemiyorum yoksa TV filmi mi yapılmalı? diye..
Neticede ülkemizin kitap okuma oranı %4.5 larda seyrederken, TV seyretme oranı %97…. Ne yazık ki..

Emperyalizm güzel güzel gıdıklar insanı.. Sahip olması gereken yaşamı dayatır reklamlarıyla, kampanyalarıyla.. Sonra diğer eller uzanır kaşınan sırtımıza: Global idare makamı, "kardeşi kardeşe vurdurarak" kaşır aynı insanı.. Kaşır.. Kaşır.. Bir yandan güya karşı durdukları Emperyalizm Sitesi villalarının havuz kenarlarında güneşlenirken..
Bazı eller de vardır ki; açlığa hiç çaktırmadan mahkum ettiği insanlara bir dilim küflü ekmek uzatır, ilahi ezgiler eşliğinde..
Zorla kötülükler yerleştirilir içimize, zorla umutlar elimizden alınır, zorla "ötekileştirilir" ve biz daha ne olup bittiğini anlamamışken ya da en azından olasılıklara ihtimal vermiyorken, bir sabah bambaşka bir dünyaya gözlerimizi açarız. Artık sevgiden, barıştan ve hoşgörüden söz edilmeyen bambaşka bir dünyada..
Bazıları ise İsa Peygamber gibi, çareyi dağlara kaçmakta bulur.. Çitlerini çevirdikleri, dağ başı bahçelerinde kendi seslerini duya duya sağır olur..

Bir düşünelim.. En son ne zaman barış türküsü ezgisi çalındı kulağımıza..?
Yoksa "barış" yeterince konvertibl mi değil..?

Kitabı okurken sıklıkla anımsadığım iki sözü de eklemeden geçmeyeyim.
"Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz." GOETHE
"Bir grubun bilinç seviyesi ne kadar düşük ise onu harekete geçiren fanatik o kadar büyük olur." HAYYAM

Kaptırsam daha da yazacağım ama söz benim değil.. Livaneli'nin..
Mutlaka okunmalı..


Kitap İle İlgili Genel Bilgi :


Zülfü Livaneli
Remzi Kitabevi
Birinci Basım : Ekim 2008
184 sayfa


Kapak Yazısı :

Livaneli'den alegorik ve sarsıcı bir roman... Darbeci bir başkan, emeklilik yıllarını geçirmek üzere, herkesin her şeyiyle hoşnut olduğu cennet bir adaya yerleşir. Başkan, ruhuna dek işlemiş olan yıkıcılık potansiyelini, geçmiş politik gücünden de yararlanarak kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda tüm adayı etkileyecek müdahalelere girişir.

Önceleri sıradan görünen bu müdahaleler, sonunda düşmanı düşmana kırdırmaya dek varacaktır. Başta martılar olmak üzere, ada halkı dahil tüm canlılar Başkan'ın acımasızlığından payını alacaktır. Bu arada durdurulamaz görünen bu gidişe direnen bazı sesler de vardır... Livaneli Son Ada'da, düşsel bir ülkede yaşanan aslında hepimizin aşina olduğu olayları alegorik bir anlatımla verirken, politik ve kişisel ihtiraslarla topluma ve doğaya müdahalelerin sonuçlarını da gözler önüne seriyor.
 
Son Ada / Zülfü Livaneli

Kitaptan Alıntılar :


"..bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."

"Halkın aymazlığına gösterdiğin tepki, dağa kaçan İsa hikayesini getirdi aklıma…Peygamberi dağa doğru koşarken görenler, 'Ey İsa, aslandan mı kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O, 'Hayır!' demiş. 'Kaplandan, ejderhadan mı kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O yine 'Hayır!' demiş ve eklemiş 'ben peygamberim, aslandan kaplandan korkmam.' 'Peki, o zaman neden kaçıyorsun?' diye sormuşlar. 'Ahmaklardan kaçıyorum' demiş İsa, 'çünkü onlarla baş edemem.'...."


Şahsi Yorumum:
Yine bir Livaneli kitabı.. Ve ben yine umduğumu aldım..
Olayları sembollerle anlatma biçimini, yani alegori şeklinde yazdığı bu romanda Livaneli'nin mesajı çok net ve yalın. Öyle bir mesaj ki bu, baştan sona sekteye uğramadan okuyucunun kafasına çivi gibi çakılıyor..
Bence kitabı özellikle de lise çağlarından itibaren bütün gençler okumalı.. Ancak bir yandan da düşünmeden edemiyorum yoksa TV filmi mi yapılmalı? diye..
Neticede ülkemizin kitap okuma oranı %4.5 larda seyrederken, TV seyretme oranı %97…. Ne yazık ki..

Emperyalizm güzel güzel gıdıklar insanı.. Sahip olması gereken yaşamı dayatır reklamlarıyla, kampanyalarıyla.. Sonra diğer eller uzanır kaşınan sırtımıza: Global idare makamı, "kardeşi kardeşe vurdurarak" kaşır aynı insanı.. Kaşır.. Kaşır.. Bir yandan güya karşı durdukları Emperyalizm Sitesi villalarının havuz kenarlarında güneşlenirken..
Bazı eller de vardır ki; açlığa hiç çaktırmadan mahkum ettiği insanlara bir dilim küflü ekmek uzatır, ilahi ezgiler eşliğinde..
Zorla kötülükler yerleştirilir içimize, zorla umutlar elimizden alınır, zorla "ötekileştirilir" ve biz daha ne olup bittiğini anlamamışken ya da en azından olasılıklara ihtimal vermiyorken, bir sabah bambaşka bir dünyaya gözlerimizi açarız. Artık sevgiden, barıştan ve hoşgörüden söz edilmeyen bambaşka bir dünyada..Bazıları ise İsa Peygamber gibi, çareyi dağlara kaçmakta bulur.. Çitlerini çevirdikleri, dağ başı bahçelerinde kendi seslerini duya duya sağır olur..
Bir düşünelim.. En son ne zaman barış türküsü ezgisi çalındı kulağımıza..?
Yoksa "barış" yeterince konvertibl mi değil..?

Kitabı okurken sıklıkla anımsadığım iki sözü de eklemeden geçmeyeyim.
"Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz." GOETHE
"Bir grubun bilinç seviyesi ne kadar düşük ise onu harekete geçiren fanatik o kadar büyük olur." HAYYAM

Kaptırsam daha da yazacağım ama söz benim değil.. Livaneli'nin..
Mutlaka okunmalı..


Püsküütüm yüreğine sağlık a.s. Evcil topiclerine beni hapsettiğinizden bu yorumu bu kadar geç -ama yine senin sayende- fark edebildiğim için kırılayım mı, üzeleyim mi bilemedim CADIARZU

Yazdıkların da hikayenin kahramanlarından yazarın ya da sevgilisinin ya da anlatıcının konuşmasıymış gibi okudum :1shok: Yine o Ada'ya götürdün beni :1rolleyes: En çok hoşuma giden cümleleri kırmızıyla işaretleyeyim demiştim ama baktım ki neredeyse her cümleni kırmızı yapacağım Şeniz

Daha sonra kitabı okuyan diğer arkadaşlarla konuştuğumuzda yabancı yazarların benzer hikayeleri olan kitapları olduğunu söylediklerinde bir süre duraksadıktan sonra, aynı şeyleri yaşamış insanların benzer hayalleri olmasından daha doğal ne olabileceğini de ekledik cümlelerimizin sonuna...

Yanarım, yanarım; o sayfaların içinden geçip Ada'ya ulaşıp da birilerine :mymeka: yapamadığıma yanarım Çok üzgünüm çoook
 
Püsküütüm yüreğine sağlık a.s. Evcil topiclerine beni hapsettiğinizden bu yorumu bu kadar geç -ama yine senin sayende- fark edebildiğim için kırılayım mı, üzeleyim mi bilemedim CADIARZU

Yazdıkların da hikayenin kahramanlarından yazarın ya da sevgilisinin ya da anlatıcının konuşmasıymış gibi okudum :1shok: Yine o Ada'ya götürdün beni :1rolleyes: En çok hoşuma giden cümleleri kırmızıyla işaretleyeyim demiştim ama baktım ki neredeyse her cümleni kırmızı yapacağım Şeniz

Daha sonra kitabı okuyan diğer arkadaşlarla konuştuğumuzda yabancı yazarların benzer hikayeleri olan kitapları olduğunu söylediklerinde bir süre duraksadıktan sonra, aynı şeyleri yaşamış insanların benzer hayalleri olmasından daha doğal ne olabileceğini de ekledik cümlelerimizin sonuna...

Yanarım, yanarım; o sayfaların içinden geçip Ada'ya ulaşıp da birilerine :mymeka: yapamadığıma yanarım Çok üzgünüm çoook

Sen ne kırıl.. ne üzül.. Yazacaklarına önem vermiyor olsam dürtüklemezdim zaten.. Issızız buralarda.. İdare et dürtüklememi.. a.s.

Kırmızı boya dökülür paletin üzerine; hoşuna giden cümleleri kırmızılayan kadının işini kolaylaştırır adeta.. Aman ne şımardım ben şimdi.. kaydirigubbakcemile2

Evet.. Livaneli' nin "Son Ada" sını okurken, benim de aklıma Thomas More / Ütopya ve George Orwell / Hayvanlar Çiftliği (hatta biraz da ucundan 1984) gelmişti.. Tartışmaların bitiş cümlesini de çok sevdim..

Aynı şeyleri yaşayan insanlar ....... benzer hayal kırıklıkları..

İnsanoğlunun hayal kırıklıklarından ders almamasına ne demeli ki?

Bu kitabı daha çok insanın okumasını dilemekten başka da bir şey gelmiyor elimden.. Sessiz çığlık misali.........
 
Sen ne kırıl.. ne üzül.. Yazacaklarına önem vermiyor olsam dürtüklemezdim zaten.. Issızız buralarda.. ıdare et dürtüklememi.. a.s.

Kırmızı boya dökülür paletin üzerine; hoşuna giden cümleleri kırmızılayan kadının işini kolaylaştırır adeta.. Aman ne şımardım ben şimdi.. kaydirigubbakcemile2

Evet.. Livaneli' nin "Son Ada" sını okurken, benim de aklıma Thomas More / Ütopya ve George Orwell / Hayvanlar Çiftliği (hatta biraz da ucundan 1984) gelmişti.. Tartışmaların bitiş cümlesini de çok sevdim..

Aynı şeyleri yaşayan insanlar ....... benzer hayal kırıklıkları..

ınsanoğlunun hayal kırıklıklarından ders almamasına ne demeli ki?

Bu kitabı daha çok insanın okumasını dilemekten başka da bir şey gelmiyor elimden.. Sessiz çığlık misali.........

Ya Püsküütüm sen yaz, ben okuyayım :1rolleyes: mest olayım böyle hep :1rolleyes: Hani olur ya sağda solda konuşmalara şahit olur insan, hala daha akıllanamayan ve kendilerini an içni kurtardıklarını düşündüklerinden yüzlerinde gevrek bir gülümsemeyle her şeyden memnun olduklarını utanmadan söyleyebilenlere, ne demek istediğimi anlayacaklarını bilsem "bu kitabı okuyun" diyeceğim ama ne yazık ki "sonunuz son ada'dakiler gibi olacak, haberiniz yok" diyebiliyorum sadece.

ılk mesajında yazdığın gibi-özellikle lise çağından itibaren- gençlerin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Liselerde eğitmen olan arkadaşlarımdan destek bekliyorum bu konuda, hoş zaten beklememe gerek yok, tavsiye edileceğine eminim, tabii ki yüreği sadece kendi için atmayan eğitmen arkadaşlarımdan bahsediyorum sengözlerimebaksanab
 
Son düzenleme:
Ya Püsküütüm sen yaz, ben okuyayım :1rolleyes: mest olayım böyle hep :1rolleyes: Hani olur ya sağda solda konuşmalara şahit olur insan, hala daha akıllanamayan ve kendilerini an içni kurtardıklarını düşündüklerinden yüzlerinde gevrek bir gülümsemeyle her şeyden memnun olduklarını utanmadan söyleyebilenlere, ne demek istediğimi anlayacaklarını bilsem "bu kitabı okuyun" diyeceğim ama ne yazık ki "sonunuz son ada'dakiler gibi olacak, haberiniz yok" diyebiliyorum sadece.

İlk mesajında yazdığın gibi-özellikle lise çağından itibaren- gençlerin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Liselerde eğitmen olan arkadaşlarımdan destek bekliyorum bu konuda, hoş zaten beklememe gerek yok, tavsiye edileceğine eminim, tabii ki yüreği sadece kendi için atmayan eğitmen arkadaşlarımdan bahsediyorum sengözlerimebaksanab

Umutlu olmak istiyorum.. Sonra da diyorum "anlatıcı" nın umuduna benzemesin bu iş..
Sitede de var bir çok eğitmen.. Belki birinden biri gelir bu başlığa da, yürek ferahlatacak bi'şeyler fısıldar..
 

Umutlu olmak istiyorum.. Sonra da diyorum "anlatıcı" nın umuduna benzemesin bu iş..
Sitede de var bir çok eğitmen.. Belki birinden biri gelir bu başlığa da, yürek ferahlatacak bi'şeyler fısıldar..

:Saruboceq: Benim gibi görememiş oldukları için henüz fısıldayamadıklarını düşünmek istiyorum. Bugün çok mu iyimserim? :uhm:
 
:Saruboceq: Benim gibi görememiş oldukları için henüz fısıldayamadıklarını düşünmek istiyorum. Bugün çok mu iyimserim? :uhm:

ıyimserlik, bir insanın kendisine yapacağı en büyük kötülükmüş.. Öyle diyor ustalardan biri.. yerimseniben

Romanda iyimser rolünü üstlenmiş anlatıcı, kötümser görünen, vıkvıkçı görünen yazarı dinleseydi..

Sessiz kalmak.. iyimserlik çerçevesinde midir? Ya da bıkkınlık.. Ya da "değer" bile bulmamak..

Aynı usta bir de der ki..

"ınsan ağaç gibidir. Işık için yükseldikçe, yere doğru; aşağılara, karanlığa ve kötülüğe doğru iyice kök salar."


Önce bi' ayılmak lazım.. Ayılıp, aymazlıktan silkinmek lazım.. Gösterilenin ışık olmadığını anlamak lazım.. Satılık maneviyata esir düşmemek için ayağını yorganına, hatta yastık kılıfına göre uzatmak lazım..

Başka bir usta Shakespeare de der ki.. "Hiçbir şeye sahip değilsen, kaybedecek bir şeyin de yoktur.."

Bunu özümsemek lazım.. Sahip olduklarımız, sahip olduğumuzu sandıklarımız ve bize yaşam boyu "sahiplenmemiz" için yapılan önermelere kanışımız sonrasında.... sahip olunna her şey aslında bizim bir parçamıza sahip olurlar.. Ve minik minik fiyat etiketleri gelir, konuveriri, minik parçalarımıza..

Gün gelir satarız kendimizi, ruhumuz duymaz..

Masanın ucuna rastgele bırakılmış ve ne yazık ki ağzına kadar dolu bir sürahi gibiyim.. Ufak bir dürtmenle boşalıyor sularım yere yorgunum..

Çok dolmuşum ben çoookkkk...................
 
Çooook güzel püsküütüm... Teşekkürler bu konu için....

Uzun zamandır aklımda Son Ada yı okumak var taa ki Sevdalım Hayat ı okurken de aklımdaydı.... Zaten Zülfü nün beğenmediğim kitabı olmamıştır hiç... Ama inan hala okuyamadım... Şu aralar daldım araştırma kitaplarına çıkamıyorum.... Tarihin içine daldım.... Yine girdim dönmelerden, Sabatayistlerden, Osmanlı dan, tarikatlardan nerden çıkarım bilmiyorum.... Ama bana dönem dönem böyle sadece bilgilendirici kitaplar okuma hırsı geliyor kendime hakim olamıyorum... Biri dürtüklüyor heralde kaydirigubbakcemile3
 

Umutlu olmak istiyorum.. Sonra da diyorum "anlatıcı" nın umuduna benzemesin bu iş..
Sitede de var bir çok eğitmen.. Belki birinden biri gelir bu başlığa da, yürek ferahlatacak bi'şeyler fısıldar..

:eek::eek::eek:

:Saruboceq: Benim gibi görememiş oldukları için henüz fısıldayamadıklarını düşünmek istiyorum. Bugün çok mu iyimserim? :uhm:

Evet sadece iyimserlik değil... Gerçeklik payı da var... Püsküüt konuya eklememiş olsaydı bu linki ben de göremeyecektim eminim... Gerçi bu aralar yazılılardı etkinliklerdi gelemiyoruz biz eğitimciler lütfen idare edin... Ama okumaya tam gaz devam... İş miş dinlemem valla... :kahve:


İyimserlik, bir insanın kendisine yapacağı en büyük kötülükmüş.. Öyle diyor ustalardan biri.. yerimseniben

Romanda iyimser rolünü üstlenmiş anlatıcı, kötümser görünen, vıkvıkçı görünen yazarı dinleseydi..

Sessiz kalmak.. iyimserlik çerçevesinde midir? Ya da bıkkınlık.. Ya da "değer" bile bulmamak..

Aynı usta bir de der ki..

"İnsan ağaç gibidir. Işık için yükseldikçe, yere doğru; aşağılara, karanlığa ve kötülüğe doğru iyice kök salar."


Önce bi' ayılmak lazım.. Ayılıp, aymazlıktan silkinmek lazım.. Gösterilenin ışık olmadığını anlamak lazım.. Satılık maneviyata esir düşmemek için ayağını yorganına, hatta yastık kılıfına göre uzatmak lazım..

Başka bir usta Shakespeare de der ki.. "Hiçbir şeye sahip değilsen, kaybedecek bir şeyin de yoktur.."

Bunu özümsemek lazım.. Sahip olduklarımız, sahip olduğumuzu sandıklarımız ve bize yaşam boyu "sahiplenmemiz" için yapılan önermelere kanışımız sonrasında.... sahip olunna her şey aslında bizim bir parçamıza sahip olurlar.. Ve minik minik fiyat etiketleri gelir, konuveriri, minik parçalarımıza..

Gün gelir satarız kendimizi, ruhumuz duymaz..

Masanın ucuna rastgele bırakılmış ve ne yazık ki ağzına kadar dolu bir sürahi gibiyim.. Ufak bir dürtmenle boşalıyor sularım yere yorgunum..

Çok dolmuşum ben çoookkkk...................

Çok dolmuşsun püsküütüm gerçekten ama sen dolmaya devam et, baksana dolunca ne güzel şeyler yazıyorsun... Keşke senin gibi herkes duyarlı olup da dolabilse... O kadar duyarsız bir toplum haline döndük ki... İşime gittiğim her gün biraz daha ölüyorum.... İşimi sevmeden yaptığımdan değil bu yok oluşum.... Küçücük çocuklarda dahii kocaman kocaman insanlardaki duyarsızlıkların olduğunu görmemden... Vee en kötüsü de bu kocaman kocaman insanlar hep onların en yakın kıyılarında dolaşanlar... Kocaa bir kısır döngünün içindeyiz maalesef....

İyimserlik konusuna gelince çok güzel alıntılar yapmısşın... Eline sağlık... İyimser olmakla kendimize mi yoksa çevremize mi zarar veriyoruz bilemeyeceğim... Yoksa hiç mi zarar vermiyoruz? Garantisi yok.... Ama Voltaire Candide isimli kitabında iyimserliği epey eleştirmiştir.... O da farklı bir bakış açısı....yerimseniben
 
Çooook güzel püsküütüm... Teşekkürler bu konu için....

Uzun zamandır aklımda Son Ada yı okumak var taa ki Sevdalım Hayat ı okurken de aklımdaydı.... Zaten Zülfü nün beğenmediğim kitabı olmamıştır hiç... Ama inan hala okuyamadım... Şu aralar daldım araştırma kitaplarına çıkamıyorum.... Tarihin içine daldım.... Yine girdim dönmelerden, Sabatayistlerden, Osmanlı dan, tarikatlardan nerden çıkarım bilmiyorum.... Ama bana dönem dönem böyle sadece bilgilendirici kitaplar okuma hırsı geliyor kendime hakim olamıyorum... Biri dürtüklüyor heralde kaydirigubbakcemile3

Sevgili eğitmenim HİS gelmiş.. sefalar getirmiş.. a.s.

Livaneli' nin herhangi bir kitabını okumayı bitirdiğimde "Bu en güzeliydi" diye düşünürüm..
Şimdi Son Ada için diyorum ki; Bu en güzeli.. yerimseniben

Seni dönem dönem neyse dürtükleyen iyi yapıyor.. keyifli okumalar dilerim..

Çok dolmuşsun püsküütüm gerçekten ama sen dolmaya devam et, baksana dolunca ne güzel şeyler yazıyorsun... Keşke senin gibi herkes duyarlı olup da dolabilse... O kadar duyarsız bir toplum haline döndük ki... İşime gittiğim her gün biraz daha ölüyorum.... İşimi sevmeden yaptığımdan değil bu yok oluşum.... Küçücük çocuklarda dahii kocaman kocaman insanlardaki duyarsızlıkların olduğunu görmemden... Vee en kötüsü de bu kocaman kocaman insanlar hep onların en yakın kıyılarında dolaşanlar... Kocaa bir kısır döngünün içindeyiz maalesef....

İyimserlik konusuna gelince çok güzel alıntılar yapmısşın... Eline sağlık... İyimser olmakla kendimize mi yoksa çevremize mi zarar veriyoruz bilemeyeceğim... Yoksa hiç mi zarar vermiyoruz? Garantisi yok.... Ama Voltaire Candide isimli kitabında iyimserliği epey eleştirmiştir.... O da farklı bir bakış açısı....yerimseniben

Voltaire' in iyimserliğe bakış açısından haberdar değilim.. vakit bulduğun bir ara, üstü kapalı da olsa bahsedersen çok sevinirim..

Duyarsızlık, benmerkezciliği besleyip, büyüten kapitalizm ile başladı..
"Doğru" nun tanımı değişti.. "İşini bilen" diye bir sıfat girdi lugatimize..
..ve herkes işini bilmekten başka şey düşünemez oldu..
Kısa vadelerde kısa hesaplar, anlık keyifler...
Herkesin kendi keyfi yerinde olsun da gerisi boş..

...iyimser olduğum tek şey şu: İyi ki yeni doğmadım...
 
Sayfam sürekli hata veriyor, bu mesajım da çıkmayacak belki ama inat edip en azından yazılanları okuyabildim.

Alıntı yapmaya bile korktum sayfa yine giderse diye :KK43: Püsküütüm, iyi ki yeni doğmadım iyimserliğine ek, bir de üreme gibi dürtülerimi kontrol edebildiğim ve diğer nedenlerle beraber çocuk üretmeme kararı alabildiğim için, iyi ki böyle düşünebiliyorum desem de, insanların kedi misali insanların peş peşe hamile kalışları vb bu "iyi ki " düşüncemi gölgede bırakıyor. Neyse kitap başlığının altına yakışmadı bunlar, kesiyorum, susuyorum. Hepimizde var belki de dolma-taşma durumları Püsküütüm, ne diyeyim daha mı olmasın, ne hallere geldik, daha ne hallere düşeceğiz... ve insanlar hiçbir sorun yokmuş gibi davranmakta, çok güzel bir dünyaymış gibi oyuncak alır gibi bebek yapmakta ısrarlı. Tamam sustum, konu yine aynı yere döndü.
 
Sayfam sürekli hata veriyor, bu mesajım da çıkmayacak belki ama inat edip en azından yazılanları okuyabildim.

Alıntı yapmaya bile korktum sayfa yine giderse diye :KK43: Püsküütüm, iyi ki yeni doğmadım iyimserliğine ek, bir de üreme gibi dürtülerimi kontrol edebildiğim ve diğer nedenlerle beraber çocuk üretmeme kararı alabildiğim için, iyi ki böyle düşünebiliyorum desem de, insanların kedi misali insanların peş peşe hamile kalışları vb bu "iyi ki " düşüncemi gölgede bırakıyor. Neyse kitap başlığının altına yakışmadı bunlar, kesiyorum, susuyorum. Hepimizde var belki de dolma-taşma durumları Püsküütüm, ne diyeyim daha mı olmasın, ne hallere geldik, daha ne hallere düşeceğiz... ve insanlar hiçbir sorun yokmuş gibi davranmakta, çok güzel bir dünyaymış gibi oyuncak alır gibi bebek yapmakta ısrarlı. Tamam sustum, konu yine aynı yere döndü.

Seninle aynı yerlere çarpıp dönen bumeranglara döndük yorgunum..

Benim de taktığım konulardan biri bu üreme işi biliyorsun.. ve kültürsüzlük..

Yani.. aklıma gelmişken bir adres soracaktım sana.. En yakın dağ nerede acaba? -tatlicadiarzu-

....ve dediğin gibi düşünceler gölgeleniyor. Çünkü azınlıkta kalmaya, gittikçe artan bir ivmeyle azalarak devam ediyoruz.. Yok olana dek..

Al sana bir iyimser nokta daha.. Yok olmak.. Dayanalım.. bi'gün bitecek bu işler.. -tatlicadiarzu-

Teoman belki de hiçbir albümünü kaçırmadığım adamlardan biridir.. Adam şarkıcı değil, öncelikle şair bana göre..

Son albümünde şöyle bir söz var..

"ınsanlar merak ediyor öldükten sonra hayat var mı diye.. Sanki ölmeden önce varmış gibi"

sözler tam böyle değil, aklımda kalanı..


 


Sevgili eğitmenim HİS gelmiş.. sefalar getirmiş.. a.s.

Livaneli' nin herhangi bir kitabını okumayı bitirdiğimde "Bu en güzeliydi" diye düşünürüm..
Şimdi Son Ada için diyorum ki; Bu en güzeli.. yerimseniben

Seni dönem dönem neyse dürtükleyen iyi yapıyor.. keyifli okumalar dilerim..



Voltaire' in iyimserliğe bakış açısından haberdar değilim.. vakit bulduğun bir ara, üstü kapalı da olsa bahsedersen çok sevinirim..

Duyarsızlık, benmerkezciliği besleyip, büyüten kapitalizm ile başladı..
"Doğru" nun tanımı değişti.. "İşini bilen" diye bir sıfat girdi lugatimize..
..ve herkes işini bilmekten başka şey düşünemez oldu..
Kısa vadelerde kısa hesaplar, anlık keyifler...
Herkesin kendi keyfi yerinde olsun da gerisi boş..

...iyimser olduğum tek şey şu: İyi ki yeni doğmadım...


Bak o iyimserliği ben de yaşıyorum Püsküütüm... İyi ki yeni doğmadım, iyi ki doğmam gereken zamanda doğmuşum... Bu teknolojinin elinde nasıl biri olur çıkardım bilmiyorum yeni doğmuş olsaydım.... fisfisfis

Kapitalizmin başlatmadığı hiç bir olumsuzluk yok ki..... Neyin altını eşsen kapitalizm çıkıyor... Bu duygudan arındırılmış bir birey olduğum için kendimi şanslı görüyorum... Bu da bir iyimserlik oldu gördün mü? Daha çok var sanırım ama hepsinin buluştuğu nokta aynı....

Voltaire, Leibnizin Tanrı' nın olanaklı dünyalar içinde en iyisini yarattığı felsefesine karşı çıkmıştır... Yanii iyimser dünya görüşüne; “her şeyin olacağına varacağına” olan inanca bir eleştiri getirmiştir. Daha detaylı bilgi için şu konu başlığına gidebilirsin.

Francoıs voltaıre - Kadınlar Kulübü / KADIN KADINCA KADINLAR KULUBU


Sayfam sürekli hata veriyor, bu mesajım da çıkmayacak belki ama inat edip en azından yazılanları okuyabildim.

Alıntı yapmaya bile korktum sayfa yine giderse diye :KK43: Püsküütüm, iyi ki yeni doğmadım iyimserliğine ek, bir de üreme gibi dürtülerimi kontrol edebildiğim ve diğer nedenlerle beraber çocuk üretmeme kararı alabildiğim için, iyi ki böyle düşünebiliyorum desem de, insanların kedi misali insanların peş peşe hamile kalışları vb bu "iyi ki " düşüncemi gölgede bırakıyor. Neyse kitap başlığının altına yakışmadı bunlar, kesiyorum, susuyorum. Hepimizde var belki de dolma-taşma durumları Püsküütüm, ne diyeyim daha mı olmasın, ne hallere geldik, daha ne hallere düşeceğiz... ve insanlar hiçbir sorun yokmuş gibi davranmakta, çok güzel bir dünyaymış gibi oyuncak alır gibi bebek yapmakta ısrarlı. Tamam sustum, konu yine aynı yere döndü.

Üreme konusunda fikirlerine katılıyorum yorgun.... Aslında tam da benim üniversitedeki hallerim var sende.... Hala bu kötü dünyaya çocuk getirilmemeli kanısında olsam da bir yandan şunu da düşünmüyor değilim: Onca kedi gibi üreyen kim? Bir çocuk yetmez 3 çocuk yapın diyen kim? 5-6 çocuk yapıp da kendileri gibi yetiştiren kim? Hep bu eleştirdiğimiz yobaz ya da duyarsız olarak nitelendirdiğimiz kesim değil mi? Hiç düşündünüz mü neden bir çocuk yetmez daha fazlası diyerek çocuk yaptıklarını? İşte topluma zarar veren, parazit gibi insanları sömüren bu tarz insanlar hakimiyetlerini bu şekilde sürdürüyorlar.... Kendileri gibi çocuk yetiştirerek.... Veee toplum zıvanadan çıkıyor... Bu yüzden bazen hırslanmıyor değilim haniii... Kızıyorum ben sen gibi insanların ya da elit çevreden gelip belirli eğitim almış bilinçli duyarlı insanların çocuk yapmamasına.... Yobaz insanlar almış başını gidiyor iken senin benim gibi insanların çocuk yapıp kendimiz gibi insanlar yetiştirmesi ve kendimiz gibi insanlar dünyaya bırakması gerektiğine inanıyorum.... Yoksa örümcek beyinli insanların örümcek beyinli çocukları hakimiyet kuracak dünyaya... Herkes kendi çapında bireysel birşeyler yapması gerek bu konuda... Tabii bu şekilde düşünüyorum bazen... Sinirlendiğim hırslandığım için... Ama sen çocuk yapmayı düşünüyor musun diye sorsan : Hayır. Şu an için ne çevre uygun ne de kendi koşullarımız. Ama uygun olduğu zaman neden olmasın....

Sen ben gibiler toplumdan ya da dünyadan kendimizi soyutlarsak inanın en berbat ellere geçecek bu hakimiyet.... Çok korkuyorum....
 


Üreme konusunda fikirlerine katılıyorum yorgun.... Aslında tam da benim üniversitedeki hallerim var sende.... Hala bu kötü dünyaya çocuk getirilmemeli kanısında olsam da bir yandan şunu da düşünmüyor değilim: Onca kedi gibi üreyen kim? Bir çocuk yetmez 3 çocuk yapın diyen kim? 5-6 çocuk yapıp da kendileri gibi yetiştiren kim? Hep bu eleştirdiğimiz yobaz ya da duyarsız olarak nitelendirdiğimiz kesim değil mi? Hiç düşündünüz mü neden bir çocuk yetmez daha fazlası diyerek çocuk yaptıklarını? ışte topluma zarar veren, parazit gibi insanları sömüren bu tarz insanlar hakimiyetlerini bu şekilde sürdürüyorlar.... Kendileri gibi çocuk yetiştirerek.... Veee toplum zıvanadan çıkıyor... Bu yüzden bazen hırslanmıyor değilim haniii... Kızıyorum ben sen gibi insanların ya da elit çevreden gelip belirli eğitim almış bilinçli duyarlı insanların çocuk yapmamasına.... Yobaz insanlar almış başını gidiyor iken senin benim gibi insanların çocuk yapıp kendimiz gibi insanlar yetiştirmesi ve kendimiz gibi insanlar dünyaya bırakması gerektiğine inanıyorum.... Yoksa örümcek beyinli insanların örümcek beyinli çocukları hakimiyet kuracak dünyaya... Herkes kendi çapında bireysel birşeyler yapması gerek bu konuda... Tabii bu şekilde düşünüyorum bazen... Sinirlendiğim hırslandığım için... Ama sen çocuk yapmayı düşünüyor musun diye sorsan : Hayır. Şu an için ne çevre uygun ne de kendi koşullarımız. Ama uygun olduğu zaman neden olmasın....

Sen ben gibiler toplumdan ya da dünyadan kendimizi soyutlarsak inanın en berbat ellere geçecek bu hakimiyet.... Çok korkuyorum....


Dediklerinde katıldığım noktalar çok. Açıkçası ben eskiden çocuk sahibi olmayı düşünen bir insandım. Eğitmen olmayı seçmemde de tamamen olmasa da %30-40 etkisi olmuştur bu planımın. Dediğin gibi kendi doğrularımı öğretebileceğim, benim gibi insanların da devamının gerekli olduğunu düşünmem de vardı nedenler arasında...

Ancak o zamanlar hem cahillik, tecrübesizlik hem daha daha umutlu olmamın etkisi de varmış. Şu anda, ya da belli bir süre önce aldığım kararla çocuk sahibi olmayı istemememin farklı sebepleri var. Yani sadece böyle bir hayata çocuk getirmemek değil. Ama eğer öyle olsaydı da, ben huzur içinde nefes alamıyor, sokağa çıktığım her gün belki de sinirlerim zıplamış olarak eve dönüyorsam. Okullardaki eğitimin günden güne basitleştiği, sağlık-eğitim gibi her insana sunulması gereken hizmetlerin sadece kabarık cüzdanlara sunulmasının günden güne arttığı bir hayata bir canlıyı, bir insanı getirme düşüncesi gerçekten büyük bir sorumluluk ve öyle olmalı. Bir de zamanla etrafımda gördüğüm yetişen çocuklar...

Çocuk ailede ilk eğitimlerini alıyor ancak sonrası ailenin kontrolünde değil, zaten olmamalı da bence. Bu durumda üniversite yıllarından beri gördüğüm örnekler, -başka sebepler de olmasaydı mesela- binbir özveriyle yetiştirdiğim çocuğun benim kesinlikle kabul edemediğim bir görüşe sahip olabileceği, hayatım boyunca karşı durduğum düşünceleri benimseyebileceği ve benim kendi ellerimle böyle bir canlı yaratmış olabileceğim ihtimalini gözüme sokup dururdu :1shok:

Bir de benim çocuk konusundaki yaklaşımımda eğer bizim gibi bireylerin yetişmesiyse amaç, binlerce anasız-babasız yurtlarda aile beklerken, ki onlara aile ortamı sunacağından kendilerine aile olan insanları daha bir dikkatle model alacaklarına da inandığımdan, sadece kendi soyunu devam düşüncesiyle yeni insanlar dünyaya getirilmemeli, zaten dünyaya gelmiş olanlara ışık tutulmalı diye düşünüyorum.

Sen de düşünmeme nedeninde "çevre"yi belirtmişsin değil mi? "çevre"den kastın doğa mıydı, insanlar mıydı?:uhm: Hangisi olursa olsun, kısa zamanda iyileşme mümkün mü sence?

Not: kitaptan yola çıkıp bu konu üzerinde tartışmayı yoğunlaştırdığımızın farkındayım arkadaşlar (Püsküüt, His) Ancak birbiriyle iç içe değil mi bu konular? Yaşam-insan-yaşama alanı...
 
Son düzenleme:
Voltaire, Leibnizin Tanrı' nın olanaklı dünyalar içinde en iyisini yarattığı felsefesine karşı çıkmıştır... Yanii iyimser dünya görüşüne; “her şeyin olacağına varacağına” olan inanca bir eleştiri getirmiştir. Daha detaylı bilgi için şu konu başlığına gidebilirsin.

Francoıs voltaıre - Kadınlar Kulübü / KADIN KADINCA KADINLAR KULUBU


Başlığa sadece göz attım.. Oldukça içerikli bir başlığa benziyor.. Kaliteli bir zaman ayırıp, keyifle okuyacağım.. :kahve:
Şöyle bir göz atmış olmakla beraber, "Ellerine sağlık" demekten de alıkoyamam kendimi..


.........
Hiç düşündünüz mü neden bir çocuk yetmez daha fazlası diyerek çocuk yaptıklarını? ışte topluma zarar veren, parazit gibi insanları sömüren bu tarz insanlar hakimiyetlerini bu şekilde sürdürüyorlar.... Kendileri gibi çocuk yetiştirerek.... Veee toplum zıvanadan çıkıyor... Bu yüzden bazen hırslanmıyor değilim haniii...
...........
Sen ben gibiler toplumdan ya da dünyadan kendimizi soyutlarsak inanın en berbat ellere geçecek bu hakimiyet.... Çok korkuyorum....

"ıyi ki erken doğmuşum" düşüncesi için al bir sebep daha.. En fazla 10-15 yıla kadar, ideolojik ve kültürel açıdan buralar yaşanmaz hale gelebilir..

Alıntıladığım son satırlar için de şunu demek zorundayım:
Evet, ben dünyadan, pardon insanlardan elimden gelenin en üst seviyesinde kendimi soyutladım. Aralarına karışmak zorunda kaldığımda ise; korkuyorum elimden bir kaza çıkacak diye.. Öfkem diz boyunu geçeli çok oldu..

Yine bir alıntı.. Tam denk düştü buraya..

"Başımız dimdik duruyoruz, çünkü; boğazımıza kadar bok içindeyiz." -Dario FO

......Dediğin gibi kendi doğrularımı öğretebileceğim, benim gibi insanların da devamının gerekli olduğunu düşünmem de vardı nedenler arasında...
"Benim gibi insanların"ışte bu cümleye dayanarak düşüncemi çok kısa bir şekilde açıklayacağım..ki bu açıklama sevgili HıS'in, "belirli eğitim almış insanların çocuk yapmamasına kızıyorum" düşüncesine de cevap olacak..

Benim gibi... farkındalık seviyesi yüksek, kendini ve düşünce altyapısını geliştirmeye çalışan, dogmatik hiçbir tavrı benimsemeyen, aksine her kavramın ve her ideolojinin sorgulanmasından yana olan, hassasiyet derecesi incinirliğe müsait, pür makyaj altındaki kokuşmuş ruhu farkeden... ve tüm bu nedenlerle de KARAMSAR / MUTSUZ / KIRILGAN USLU biri olması için mi? (Öfke ve şiddet potansiyeline girmiyorum bile!) Çünkü eğer; ruhuna bu sıfatları ekleyemediyse, bana benzememiştir ve ben istediğim düzeyde bir çocuk yetiştirememişimdir.. Yani ya bana benzemeyecektir, kurgulanmış, Big Brother'ın repliklerini hazırladığı kişilerden biri olacaktır ki -bu benim için ötenazi- ya da bana benzeyecektir.. -ki bu da çocuğum için bir ötenazi-

Çok itirafta bulundum bir Pazar günü için.. yerimseniben
 
Son düzenleme:
ıçimden geldi.. Sevgili HıS ve sevgili yorgunum.. ıkinize de kocaman teşekkürler.. a.s.
Bu dolu paylaşımı oluşturduğunuz için..
Geldiğimde heyecan duyuyorum inanın.. Acaba ne yazdılar diye..
 

Alıntıladığım son satırlar için de şunu demek zorundayım:
Evet, ben dünyadan, pardon insanlardan elimden gelenin en üst seviyesinde kendimi soyutladım. Aralarına karışmak zorunda kaldığımda ise; korkuyorum elimden bir kaza çıkacak diye.. Öfkem diz boyunu geçeli çok oldu..

Yine bir alıntı.. Tam denk düştü buraya..

"Başımız dimdik duruyoruz, çünkü; boğazımıza kadar bok içindeyiz."


Şimdi okuyunca bu sözü hatırladım :mymeka: Bir yerlerde okumuş ya da duymuş olduğum, özellikle içinde bulunduğumuz şartları bu kadar güzel özetleyen bu sözü nasıl unutmuş ya da hatırlamamış olduğum için kendime kızmaya gidiyorum :eek:klava: :a015:





Yani ya bana benzemeyecektir, kurgulanmış, Big Brother'ın repliklerini hazırladığı kişilerden biri olacaktır ki -bu benim için ötenazi- ya da bana benzeyecektir.. -ki bu da çocuğum bir ötenazi-
Çok itirafta bulundum bir Pazar günü için.. yerimseniben


Şeniz Kullanmadığım bir söz olsa da "hay, ağzını öpeyim" sözü buraya cuk oturdu sanırım. :eek: Yanlış anlaşılmam umarım kaydirigubbakcemile3
Kim bilir kaç defa eve burnumdan soluyarak, gözlerimden ateş saçarak dalmış, elimdekini üstümdekini sağa sola fırlatmış ve "bir de kalkıp çocuk olmalı, neden düşünmüyorsun, bilmem ne?" tabii canım ben annelik tadacağım diye, böyle insanların arasına bir tane masum insan katacağım da ya benim gibi günden güne kendini uzak tutmak için çabalayacak, benim gibi mecburen -iş için- muhattap olunca da sinirden sağlığından olacak, doktor doktor gezecek!" "sonra demeyecek mi bu çocuk, 'beni bu dünyaya niye getirdin anne?!' , o zaman ne cevap vereceğim???!!!" ve bunun gibi nice patlama...

Esas ben sana teşekkür ederim Püsküütüm, bu başlığı açtığın ve zaman zaman yalnız hissetmekten rahatsız olduğumda en yakınlarım dediğim insanlarla bile çok ayrı bir dilde konuştuğumu, beni anlamadıklarını düşündüğümde bir can simidi olacak burayı kazandırdın bize. a.s.
 
Şimdi okuyunca bu sözü hatırladım :mymeka: Bir yerlerde okumuş ya da duymuş olduğum, özellikle içinde bulunduğumuz şartları bu kadar güzel özetleyen bu sözü nasıl unutmuş ya da hatırlamamış olduğum için kendime kızmaya gidiyorum :eek:klava: :a015:




Şeniz Kullanmadığım bir söz olsa da "hay, ağzını öpeyim" sözü buraya cuk oturdu sanırım. :eek: Yanlış anlaşılmam umarım kaydirigubbakcemile3
Kim bilir kaç defa eve burnumdan soluyarak, gözlerimden ateş saçarak dalmış, elimdekini üstümdekini sağa sola fırlatmış ve "bir de kalkıp çocuk olmalı, neden düşünmüyorsun, bilmem ne?" tabii canım ben annelik tadacağım diye, böyle insanların arasına bir tane masum insan katacağım da ya benim gibi günden güne kendini uzak tutmak için çabalayacak, benim gibi mecburen -iş için- muhattap olunca da sinirden sağlığından olacak, doktor doktor gezecek!" "sonra demeyecek mi bu çocuk, 'beni bu dünyaya niye getirdin anne?!' , o zaman ne cevap vereceğim???!!!" ve bunun gibi nice patlama...

Esas ben sana teşekkür ederim Püsküütüm, bu başlığı açtığın ve zaman zaman yalnız hissetmekten rahatsız olduğumda en yakınlarım dediğim insanlarla bile çok ayrı bir dilde konuştuğumu, beni anlamadıklarını düşündüğümde bir can simidi olacak burayı kazandırdın bize. a.s.

Mesajımı editlemeye geldim ben de.. ve yine bir sürprizle karşılaştım.. yorgunum gelmiş.. :lepi:

Sözün sahibini yazmayı unutmuşum.. Hiç sevmediğim şey, bunu yakın zamanlarda bir kere daha yapmıştım.. nerede olduğunu hatırlarsam onu da düzeltirim.. yerimseniben
Ayrıca ötenazi ile ilgili cümlemde "için" sözcüğünü de unutmuşum.. Aman düşmesin cümle bi'yerlere.. Gelmişken onu da halledeyim.. Senin alıntında okuyunca farkettim..

Coşmuşum yazmışım, yazmışım durulmuşum, gözden kaçırmışım.. :eek:

Evet, yorgunum.. Dario Fo çok güzel özetlemiş durumu..

"Hay ağzını öpeyim" atak ve dobra bir ifade ve belki de bu yüzden kullanıma elverişli değil.. Ama anlamını severim ben..

"Can simidi".. beğendim bu betimlemeyi.. Neden heyecanla gelip baktığımı da anlamış oldum bir yerde..
 
Size bir itirafta bulunayım ben de buraya ayrı bir heyecan içinde geliyorum... Ama kimseye söylemeyin emi? Aramızda yerimseniben

Yazdıklarınızı okuyunca bak böyle de olabilir diyorum hep... Benim düşünemediğimi düşündürttüğünüz için ben de size teşekkür ederim.... a.s.

Yazdıklarınıza katılmamak imkansız... İnanın bu konular o kadar diyalektik bir bağla bağlantılı ki.... "belirli eğitim almış insanların çocuk yapmamasına kızıyorum" düşüncem hem ağlarım hem giderim misali hem kızarım hem de hak veririm gibi aslında.... Çünkü o ikilemi açıkcası ben çok yaşıyorum... Dünyaya bir canlı getirmek! Büyük sorumluluk.... Vee açıkcası bizde sorumluluk duygusu çok ağır bastığı için buna cesaret edemiyoruz... Haklıyız bu konuda sonuna kadar... Çünkü dünya, pimi çekilmiş bomba gibi almış başını gidiyorken bir canlı dünyaya getirmek sorumluluk duygusundan da çok vicdani yanı olan bir duygu olurdu. Ama bir yandan da hiç bir şey yapamadan yaşayıp gitmek beni çok üzüyor... Çünkü bu, biz eğitimcilerin de elinde değil... Biz ne kadar kendimizce eğitmeye çalışsak bile, anne-baba eğitimi kadar kalıcı olmuyor maalesef... Hele ki bizim eğitim sistemimiz, eğitimden çok öğretimi ön plana çıkardıkça da hiç olmayacak.... O yüzden kızıyorum, hayıflanıyorum, iğreniyorum... Bütün olumsuz ifadeleri kullansam da duygularımı anlatmaya az gelecek...
 
X