ıçimdeki iş kadınıyla annenin savaşı…
1950'lerde yaşamayı çok isterdim. O dönemlere karşı ayrı bir sempatim var. Kadınların daha feminen göründüğü, erkeklerin her zaman takım elbise giydiği, ıstanbul'un sayfiye yeri gibi olduğu, sakin ve temiz yıllar... Elbette sıkıntılar vardı, ama şimdiki kadar olduğunu sanmıyorum, tarih bize bunu gösteriyor. O yıllar babaannemin yeni evlilik dönemlerine denk geldiği için o dönemleri bana gösteren birçok resimden etkilenmiş olabilirim. Ama işin şekil tarafı bir yana, o yıllar bana, kadınlar çoğunlukla ev hanımı olduğu ve bundan mutsuz olmadığından dolayı -çünkü ‘çocuk mu kariyer mi' ikilemine daha yıllar vardı- enteresan geliyor.
Doğum yaptıktan sonra zamanın nasıl geçtiğini ben, eşim, annem; yani evdeki hiç kimse anlamadı. ızne erken ayrılmam gerekmişti, Irmak en fazla 3 ay 10 günlükken işe dönecektim. Benim gibi bir çok anne var ama 1 ay dolduğunda "nasıl yani?" dedik, "1,5-2 ay sonra bebeğim gündüzleri annesiz mi kalacak?" Evet aynen böyleydi, bunu "işe dönmek" değil, çocuğumun annesiz kalması olarak dile getiriyorum. Çünkü sabah kaçta uyanacağı belli olmayan, gece 3 saatte 1 emzirdiğim, akşam yemek saatinde uyuyan, sadece anne sütü alan ve sütümün ancak yettiği (en önemli kısmı buydu) bebeğime annem bakarken acaba ben ne yapacaktım. ış hayatı çok mu güzel olacaktı! Zaman ilerledikçe annemle evde bütün gün bunu konuşmaya başladık. Eşim bana bırakmıştı, ama onun da bunu tercih etmediğini hissediyordum.
ışe hemen dönmekle çocuğuma bir süre daha kendimim bakması konusunda müthiş bir kararsızlık çektim. Şartlar da müsait sayılırken, tercih edilecek 2 taraftan biri minik kızımken nasıl büyük bir kararsızlık çektiğime ben de inanamadım. 10 dakikada 1 karar değiştiriyordum. Tabi ki pozisyonumla ilgili düşünmem gereken birçok şey de vardı, fakat hayatım boyunca bir daha yaşamayacağım bir dönemde, emzirmede hala pek bir düzen yokken işe dönemedim. Sonunda kararımı verdim ve iznimi aldım. Sağolsun şirketimiz bu konuda, kanuni hakkım da olsa gerginlik yaratmadı. Beraber çalıştığım ve işlerimi takip eden bir arkadaşım var ki, onun hakkını hiç ödeyemem. Onun için de iyi bir tecrübe olacağına kendimi inandırarak bu kararı verebildim. Yine de onun ne kadar yorulduğunu biliyorum ve ona çok çok teşekkür ediyorum. O kendini biliyor
ıçimdeki ev hanımını daha mı çok seviyorum acaba? Hiç sanmıyorum! Çünkü evde yaptığımız işler asıl hayat amacımız değil. Bazen kafa dinlendirici olabilir, insanın eviyle ilgilenmesi zevkli olabilir, ama sonu yok! Üstelik, evde nasıl oturulur bilmediğim için buna dair bir sosyal hayatım, meşgalem, düzenim de yok. Yine de bu beni, 6 aylık ücretsiz izin hakkımı kullanmaktan alıkoymadı. Çünkü çok büyük ve çok istediğim bir görev beni bekliyordu, küçük bebeğime annelik...
Karar verirken anladım ki, içimdeki iş kadını ile annenin savaşında bir süre tek bir taraf galip gelebilirdi. ış hayatına ömür boyu veda etmeyecektim. Çok şükür geçim sıkıntısı çekmiyorduk, bazı şeylerden fedakarlık yapabilirdik. Kaç yıllık ömrümde kısacık bir süreyi bebeğime ayıracaktım. Böyle düşününce, gerekirse sıkılmaya ve bunalmaya, bu şekilde fedakârlık yapmaya daha kolay karar verdim. Çalışmak bazen maddi, bazen manevi olarak ihtiyaç. Ama ben şimdilik akışına bıraktım. Bu konuda sabaha kadar konuşabilir, düşünebilirim.
Sanırım çalışan tüm anneler benim gibidir. Bu konuda okuduklarımdan sonra her anne ve bebeğin kendi doğrusu olacağını öğrendim. Fakat içimdeki ses buna maalesef inanmıyor. Yüreğimin derinliklerinde, 3 yaşına kadar annenin bakması gerektiğine inanıyorum. Bu dönemde yaşayan kadınlar olarak, tüm rolleri üstlenmek zorunda kalan şanssız bir nesil olduğumuzu düşünüyorum. Bence birkaç on yıl sonra kadınlık rolleri açısından eskiye dönüş başlayacak. Hem teknolojinin yardımıyla esnek çalışma şartları yaygınlaşacak, hem de şimdiki çocuklar büyüdüklerinde bizden farklı olacak.
Önümüzdeki aylarda, anneliğin yanında iş kadınlığının değil, ev hanımlığının ağır bastığı bir yaşam bende neleri değiştirecek merak ediyorum. Sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Tüm annelerin gönlünce olsun...