Abdurrahim Karakoç şiirleri

Misilleme

''İki kere iki dört'' ediyorsa,
Ben de seni seviyorum, darılma
Bir de ''Her gecenin sabahı var'' sa
Ben de seni seviyorum, darılma

Demişler ki, ''Çivi, çiviyi söker''
Her eşek çamura bir defa çöker
Madem ''Kar üşütür, ateş te yakar''
Ben de seni seviyorum, darılma

''Her yokuşun bir inişi olur'' sa,
''Aka aka, su çukuru bulur'' sa,
İnsan doğar, yaşar, sonra ölürse,
Ben de seni seviyorum, darılma

Durup dinlenmeden akarsa pınar,
Her yıl kıştan sonra gelirse bahar,
Balıkların suyu sevdiği kadar
Ben de seni seviyorum, darılma

Dikkat eyle geçmiyorum sırayı;
Bozar ise kader bozsun arayı
Aç ekmeği sever, fakir parayı...
Ben de seni seviyorum, darılma


Abdurrahim Karakoç
 
Müzelik Şiir

Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben
Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben
Fikren işkencedeyim, ruhen cezadayım ben

Korkaklığın sükûtu kol geziyor her yerde
Sanki tek başımayım, tek kişilik mahşerde.

Putların gölgesinde dans eder akbabalar
Söz sokakta dolaşır, öz zindanda çabalar
Atılan ucuz safra selâmlar, merhabalar

En temiz topraklara gül eksem mantar biter
Yollar sırat köprüsü, durmak düşmekten beter.

Kaybettim mesafeyi, zamandan uzaklaştım
Sevgi diye sarıldım, isyanla kucaklaştım
Ne kendimden kurtuldum, ne kendime yaklaştım

Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler
Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.

Fuhuş yuvası sanki en görkemli binalar
Çamur evlât doğurur, taş yürekli analar
Resmen hak tevzi eder hakkı boğan canavar

Koşanlar, yarışanlar... dehşet ötesi dehşet
Akıl karaya vurdu, gırtlağı geçti vahşet.

Meydanlar tıklım tıklım, caddeler salkım-saçak
Kölelik histerisi yayılmış köşe-bucak
Elli tane hokkabaz, elli milyon oyuncak

Müdür ve müdüriçe müzenin bekçileri
Aferine çalışır düzenin bekçileri.

Mülkü kazanan ayrı, tasarruf eden ayrı
Hisseler neden farklı, hak, hukuk neden ayrı?
Hasta yaşar deniyor, baş ile beden ayrı

Mantık yürütmek yasak, itiraz eylemek suç
Neşe-eğlence, cinnet... yatıp uyumak korkunç.

Güvenmek aldanmaktır... ölçü-tartı izafî
Mert-namert, güzel-çirkin, eksi-artı izafî
Çoğunun cebindeki kimlik kartı izafî

Kim kimdir? Kim kim değil? Anlamak ve bilmek zor
Oynanan komediye gül diyorlar, gülmek zor.

Figüran heykeller var kül tablası boyunda
Yediyüz göbek atar dakikalık oyunda
İşlenen her günaha kurt da ortak, koyun da

Kalmışım ara yerde, tozdayım, dumandayım
Kirli bir mekândayım, iğrenç bir zamandayım.


Abdurrahim Karakoç
 
Neden Sonra

O dedi ki:
Bir gün bana gönül verdin;
" Aşktır benim mayam!" derdin
Sonsuz bir hisle severdin,
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Aşktan yana histen yana
Gayri sual sorma bana
Belki dün bilirdim ama,
Unutmuşum!

O dedi ki:
Yüreğimde etkin bir köz
Yaralarım oldu göz göz
Yemin edip verdiğin söz
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Yanan yakar iyi bil ki,
Ben de yaralıyım belki
Unutmak ayıp değil ki,
Unutmuşum!

O dedi ki:
Yalan söylemezdin hani?..
Unutmam derdin sen, beni
Sormak suç olmasın yani,
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Hangi yalan hangi gerçek?
Meyvesini yedi çiçek
Soru sorma cevabım tek
Unutmuşum!

O dedi ki:
Mühürledin dudaklarım;
Düğümün kalpte saklarım
Mektup yazan parmakların
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Ne mühür kaldı ne senet..
Ergeç kopar çürük kenet
Uçmuş akıl denen meret,
Unutmuşum!

O dedi ki:
Beni benden almıştın ya,
Çıkla sen ben olmuştun ya
Gerçek sevgi yalan dünya
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Vazgeç gayri iş yok bende,
Yitirmişim seni sende
Kimin nesisin, adın ne?
Unutmuşum!

Ve bilenler dediler ki:
Aşk da, söz de yalan imiş;
Akıl işi değil bu iş..
Ve sonra hatırladık ki,
Sevenler hep boşa sevmiş...


Abdurrahim Karakoç
 
Noktada Zaman

Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan
Döndüğü noktadan bin yıl uzakta
Yürek ateş düşmüş kuru bir harman
Yandığı noktadan bin yıl uzakta

Ne nişan bozulur, ne düşer tetik
Zaman kanlı tezgah, acılar mekik
Umut yavrusun yitiren keklik
Konduğu noktadan bin yıl uzakta

Şans ne ki? Bir doğar, ölür bin kere
En güzel arzular kalır mahşere
Sevginin meyvesi dalından
İndiği noktadan bin yıl uzakta

Çıkar oyunbazlar ikbal katına
Tepeler dağları alır altına
Dostluk sürücüsü vefa atına
Bindiği noktadan bin yıl uzakta

Esasta her canlı mutlak bir ceset
Dünyamız soluyan ufak bir ceset
Evren teneşirde çıplak bir ceset
Yunduğu noktadan bin yıl uzakta


Abdurrahim Karakoç
 
Nöbetçinin Vukuatı

Yüzbaşım, garajda nöbet tutarken
Hatırıma sıla düştü bu gece
Güngören'in horozları öterken
Gönül kalktı yola düştü bu gece

İçinde dışında yoktur yalanı
Anlatayım dur başıma geleni
Bir yar için düşüncemin olanı
Sapanca'da göle düştü bu gece

Bozhöyük'e vardım Güllü kadına
Fal açtırdım Ülker'imin adına
Gelin olmuş bak şu işin tadına
Bizim kısmet ele düştü bu gece

Kırk yıl geçse unutamam bu günü
Olmuş bitmiş sevdiğimin düğünü
Hep çözülmüş sırrımızın düğümü
Maceramız dile düştü bu gece

Kalbime ateşten vurdular yama
Perişan bir halde döndüm kıtama
Karakoç bildiğin KARAKOÇ ama,
Bilmediğin hale düştü bu gece


Abdurrahim Karakoç
 
Oy Anadolu

Seni çok sevenler(?) çok örseledi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Açların çalıştı, tokların yedi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Yanan hep sen oldun, yakılan sensin
Ruhuna çiviler çakılan sensin
Şekilden şekile sokulan sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Sınırlar çizildi rüyalarına
Yasaklar konuldu dualarına
Hangi sesler hâkim semalarına
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun
Evladın, âşıkın, yiğitin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıtın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Metrûk manastırlar ihya olmakta
Hüzün, camilere mahya olmakta
Yadlar başımıza kâhya olmakta
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Üzerinden hak, adalet silindi
Hayâ zırhı delik delik delindi
Bu zelil duruma nasıl gelindi?!
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Dün şehit kanıyla sulanan sensin
Bugün alkollere belenen sensin
Düşmandan sadaka dilenen sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Şehit torununa "sen sus" diyorlar
"Vatan sevmek bize mahsus" diyorlar
Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Hariçten gelenler köprüyü tutmuş
Dost, karşı kıyıda, seni unutmuş
Hınzır yeller yaprakların kurutmuş
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...


Abdurrahim Karakoç
 
Ölülere İhtar

Ey eski ölüler kalkın mezardan
Dünyayı bir daha görün de gidin.
O günler mi berbat yoksa bugün mü?
Biz değil... siz karar verin de gidin.


Abdurrahim Karakoç





Postacı

Eylen bir haber ver, acele gitme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Yok deyip de beni perişan etme
Sevgilimden mektup var mı postacı?

Tel çekmiştim giden ayın üçüne
Cevap gelmez korku düştü içime
Karıştır çantayı bir bak içine
Sevgilimden mektup var mı postacı?

Uykumu dağıtan korkulu düşler
Gün biten her gece yeniden başlar
Ber evet dünyayı bana bağışlar
Sevgilimden mektup var mı postacı?

Hiç haber çıkmadı on pazar
Beklerim saatler yıl kara uzar
Zarfının üstünde KARAKOÇ yazar
Sevgilimden bir haber var mı postacı?


Abdurrahim Karakoç
 
Rapor

Nere bassan bataklığa batarsın,
Fikir dinsiz, merak deli, dünya cılk.
Bozulmuş insanlar, Allah kurtarsın,
Mide dinsiz, yürek deli, kafa cılk.

Kart öküzler bağlanalı batıya,
Cıvıklık bulaştı, birçok katıya.
Ne temele güven, ne de çatıya.
Duvar dinsiz, direk deli, oda cılk.

İmanda nasipsiz, dinde fakirler.
Akşam köşesinde küfür okurlar.
Zaman tezgah olmuş, günah dokurlar.
Usta dinsiz, çırak deli, kalfa cılk.

At huysuz çıkarsa binilmez kardaş.
Denecek çok söz var denilmez kardaş.
Açlıktan ölsekte yenilmez kardaş.
Hoşaf dinsiz, börek deli, çorba cılk.

Çektiğimiz çile hesaba gelmez.
Ay geçer, yıl geçer, yüzümüz gülmez.
Toprakta bereket olurmu ? olmaz.
Kazma dinsiz, kürek deli, çapa cılk.

Kovuldu ülkeden ar, namus, haya.
Asrileştik güya, uyduk modaya.
Beden açık, yüzde yedi kat boya.
Surat dinsiz, tarak deli, ayna cılk


Abdurrahim Karakoç
 
Reçete

Ey yüksek sosyeteye mensup modacı hanım,
Eğlence zümresinin başının tacı hanım,
Bu metod ki, sizlerin müsbet ilâcı hanım:
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Yerindedir tahsilin, güzelliğin şahâne.
Varsa Türk'ten tâlibin, bu çeşitli bahane.
Bir ecnebî hovarda yakalarsan daha ne?..
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Flörtünün sayısı; en az on beş olmalı...
Kimisi hâlis züppe, kimisi keş olmalı...
Altın kolyen, kürk manton, taksin beleş olmalı.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

İç votkayı, şarabı; sokaklarda nâra at.
Medeniyet sizlerle yükselmektedir kat kat.
Çeşni ruha gıdadır, her gün bir yatakta yat...
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Hiç durma twist öğren, her gün baloya git;
Tırnağını, yüzünü, dudağını boya git.
Sun'î peyke varis ol, conilerle aya git.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Bazan düz pantalon giy, traş ettir enseni.
Bin dolaş bisiklete, göster şöyle sen seni.
Kabahat ailende, anlıyorum ben seni.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Artist ol, filim çevir; ismine yıldız derler...
Bin kez kürtaj yaptırsan gene sana kız derler!
Çıplak resim çektirsen, ne şahâne poz derler.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Mayoyla endam göster, git jürinin önünde
Mahremini teşhir et her birinin önünde
Seçil bir kraliçe imtihanın sonunda.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Hayır, inanma kızım! Bunlar hep istihzadır.
Namus insanlar için en mukaddes meyvadır.
Gençlikte hissiyatın belki seni aldatır.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Haddinden çok açılmak soysuzun modasıdır.

Türk oğluna anne ol, iftihar et onunla;
Elin soysuz züppesi bağdaşamaz seninle;
Bu yurdun kızı isen şu sözü iyi dinle:
"Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Yapacağın düşüklük bize yüz karasıdır."


Abdurrahim Karakoç
 
Saati Yok Eremi Yok

Aşktan yana söz duyunca
Ben hep seni düşünürüm
Uçsuz hayaller boyunca
Ben hep seni düşünürüm

Yıldızlar kayar yüceden
Renkler sıyrılır geceden
Yüreğim sızlar inceden
Ben hep seni düşünürüm

Aklın ucu değer hiçe
Yol ararım içten içe
Kainat uyur sessizce
Ben hep seni düşünürüm

Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım ince ince
Bir mezar görsem bir yerde
Ben hep seni düşünürüm

Zaman hep sonsuza akar;
Meyve dökülür, dal kalkar
Çiçeklere bakar bakar
Ben hep seni düşünürüm

Rüzgar eser ilden İl'e
Sağlıkta bitmez bu çile
"Var"dan öte, "Yok"ta bile
Ben hep seni düşünürüm

Kaynak: Dosta Doğru

Abdurrahim Karakoç
 
Saç Meselesi

Karlı dağlar gibi dik durur başı,
Bahar bulutuna benzer saçları.
Ayrı bir konudur kirpiği kaşı,
Yaralar bağrımı ezer saçları.

Kaç gönül takılı kalmış telinde,
Dalgalanır omuzunda, belinde.
Bazen ak gerdanda, bazen alında,
Yayladan yaylaya gezer saçları.

Yanakları çiçek açmış nar gibi,
Gözleri çağşaklı bir pınar gibi,
Göğsü mor sırtlara yağan kar gibi,
İlla hepsinden güzel saçları.

Bağlar ki esen yel atmasın diye,
Görenler itiraz etmesin diye,
Kimsenin gözüne batmasın diye
Akşamdan akşama çözer saçları.


Abdurrahim Karakoç
 
Sana Geliyorum

Görmeden, doğduğum gecenin seherini
Ellerim değmeden anama,
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırıl- çıplak

Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Bir garip ağaç oldum aşk ülkesinde,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak
SANA geliyorum SANA
Dal- budak

Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak

Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak

Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş mana
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek için ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Ya HAKK...


Abdurrahim Karakoç
 
Sen

Sen: Çamlı dağlarda ağaran şafak...
Sen: Duru göllerin nilüferisin.
Sen: Engin ovada sararan başak
Sen: Umut kaynağı, alınterisin...

Sen: Gökte yıldızsın, uykularda düş..
Sen: Yeşil ekinsin, sen beyaz gülüş
Sen: Mavi denizsin sise bürünmüş
Sen: Sevda sırrının düğümlerisin

Sen: Her güzelliğin canlı sergisi
Sen: Kalp yarasının emin sargısı
Sen: Benim dileğim hakkın vergisi
Sen: Gönlüme saklı aşk hançerisin.

Sen: Koyu gölgesin ,yaz sıcağında
Sen: Olgun meyvesin dal kucağında
Sen: Korsun alevsin aşk ocağında
Sen: Gadir Allah'ın şaheserisin

Sen: "Ben"sin, gel gör ki ben "sen " değilim
Sen: Benim düşüncem, ruhum ve dilim
Sen: Benim gözlerim, ayağım, elim..
Emin ol, sen bana benden berisin


Abdurrahim Karakoç
 
Sen Varsın

Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanunu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın

Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir serviler suyundan içer
Bağrında ay doğar zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın

Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın

Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın

Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen-seni gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın


Abdurrahim Karakoç
 
Sergi

Zümrüt bahçe, Altın saray
Girdim amma beğenmedim
Ortasında elmas bir ay
Gördüm amma beğenmedim.

Hak diye döndüm yönümü
Boynuma taktım ölümü
İstediler ak gönlümü
Verdim ama beğenmedim

Çile çektim sünnet diye
Kınadılar cinnet diye
Çağırdılar cennet diye
Vardım ama beğenmedim

Kalbim tarla, sevgim başak
Tahammülü yaptım kuşak
Dost yoluna candan döşek
Serdim amma beğenmedim

Beyde makam, beyde para
Garibanda türlü yara
İnsanlığı insanlara
Sordum amma beğenmedim

Başlar hep beyine muhtaç
Mideler dolu, gözler aç
Her çıbana üç-beş ilaç
Sürdüm amma beğenmedim

Gelen olmadı çağrıma
Ellerim düştü böğrüme
Var gücümle öz bağrıma
Vurdum ama beğenmedim


Abdurrahim Karakoç
 
Sermayelik

'Büyük'lük kendine verdiği paye
Arkasında saklı en menfur gaye
Sinsice İslam'a saldırmak için
'İrtica' elinde hazır sermaye...


Abdurrahim Karakoç





Sevdam ve Ben

Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle,
Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle?
Beklediğimiz sabahları görmeden
Bak.. Bak işte mezara yaklaştık seninle.

1987

Abdurrahim Karakoç




Size Bıraktım

Bana Mevlana'yı, Yunus'u verin
Mecnun'u, Leyla'yı size bıraktım
Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin
Irmağı, deryayı size bıraktım

Talipli değilim şöhrete, şana,
Makamı, rütbeyi yük etmem cana
Dostluk, sevgi, şefkat yetişir bana,
Dövüşü, kavgayı size bıraktım.

Zaman yoktur ekip, biçip, sürmeme
Ham topraktan haram mahsul dermeme
Bir tek gönül kâfi gelir girmeme
Konağı, sarayı size bıraktım.

Çokta değil, hakta buldum huzuru,
İstediğim alınteri, göznuru
Benliği, kibiri, iğrenç gururu
Faizi, bankayı size bıraktım.

Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa, taşa..
Beni inancımla koyun başbaşa..
Topyekün dünyayı size bıraktım


Abdurrahim Karakoç
 
Sorgulama

Herşeyi bilirim diyorsun amma
Birazcık sen seni biliyor musun?
Yemekte yatakta, sokakta, işte
Dünyanın tadını alıyor musun?

Sütün kaymaklı mı, suyun duru mu?
Sabunun sarı mı, kuzun kuru mu?
Hele bir tarif et genel durumu
Olanlardan memnun oluyor musun?

Sıcakta ciğeri pişeni anlat
Gölgede göbeği şişeni anlat
Menfaat ardından koşanı anlat
Haramdan hisseni alıyor musun?

Eski yurdun, eski köyün senin mi?
Başındaki kurtlu beyin senin mi?
Oynadığın garip oyun senin mi?
El yıkıp, can yakıp gülüyor musun?

Ortaksın hileli yol tutanlara
Kulluğun ucuzdur kul tutanlara
Yakınlığın var mı bal tutanlara
Bol bol parmağını yalıyor musun?

Bire alıp yüze satmak caiz mi?
Bizi tutup bize satmak caiz mi?
Çaresize ceza satmak caiz mi?
Sen sana iyilik diliyor musun?

Sırtımızın yük müsün nesin sen?
Duygusuzun teki misin nesin sen?
İlelebed baki misin nesin sen?
Ecelin gelince ölüyor musun?


Abdurrahim Karakoç
 
Suç Olsa Da

Ne diyorsa İslam dini
Uyacağız suç olsa da
Gerçeği örten kefeni
Yırtacağız suç olsa da.

Alnımız ak, yüzümüz ak
İslam olan olmaz korkak
Batıla batıl Hakka Hak
Diyeceğiz suç olsa da.

Çiçeklenir sevda serde
Cihad, düğün olur merde
Nur-u Kuranı her yerde
Yayacağız suç olsa da

Baba, Ana, Bacı, Kardaş
Ehl-i küfre açtık savaş
İslamın yoluna can baş
Koyacağız suç olsa da.

Cihad bize bayram düğün
Ta doğuştan haşre değin
Her an zikrullah gömleğin
Giyeceğiz suç olsa da.

Mana doldurmuş içleri
Gam mı maddenin suçları
Dine taş atan hiçleri
Sustururuz suç olsa da.


Abdurrahim Karakoç
 
Suları Islatamadım

Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım bu ne haldir

Birgün silah çatamadım
Suları ıslatamadım

Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan

Birgün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım

Ne payem oldu ne sayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem

Alan yoktur satamadım
Suları ıslatamadım

Yolum yokuş, izim ayrı
Dilim yağsız, sözüm ayrı
Bedenimden özüm ayrı

Biri bire katamadım
Suları ıslatamadım

Talipli yoktur sevgiye
Anlamadım, neden? Niye?
Canlar gücenmesin diye

Can attım gül atamadım
Suları ıslatamadım


Abdurrahim Karakoç
 
Susar Kâinat

Adlî İlâhî’den sual eylesem
Kapanır dudaklar, susar, söylemez...
Acep hangi meyve helâldir desem
Sararır yapraklar, susar, söylemez...

Munis bir merakım, mağrur bir merak
Tohum bir merakım, yağmur bir merak
Maden bir merakım, çamur bir merak
Utanır topraklar, susar, söylemez...

Karlı dağlar uykuya mı yattı ki
Geçitleri haydutlar mı tuttu ki
Deli rüzgâr dilini mi yuttu ki
Ormanlar-ırmaklar, susar, söylemez...

Desem ki adalet, hürriyet var mı?
İnananlar inancını yaşar mı?
Yoksa zulüm-zillet boydan aşar mı?
Kararır şafaklar, susar, söylemez...

Bir yemine çeksem gök yere değer
Âlem söz orucu tutarmış meğer
Balıklar başını önüne eğer
Sallanır kavaklar, susar, söylemez...


Abdurrahim Karakoç
 
X