Abdurrahim Karakoç şiirleri

Che

Nirvana
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
2.706
26
1932 yılının Nisan ayında Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya gelen Karakoç’un şiir merakı küçük yaşlardan gelmektedir. Şiire merakının bir sebebi de ailesinde dedesi, babası ve kardeşlerinin şair olmasıdır.



İlk yazdığı şiirleri 2 kitap olacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 1964 yılında ”Hasana Mektuplar" ismi altında kitap haline getirdi.



1958 yılında bulunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi ve 1981 Mart ayında emekli oldu.



Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alan şair, şiirleri yüzünden otuza yakın mahkemeye verildi fakat hepsinden beraat etti. 1985 yılından beri gazetecilik yapan Karakoç, bir ara politikaya girdi ve ayrıldı.



Yayınlanmış şiir kitapları:

Hasan'a Mektuplar (1965), Eli Kulakta (1969), Vur Emri (1973), Kan Yazısı (1978), Suları Islatamadım(1983), Beşinci Mevsim(1985), Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu(1994), Yasaklı Rüyalar(2000), Gökçekimi(2000), Gerdanlık - I (2000), Gerdanlık - II (2002), Parmak İzi(2002).
 
Hasan'a Mektup


Çok oku, çok düsün, çok seyler anla,

Aha bu mektubu alinca Hasan.

Manalar iplikten incedir amma,

Kelimeler biraz kalinca Hasan.

* *

Gene agzimizi açmiyor biçak,

Huzur size ömür..... Dert salkim saçak.

Oyuna kalkiyor yüzlerce köçek,

Batidan bir hava çalinca Hasan.

* *

Kök saldi bahçede ayrik otlari,

Yemler pay edildi, sattik atlari.

Biz kovalim derken bastan bitleri,

Sülükler yapisti, kulunca Hasan.

* *

Süt dolu gücümü çalariz tasa,

Kutsal görevimiz "Sagol çok yasa !"

Mülkte hakikati aramak bosa,

Tüm suçlular güçlü olunca Hasan.

* *

Derisini yüzdük demokrasinin,

Isi istir imtiyazli asinin.

Hakikatte vahsi, sözde "vasinin"

Dörtnala gidilir yolunca Hasan.

* *

Canim Hürriyeti koydunsa ara,

Ekmek yalinayak kaçti daglara.

Çevremize küsmüs kardeslik var ya,

Haber ver, izini bulunca Hasan.

* *

Soysuzlar tas atar mukaddesata

Karsi duramazsak bizdedir hata.

Tahammül tesviktir, böyle hayata,

Öl..Insan küçülmez ölünce Hasan.


Abdurrahim Karakoç
 
50. Yıl Hesabı

Bağladım nefsimi zincir yulara
Dünyayı duvara astım gel de gör
Rahatı huzuru attım kenara
Çileyi bağrıma bastım gel de gör

Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum
Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum
Zulüm sıcağında serin yel oldum
Yürekten yürege estim gel de gör.

Sonu hatırladım, ilki duyunca,
Kula kul olmadım ömür boyunca!
Hakkın zehirini içtim doyunca
Batılın balina kustum gel de gör.

Ülfetim olmadı iriler ile
Ağıla girmedim sürüler ile;
Ölümden korkmayan diriler ile
Selamı, sabahı kestim gel de gör.

Aşk ceylanı emzirince sütünü
Taşa çalıp, kırdım benlik putunu
Düşmanımdır inkarcının bütünü
Allah dostlarıdır dostum gel de gör.

Bazı kötülüğü kovdum elimle
Bazı kötülüğü yerdim dilimle
Gücüm yetmeyince kendi halimle
Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör.

Çıkar için laf davulu çalmadım
Hiçbir yerden makam, rutbe almadım
Bildimse söyledim, korkak olmadım
Bilmediğim yerde sustum gel de gör.


Abdurrahim Karakoç
 
Açık Dilekçe

Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey
Yaklaşanı ta yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey

Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte favül bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;
Çok silahtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey

Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı?
Yorulmayın izlerinde savcı bey.


Abdurrahim Karakoç
 
Anadolu Bahar

İlkbaharı geldi Anadolu'nun,
Silifke'de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu'nun,
Sultandağı benek benek kar şimdi.

Eğri yollar yaylaların kuşağı
Çayır, çimen sevgililer döşeği,
Hora teper Sürmene'nin uşağı,
Dadaşların oynadığı bar şimdi.

Durgun çayı köpüklendi Daday'ın,
Palmiyeler zümrüt tacı Hatay'ın
Çukurova cennetidir bu ayın;
Aydın ili efelere dar şimdi.

Gönül dile gelir kaval sesinde.
Boz martılar düğün yapar Mersin'de,
Isparta'nın renk renk gül bahçesinde
Bülbüllerin neşesini gör şimdi.

Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,
Kelebekler birbirini kovalar.
Halı gibi nakışlandı ovalar...
Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.

Aşıklar diyarı Elbistan ili...
Olur bu mevsimin bağ-ı İrem'i,
Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,
Her çiçeğin bir arısı var şimdi.

Çıkıp baksan Çamlıca'nın başına,
İki kıt'a bir boğazda aşina...
Karakoç'um, gel, yorulma boşuna,
İstanbul'u tarif etmek zor şimdi.

Kaynak: Dosta Doğru

Abdurrahim Karakoç
 
Anadolu Gezisi

Ter kokuyordu Çukurova tarlaları,
Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan;
Ekin biçiyordu yalınayaklı köy kızları
Elleri kabarıyordu oraktan

Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;
Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu

Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları;
Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan
Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;
Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan

Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;
Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu

Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları;
Oynak havalar dökülüyordu parmaktan
Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı;
Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan

Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu
Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu

Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları;
Körpe bedenler soyuluyordu ahlaktan
Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;
Yadırgı sesler geliyordu plaktan

Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;
Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.


Abdurrahim Karakoç
 
Anadolu Sevgisi

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör
Her haftası bayram, her günü düğün;
Hele yaylalara çıkılsın da gör

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda yoncalar dizde...
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör

Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları...
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç..
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör

Anlamaz bilmezsin sen bizim halkı;
Sevgiyi bulasın yakına gel ki..
Kalıplar gerçeği göstermez belki,
Gönül perdeleri sökülsün de gör


Abdurrahim Karakoç
 
Aşk Hikayesi

Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!


Abdurrahim Karakoç
 
Ayıp

Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.

Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.

Hesap et gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler,sürgünler,esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.

Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.

Emeği boşadır yuvasız kuşun...
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.


Abdurrahim Karakoç
 
Aynaların Ötesi

Her ne kusur varsa geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar
Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda,
El olur Leylalar ela gözlü yar

Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün...
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar

Estikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliğin hasret yer sevda göçünde
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, ela gözlü yar

Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalbdeki yara...
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar ela gözlü yar

Vakit dolar, nakit biter kasanda...
Sevda bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da...
Kapanır sayfalar ela gözlü yar


Abdurrahim Karakoç
 
Ayrılık Havası

Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayri
Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayri

Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum çığırdan çıktım
Beyden efendiden sayından bıktım
Ulanı severim ulanı gayri

Sapıtmış bu diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim öleni gayrı


Abdurrahim Karakoç
 
Balaban'im

Geldi gönderdigin şiirden mektup
Arada bir böyle yaz Balaban'im
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bagla, bazen çöz Balaban'im

Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sihhat, zaman, mekan, imkan verdikçe
Cevapsiz birakmam, söz Balaban'im

Ahval-i aleme kafayi takma
Allah Kerim, sabri elden birakma
Ilmi düstur eyle, imani sakla
Gayrisi savrulan toz Balaban'im

Huzur içte gerek, kabukta degil
Vuslat acelede, çabukta degil
Akil da baştadir, topukta degil
Çile yemekteki tuz Balaban'im

Ahlaki, töreyi kenara atan
Dine "Afyon" diyen, vatani satan
Müslüman olamaz, Türk degil zaten
Dayanmaz görmeye göz Balaban'im

Demişler ya "Kuvvet birlikten dogar"
Kar, yagmur zamani gelince yagar
Nasihatim o ki dinlersen eger
Işaret "ben" degil "Biz" Balaban'im

Çevremizi saran türlü ihanet
Gün geçtikçe görünüyor daha net
Başlangiçta bilmek degil kehanet
Bagrimiza girmiş köz Balaban'im

Zaman geldi esir olduk maddeye
Zaman geldi hasir olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şetteye
Daha bunlar bize az Balaban'im

Dört yanimi gurbet yazmiş kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selam ederim
Aydinlik günlerde gez Balaban'im


Abdurrahim Karakoç
 
Bayramlar Bayram Ola

92/2

Bayramlar seçilmiş rahmet günleri
Bayramlar İslami vahdet günleri
Bizleri uykudan uyandır Ya Rab
Bitsin, uzamasın gaflet günleri.


Abdurrahim Karakoç
 
Bayramlar Bayram Ola - I

Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine

Kızı " bayram" dedi, yalınayaklı
Adam " Bayram" dedi tam ağlamaklı

Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi dili tutuldu
Güç bela ağzından bir " of" kurtuldu

Oğlu " Bayram dedi sırtı yamalı
Adam " he ya" dedi gözü kapalı

Düşündü kış yakın, evde odun Yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış: tuz yok, sabun yok

Avrat " Bayram" dedi eğdi başını
Adam " evet" dedi, sıktı dişini

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim " Bayram" dedi, silindi yazı
Adam " öyle" dedi, bağrında sızı

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Aylar, yıllar, günler erirken yasta;

Yer - gök " Bayram" dedi ağzını açtı;
Adam " Bayram" dedi evinden kaçtı.


Abdurrahim Karakoç
 
Bayramlar Bayram Ola - II

Ana bu bayram mı? Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dişim kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi hergün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağım dar yatağında
Arif'e gecesi yer yatağında
Üstüne serdiğim bayramlar hani?

Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?

Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?


Abdurrahim Karakoç
 
Bayramlar Bayram Ola - III

Kalkarım her sabah kötü bir günde
Yüreğim zindanda sevgim sürgünde
Engeller yol vermez gelemem oğul

Taşırım başımda başı boşları
Konuşur karşımda mezar taşları
Diriler dil vermez bilemem oğul

Tecellim çiledir, çeker giderim
Gözyaşı selinde akar giderim
Dostlarım el ermez, kalamam oğul

Hasretim göl göldür, hicranım nehir
Toprağım kor ateş, havam som zehir
Arılar bal vermez, alamam oğul

Ben aşka koşarım, aşk beni vurur
Yaklaştığım deniz içimde kurur
Bahçeler gül vermez, gülemem oğul

Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez salamam oğul


Abdurrahim Karakoç
 
Bayramlar Bayram Ola - V

Giden bayramlardan almadık bir tat
Gardaş bu senenin bayramı nasıl?
Şenay'larda bayram hergün, her saat
Elif'in Döne'nin bayramı nasıl?

İçinde boğulduk derdin acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit vereh bacımın
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?

Neşe topuğumda, elem boynumda
Sen çoğunu anla, ben az deyim de
Kim öldü, kim kaldı garip köyümde
Ya bizim hanenin bayramı nasıl?

Dert deşmek değildir gayem niyetim
Düşündükçe sızlar kemiğim etim
Gelini dul kalmış, torunu yetim
Ak saçlı ninenin bayramı nasıl?

Hangi eller sürer suçluyu suça
Güdümlü başların destesi kaça
Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe
Boş kalan binanın bayramı nasıl?

İşkence altında ezilen canlar
Masum yiğitlerle dolu zindanlar
Ses verin mezardan ulu sultanlar
Yusuf’un Kenan’ın bayramı nasıl?

Bizden sandığımız bize yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Söyleyin mananın bayramı nasıl?

Sabahtan haber yok, ufuklar kara
Semerkant kan ağlar, yanar Buhara
Keşmir, Kabil, Kerkük hasret bahara
Kudüs'ün, Sina'nın bayramı nasıl?

Ayşe'nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan'ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem etmişim merak
Nükhet'in, Nana'nın bayramı nasıl?

Mücahid maddeye yapar akını
Devrimci soygundan tutar yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin'i
Katil'in, Zana'nın bayramı nasıl?

Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda iftira, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı nasıl?


Abdurrahim Karakoç
 
Bayramlar Hürmetine

Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan
Birisi Ramazan, birisi Kurban...
Ya Rab, bayram eyle bayramımızı
Yıka gönülleri kirden, çamurdan

1990

Abdurrahim Karakoç
 
Bebege Sitem

"Aman gelme" dedim, bak geldin işte
Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek
Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
Ayırır ağzını işersin bebek.

Kimisi su katar içtiğin süte
Kimisi at sokar yediğin ete
Günahtan, hileden, haramdan öte
Zulmet kuyusuna düşersin bebek.

Yukarıya gitsen "köle" sayarlar
Aşağıya insen tefe koyarlar
Her saat bir başka renge boyarlar
Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.

Önün bal-petekli, elin mühürlü
Omuzun kötekli, dilin mühürlü
Haftan ipotekli, yılın mühürlü
Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.

Sevgimiz rüşvettir seversek seni
Aldatmak içindir ne versek seni
Kalleş çağımızla eversek seni
Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.


Abdurrahim Karakoç
 
X