Açlık, iştah ve tokluk
Dr. Haluk Saçaklı
ıştah denen hissin açıklaması oldukça zordur. Açlık veya doğadan gelen bir yeme içgüdüsü iştahın bir yönüdür. ıştah sadece bunlardan oluşmaz. O zaman sofraya oturduğumuzda ilk doyma olgusu ile aşırı yemeyi reddederdik.
Açlık ve aşırı iştahlı olmak vücut kimyasallarının artması sonucu ortaya çıkmaktadır. Açlığı, besin alımını uyaran içten gelen işaretler seti olarak tanımlamak mümkündür. Tokluk ise artık organizmanın doyma noktasına gelmesidir. Hiçbir besine ihtiyacı olmadığını gösteren bir duyguya dönüşmüştür.
Özetleyecek olursak basamağın ilki açlık, ikincisi tokluktur. Arasında ise iştah vardır. Bu üçlüyü çok iyi kontrol altına almamız gerekir. Bazı koşullarda bilgisizlik bizi bilinçsizce yemek yemeye sevk eder. Fiziksel açlığı bir kenara itip hisleri doyururuz. Bu da duygusal açlıktır.
Duyguların önemi...
Her şeyden önce duyguların çözüm bulmak için değil, yaşamak için var olduklarını unutmayalım. Kendinize duygulara sahip olma izni verdiğinizde, bunların daha az korkutucu olduğu görülür. Beyinde bulunan birer çift acıkma ve tokluk merkezleri ile bunların kalıtımsal olarak ayarlanmış eşikleri vardır. Bunlar belirli seviyelerde yemek yeme ya da doyma hissini oluşturur. ıştahı kapatma herkeste farklı seviyededir. Bu seviye uzadıkça oburluk ön plana çıkar ve kişiyi gereğinden fazla yemeye sevk eder.
Beslenme alışkanlığımızın temelinde sinirsel ve kimyasal olgular bulunur. Bu olguları yönlendiren ise beynin hipotalamus bölgesindeki iştah merkezidir. Serotonin ve nöropeptip ele alınacak olursa; serotonin düzeyi düşer ve nöropeptip düzeyi yükselirse, farkında olmadan karbonhidrat yönünden zengin yiyeceklere yöneliriz. Serotonini artırıp, nöropeptip düzeyini düşürerek doymak bilmez iştaha son vermek mümkündür.
Aç olan kişide sinirlilik, gerginlik, midede kramplar, ağızda kuruluk ve baş ağrıları görülür. Bu bulgular erkeklerde kadınlara oranla daha yoğundur. Aç kalarak zayıflamayı tercih edenler vücudu ölme paniğine sürüklerler. Bu durumda "kıtlık" moduna geçen metabolizma yağları yakma yerine yağ birimini korumaya yönelir. Bu da metabolik ritmi %15-30 oranında düşürerek kilo kaybını daha da zorlaştırır. Bu şekilde verilen kilolar çabuk bir şekilde geri döner. Ayrıca kaybolan kasların yerini yağ aldığından, aynı kiloya gelinmesine rağmen yağ ağırlığı ve yüzdesi çoğalmış olur.
Açlık uzun sürerse organizmada bir takım olumsuz gelişmeler görülür. Deri elastikiyetini kaybeder, kurur ve rengi solar. Eklemler ağrılıdır. Ağızda ve dudaklarda yaralar oluşur, halsizlik, ishal ve iki üç ay içinde ölümle sonuçlanır.
Strese bağlı oburluğu kesinlikle kontrol altında tutmalıyız. Öfke, endişe depresyon ya da sıkıntı gibi negatif duygular karşısında kişinin çareyi yemek yemede araması çok tehlikelidir. Strese bağlı oburluk, duygularını bastırarak yaşaması öğretilen kişilerde daha yaygındır. Yaşam kişiyi zaman zaman çıkmazlara sürükler ve o zaman sadece fiziksel açlığı doyurmak için yenir. Neyi ne kadar yiyeceğine kişinin duygusal modu karar verir. Psikologlara göre tüketilen yiyeceklerin yaklaşık yarısı tamamen psikolojik nedenlerle olur.
Telkin şart...
Zaman zaman duygularımızı doğrudan yenmek denenmeli zaman zaman da varlıkları kabul edilmelidir. Yeme arzunuz dayanılmaz hale geldiğinde şu soruyu sorun: Gerçekten aç mıyım? Eğer değilsem neden yemek istiyorum? Eğer şu anda bir şey yemezsem nasıl hissederim?
Bu sorulardan sonra telkin başlamalıdır. "Şu an çok açım, çikolata yemek istiyorum" düşüncesini, "Şu anda zayıflamayı çok istiyorum" düşüncesiyle yer değiştirin. "Şu anda mutsuzum, bir şeyler yersem mutlu olacağım" düşüncesini, "şu anda mutsuzum ama zayıflarsam kendimi daha mutlu hissedeceğim" düşünceleriyle yer değiştirin.
ıştahı frenleme süresi 15-20 dakikadır. Yeme zamanını 20 dakikanın üzerine çıkarın. Yeme zamanı uzatıldığında ve gereğinden fazla yenmediği için, mide kapasitesi de küçülür.
Strese bağlı oburluğu kesinlikle kontrol altında tutmalıyız. Öfke, endişe, depresyon ya da sıkıntı gibi negatif duygular karşısında kişinin çareyi yemek yemede araması çok tehlikelidir.
Dr. Haluk Saçaklı
ıştah denen hissin açıklaması oldukça zordur. Açlık veya doğadan gelen bir yeme içgüdüsü iştahın bir yönüdür. ıştah sadece bunlardan oluşmaz. O zaman sofraya oturduğumuzda ilk doyma olgusu ile aşırı yemeyi reddederdik.
Açlık ve aşırı iştahlı olmak vücut kimyasallarının artması sonucu ortaya çıkmaktadır. Açlığı, besin alımını uyaran içten gelen işaretler seti olarak tanımlamak mümkündür. Tokluk ise artık organizmanın doyma noktasına gelmesidir. Hiçbir besine ihtiyacı olmadığını gösteren bir duyguya dönüşmüştür.
Özetleyecek olursak basamağın ilki açlık, ikincisi tokluktur. Arasında ise iştah vardır. Bu üçlüyü çok iyi kontrol altına almamız gerekir. Bazı koşullarda bilgisizlik bizi bilinçsizce yemek yemeye sevk eder. Fiziksel açlığı bir kenara itip hisleri doyururuz. Bu da duygusal açlıktır.
Duyguların önemi...
Her şeyden önce duyguların çözüm bulmak için değil, yaşamak için var olduklarını unutmayalım. Kendinize duygulara sahip olma izni verdiğinizde, bunların daha az korkutucu olduğu görülür. Beyinde bulunan birer çift acıkma ve tokluk merkezleri ile bunların kalıtımsal olarak ayarlanmış eşikleri vardır. Bunlar belirli seviyelerde yemek yeme ya da doyma hissini oluşturur. ıştahı kapatma herkeste farklı seviyededir. Bu seviye uzadıkça oburluk ön plana çıkar ve kişiyi gereğinden fazla yemeye sevk eder.
Beslenme alışkanlığımızın temelinde sinirsel ve kimyasal olgular bulunur. Bu olguları yönlendiren ise beynin hipotalamus bölgesindeki iştah merkezidir. Serotonin ve nöropeptip ele alınacak olursa; serotonin düzeyi düşer ve nöropeptip düzeyi yükselirse, farkında olmadan karbonhidrat yönünden zengin yiyeceklere yöneliriz. Serotonini artırıp, nöropeptip düzeyini düşürerek doymak bilmez iştaha son vermek mümkündür.
Aç olan kişide sinirlilik, gerginlik, midede kramplar, ağızda kuruluk ve baş ağrıları görülür. Bu bulgular erkeklerde kadınlara oranla daha yoğundur. Aç kalarak zayıflamayı tercih edenler vücudu ölme paniğine sürüklerler. Bu durumda "kıtlık" moduna geçen metabolizma yağları yakma yerine yağ birimini korumaya yönelir. Bu da metabolik ritmi %15-30 oranında düşürerek kilo kaybını daha da zorlaştırır. Bu şekilde verilen kilolar çabuk bir şekilde geri döner. Ayrıca kaybolan kasların yerini yağ aldığından, aynı kiloya gelinmesine rağmen yağ ağırlığı ve yüzdesi çoğalmış olur.
Açlık uzun sürerse organizmada bir takım olumsuz gelişmeler görülür. Deri elastikiyetini kaybeder, kurur ve rengi solar. Eklemler ağrılıdır. Ağızda ve dudaklarda yaralar oluşur, halsizlik, ishal ve iki üç ay içinde ölümle sonuçlanır.
Strese bağlı oburluğu kesinlikle kontrol altında tutmalıyız. Öfke, endişe depresyon ya da sıkıntı gibi negatif duygular karşısında kişinin çareyi yemek yemede araması çok tehlikelidir. Strese bağlı oburluk, duygularını bastırarak yaşaması öğretilen kişilerde daha yaygındır. Yaşam kişiyi zaman zaman çıkmazlara sürükler ve o zaman sadece fiziksel açlığı doyurmak için yenir. Neyi ne kadar yiyeceğine kişinin duygusal modu karar verir. Psikologlara göre tüketilen yiyeceklerin yaklaşık yarısı tamamen psikolojik nedenlerle olur.
Telkin şart...
Zaman zaman duygularımızı doğrudan yenmek denenmeli zaman zaman da varlıkları kabul edilmelidir. Yeme arzunuz dayanılmaz hale geldiğinde şu soruyu sorun: Gerçekten aç mıyım? Eğer değilsem neden yemek istiyorum? Eğer şu anda bir şey yemezsem nasıl hissederim?
Bu sorulardan sonra telkin başlamalıdır. "Şu an çok açım, çikolata yemek istiyorum" düşüncesini, "Şu anda zayıflamayı çok istiyorum" düşüncesiyle yer değiştirin. "Şu anda mutsuzum, bir şeyler yersem mutlu olacağım" düşüncesini, "şu anda mutsuzum ama zayıflarsam kendimi daha mutlu hissedeceğim" düşünceleriyle yer değiştirin.
ıştahı frenleme süresi 15-20 dakikadır. Yeme zamanını 20 dakikanın üzerine çıkarın. Yeme zamanı uzatıldığında ve gereğinden fazla yenmediği için, mide kapasitesi de küçülür.
Strese bağlı oburluğu kesinlikle kontrol altında tutmalıyız. Öfke, endişe, depresyon ya da sıkıntı gibi negatif duygular karşısında kişinin çareyi yemek yemede araması çok tehlikelidir.
Son düzenleyen: Moderatör: