Onbaşı Smith'in son sözleri-2
Günlük hayattaki basit ve sıradan gibi görünen eylemlerde, hayatın sırrından bihaber olan Tatar Çölü romanının kahramanı asker Drogo; bulunduğu kalede önemli bir hadisenin zuhur edeceği ve kendisinin de kahramanlık göstereceği umuduyla bir ömrü tüketir.
Ve yönetmenliğini Ridley Scott'ın yaptığı Kara Şahin Düştü (Black Hawk Down) adlı film adeta romanın kaldığı yerden bu meseleye kafa yormaya devam eder. Filmde, Dino Buzatti'nin romanının baş karakteri Asker Drogo'nun dört gözle beklediği "sözde fırsat"ın tam göbeğinde olan bir grup askerin başından geçen olayları izleriz.
Yaşanmış olaylara dayanarak çekildiği söylenen filmin anlattığına göre; 1993 yılında Somali'de iç savaş çıkar. Düşman kabileler arasındaki savaş görülmemiş bir açlığa yol açar. Üç yüz bin insan açlıktan ölür. Muhammed Farrah Aidid isimli gerilla lideri Mogadişu'ya hâkimdir ve limanlara gelen uluslararası yardıma el koymaktadır. Yirmi bin Amerikalı asker gıda yardımını yerlerine ulaştırıp düzen sağlar.
Aidid, Amerikan askerlerinin çekilmesini bekler. Sonra Birleşmiş Milletler barış gücü askerlerine savaş açar. 1993 Haziran'ında Aidid'e bağlı milisler yirmi dört Pakistanlı askeri tuzağa düşürüp katleder. Sonra da Amerika personelini hedef alır. Ağustosun sonunda seçkin Amerikalı askerler olan Delta ve Komando kuvvetleri ile 160. SOAR birliği, Aidid'i uzaklaştırmak ve düzeni sağlamak için üç haftalığına Mogadişu'ya gönderilir. Bu, meselenin zahiri yönüdür. Üzerinde fikir üretilebilecek birçok konu olan filmin benim ilgileneceğim yönü, askerlerin savaşa katılma dinamikleri olacak.
Amerikan ordusunun orada bulunma amacıyla tek tek askerlerin orada bulunma nedenleri apayrı olabilir. Film ilerledikçe bu psikolojik dinamikler kendini belli eder: önemli bir iş başararak dünyadaki varoluşunun önemini hissetmek.
Mogadişu kentinin Baraka bölgesine "Siyah Şahin" helikopterlerinin de katıldığı karadan ve havadan otuz dakika sürmesi planlanan bir operasyon düzenlenir. Amaç Aidid'i yakalamaktır. Sonuç tam bir hezimet olur. Beklenmedik bir direnişle karşılaşır Amerikalı askerler. İki adet "Siyah Şahin" düşer. Operasyondan birkaç gün önce orduya katılan er Blackburn, "Buraya birilerinin canına okumaya geldim," der. Birilerinin canını okuma başarısı hayatının anlamıdır sanki. Operasyona katılmak için çok isteklidir. Bu benim açımdan ilk etkili sahnedir. Blackburn, helikopterden ipe tutunarak inerken düşer ve kendi canına okuyabilir ancak.
Kara birliği bu ağır hezimetin ardından üsse geri döndüğünde komutan onları tekrar Bakara bölgesine sevk emri verir. Bu emir üzerine, Thomas isimli bir asker komutanına, "Oraya geri dönemem," der. Komutan ise bunun üzerine narsistik kültürün hayata tutunma biçimini ele veren o ünlü Amerikanvari cevapla askeri motive etmeye çalışır: "Herkes seninle aynı hisler içinde tamam mı? Önemli olan bir fark ortaya koymak için şu an ne yapacağındır."
"Bir fark ortaya koyarak" varoluşsal önemini hissetme çabası modern zihnin yorucu çabalarından biridir. Bir savaşa katılmanın nedeni olarak böylesi bir hayat algısının amacı narsisizmi besleyerek hayata anlam katma çabasıdır. Gururlanabilmek ve meth edilmek için başarı peşine düşmek hayatın en yorucu işi haline gelir hâlbuki.
Şehrin içinde sıkışıp kalmış Amerikan askerlerinden Onbaşı Smith iç kanamadan öldü ölecektir. "Burada ölemem," der. Arkadaşı onu, "Burada ölmeyeceksin," diye teselli eder. Yüzü giderek sararır Smith'in. Ölüm meleği çok yakınındadır. Hayattan ayrılmak zordur. Dünya tatlı, gitmek ise acı verici... Özellikle nereye gideceğini bilmiyorsa insan... Smith, "Üzgünüm," diye fısıldar. Vurularak daha fazla yararlılık göstermediği için bir serzeniştir kendine bu. Arkadaşı, "Üzgün olacak bir şey yapmadın. Twombly'yi kurtardın," diyerek, bildiği tek teselliyi verir. Smith'in kan çekilmiş yüzüne gururun gölgesi düşer. Smith, Twombly'e "İyi misin?" diye sorar. O da, "Evet iyiyim," diye karşılık verir. Başka bir asker de ölüm döşeğindeki Smith'e "Aldığın eğitime uygun davrandın," diyerek o klişe narsisizmi okşayan tesellisini sunar.
"Bana bir iyilik yap," der Smith arkadaşına ciğerlerinde kalan son nefesle: "Anne babama bugün iyi savaştığımı söyle. Çok sıkı savaştığımı."
Smith ölür. Her nefis ölümü tadacaktır ne de olsa.
Ölürken söylenen sözler hayatı özetler. Smith'in Somali'de neden olduğunun ipucunu yakalarız bu sahnede. Tatar Çölü romanındaki Drogo'nun beklediği şeyi o bulmuş gibidir: Hem kendi benliğinin hem de anne babası ve çevresinin gurur duyacağı bir iş başarmak; böylelikle hayatının boşu boşuna geçmediğini, bir anlama ve öneme sahip olduğu hissini tatmak.
Smith'in narsisizmini beslemeye yönelik kahramanlığı ölünce işine yaramış mıdır acaba? Ölünce işimize yaramayacak her iş, her eylem hiçliğin içinde yok olup gider çünkü.
Konuya önümüzdeki hafta da devam edeceğim.
Günlük hayattaki basit ve sıradan gibi görünen eylemlerde, hayatın sırrından bihaber olan Tatar Çölü romanının kahramanı asker Drogo; bulunduğu kalede önemli bir hadisenin zuhur edeceği ve kendisinin de kahramanlık göstereceği umuduyla bir ömrü tüketir.
Ve yönetmenliğini Ridley Scott'ın yaptığı Kara Şahin Düştü (Black Hawk Down) adlı film adeta romanın kaldığı yerden bu meseleye kafa yormaya devam eder. Filmde, Dino Buzatti'nin romanının baş karakteri Asker Drogo'nun dört gözle beklediği "sözde fırsat"ın tam göbeğinde olan bir grup askerin başından geçen olayları izleriz.
Yaşanmış olaylara dayanarak çekildiği söylenen filmin anlattığına göre; 1993 yılında Somali'de iç savaş çıkar. Düşman kabileler arasındaki savaş görülmemiş bir açlığa yol açar. Üç yüz bin insan açlıktan ölür. Muhammed Farrah Aidid isimli gerilla lideri Mogadişu'ya hâkimdir ve limanlara gelen uluslararası yardıma el koymaktadır. Yirmi bin Amerikalı asker gıda yardımını yerlerine ulaştırıp düzen sağlar.
Aidid, Amerikan askerlerinin çekilmesini bekler. Sonra Birleşmiş Milletler barış gücü askerlerine savaş açar. 1993 Haziran'ında Aidid'e bağlı milisler yirmi dört Pakistanlı askeri tuzağa düşürüp katleder. Sonra da Amerika personelini hedef alır. Ağustosun sonunda seçkin Amerikalı askerler olan Delta ve Komando kuvvetleri ile 160. SOAR birliği, Aidid'i uzaklaştırmak ve düzeni sağlamak için üç haftalığına Mogadişu'ya gönderilir. Bu, meselenin zahiri yönüdür. Üzerinde fikir üretilebilecek birçok konu olan filmin benim ilgileneceğim yönü, askerlerin savaşa katılma dinamikleri olacak.
Amerikan ordusunun orada bulunma amacıyla tek tek askerlerin orada bulunma nedenleri apayrı olabilir. Film ilerledikçe bu psikolojik dinamikler kendini belli eder: önemli bir iş başararak dünyadaki varoluşunun önemini hissetmek.
Mogadişu kentinin Baraka bölgesine "Siyah Şahin" helikopterlerinin de katıldığı karadan ve havadan otuz dakika sürmesi planlanan bir operasyon düzenlenir. Amaç Aidid'i yakalamaktır. Sonuç tam bir hezimet olur. Beklenmedik bir direnişle karşılaşır Amerikalı askerler. İki adet "Siyah Şahin" düşer. Operasyondan birkaç gün önce orduya katılan er Blackburn, "Buraya birilerinin canına okumaya geldim," der. Birilerinin canını okuma başarısı hayatının anlamıdır sanki. Operasyona katılmak için çok isteklidir. Bu benim açımdan ilk etkili sahnedir. Blackburn, helikopterden ipe tutunarak inerken düşer ve kendi canına okuyabilir ancak.
Kara birliği bu ağır hezimetin ardından üsse geri döndüğünde komutan onları tekrar Bakara bölgesine sevk emri verir. Bu emir üzerine, Thomas isimli bir asker komutanına, "Oraya geri dönemem," der. Komutan ise bunun üzerine narsistik kültürün hayata tutunma biçimini ele veren o ünlü Amerikanvari cevapla askeri motive etmeye çalışır: "Herkes seninle aynı hisler içinde tamam mı? Önemli olan bir fark ortaya koymak için şu an ne yapacağındır."
"Bir fark ortaya koyarak" varoluşsal önemini hissetme çabası modern zihnin yorucu çabalarından biridir. Bir savaşa katılmanın nedeni olarak böylesi bir hayat algısının amacı narsisizmi besleyerek hayata anlam katma çabasıdır. Gururlanabilmek ve meth edilmek için başarı peşine düşmek hayatın en yorucu işi haline gelir hâlbuki.
Şehrin içinde sıkışıp kalmış Amerikan askerlerinden Onbaşı Smith iç kanamadan öldü ölecektir. "Burada ölemem," der. Arkadaşı onu, "Burada ölmeyeceksin," diye teselli eder. Yüzü giderek sararır Smith'in. Ölüm meleği çok yakınındadır. Hayattan ayrılmak zordur. Dünya tatlı, gitmek ise acı verici... Özellikle nereye gideceğini bilmiyorsa insan... Smith, "Üzgünüm," diye fısıldar. Vurularak daha fazla yararlılık göstermediği için bir serzeniştir kendine bu. Arkadaşı, "Üzgün olacak bir şey yapmadın. Twombly'yi kurtardın," diyerek, bildiği tek teselliyi verir. Smith'in kan çekilmiş yüzüne gururun gölgesi düşer. Smith, Twombly'e "İyi misin?" diye sorar. O da, "Evet iyiyim," diye karşılık verir. Başka bir asker de ölüm döşeğindeki Smith'e "Aldığın eğitime uygun davrandın," diyerek o klişe narsisizmi okşayan tesellisini sunar.
"Bana bir iyilik yap," der Smith arkadaşına ciğerlerinde kalan son nefesle: "Anne babama bugün iyi savaştığımı söyle. Çok sıkı savaştığımı."
Smith ölür. Her nefis ölümü tadacaktır ne de olsa.
Ölürken söylenen sözler hayatı özetler. Smith'in Somali'de neden olduğunun ipucunu yakalarız bu sahnede. Tatar Çölü romanındaki Drogo'nun beklediği şeyi o bulmuş gibidir: Hem kendi benliğinin hem de anne babası ve çevresinin gurur duyacağı bir iş başarmak; böylelikle hayatının boşu boşuna geçmediğini, bir anlama ve öneme sahip olduğu hissini tatmak.
Smith'in narsisizmini beslemeye yönelik kahramanlığı ölünce işine yaramış mıdır acaba? Ölünce işimize yaramayacak her iş, her eylem hiçliğin içinde yok olup gider çünkü.
Konuya önümüzdeki hafta da devam edeceğim.