Koca değil, rol bekliyor
'Evde kalmış kız' rollerinin vazgeçilmez oyuncusu o... Sıdıka, Gülsün ve şimdi de Makbule... Olsun, o tiyatro yaptığı müddetçe hayatından memnun... Bir hayali var ama: Gerçekçi bir rol...
BıR PORTRE / ASU MARO
Yıl 1995, ıstanbul Üniversitesi'nde şenlik zamanı... Bahçede bütün kulüpler birer stant açarken, tiyatro kulübüne düşen de bir oyun sahnelemek... Şöyle az kişiyle oynanacak, dekorsuz kotarılacak basit bir şey. Mümkünse komedi. Kulüpten bir kız öğrencinin aklına "Sıdıka" gelir. Atilla Atalay'ın meşhur karakteri. Arkadaşlarının da aklına yatınca Atalay'ı arar, "Bize yarım saatlik bir oyun yazar mısınız?" diye. "Ben yazamam ama istersen sen metinleri birleştirip yazabilirsin" olur aldığı cevap. Oturup anne-kız diyaloglarından bir oyun yazar genç kız, Sıdıka rolünü de kendisi üstlenir.
Oyun bir yıl boyunca devam eder ve bir de üniversitelerarası star yaratır: Hayatını hiç hesaplamadığı kadar değiştirecek "Sıdıka" rolünü kendine kendi biçen Hasibe Eren.
Reklamcılık okudu ama...
Eren ailesinin üç çocuğunun ortancası, tek kızı olarak 6 Haziran 1975'te Almanya'da dünyaya gelir Hasibe 'Özlem' Eren. 9 yaşına kadar hayat güllük gülistanlıktır onun için. ıyi okullarda okuyan, belgeseller izleyip fabrikalara geziye götürülen bir çocukken Türkiye'ye gelirler ve aile ciddi bir ekonomik krizin içinde bulur kendini. Bu değişimden her ortama uyum sağlamayı bilen, güçlü bir kız çıkar ortaya. Ağabeyinin kıyafetleriyle büyürken hep genç kız gibi giyinmeyi hayal eden ama bunu kendine üzüntü vesilesi yapmamayı beceren bir kız.
Tiyatroya hep meraklıdır. Lisedeyken arkadaşlarıyla skeçler oynar, bir tiyatro topluluğu kurmaya çalışır ama idarenin engellemeleriyle karşılaşır hep. Üstelik ailesinin gözünde de pek geçerli bir meslek değildir tiyatroculuk. O da gider ıstanbul Üniversitesi'nde Piyasa Araştırmaları ve Reklamcılık okur. Ama okuldaki ilk işi Öğrenci Kültür Merkezi'nin tiyatro kulübüne girmek olur.
Diplomasını alıp anne babasını memnun edince, sıra gelir kendi isteğine... ıstanbul Üniversitesi'nin Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği bölümüne girer. Arada babası "Ne olunuyor orayı bitirince?" diye sorunca, "Öğretmen olabilirsin baba" gibi kaçamak yanıtlar verir.
Bütün donanımını borçlu olduğu, bir yandan ÖKM'de oyunlar oynadığı keyifli bir dönemdir onun için ikinci üniversite yılları. Tiyatro da okulda dayatılan bir ders değil, dört elle sarıldığı bir tutku... Böyle de gidecek, mezun olduktan sonra belki de oyun izlerken zaman zaman özlemle iç geçiren bir dramaturg olacaktır ama işte "Sıdıka"yla işler değişir birden.
Üniversiteli 'komik' kız ortalığı kırıp geçirirken diğer tarafta da Show TV'de başlayacak dizinin Sıdıka'sı aranmaktadır... Atilla Atalay Hasibe Eren'i izlemiş ve çok beğenmiştir ama "Kendi tanıdığına oynatmak istiyor" demesinler diye öneremez. Ama işte tesadüf bu ya, "Takva"nın yönetmeni Özer Kızıltan üniversitelilerin "Sıdıka"sını izler. Yetinmez, gider Füsun Demirel'e de oradaki yetenekli kızdan söz eder, Demirel de dizinin yapımcısı Atıf Yılmaz ve ekibine... Gerisi baş döndürücü bir hızla gelişir ve Hasibe Eren kendini birdenbire Türkiye'nin Sıdıka'sı olarak bulur. Babası "22 yaşındasın, ne diyebiliriz?" der ve macera başlar...
Bu gelişme, tiyatro tutkusunda hiçbir değişiklik yaratmaz. 1996'da ıstanbul Şehir Tiyatrosu Çocuk-Genç Eğitim Birimi'nde eğitmenliğe başlar. Bugüne kadar da aynı hevesle sürdürdüğü işinde en azından geleceğin bilinçli tiyatro izleyicisini yetiştirdiği için gurur duyar... Giderek aranan 'çocuk oyuncu koçu' haline gelir. "Babam ve Oğlum"daki, "Yağmur Zamanı"ndaki çocuk oyuncuları, hatta Azra Akın'ı o çalıştırır.
"Sıdıka"dan sonra "Mavi Ay"daki Bayan Topesto'ya benzeyen aptal sekreter ve evde kalmış kız rolleri gelir akın akın. "Güzel olmak gerek, âşık kadınları oynamak için. Klişelerle baktıkları için benim rollerim sınırlı" diye açıklar durumu. "Şaşıfelek Çıkmazı", "Canım Kocacığım", "Aşk Meydan Savaşı", "Yağmur Zamanı" dizilerinde oynar. Onun oyunculuğuna güvenip "Anlat ıstanbul"da bir fahişe rolünü teslim eden Selim Demirdelen'e müteşekkir olur. Ama onu yeniden 'parlatan' gene bir 'evde kalmış kız' rolüdür: "Avrupa Yakası"nın Makbule'si...
Gülse Birsel karakterin ana hatlarını çizse de Makbule terliklerini şaklatarak yürüyüşüyle, gözüne giren kahkülleriyle biraz da Hasibe Eren'in eseridir. Tanıdığı birkaç kadından esinlenmiştir onu yaratırken ve "Avrupa Yakası"nın en sevilen yıldızlarından biri olur kısa sürede.
Makbule şöhret basamaklarını tırmanadursun, Hasibe Eren hiç kondurmuyor bu ünlü olma durumunu kendine. Gece çıktığında fotoğraflarını çekecek olsalar "Ben ünlü değilim ki, neden çekiyorsunuz?" diye şaşırıyor. ıstanbul Şehir Tiyatroları'nda "Rumuz Goncagül"de Gülsün'ü oynuyor. Evet, gene evde kalmış bir kız. Olsun, o tiyatro yaptığı müddetçe hayatından memnun.
Bir hayali var ama: "Köşeleri olmayan, acılarıyla, sıkıntılarıyla" gerçekçi bir rol. Bir de dünya güzeli olmayanların da âşık olduğunu, heyecanlar, hüzünler, ilginç hayatlar yaşadığını fark edecek 'cesur' yönetmen ve yapımcılar lazım tabii...