Bebeğiniz ne kadarlıkken işe başladınız?

Bir yaşında geri döndüm. Çok zor bebek değillerdi.uyku ve yemek konusunda sıkıntıları yoktu.
 
Siz istediginiz gibi anlamissiniz yine. Genis anne lafi olmamis olabilir, oraya tabir bulamadim. Anne cocugun hayatindaki en onemli kisidir. Evet tabi ki yedirirken icirirken de sizin tabirinizle s.ctirirken de mumkun oldugunca yaninda olmasi lazim, tuvalete gitmek sizin icin basit cocuk icin konpleks degisik bir sey olabilir. Ben o yaninda yatsin bilmem ne diyen annelerden degilim, her seye siz benim anneligimi suyumu buyumu sorgulayamazsiniz diye yaklasirsaniz oyle anlamaniz normal, simdi anneler iki ucta yasiyor ya yiprandim evde yapamadim vs diyip hemen bakiciya veren ve sonrasinda da ne var ben kaliteli zaman geciriyorum diyenler, bir de cocugu icin olup biten sinir koymayanlar. Ik adimini gorememek onemli degil vs baya yazmissiniz, bu yuzden uzak ve genis yorumunu yaptim, ilk adimi atmak cocuk icin ne kadar onemli bir sey, annesi yaninda olsun istemez mi, elbette ister. Sizse bunun onemli olmadigini anlatip durmussunuz.

Canim haklısın da insanlar çalışmak zorunda. Bazı şirketler 4 ay izni bile ne kadar zor veriyor. 1 yillik ucretsiz iznin lafi bile edilemiyor. İş bulmak hiç kolay değil. Hele çocuklu kadın için daha zor. Evli çocuğun yoksa sen hemen çocuk yaparsın diyip işe almıyorlar. Çocuğun varsa çocuk sık hasta olur yuvada sıkıntı olur sürekli izin alırsın diyip almıyorlar. Ya da evde çocuğum bekler diyip mesaiye kalmazsin diyip almıyorlar.

Eee hep demiyor muyuz. Guclu anneler güçlü çocuklar. Kocası dovuyor kadın bosanamiyor niye çünkü kariyeri yok parası yok. Herkesin hayatı 4 4 luk değil.

Araştırmalara göre eğer mesleğini 2 yıldan fazla terk edersen aynı alanda is bulman yeni mezun birisi ya da farklı sektörden geçiş yapan birisi kadar zorlaşıyor. Senin geniş annelik diye tabir ettiğin yaşam şartları maalesef
 
Adem Bey merhaba,

“Güvenli Bağlanma” isimli kitabınızı okudum. Size katılmadığım pek çok nokta var. Bunları izninizle buradan paylaşmak, özellikle bir pedagog olarak kullandığınız yazım dilinin son derece rahatsız edici bulduğumun altını çizmek isterim.

Kitabınızda bağlanmayı hemen hemen bütünüyle çocukların 2 yaşını doldurana kadar annelerinin yanında, en azından onlarla aynı ortamda yatmasına bağlamış, bunu başaramamış annelerle çocukları arasında çok büyük bir güven eksikliği olacağını söylemişsiniz. Ayrıca sürekli çalışan annelere alttan alta mesajlar vermiş, hatta sayfa 43’te açıkça “Özellikle çalışan annenin gündüz vaktinde bebekleriyle birlikte olmaması, onların ihtiyaçlarını daha belirgin hale getirir,” demişsiniz. Çocuğun davranışları daha olumsuz olur diye iyice altını çizmişsiniz.

Lütfen bana söyleyin sizin bir pedagog olarak bunca keskin, hatta bence zaman zaman suçlayıcı dozda ağır cümleler kullanarak bazı itham edici söylemlerde bulunmanız ne kadar doğru? Bunların doğruluğunu tartışmak şöyle dursun, biraz daha yumuşak yazmanız gerektiğinin farkına varamadınız mı acaba? Hastalarınızla da konuşma diliniz bu mudur? Bu şekilde davrandığınız hastalar kendini iyi hissetmek yerine daha da kötü hissederek ayrılmazlar mı yanınızdan? Bir yazar, bir pedagog, bir erkek, kadınlara dair yorumlar yaparken siyah-beyaz yerine grilerde dolaşsa daha iyi olmaz mı?

38 yaşında ikizlerini kucağına alma şans ve keyfine ulaşmış bir anne olarak benim en çok dikkatimi çeken kısımlardan biri olan Sayfa 93’de “İleri Yaşlarda Çocuk Sahibi Olma... başlığı altında da aynen şunları demişsiniz:

“Her kadın fıtratı gereği anneliği tatmak ister. Fakat bazen sağlık problemleri ya da başka sebepler yüzünden bu istekleri yıllar sonra gerçekleşir. Dolayısıyla kırklı yaşların başında ebeveyn olurlar. Erkekler yaşları ilerleriğinde daha sükûnetli babalık yapabilirken anneler sorumluluklarının da fazlalığıyla daha çabuk yorulur, çocuğun peşinden yeterince koşturamaz. Yaşı ilerleyen annenin metabolizması yavaşladığı için de yoğun tempoyu bedeni kaldırmaz. Anne böylesi bir durumda çocuğunun isteklerine yeteri kadar cevap veremediğini düşünüp kaygılanır, sabırlı olamaz. Son noktada da şiddete meyleder.” Soruyorum size: “Bazı” anneler yazmak da mı gelmedi aklınıza? Kendi yazdıklarınızı gözden geçirip okudunuz mu siz? 40 yaşımın içinde olduğum şu günlerde bu yazdıklarınızla uzaktan yakından alâkası olmayan bir hatun olarak,beni böyle bir genellemeye nasıl soktuğunuzu aklım almıyor doğrusu!

Hemen yan sayfada, sayfa 92’de başka parlak cümleleriniz var bu kez de yaşama sevinci kalmayan anneler için. “Yaşam enerjisi kalmamış bir annenin tekrar hayata bağlanması, eski enerjisini kazanması gerekir. Aksi halde kadın ne eşinin ne de çocuklarının ihtiyaçlarını vaktinde karşılayabilir” yazmışsınız. Yine soruyorum size: Kadının kendisi nerede??? Neden kadın öncelikli olarak kocasının ya da çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan bir kişi sizin için? Nasıl böyle görebilirsiniz kadınları?

Ayrıca yine haddim olmayarak bazı noktalarda kendinizle çeliştiğinizi de farkettiğimi belirtmek isterim. Sayfa 100’de “Çocuklar sinirlendiğinde dil çıkartır, kendini tehdit altında hissettiğinde saldırganlaşır. Bunlar doğal tepkilerdir. Ama bunların doğru olmadığını bilmezler... ” demişken nasıl olur da sayfa 109’da: “Mesela çocuğun duygusal ihtiyacı ortaya çıkıyor ama karşısında annesini bulamıyor. Bu ihmaldir, fıtrat bozucu etki yapar. Çocuk,hissettiği duygusal yoksunluktan ötürü de şiddete başvurur. İlla ki insana değil kapıya vurur, elindeki oyuncağı atar, dil çıkartır, tekme atar ya da tükürür. Tüm bu davranışlar aynı zamanda fıtratın bozulmaya başladığının da sinyalidir,” yazabiliyorsunuz?

Sayfa 106’da “Hangi dine, kültüre, kabileye mensup yaşarsa yaşasın kadın kocasını, erkek de karısını kıskanır. İnsan fıtratında kıskanma vardır,” şeklinde kıskanmayı meşrulaştırmanızı da hiç doğru bulmadığımı yine affınıza sığınarak belirtmek istiyorum. Zira bence kıskanmak kesinlikle mizaç özelliğidir; fıtratta olan bir şey gibi gösterilerek genelleştirilmesi, doğrulanması yanlıştır.

Kitabınızı her şeye rağmen okumuş olmaktan mutluyum; başka bir kitabınızı daha aldım; onu da okuycam aynı ilgi ve dikkatle...

Özellikle bir pedagog olarak empatiyle yaklaşabilen bakış açısı edinebilmeniz, yumuşamanız, yazım dilinize ve ifadelerinize daha dikkat edebilmeniz ümidiyle...

A amber88

F fozgeb Haklısın canım hayat şartları, ne bilsin, her şeyi acıtasyona bağlıyolar. Çocuğu o banyodayken ilk adımlarını atsa napıcak nolucak yani. Uyurken atsa falan filan.
 
Bizim de bir hayatimiz var. Cocuklari ölesiye ihmal etmedikce nesi garip. Bugun 2.5 aylik bebegimi babannesine birakip 4-5 saat buyuk oglumla gezdim. Bir kez emzirmeye geldim o kadar. Babanne uyuttu,oynatti,altini değiştirdi vs. Bu tür off zamanlara herkesin ihtiyaci var. Calismak da böyle sayilir iste.ki cok farkli boyutlari da var.
 
Adem Bey merhaba,

“Güvenli Bağlanma” isimli kitabınızı okudum. Size katılmadığım pek çok nokta var. Bunları izninizle buradan paylaşmak, özellikle bir pedagog olarak kullandığınız yazım dilinin son derece rahatsız edici bulduğumun altını çizmek isterim.

Kitabınızda bağlanmayı hemen hemen bütünüyle çocukların 2 yaşını doldurana kadar annelerinin yanında, en azından onlarla aynı ortamda yatmasına bağlamış, bunu başaramamış annelerle çocukları arasında çok büyük bir güven eksikliği olacağını söylemişsiniz. Ayrıca sürekli çalışan annelere alttan alta mesajlar vermiş, hatta sayfa 43’te açıkça “Özellikle çalışan annenin gündüz vaktinde bebekleriyle birlikte olmaması, onların ihtiyaçlarını daha belirgin hale getirir,” demişsiniz. Çocuğun davranışları daha olumsuz olur diye iyice altını çizmişsiniz.

Lütfen bana söyleyin sizin bir pedagog olarak bunca keskin, hatta bence zaman zaman suçlayıcı dozda ağır cümleler kullanarak bazı itham edici söylemlerde bulunmanız ne kadar doğru? Bunların doğruluğunu tartışmak şöyle dursun, biraz daha yumuşak yazmanız gerektiğinin farkına varamadınız mı acaba? Hastalarınızla da konuşma diliniz bu mudur? Bu şekilde davrandığınız hastalar kendini iyi hissetmek yerine daha da kötü hissederek ayrılmazlar mı yanınızdan? Bir yazar, bir pedagog, bir erkek, kadınlara dair yorumlar yaparken siyah-beyaz yerine grilerde dolaşsa daha iyi olmaz mı?

38 yaşında ikizlerini kucağına alma şans ve keyfine ulaşmış bir anne olarak benim en çok dikkatimi çeken kısımlardan biri olan Sayfa 93’de “İleri Yaşlarda Çocuk Sahibi Olma... başlığı altında da aynen şunları demişsiniz:

“Her kadın fıtratı gereği anneliği tatmak ister. Fakat bazen sağlık problemleri ya da başka sebepler yüzünden bu istekleri yıllar sonra gerçekleşir. Dolayısıyla kırklı yaşların başında ebeveyn olurlar. Erkekler yaşları ilerleriğinde daha sükûnetli babalık yapabilirken anneler sorumluluklarının da fazlalığıyla daha çabuk yorulur, çocuğun peşinden yeterince koşturamaz. Yaşı ilerleyen annenin metabolizması yavaşladığı için de yoğun tempoyu bedeni kaldırmaz. Anne böylesi bir durumda çocuğunun isteklerine yeteri kadar cevap veremediğini düşünüp kaygılanır, sabırlı olamaz. Son noktada da şiddete meyleder.” Soruyorum size: “Bazı” anneler yazmak da mı gelmedi aklınıza? Kendi yazdıklarınızı gözden geçirip okudunuz mu siz? 40 yaşımın içinde olduğum şu günlerde bu yazdıklarınızla uzaktan yakından alâkası olmayan bir hatun olarak,beni böyle bir genellemeye nasıl soktuğunuzu aklım almıyor doğrusu!

Hemen yan sayfada, sayfa 92’de başka parlak cümleleriniz var bu kez de yaşama sevinci kalmayan anneler için. “Yaşam enerjisi kalmamış bir annenin tekrar hayata bağlanması, eski enerjisini kazanması gerekir. Aksi halde kadın ne eşinin ne de çocuklarının ihtiyaçlarını vaktinde karşılayabilir” yazmışsınız. Yine soruyorum size: Kadının kendisi nerede??? Neden kadın öncelikli olarak kocasının ya da çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan bir kişi sizin için? Nasıl böyle görebilirsiniz kadınları?

Ayrıca yine haddim olmayarak bazı noktalarda kendinizle çeliştiğinizi de farkettiğimi belirtmek isterim. Sayfa 100’de “Çocuklar sinirlendiğinde dil çıkartır, kendini tehdit altında hissettiğinde saldırganlaşır. Bunlar doğal tepkilerdir. Ama bunların doğru olmadığını bilmezler... ” demişken nasıl olur da sayfa 109’da: “Mesela çocuğun duygusal ihtiyacı ortaya çıkıyor ama karşısında annesini bulamıyor. Bu ihmaldir, fıtrat bozucu etki yapar. Çocuk,hissettiği duygusal yoksunluktan ötürü de şiddete başvurur. İlla ki insana değil kapıya vurur, elindeki oyuncağı atar, dil çıkartır, tekme atar ya da tükürür. Tüm bu davranışlar aynı zamanda fıtratın bozulmaya başladığının da sinyalidir,” yazabiliyorsunuz?

Sayfa 106’da “Hangi dine, kültüre, kabileye mensup yaşarsa yaşasın kadın kocasını, erkek de karısını kıskanır. İnsan fıtratında kıskanma vardır,” şeklinde kıskanmayı meşrulaştırmanızı da hiç doğru bulmadığımı yine affınıza sığınarak belirtmek istiyorum. Zira bence kıskanmak kesinlikle mizaç özelliğidir; fıtratta olan bir şey gibi gösterilerek genelleştirilmesi, doğrulanması yanlıştır.

Kitabınızı her şeye rağmen okumuş olmaktan mutluyum; başka bir kitabınızı daha aldım; onu da okuycam aynı ilgi ve dikkatle...

Özellikle bir pedagog olarak empatiyle yaklaşabilen bakış açısı edinebilmeniz, yumuşamanız, yazım dilinize ve ifadelerinize daha dikkat edebilmeniz ümidiyle...

A amber88

F fozgeb Haklısın canım hayat şartları, ne bilsin, her şeyi acıtasyona bağlıyolar. Çocuğu o banyodayken ilk adımlarını atsa napıcak nolucak yani. Uyurken atsa falan filan.

Kim yazdiysa guzel yazmis. Ben de okudum bi kitabi. Lakin kitabi okuduğum zaman guvenli baglanmanin tabir-i caizse babasi bu adam saniyordum. Sonra gercek psikiyatri kaynaklarina bakinca adamin konuyu ne kadar saptirmis oldugunu gordum. Guvenli baglanma olayi Biz ise gidince, anneanneye birakip sinemaya gidince bozulacak sey degildir. Kaldi ki anne cocuk arasinda guvenli baglanma olup olmadigini gosteren psikolojik testler vardir,gozlem yapilir. Adem güneşin demesiyle biz çarpık baglanma yasamis olmuyoruz yani.
 
valla kadının halinden kadın anlamıyor gördüğüm kadarıyla. annem de çalışıyordu, beni 40 günlükken bırakmış bakıcıya ağlaya ağlaya. aileden kimse gelip yardım etmemiş çünkü. evlenirken de yardım etmedikleri için borç harç içindelermiş. o zamanlar doğum izni 40 günmüş sadece. aday memur olduğu için ücretsiz izin de vermemişler. hiç de aynı yatakta yatmadık. ayrı odaya da bebekken geçmişim. hiç güven sorunum olmadı vallahi. bağlanma sorunu da yaşamadım. bir tane pedagog öyle diyince öyle kolay olmuyor o işler.
 
Kim yazdiysa guzel yazmis. Ben de okudum bi kitabi. Lakin kitabi okuduğum zaman guvenli baglanmanin tabir-i caizse babasi bu adam saniyordum. Sonra gercek psikiyatri kaynaklarina bakinca adamin konuyu ne kadar saptirmis oldugunu gordum. Guvenli baglanma olayi Biz ise gidince, anneanneye birakip sinemaya gidince bozulacak sey degildir. Kaldi ki anne cocuk arasinda guvenli baglanma olup olmadigini gosteren psikolojik testler vardir,gozlem yapilir. Adem güneşin demesiyle biz çarpık baglanma yasamis olmuyoruz yani.
Yok canim sadece Türkçeye çevirmiş... Kendi icat etmiş gibi konuşuyo boş boş
 
Kizim 19 aylikken basladim, cok cok zorunlu degilse de ilk 6 ay icerisinde ise baslanmasini dogru bulmuyorum.
Simdi tekrar hamileyim, Allah kismet eder de her sey yolunda giderse bu sefer daha erken, 10 aylikken baslayacagim.
Vicdan yapiyordum ama goruyorum ki 2-3 aylikken baslayan cok. Biraz olsun rahatladim.
 
3 aylıkken bıraktım mecburen
Gayet özgür ruhlu Mutlu bir Bebek 10.5 aylık. Bana hiç
bağımlı değil ben ona fena bağımlıyım :anne:
Kızım adına seviniyorum kendi adıma üzülüyorum.
Sözün özü güvenilir, tüm isteklerinizi uygulayacak bir kişiye bırakıyorsanız üzülmeyin, bebeğiniz açısından hiç sakıncası olmuyor
 
Ben kamudayım. 27 aylıkken başlayacağım. Kızım da anaokuluna başlayancak. Bakıcıyla tv izleyeceğine gitsin yaşıtlarıyla oynasın düşüncesindeyim. Geç mi kalmış olacağım acaba?

Sanmam.. Ben de sizin gibi düşündüğümden 1 yaşında kreşe vereceğim ama ona da erken diyorlar ama bence çocuk ve annneyle alakalı...

Bir yaşında geri döndüm. Çok zor bebek değillerdi.uyku ve yemek konusunda sıkıntıları yoktu.

Kreşe mi başladı, bakıcı mı baktı acaba?
 
Canim haklısın da insanlar çalışmak zorunda. Bazı şirketler 4 ay izni bile ne kadar zor veriyor. 1 yillik ucretsiz iznin lafi bile edilemiyor. İş bulmak hiç kolay değil. Hele çocuklu kadın için daha zor. Evli çocuğun yoksa sen hemen çocuk yaparsın diyip işe almıyorlar. Çocuğun varsa çocuk sık hasta olur yuvada sıkıntı olur sürekli izin alırsın diyip almıyorlar. Ya da evde çocuğum bekler diyip mesaiye kalmazsin diyip almıyorlar.

Eee hep demiyor muyuz. Guclu anneler güçlü çocuklar. Kocası dovuyor kadın bosanamiyor niye çünkü kariyeri yok parası yok. Herkesin hayatı 4 4 luk değil.

Araştırmalara göre eğer mesleğini 2 yıldan fazla terk edersen aynı alanda is bulman yeni mezun birisi ya da farklı sektörden geçiş yapan birisi kadar zorlaşıyor. Senin geniş annelik diye tabir ettiğin yaşam şartları maalesef

Calismak zorunda olana hicbir lafim olamaz. Ben burda yanlis anlasildigimi dusunuyorum." Cocugumu biraktim hicte bi sey olmadi" olayina katilmiyorum ben sadece. Calisan anne kotu, evde oturan super degil mesele. Sadece anneligi, cocugun anneye bakisini, annenin cocugun hayatindaki rolunu bu kadar hafife almayalim diyorum ben. "Genis anne" tabirine takilip demek istedigimi anlamayanlar var. Ben de oglum 15 aylikken baslayacagim kismetse. 5 yil evde durdum, insanlar sen artik calisamazsin alistin evde durmaya dediler, ama cok guzel bir firsat cikti, ustelik oglum da yanimda bakilacak, beraber gidip gelecegiz, ona ragmen ben emzirmeyi biraktigimda calissaydim diye dusunmuyor degilim. Cocuklarimi da bagimli yetistirmedim elh. Bi zorunluluk yoksa 2 yasina kadar durulmasi taraftariyim ben sadece. 2 yasindan sonra zaten cocuk da bagimsizlasiyor. Anne olmak biraz da fedakarlik gerektiriyor bana kalirsa. Bu sure zarfinda da insan kendini gelistirebilir, kurslara gidebilir, ya da baska egitimler. Insan yeter ki uretmek istesin. Kocamin eline bakmiyim, ozgur olayim meselesi malesef dogru, ama insan niyetini o dogrultuda tutmamali. Tekrar edeyim, calismak zorunda olanlara lafim yok.
 
Sanmam.. Ben de sizin gibi düşündüğümden 1 yaşında kreşe vereceğim ama ona da erken diyorlar ama bence çocuk ve annneyle alakalı...



Kreşe mi başladı, bakıcı mı baktı acaba?
ben evdeyken bir bakıcı ile bir ay kadar birlikte kaldık. ben işe başladıktan sonra bakıcı ile anlaşamadığımız konular oldu.(mesela sigorta istedi.) tüm izinlerimi de kullanmıştım.başka bakıcı bulup gözlemleyecek veya çocuklara alışmasını bekleyecek iznim de yoktu.mecburen kreşe verdik.ama sınıfları dört kişiydi.ve kreşte üst yaş sınıflar da arkadaşlarımın çocukları da vardı.o şekilde de kreşi takip edebiliyordum.
 
hadi yaaa... o zaman bezi bırakmamış çocuk için kreş de bulamama ihtimalin var söyliyim ...
akraba tanıdık falan da yok heralde???tüm gün mü işiniz?
öğretmenim. haftada 15 saat çalışmak için dilekçe vereceğim. eşim de benimle gelecek bir tek. müdürüm okulun anasınıfına alırız onu merak etme dedi de, iyi fikir değil galiba. evde eşim mi baksa? o da hiç bir şey bilmez ne popo yıkamışlığı var ne mama pişirmişliği. öğrenecek mecbur.
 
bence bir kadının 3 aylıkken işe dönmesi zorunda kalması müthiş bir kadın hakları hatta insan hakları ihlalidir. ben böyle düşünüyorum. acilen yasal düzenleme gerekli. bir kadını hamile kaldığı andan itibaren çocuk 36 aylık olana kadar maddi anlamda destek sağlanmalı ve çocuğunun yanında birlikte vakit geçirmesi desteklenmelidir. bu tüm dünyanın kanayan yarası hanımlar birbirimizi yemeyelim burda. el birliği verip hakkımızı arayalım. 3 aylık çocuğu bıraktım bişey olmadı yaklaşımı kendi vijdanımızı rahatlatmaya yönelik yaptığımız bir mental savunmadan başka bişey değil. 3 aylık çocuk anne kucağında yaşar. sanayi devriminden sonra kadınların iş hayatına sokulmasıyla birlikte annelik kavramı başkalaştı. çünkü başkalaştırıldı. olması gereken ilk cümlelerimde yazdığım haldir. bu durumun dışı ihlaldir.
tüm dünya kadınları olarak buna isyan etmek lazım. türün devamını biz sağlıyoruz. bize de destek çıkılması lazım. ekonomik kaygılarımızı kenara koyup sağlıklı bireyler yetiştirip daha sonra ekonomik anlamda üretmeye kaldığımız yerden devam etmemiz lazım.
asla kadın çalışmasın evde otursun yaklaşımını taşımıyorum. güçlü anneler güçlü çocuklar kesinlikle. ama çalışan kadınları daha çok desteklemek lazım. yeterli maddi düzenlemeler yapılsın. gerekirse çocuk sayısına yasal sınırlar koyulsun. az ama kaliteli bireyler yetiştirmeye yönelik çalışmalar düzenlensin.
 
ben evdeyken bir bakıcı ile bir ay kadar birlikte kaldık. ben işe başladıktan sonra bakıcı ile anlaşamadığımız konular oldu.(mesela sigorta istedi.) tüm izinlerimi de kullanmıştım.başka bakıcı bulup gözlemleyecek veya çocuklara alışmasını bekleyecek iznim de yoktu.mecburen kreşe verdik.ama sınıfları dört kişiydi.ve kreşte üst yaş sınıflar da arkadaşlarımın çocukları da vardı.o şekilde de kreşi takip edebiliyordum.

Ben de kreşe vereceğim 1 yaşında, merakla bekliyorum sonucu :)

bence bir kadının 3 aylıkken işe dönmesi zorunda kalması müthiş bir kadın hakları hatta insan hakları ihlalidir. ben böyle düşünüyorum. acilen yasal düzenleme gerekli. bir kadını hamile kaldığı andan itibaren çocuk 36 aylık olana kadar maddi anlamda destek sağlanmalı ve çocuğunun yanında birlikte vakit geçirmesi desteklenmelidir. bu tüm dünyanın kanayan yarası hanımlar birbirimizi yemeyelim burda. el birliği verip hakkımızı arayalım. 3 aylık çocuğu bıraktım bişey olmadı yaklaşımı kendi vijdanımızı rahatlatmaya yönelik yaptığımız bir mental savunmadan başka bişey değil. 3 aylık çocuk anne kucağında yaşar. sanayi devriminden sonra kadınların iş hayatına sokulmasıyla birlikte annelik kavramı başkalaştı. çünkü başkalaştırıldı. olması gereken ilk cümlelerimde yazdığım haldir. bu durumun dışı ihlaldir.
tüm dünya kadınları olarak buna isyan etmek lazım. türün devamını biz sağlıyoruz. bize de destek çıkılması lazım. ekonomik kaygılarımızı kenara koyup sağlıklı bireyler yetiştirip daha sonra ekonomik anlamda üretmeye kaldığımız yerden devam etmemiz lazım.
asla kadın çalışmasın evde otursun yaklaşımını taşımıyorum. güçlü anneler güçlü çocuklar kesinlikle. ama çalışan kadınları daha çok desteklemek lazım. yeterli maddi düzenlemeler yapılsın. gerekirse çocuk sayısına yasal sınırlar koyulsun. az ama kaliteli bireyler yetiştirmeye yönelik çalışmalar düzenlensin.

Benim artık umudum yok.. Keşke dediğiniz gibi yasal düzenlemeler olsa ama nerede???
 
Back
X