Bunlarınki din kardeşliği değil döviz kardeşliği

AngryPenguin

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
8 Haziran 2012
5.378
1.437
Zekâ, bilgi, birikim, cesaret, gözü karalık ve güzellik.
Hepsi bir arada.
Bu son sıfattan hoşlanmayacaktır ama n’apim
çok güzel.
Emine Ülker Tarhan farklı bir güzel. Bakmaya
doyamıyor insan.
Uzun uzun incelemek istiyor.
Işık saçıyor.
Bana “Müthiş kadın ama biraz soğuk
bulabilirsin!” demişlerdi.
Hayır, hiç de öyle bulmadım.
Kendine güvenine bayıldım, kendini ifade
ediş biçimine, yaptığı benzetmelere, seçtiği
sözcüklere...
Ve aman Allahım nasıl cesur!
Ne düşünüyorsa söylüyor.
Takır takır! Durdurabilene aşkolsun. İçinde bulunduğumuz iklimin resmini şahane bir
biçimde çiziyor.
Acıklı halimizi gözler önüne seriyor.
Ve kimseye eyvallahı yok.
Çok çok etkilendim.
CHP Milletvekili Emine Ülker Tarhan’a kadınlar ve gençler bayılıyor. Ben de onun
hayranlarından biriyim artık. Zaten aktif ama yine de insan onu daha da aktif
görevlerde görebilmek istiyor.
O her ne kadar “Olur mu canım öyle şey!” dese de CHP başkanlığı için de hatta
cumhurbaşkanlığı için de adı geçiyor.
Aşkla bağlı olduğu bir kocası ve biri 28, diğeri 20 yaşında iki çocuğu var. Büyüğü
uluslararası ilişkiler okumuş, üstüne “Hukuk da okuyacağım” demiş, küçük zaten
hukuk okuyor, eşi de hukukçu, kendisi de.
“Bizde bir hukuktur gidiyor” diyor.
“Aslında sıkıcı biriyim” diye ekliyor, “Gezmeyi sevmem, seyahat etmeyi sevmem,
battaniye altında oturayım, kitap okuyayım...”
Yakında Emrah Akkurt’un kaleme aldığı bir kitabı çıkıyor.
Adı, ‘Beni bir tek şey susturabilir!’
Nehir söyleşi...
Hepinize tavsiye ediyorum, Emine Ülker Tarhan’ın tüm hayatını okuyabiliyorsunuz, su
gibi akan bir söyleşi kitabı...
Bu röportaj, salı günü devam edecek...

Neden sizi daha aktif siyasette göremiyoruz?
-Yoo ben aktif siyaset yapıyorum. Ama görünür olmak her şey demek değil. Ben bire
bir ilişkileri seviyorum. İnsanları dinlemeyi, hukuksal konularda yardımcı olmayı,
bildiğim konularda konuşmayı. Nutuk atmayı sevmiyorum. Ayrıca, “Güç; gürültülü ya
da göz alıcı olmak zorunda değil” demiş bir düşünür ve buzdağı örneğini vermiş. Bir
de şu var: ‘Aktif siyaset’ denince algılanan ön sıralarda görünmek ya da liderin yanında
fotoğraf vermekse, ben orada yokum. Ama bu benim tercihim.

Bir hukukçu olarak, CHP’nin telefon dinleme ve kaset yöntemi üzerinden siyaset
yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Telefon ve kaset siyasetini aslında AKP yapıyor. Başbakan sürekli bunlar üzerinden
konuşuyor, meydanlarda sadece bunları anlatıyor. CHP eğer yöntemler hukuk dışıysa,
bu yöntemlerle mutabık olmadığını elbette ortaya koymalı. Yolsuzluklarla da
mücadele etmeli, bunları teşhir etmeli. AKP örtbas etmeye çalışırsa, CHP örtülmemesi
için elinden geleni yapmalı. Dinsizin hakkından imansız gelir derler ya!
Kanıtlar yeterliyse yüce divanlıktır

Başbakan’ın oğluyla konuşması iftiraysa, neden bu iftirayı somut delillerle
kanıtlayamıyor?

-Devletin tüm olanakları elinde. Ama kanıtlayamıyor. Somut delil olsa meydanlara
çıkmış, her 20 kilometrede bir miting yaparak, çoktan gözümüze sokmuştu.

Sizce Başbakan, söylediği gibi seçimlerden birinci parti olarak çıkmazsa siyaseti
bırakır mı?

-Başbakan’ın siyaseti hemen şimdi bırakması gerekir! Çok ağır suçlamalar var. Tarihe
bırakacağı isme değer veriyorsa, görevden çekilip o suçlamalardan aklanmalı, isterse
siyasete sonra dönmeli.

Bu son dönemde, hukuk, nasıl darmadağın edildi?
-Önce ağır bir kadrolaşma dönemi, bir anayasa değişikliğiyle yargıyı tamamen ele
geçirme. Muhalifleri susturmak için özel yetkili mahkemeleri kullanmalar, sahte
kanıtlarla açılan davalarla masumların hayatını karartmalar, medya manipülasyonuyla
yargıyı yönlendirmeler, HSYK uygulamaları, baskıları ve telefon trafikleriyle yargı
kararları verdirmeler. İhale yasasıyla sürekli oynayarak, Sayıştay ve teftiş denetimlerini
engelleyerek iktidarın ve şeriklerin kâr paylarını ve kazançlarını arttırma. Hatta futbol
kulüplerine yargı eliyle ders vermeler... Yargı bağımsızlığı kalktı, iktidarın bağımsızlığı
geldi. Her konuda bağımsız denetimsiz mutlak bir iktidar yaratmak için yargı kullanıldı,
kullanılıyor. Bazı yargıçlar da ne yazık ki, buna alet oldu, oluyor. Bütün pis işleri yargıyı
kullanarak yaptılar! ‘Eski darbeci’ler, cesetsiz cinayet teknikleri yani faili meçhullerle
ülkeyi yönetiyorlardı. ‘Zamane darbecileri’ ülkeyi bir cezaevi işletmesi gibi yönetmeye
soyundular. Yargı kararlarının piyasalara etkisi dışında her şey onlar için önemsiz.
Aileler, ölümler umurlarında değil...

Yargı kararlarını tanımamak ne anlama gelir? Başbakan’a Yüce Divan yolu
gözükebilir mi?

-Yargı bağımsızlığını kabul etmeyen, dava takipçisi, ihale takipçisi olduğu izlenimi
yerleşmiş bir başbakanın geleceği olamaz. O kanıtlar yeterliyse, yüce divanlık bir
adamdır artık. “Bizim günah işleme, suç işleme özgürlüğümüz var, müdahale
edemezsiniz!” filan diyemezler. Halkın parası, küfürbaz ihalecilere pay karşılığında
peşkeş çekildiyse bunun bir karşılığı olmalı. Sokakta katledilen çocuklar için, “Emri
ben verdim!” diyenler yargılanmalı. “Ben hukukum” diyorsanız bu tehlikeli bir
diktatörlüktür. Adaletsizlik, cinayetten farksızdır. Bu cinayete, halk bir yere kadar
tahammül edebilir. Umarım yargılanır. Hem de kendi yarattığı adalet sistemi
tarafından. Ya da bir gün, yurtdışından dönüşü için bekleşen arkadaşlarını boynu
bükük bırakmaya karar da verebilir! Bilinmez.

2000 HÂKİM ARKADAŞ!
Düşünün, Başbakan ve Adalet Bakanı, ‘sisteme transfer edilen 2000 hâkim arkadaş’tan
bahsediyor. “Arkadaş” ne sevimli bir ifade değil mi? Öyle fütursuzlar ki artık, son
kararnameyle avukatlıktan atadıkları hâkimlerin bir kısmı AKP yöneticileri. Reza Zarrab
ve bakan çocuklarını serbest bırakan hâkimin çifte standardına dikkat ediniz. Gezi’de
çocukları kovalayan palalıyı koruyan hâkimle, onlarca adamın tecavüzüne uğrayan
mağdur kız çocuğunu nerdeyse suçlu ilan eden hâkim ruh ikizidir. Halkı değil iktidarı
ve zihniyetini korumakla yükümlüdürler!

ARTIK KALABALIKLARI AŞKA GETİREMİYOR UYKU GETİRİYOR!
Yalanlarla anılan biri oldu Başbakan... Kabataş, camide içki... Bütün bunlar nelere yol
açtı?

-Bir yalan söylenir, ondan sonra gelen tüm yalanlar, bir öncekini kapatmak içindir.
Kuralı bu galiba. Yalanı, yalanla kapatmaya çalışarak öyle bir hale geldi ki, hepsine
birden kendisi de inanır oldu. Gezi olayları sırasında, üst düzeye çıkan bu alışkanlığı
incelenmeye değer bir vaka. Ama tabii hiçbirimizin onun çocukluğuna inme filan gibi
bir mecburiyetimiz yok. Oslo görüşmelerinde, Kabataş olayında, “Camide içki içildi”yle,
“Polisimizi şehit ettiler”le, dış mihrak, faiz lobisi, kemirgenle filan sürdü gitti. Yargı
konusunda söyledikleriyle de tüy dikti. Yalanları, duble yollar kadar oldu galiba. Ama
şürekâsı da farksız. Baktılar ki Başbakanları yapıyor ve tutuyor, valileri, emniyet
müdürleri, yargıçları, savcıları da yalan söylemeye başladılar. Yalan söyleyen tanıklar
buldular, yalan söyleyen anketçiler buldular. Güven duymuyor kimse, gündem
değiştirme gücünü yitirdi. Onu güvenilir bir adam zannedenlerde muhtemelen büyük
bir hayal kırıklığı yarattı. Prompter’leri patlatmaya da çalışsa, artık kalabalıkları aşka
getiremiyor, uyku getiriyor. Şaka değil, özellikle gençler yolsuzlukla, adaletsizlikle
bunca yalanı söylemekle suçlanan ve bunların aksini kanıtlayamayan bir adamı 7/24
hayatlarında istemiyorlar işte. Ekranda görmeye tahammül edemeyenler, çizgi film
kanallarına yükleniyorlarmış son günlerde. Öyle sıkıcı ki, bir Egemen Bağış bile değil.
O hiç olmazsa, misal hem yürüyebiliyor hem de tweet atabiliyor. Ama Başbakan tweet
de atamıyormuş!

SEN KİMSİN BAŞBAKAN?
“Başbakan’a sen kimsin ki!” diye
soruyorsunuz... Korkmuyor musunuz?

-Hiç korkmuyorum. Ben haksızlık yapmaktan
korkarım ama hak ettikleri şeyleri
söylediğimden eminim. Kaldı ki, feda
geleneğine de inanırım. Açıktan meydan
okuyorum Başbakan’a, tıpkı Gezi olayları ile
ilgili Meclis’te yaptığım bir konuşmanın
sonunda söylediğim gibi, “Siz sandığınız
kadar çok, biz sandığınız kadar az değiliz!”
dedim. Başbakan, bu günlerde olduğu gibi o
gün de kendinden olmayan, kendine
benzetemediği insanlara sövüp sayıyor,
kendi ölçüleriyle dindar bir nesil
yetiştireceklerini söylüyordu. O zaman çıkıp
şöyle söylemiştim: “Şundan eminiz ki, biz
onlara inat, fikri hür, vicdanı hür çocuklar,
gençler yetiştirmeye devam edeceğiz! Güç karşısında eğilip bükülmeyen, güçlünün
hizmetkârı ve uşağı olmayan, ruhu kuş gibi özgür, sorgulayan gençler... Zihnini
tembihleyip, pasifize edeceğiniz eşyalar değil bizim çocuklarımız. Öyle kolay değil o iş!
Vesayetin kibirli temsilcilerine, mütehakkimlerine inat, inanç, düşünce ve ifade
özgürlüğünün gücünü ve önemini çocuklarımıza sonuna kadar anlatmaya ve bedeli
ne olursa olsun bu değerleri savunmaya devam edeceğiz... Ve son olarak nesiller
üstünde tahakküme meraklı bu Başbakan’a sormak istiyorum. Sen kimsin Başbakan?
Anne babalarının bile inancında, kimliğinde ve düşüncelerinde yetkisi sınırlı olan
çocuklarımız üzerinde senin ne hakkın var ki, bizim adımıza genç nesiller üzerinde hak
iddia ediyorsun! Sen kimsin Başbakan!” demiştim.

“Beni susturabilecek tek şey bilgi, o da sizde yok!” diyorsunuz...
-Evet. Bilginin en büyük güç olduğuna inanıyorum. Paradan, aşiretten, cemaatten de
büyük bir güç. Zaten bende de bu saydıklarımdan yok. O gün Meclis’te beni
susturmaya çalışıyorlardı. Hakaret etmeye başlamışlardı. Özellikle hiç tanımadığım bir
kadın milletvekili çok bağırıyordu. Ben de “Beni susturacak tek şey bilgidir, o da sizde
yok hanımefendi” deyiverdim. Bilgi, Meclis’teki iktidar koltuklarında değil!

Sizce din araç mı? Her şey güç ve para mı?
-Evet. Hem de nasıl. Dillerinden hiç düşürmedikleri dini kullanıyorlar. Tüm dertlerinin
para olduğu algısını değiştirmeleri artık zor. Zaten, evlerinde biriktirdikleri paralara da
bakılırsa ya dolar ya Euro. Hiç öyle dindarlık gibi bir hevesleri olmadığı da görülüyor!
Hani din kardeşliği söylemleri nerede? Belli ki kardeşlikleri sadece döviz kardeşliği.
Hadi anladık Türk Lirası’nı sevmiyorlar, demek ki kendi yönettikleri ekonomiye de
güvenmiyorlar...
Bu iş bitmiştir

Başbakan konusunda ‘algı’ ne kadar değişti? Siz, eskiden onun parayla bu kadar ilgisi
olabileceğini düşünüyor muydunuz?

-Sokakta, otobüste, işyerinde herkes Başbakan’ın paraları sıfırlama hevesini, oğluna
verdiği talimatları konuşuyorsa artık bu iş bitmiştir. Eminim ki, büyük davaları
olduğuna inandıkları ve bu yönüyle destekledikleri bir liderin, aslında gözünün
mücahitlikte değil, müteahhitlikte olduğuna üzülen iyi niyetli insanlar da vardır. Onlar
adına gerçekten büyük hayal kırıklığı. Ama benim için değil. Yaptıkları, yapacaklarının
teminatıydı adeta. Parayla ilişkisini bilemem. Ama kötü kalpli olduğu, kendisi gibi
düşünmeyen herkesi terörist, çapulcu, kemirgen, dış mihrak ilan etmesinden belliydi
zaten. Bana göre en sevdiği tarihi karakter kendisi olan, kendini seçilmiş uhrevi bir kişi
gibi gören, bazıları tarafından da öyle görülen ama aslında sıradan bir muhafazakârdı.
Fakat asla demokrat değildi. Öyle olsaydı, kendine itiraz eden gençleri şefkatle
anlamaya çalışırdı. Polise destan yazdırmazdı. Şeffaf olurdu, başı her sıkıştığında,
rakiplerini ya da sevmediği insanları yok etmek istediğinde, “Alo Fatih, Alo Sadullah”
filan diye telefonlara sarılmazdı.

Aydın Doğan davasındaki Sadullah Ergin’le konuşma, yargıya müdahale değil mi?
-Tam montaj filan diyecek zannediyorduk ki, Başbakan görüşme yaptığını kabul etti.
Hatta “Bundan doğal ne olabilir!” dedi. Yani müdahaleden doğal ne olabilirmiş?
Kabulüne göre, Başbakan’ın Adalet Bakanı tarafından bir davanın takibini istemesi, bir
dosyanın Adalet Bakanı tarafından Başbakan’a sunulması, Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Başkanı’na talimat vermek, bir davanın ilgililerini kastederek, “Bu konudaki şeyi bayağı
hassas. Bunların mahkûm olması lazım” demek bırakın yargıya müdahaleyi ceza
talimatı vermek değildir de nedir? Pek çok siyasi davada, orduya kumpas, Ergenekon,
Şike Davası’nda da aynı yöntemi kullanmadıkları ne malum. Bu kayıttan sonra artık
herhangi bir davanın meşruiyeti kalmış mıdır? Bu ülkede, yargı eliyle seçim güvenliği
sağlanabilir mi? Düşünün bu talimatlarla kaç masum cezaevlerine konuldu kim bilir?
Ve kaç suçlu salıverildi kim bilir? Adalet dağıtmayı kömür dağıtmakla karıştırmış
bunlar! Sadece kendilerini güçlendirmek ve aklamak için kullanıyorlar yargıyı. Biz
biliyorduk ama bu kayıtlarla, adalet bu ülkede artık kimin mülkünün, hangi villaların
temeli herkes öğrendi!

“Hâkim Alevi” nasıl bir şey?
-Bir tür bölücülük. Bölücülük sadece toprak mülkiyetçiliğiyle haritalarda filan olmuyor,
“Ey Balkanlar’dan, Kafkaslardan gelenler defolun gidin, haddinizi bilin” demek de
bölücülük, “Hâkim Alevi” demek de bölücülük. Çapulcu, ateist, dindar, benim türbanlı
bacım demek de... Hepsi kutuplaşmayı derinleştirir ve tehlikelidir. Hep iddia edip
durdukları gibi “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü” değil, mensubiyetinden ötürü
sevdiklerinin de kanıtıdır.

Bu iktidarın gitmesini isteyen sadece cemaat mi? Uluslararası güçler sizce bu işin
arkasında mı?

-Ben uluslararası güçler ne yapıyor bilmem, birçok şey yazılıyor, çiziliyor. Ama şunu
biliyorum ki, ben ulusal bir gücüm. Bu toprakların insanıyım. Tüm gücümü burdan
alıyorum ve bu hükümetin gitmesini istiyorum. Ve bu hükümeti bu toprakların
insanları getirdiyse eğer, yine onlar götürsün istiyorum.

Moralsiz ve kararsız
Bazı anket sonuçlarına göre AKP hızla oy kaybediyor. Başbakan şimdiden, savaş
kaybetmiş generaller gibi dağınık, moralsiz ve kararsız. Kararsızlığı, öfkesinin artışına
neden oluyor. Bu yüzden hata yapma oranı da artıyor, yalnızlaşıyor. Ama ortalıkta öyle
çok şaibeli anket sonucu var ki, ne kadar doğru bilemiyorum. AKP’nin hedefi artık
herhalde yüzde 35-38 bandını tutturmak. Yerel seçimde AKP’nin başta İstanbul olmak
üzere büyük kentleri kaybetmesi, onları çok zor durumda bırakır.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25969471.asp
 
PAZAR günü sabahın körü...
Telefonuma şöyle bir mesaj düştü:
“Emine Ülker Tarhan’ın duruşu bile bana umut verdi. Şahane şeyler anlatıyor. Oh be!
Nasıl iyi geldi anlatamam. Sabah sabah üzerimdeki ürkek, korkak, bıkmış, sümsük hal
gitti, bir dik duruş geldi. İyi ki yapmışsın bu röportajı. N’olur onun anlattıklarını
günlerce yayınla. Bizim böyle kadınlara ihtiyacımız var!”
Sonra Twitter ve Instagram yorumlarına baktım...
“Emine Ülker Tarhan, Türkiye’nin en aydın kadınlarından biri...”
“Türkiye’nin aydınlık yüzü ve geleceğin lideri...” “Artık onun gibi siyasetçiler görelim.
Bıktık kavgacı ve cahil olanlardan...”
“İçi umutla doldu, işte bizim liderimiz!”
“Ona hakaret eden AKP milletvekiline verdiği, “Beni susturabilecek tek şey bilgidir
hanımefendi, o da sizde yok...” cevabı tarihe geçecek bir cevaptı...
Gerçekten de Emine Ülker Tarhan özellikle de gençler ve kadınlar tarafından çok
seviliyor.Neredeyse, herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir isim. Bugün onunla kadın
meselesini konuşuyoruz...
Daha doğrusu, kadın düşmanlığını...

Bu ülkede kadın düşmanlığı ne ölçüde?
-Bize neredeyse “Affedersin kadın!”
diyecekler. O ölçüde işte...

Hadi tek tek sayın... Bu iktidar zamanında
kadınlar aleyhine ne tür gelişmeler
yaşandı?

-O-oooo! Nereden başlasam? “Kızlı
erkekli” sözünü kim kazandırdı siyaset
jargonuna? “Kadına şiddetin nedeni,
kadının çalışmasıdır. Erkeğin fıtratını
bozuyor!” bile demediler mi? Koskoca
akademisyenler, “Kadını, iz bırakmadan dövebilirsiniz!” demedi mi bu ülkede? Utanmasalar, “Kadına iz bırakmadan işkencenin
püf noktaları”nı anlatacaklar! Yeni eğitim sistemiyle birlikte, iyice sinik kadınlar
istiyorlar çevrelerinde. Kadın katilleri, bu mesajı aldığı için artıyor kadın cinayetleri.
Hem çok çocuk istiyorlar, hem hamile kadının sokağa çıkması muhafazakâr ahlaka
ters! Ama rüşvet almak, kasalar dolusu para saymak, devleti soymak nedense ters
değil...

KADINLARI SEVMİYORLAR
Kadınlardan oy istemesini de biliyorlar...
-Aynen öyle! Bizi yönetenlerin kadına bakışını mı, bakmayışını mı konuşmak lazım.
Kadına bakmamayı, yok saymayı tercih ediyorlar. Onlara göre, yoksul kız çocuklarının
payına birkaç sene okula gidebilmek, , sonra evlenmek ve çok çocuk düşmeli.
Tecavüze uğrayanı, tecavüzcüsüyle evlendirmek istiyorlar. Hatta tecavüz mağduru
kadın ölsün istiyorlar! Cinayeti, “namus temizlemek” olarak görüyorlar. Kadınları
sevmiyorlar. Mesele bu. Çünkü biliyorlar ki, kadınlar boyun eğmezse bu ülke asla
boyun eğmez! Kadına sadece, “Seçebilirsin, seçilemezsin. Broşür dağıtabilirsin, akıl
dağıtamazsın. Eksik eteksin, yönetici olamazsın!” diyorlar. Kadın yönetici sadece
göstermelik etki yaratması için seçiliyor, seçtiriliyor. Bakınız Başbakan’ın araya girip
seçtirdiği Danıştay başkanı...

Kadınlardan korkuluyor mu?
-Aslında kadından değil, değişimden korkuluyor! Kadının güçlenmesi ekonomik ve
toplumsal yaşamda aktif hale gelmesi, değer yargılarını ve toplumsal ilişkileri de
değiştirecek. İşte esas korkulan bu!

AK Parti kadınlar için bir şey yapmıyor. Peki CHP yapıyor mu?
-Hiçbir partinin derde deva olacak kadar çaba gösterdiğine inanmıyorum. Ama bu
konuda bir şey yapmamanın şampiyonu AKP!
reddediyorum!

Başka ne tür baskılarla karşı karışa kadınlar...
-Tecavüz mağduru kadının hamileyse
kürtaj yaptırmasını istememeleri mesele...
Kadının bu konuda karar vermesini nasıl
engellerler? Olabilir mi böyle bir şey?
Bırakın hangi diziyi seyredeceği, ekmeğin
siyahını mı, beyazını mı yiyeceği, kaç
çocuk doğurup, hatta nasıl doğuracağına
kadar kontrol etmek istemelerini ben
reddediyorum! Onlara göre kadın,
düşünmemeli, düşünemez. Bizim evde
oturmaya hakkımız var ama dünyayı
değiştirmeye yok! Yankıya hakkımız var
ama sese yok. Bizi yöneten adama göre ya
söyleneni yapacağız ya da susacağız!
Kadınlar onu, sadece doğuracakları
çocuklar açısından ilgilendiriyor.
Kadınların eğitimsiz kalmaları,
mutsuzlukları, işsizlikleri, hastalıkları
onun umuru değil. Kadınlar, seçim
deposuna eklenen kalemlerden ibaret. Bu
pespayeliği ben, kader olarak kabul etmeyi reddediyorum!

Bu zihniyete göre...
Tecavüze uğrayan suçlu tecavüzcü masum!

Peki Meclis’te kadın milletvekili sayısının artması bir işe yaramadı mı?

-Hayır. Kadın vekil oranı yüzde 4’ten yüzde 14’e yükseldi de ne oldu? Kadın cinayetleri
azaldı mı? Tam tersine daha da arttı! Çünkü zihniyet değişmedi. Vekil sayısı arttı ama
kadın istihdamı, yargıda kadın temsili yerle bir oldu. Bıraksanız Mısır’daki gibi kadın
yargıcı da, domatesi de yasaklayacak bunlar! Çocuk gelinleri ve yoksul oğlanları köle
yapacak sisteme, AKP’nin kadınları gözü kapalı oy verdiler mi, vermediler mi? Sadece zengin aileden güçlü olan kadınların bir yerlere gelmesine izin verdiler mi, vermediler
mi? Hani yoksul kadınlar, hani emekçi, hani eğitimli, zeki, cıva gibi üretken,
tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş kadınlar? Onların Meclis’te olmalarını
sağlamalıyız. Özellikle son yıllarda en çok kadınlar ve yoksullar görünmez oldu bu
ülkede...

Siz meselenin esasını nerede görüyorsunuz?
-Esas olarak bir zihniyet sorunu bu! Bu noktaya gelmemiz, kadını bir nesneye
indirgeyen anlayışın sonucu. 13 yaşında, onlarca kişinin tecavüzüne uğrayan kız
çocuğunu, “kötülüğün farkında olduğu” gerekçesiyle suçlu, tecavüzcülerin yaptıklarını
ise, neredeyse makul ilan edenler mi kadınlara adalet dağıtacak? Bu tıpkı Amerika’nın
Irak’a adalet ve özgürlük getireceği iddiası gibi bir şey. Kadına yönelik şiddet
toplantılarda konuşulacak hep, ama itiraz eden kadınlar bakanlık binasında dahi
dövülecek! Demek ki bu zihniyet her eve düğmeler, butonlar da koysa, her birimizin
başına bir polis jandarma da dikse bu sorunu çözemez!

Şiddet yüzde bin dört yüz arttı
Daha çok kadın ölür mü bu ülkede? Daha çok tecavüzcü serbest kalır mı? Daha ne
kadar bedel ödeyecek kadınlar...

-Kadına şiddet, ne yazık ki bir gelenek bu topraklarda. Kadınların her şeyi, giysisi,
çocuk sayısı, devlet meselesi. “Kızlarla erkekler okulda aynı merdivenleri kullanıyor.
İçime sinmiyor” diyen bir emniyet müdürümüz, “Kızlı-erkekli banklarda oturuyorlar.
Ben buraya kaydolursam, yoldan çıkarım dedim” diyen bir bakanımız vardı. “Eşimi
yanımda çanta gibi taşıyorum” diyen bir bakan daha, “Kim kızının birilerinin kucağına
oturmasını ister ki!” diyen bir başbakan yardımcısı. “Kız ve erkek öğrencilerin birlikte
eğitim yaptırılması büyük bir yanlışlık!” diyen Meclis başkan vekilimiz var. Daha ne
olsun! Çocuk gelin sayısı yetmezmiş gibi, “Liseye devam ederken evliliğe izin” bunların
döneminde oldu. Bunların döneminde, tayt giydiği için suçlanıp mesleğe kabul
edilmeyen bir hâkim adayı canına kıydı. Bir de üstüne, “Kadına şiddet abartılıyor” dendi
ya, ne diyeyim artık ben! Ölü kadın bedenleri en çok bu dönemde manşetlere taşındı.
Şiddet yüzde bin dört yüz artmışken, “Güzel adliye saraylarımız var!” dendi. O işe
yaramaz, içinde hukuk olmayan adliye saraylarını yıksınlar, artık gerekmez! Yerine AVM
yakışır! Bu gidişle daha çok bedel ödeyecek kadınlar. Çözüm, öncelikle bu zihniyeti
tasfiye etmektir. Daha eşitlikçi, hoşgörülü bir anlayışı egemen kılmak. Sonra etkili ve
iyi bir takımla, kararlı ve doğru projelerle, kadınların bakış açısıyla sorunun üzerine
gidip, çözmek! Neden çözülmesin ki...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25981638.asp
 
pazar günü sabahın körü...
Telefonuma şöyle bir mesaj düştü:
“emine ülker tarhan’ın duruşu bile bana umut verdi. şahane şeyler anlatıyor. Oh be!
Nasıl iyi geldi anlatamam. Sabah sabah üzerimdeki ürkek, korkak, bıkmış, sümsük hal
gitti, bir dik duruş geldi. Iyi ki yapmışsın bu röportajı. N’olur onun anlattıklarını
günlerce yayınla. Bizim böyle kadınlara ihtiyacımız var!”
sonra twitter ve ınstagram yorumlarına baktım...
“emine ülker tarhan, türkiye’nin en aydın kadınlarından biri...”
“türkiye’nin aydınlık yüzü ve geleceğin lideri...” “artık onun gibi siyasetçiler görelim.
Bıktık kavgacı ve cahil olanlardan...”
“içi umutla doldu, işte bizim liderimiz!”
“ona hakaret eden akp milletvekiline verdiği, “beni susturabilecek tek şey bilgidir
hanımefendi, o da sizde yok...” cevabı tarihe geçecek bir cevaptı...
Gerçekten de emine ülker tarhan özellikle de gençler ve kadınlar tarafından çok
seviliyor.neredeyse, herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir isim. Bugün onunla kadın
meselesini konuşuyoruz...
Daha doğrusu, kadın düşmanlığını...

bu ülkede kadın düşmanlığı ne ölçüde?
-bize neredeyse “affedersin kadın!”
diyecekler. O ölçüde işte...

hadi tek tek sayın... Bu iktidar zamanında
kadınlar aleyhine ne tür gelişmeler
yaşandı?

-o-oooo! Nereden başlasam? “kızlı
erkekli” sözünü kim kazandırdı siyaset
jargonuna? “kadına şiddetin nedeni,
kadının çalışmasıdır. Erkeğin fıtratını
bozuyor!” bile demediler mi? Koskoca
akademisyenler, “kadını, iz bırakmadan dövebilirsiniz!” demedi mi bu ülkede? Utanmasalar, “kadına iz bırakmadan işkencenin
püf noktaları”nı anlatacaklar! Yeni eğitim sistemiyle birlikte, iyice sinik kadınlar
istiyorlar çevrelerinde. Kadın katilleri, bu mesajı aldığı için artıyor kadın cinayetleri.
Hem çok çocuk istiyorlar, hem hamile kadının sokağa çıkması muhafazakâr ahlaka
ters! Ama rüşvet almak, kasalar dolusu para saymak, devleti soymak nedense ters
değil...

kadınları sevmiyorlar
kadınlardan oy istemesini de biliyorlar...
-aynen öyle! Bizi yönetenlerin kadına bakışını mı, bakmayışını mı konuşmak lazım.
Kadına bakmamayı, yok saymayı tercih ediyorlar. Onlara göre, yoksul kız çocuklarının
payına birkaç sene okula gidebilmek, , sonra evlenmek ve çok çocuk düşmeli.
Tecavüze uğrayanı, tecavüzcüsüyle evlendirmek istiyorlar. Hatta tecavüz mağduru
kadın ölsün istiyorlar! Cinayeti, “namus temizlemek” olarak görüyorlar. Kadınları
sevmiyorlar. Mesele bu. çünkü biliyorlar ki, kadınlar boyun eğmezse bu ülke asla
boyun eğmez! Kadına sadece, “seçebilirsin, seçilemezsin. Broşür dağıtabilirsin, akıl
dağıtamazsın. Eksik eteksin, yönetici olamazsın!” diyorlar. Kadın yönetici sadece
göstermelik etki yaratması için seçiliyor, seçtiriliyor. Bakınız başbakan’ın araya girip
seçtirdiği danıştay başkanı...

kadınlardan korkuluyor mu?
-aslında kadından değil, değişimden korkuluyor! Kadının güçlenmesi ekonomik ve
toplumsal yaşamda aktif hale gelmesi, değer yargılarını ve toplumsal ilişkileri de
değiştirecek. Işte esas korkulan bu!

ak parti kadınlar için bir şey yapmıyor. Peki chp yapıyor mu?
-hiçbir partinin derde deva olacak kadar çaba gösterdiğine inanmıyorum. Ama bu
konuda bir şey yapmamanın şampiyonu akp!
Reddediyorum!

başka ne tür baskılarla karşı karışa kadınlar...
-tecavüz mağduru kadının hamileyse
kürtaj yaptırmasını istememeleri mesele...
Kadının bu konuda karar vermesini nasıl
engellerler? Olabilir mi böyle bir şey?
Bırakın hangi diziyi seyredeceği, ekmeğin
siyahını mı, beyazını mı yiyeceği, kaç
çocuk doğurup, hatta nasıl doğuracağına
kadar kontrol etmek istemelerini ben
reddediyorum! Onlara göre kadın,
düşünmemeli, düşünemez. Bizim evde
oturmaya hakkımız var ama dünyayı
değiştirmeye yok! Yankıya hakkımız var
ama sese yok. Bizi yöneten adama göre ya
söyleneni yapacağız ya da susacağız!
Kadınlar onu, sadece doğuracakları
çocuklar açısından ilgilendiriyor.
Kadınların eğitimsiz kalmaları,
mutsuzlukları, işsizlikleri, hastalıkları
onun umuru değil. Kadınlar, seçim
deposuna eklenen kalemlerden ibaret. Bu
pespayeliği ben, kader olarak kabul etmeyi reddediyorum!

bu zihniyete göre...
Tecavüze uğrayan suçlu tecavüzcü masum!

peki meclis’te kadın milletvekili sayısının artması bir işe yaramadı mı?

-hayır. Kadın vekil oranı yüzde 4’ten yüzde 14’e yükseldi de ne oldu? Kadın cinayetleri
azaldı mı? Tam tersine daha da arttı! çünkü zihniyet değişmedi. Vekil sayısı arttı ama
kadın istihdamı, yargıda kadın temsili yerle bir oldu. Bıraksanız mısır’daki gibi kadın
yargıcı da, domatesi de yasaklayacak bunlar! çocuk gelinleri ve yoksul oğlanları köle
yapacak sisteme, akp’nin kadınları gözü kapalı oy verdiler mi, vermediler mi? Sadece zengin aileden güçlü olan kadınların bir yerlere gelmesine izin verdiler mi, vermediler
mi? Hani yoksul kadınlar, hani emekçi, hani eğitimli, zeki, cıva gibi üretken,
tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş kadınlar? Onların meclis’te olmalarını
sağlamalıyız. özellikle son yıllarda en çok kadınlar ve yoksullar görünmez oldu bu
ülkede...

siz meselenin esasını nerede görüyorsunuz?
-esas olarak bir zihniyet sorunu bu! Bu noktaya gelmemiz, kadını bir nesneye
indirgeyen anlayışın sonucu. 13 yaşında, onlarca kişinin tecavüzüne uğrayan kız
çocuğunu, “kötülüğün farkında olduğu” gerekçesiyle suçlu, tecavüzcülerin yaptıklarını
ise, neredeyse makul ilan edenler mi kadınlara adalet dağıtacak? Bu tıpkı amerika’nın
ırak’a adalet ve özgürlük getireceği iddiası gibi bir şey. Kadına yönelik şiddet
toplantılarda konuşulacak hep, ama itiraz eden kadınlar bakanlık binasında dahi
dövülecek! Demek ki bu zihniyet her eve düğmeler, butonlar da koysa, her birimizin
başına bir polis jandarma da dikse bu sorunu çözemez!

şiddet yüzde bin dört yüz arttı
daha çok kadın ölür mü bu ülkede? Daha çok tecavüzcü serbest kalır mı? Daha ne
kadar bedel ödeyecek kadınlar...

-kadına şiddet, ne yazık ki bir gelenek bu topraklarda. Kadınların her şeyi, giysisi,
çocuk sayısı, devlet meselesi. “kızlarla erkekler okulda aynı merdivenleri kullanıyor.
Içime sinmiyor” diyen bir emniyet müdürümüz, “kızlı-erkekli banklarda oturuyorlar.
Ben buraya kaydolursam, yoldan çıkarım dedim” diyen bir bakanımız vardı. “eşimi
yanımda çanta gibi taşıyorum” diyen bir bakan daha, “kim kızının birilerinin kucağına
oturmasını ister ki!” diyen bir başbakan yardımcısı. “kız ve erkek öğrencilerin birlikte
eğitim yaptırılması büyük bir yanlışlık!” diyen meclis başkan vekilimiz var. Daha ne
olsun! çocuk gelin sayısı yetmezmiş gibi, “liseye devam ederken evliliğe izin” bunların
döneminde oldu. Bunların döneminde, tayt giydiği için suçlanıp mesleğe kabul
edilmeyen bir hâkim adayı canına kıydı. Bir de üstüne, “kadına şiddet abartılıyor” dendi
ya, ne diyeyim artık ben! ölü kadın bedenleri en çok bu dönemde manşetlere taşındı.
şiddet yüzde bin dört yüz artmışken, “güzel adliye saraylarımız var!” dendi. O işe
yaramaz, içinde hukuk olmayan adliye saraylarını yıksınlar, artık gerekmez! Yerine avm
yakışır! Bu gidişle daha çok bedel ödeyecek kadınlar. çözüm, öncelikle bu zihniyeti
tasfiye etmektir. Daha eşitlikçi, hoşgörülü bir anlayışı egemen kılmak. Sonra etkili ve
iyi bir takımla, kararlı ve doğru projelerle, kadınların bakış açısıyla sorunun üzerine
gidip, çözmek! Neden çözülmesin ki...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25981638.asp

kalemıne saglık
 
X