Calisan anneler sabah giderken ise neler hissediyorsunuz?

ennn rahatsız olduğum konu bu. ben kızımı 3,5 aylıkken anneme bıraktım ve çalışmaya başladım. iyi ki de başlamışım. terfi mi de aldım, kocam işsiz kaldığında (ki çok iyi bir işi var ama burası Türkiye) evi aslanlar gibi de çekip çevirdim. ne kimseye el açtım, ne kimseye boyun eğdim.

kızımı her gören (abartmıyorum, avuntu için söylemiyorum) ne kadar mutlu bir çocuk diyor. anneanne-dede ile çok güzel geçiyor günleri akşamları da bir dakika ayrılmıyorum yanından. oyun, sohbet, kavga, gürültü.... geçiyor günler.

bazı arkadaşlarım var. konuşurken "hayatta bırakamam, ay nasıl kıyarım" filan diyor. bu sitede de görüyorum. sanarsın onlar anne, biz bostan korkuluğu, sanarsın onlar süpersonik kadınlar, biz kalpsiz pis cadılar. hele bir arkadaşım var, annesine bırakamazmış çünkü annesi onun oynattığı oyuncaklarla oynatamazmış çocuğu... peh peh peh.

her anında, her sıkıntısında, her doktorunda, her aşısında, her kahkahasında, ilk adımında, ilk kelimelerinde ben hep yanındaydım binlerce şükür. aşırı duygusal da bir insan olmama rağmen çalışmaktan hiç pişman olmadım. he belki 1 yaşa kadar şartlarım müsaade etse idi güzel olurdu ama lütfen yapamam, edemem, kıyamam tavırlarına girmeyin, söylemeyin. kırıcı oluyorsunuz haberiniz yok.
 
Çocuğunuza cok üzüldüm...........................

hic bir zaman hem PhD yapip hem cocuk sahibi olup, zamanin en kucuk anini dahi dolu dolu yasayip, otobuste ise/okula giederken bile kitap/dergi okuyup, makale yazip, hepsini bir arada MUKEMMEL yapip bundan mutlu olamayacaginiz icin bende size cok uzuldum.
Allah herkese yapabilecegi kadar beceri veriyor naparsin !!!
 
Sizde şanslı kesimdensiniz çocuğunuza anneniz bakıyo biz mecbur bakıcıya bırakarak işe gidiyoruz ama emin ol çalışan anneler daha kaliteli vakit geçiriyor
 
bebeğim 1 yaşındayken işe başladım. pişmanlıktan ölüyorum hala. kaç sene oldu hala zor ayrılıyorum.işe gelmek istemiyorum. olayı dramatize ediyor olabilirim ama seçme şansım daha doğrusu imkanım olsa asla ve asla çalışmazdım. çocuğumun yanında kalırdım.
 
Bu çalışan anne psikolojisini baba bile anlamaz tam olarak.

Her gün işe giderken aslında kızımın yanında olmak istiyorum, onu öperek uyandırıp, güzelce birlikte kahvaltı etmek istiyorum, sonra güle oynaya okula gitmek istiyorum. Ama annesi çalışıyor ve onun için, onun daha iyi yaşaması için…. Allah başka ayrılık vermesin, başka dert vermesin.

Tek derdimiz bu olsun diyorum artık. Ama hayatı da ertelemek beni çok üzüyor. Kaçırdığım ya da sürekli ertelediğim şeyler. Kızım nasıl 5,5 yaşına geldi anlamadım bile. Bir bakacağım koca kız olmuş, evlenmiş gitmiş. O zaman sanırım yaşayamadıklarım için üzülürüm. Keşkelerin pişmanlığı maalesef kalıcı.
 
ne diyor kendileri bu konuda acaba???*
Kreşe Uzun Süre Bırakılan Çocuklar…
İnsanın sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönem çocukluk dönemidir. Bir kişi, çocukluk yıllarını ne kadar annesinin kucağında ve babasının omuzlarında geçirmişse ruhen o kadar dingin olur.

Bu yüzden bir çocuğun ilk yıllarını annesinin yanında geçirmesi çok önemlidir.

Sevgi sunan hiç kimse anne kucağı kadar sıcağını sunamaz çocuklara. Ve hiçbir omuz baba omuzu kadar yücelere çıkaramaz çocukları.

Özellikle erken çocukluk döneminde bir çocuğu annesinden uzun süre ayrı kalması onun duygusal gelişimini olumsuz etkiler, bazen ciddi hasarlara sebep olabilir.

Zira çocukluk döneminde bir duygusal yakına ‘güvenli bağlanamayan’ kişiler yetişkinlik döneminde ‘güvensiz’ bir hayat sürer. Hem küçüklükleri hırçınlık ve söz dinlemezlik içinde geçer, hem de yetişkinlik yılları problemli olur.

Annesine güvenle bağlanamayan kişi, eşine de güven içinde kendisini teslim edemez. Hep, bir yanı kendisini korumak üzere kenarda durur. “Ne olur ne olmaz, dünyanın bin bir türlü hâli var” diyerek en yakınlarından bile kendini korumaya çalışır. Ve hayatın bir savaş üzerine kurulu olduğunu her fırsatta dile getirir, kendi hayatını da o anlayışla kurgular; eşi ile savaş, işi ile savaş, komşu ve akrabaları ile savaş…

Böylesi kişiler hayatlarında başarılı olsa da ruhen hep bir tükenmişlik içindedir. Tahammül güçleri zayıftır, her an patlayacak bir bomba gibidirler.

Çocukluğunda güven duygusunu doyasıya tadamamış çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında kullandıkları en belirgin söz ‘babana bile güvenmeyeceksin’ olur.

Belki kalabalıklar içinde çok neşelidir bu kişiler. Sosyal hayatın ‘palyaçosu’ gibi vazgeçilmezdirler. Girdikleri ortamların cıvıl cıvıl şenlendiricisidirler. Ama geceleri aynanın karşısında yüzlerindeki maskeyi çıkardıklarında altındaki ‘mutsuz’ asık suratlarını kendileri bile görmeye tahammül edemez. Dolayısıyla çoğu defa kendileri ile baş başa kalmayı hiç sevmezler.

Kendi ruh acılarını kendilerinden başkası bilemez…

Bugün toplum olarak, ruhunda böylesi acılar barındıran kişilerin sorunları ile boğuşuyoruz. Annesiz büyüyen çocukların sorunlarını konuşuyoruz. Annesi olduğu hâlde anne sevgisine doyamamış veya annesi yanında olmadan büyüyen çocukların oluşturduğu toplumun sıkıntısıdır çektiğimiz.

Sevgisizliktir sorunumuzun adı, aşkı bilememektir. Mevlana’sızlıktır çocukların kalbindeki katılaşmış yükün adı. Çocuklar anne sevgisine doyamadan büyüdükleri için kendi çocuklarına da hakkıyla annelik yapamıyor. İşte bu yaman çelişkinin sıkıntısını yaşıyoruz toplum olarak. Çocuklar ile annelerin koparılması sorunudur bugünkü sorunumuzun temelinde yatan.

Bakın etrafınıza göreceksiniz, çocuğuna yetemediğini düşünen birçok anne daha erken yaşlarda ‘davranış öğrenmesi’ için onu kreşe veriyor. Belki de hiç ihtiyacı yokken ‘madem çocuğu kreşe verdim, okul parasını da çıkarayım’ düşüncesiyle çalışma hayatına atılıyor.

Günümüz çalışma hayatı ise kadına karşı çok acımasız; ‘Bu kadının bir çocuğu var, işten erken çıksın da çocuğu ile buluşsun’ demiyor. Aksine, ‘kadın, erkek ile eşittir’ diyerek erkek gibi çalıştırıyor anneleri.

Eğer bir toplumsal diriliş yaşanacaksa, bu dirilişin ilk ‘saygın kişisi’ kadınlar olmalı, anneler olmalı. Bunun yolu anneler ile çocuklarını buluşturmaktan geçiyor.

Örneğin, kadınların mesaisi geç başlasın, sabahları bebekleri ile sarmaş dolaş olsunlar. Erkeklerden daha yüksek maaş alsınlar, daha az çalışsınlar. Mesaisi erken bitsin annelerin. Hiçbir şey yapamazsanız, belediyeler annelere özel otobüs, taksi oluştursun. Pembe taksi deyin örneğin bunlara. Anneler saatlerini sokakta otobüs bekleyerek, çocuğuna yetişmek üzere sağa sola koşturarak geçirmesin.

Biliyorum, ‘Bunlar sanayi toplumuna uygun değil. Kadın önce bir iş gücüdür, anne değil’ diyeceksiniz. Ama gidin bakın kreşlere, çocuklar ‘çiftlik civcivleri’ gibi işten çıkıp kendisini alacak annelerini bekliyor geç saatlere kadar.

İster işveren olun, ister bu ülkeyi yöneten bir makam sahibi; saat 07.00’de kreşe bırakılıp 19.00’da alınan çocuklardan oluşacak bir toplumda ‘güvenli’ ve ‘huzurlu’ insanlar beklemeniz doğru olmaz.

Sanırım arkadaş bu yazıdan bahsediyor.
 
ne güzel de yazmış. keşke imkan olsada çalışmasam. zaten kadın-erkek eşitliği diye diye sömürülen yorulan yıpranan kadın yığınları oluştu.

teşekkür ederim paylaşımız için.
 
bebeğim 1 yaşındayken işe başladım. pişmanlıktan ölüyorum hala. kaç sene oldu hala zor ayrılıyorum.işe gelmek istemiyorum. olayı dramatize ediyor olabilirim ama seçme şansım daha doğrusu imkanım olsa asla ve asla çalışmazdım. çocuğumun yanında kalırdım.
arkadaşım bi de şu açıdan düşün. bi 8-10 sene sonra o seni bırakıp gidecek ama. önce arkadaşlarıyla dışarıya çıkmaya başlayacak sonra da üniversite felan derken. ve o evde olmadığı zamanlarda seni hayata bağlayacak en güçlü yanlarından biri çalışma hayatı bence. evet dezavnatajları olabilir ama artıları hep fazla gelmiştir bana. böyle düşün ferahlat içini:KK49::KK49:
 
Ben de 7 aylık bıraktım şu an 26 aylık . Gayet iyiyiz . Sabahları gülerek uğurluyor beni el sallıyor . ama bebekliğinden beri çok bağımlı değildi bize . Büyüyünce bırakmak daha zor sanırım . Anneniz bakacak durumdaysa keşke daha küçükken işe başlasaydınız . Bu konularda ben çok duygusal değilim
 
Bu çalışan anne psikolojisini baba bile anlamaz tam olarak.

Her gün işe giderken aslında kızımın yanında olmak istiyorum, onu öperek uyandırıp, güzelce birlikte kahvaltı etmek istiyorum, sonra güle oynaya okula gitmek istiyorum. Ama annesi çalışıyor ve onun için, onun daha iyi yaşaması için…. Allah başka ayrılık vermesin, başka dert vermesin.

Tek derdimiz bu olsun diyorum artık. Ama hayatı da ertelemek beni çok üzüyor. Kaçırdığım ya da sürekli ertelediğim şeyler. Kızım nasıl 5,5 yaşına geldi anlamadım bile. Bir bakacağım koca kız olmuş, evlenmiş gitmiş. O zaman sanırım yaşayamadıklarım için üzülürüm. Keşkelerin pişmanlığı maalesef kalıcı.
Tamamen vazgectim galiba ama calismam sart off
 
Ben de 7 aylık bıraktım şu an 26 aylık . Gayet iyiyiz . Sabahları gülerek uğurluyor beni el sallıyor . ama bebekliğinden beri çok bağımlı değildi bize . Büyüyünce bırakmak daha zor sanırım . Anneniz bakacak durumdaysa keşke daha küçükken işe başlasaydınız . Bu konularda ben çok duygusal değilim
Neguzel sanslisin ozmab
 
Tamamen vazgectim galiba ama calismam sart off

Sen gaz bekliyorsun çalışmamak için. Dünya üzerinde kaç milyon çalışan anne vardır Allah bilir. En duygusal sen değilsin emin ol.

Reel şeyler daha çok mutsuzluk verir insana. Mesela çocuğuna gönlünce harcamama yapamamak mı yoksa sabah gidip akşam gelen aktif bir anne mi? Hangisi mutsuz eder seni?
 
Kreşe Uzun Süre Bırakılan Çocuklar…
İnsanın sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönem çocukluk dönemidir. Bir kişi, çocukluk yıllarını ne kadar annesinin kucağında ve babasının omuzlarında geçirmişse ruhen o kadar dingin olur.

Bu yüzden bir çocuğun ilk yıllarını annesinin yanında geçirmesi çok önemlidir.

Sevgi sunan hiç kimse anne kucağı kadar sıcağını sunamaz çocuklara. Ve hiçbir omuz baba omuzu kadar yücelere çıkaramaz çocukları.

Özellikle erken çocukluk döneminde bir çocuğu annesinden uzun süre ayrı kalması onun duygusal gelişimini olumsuz etkiler, bazen ciddi hasarlara sebep olabilir.

Zira çocukluk döneminde bir duygusal yakına ‘güvenli bağlanamayan’ kişiler yetişkinlik döneminde ‘güvensiz’ bir hayat sürer. Hem küçüklükleri hırçınlık ve söz dinlemezlik içinde geçer, hem de yetişkinlik yılları problemli olur.

Annesine güvenle bağlanamayan kişi, eşine de güven içinde kendisini teslim edemez. Hep, bir yanı kendisini korumak üzere kenarda durur. “Ne olur ne olmaz, dünyanın bin bir türlü hâli var” diyerek en yakınlarından bile kendini korumaya çalışır. Ve hayatın bir savaş üzerine kurulu olduğunu her fırsatta dile getirir, kendi hayatını da o anlayışla kurgular; eşi ile savaş, işi ile savaş, komşu ve akrabaları ile savaş…

Böylesi kişiler hayatlarında başarılı olsa da ruhen hep bir tükenmişlik içindedir. Tahammül güçleri zayıftır, her an patlayacak bir bomba gibidirler.

Çocukluğunda güven duygusunu doyasıya tadamamış çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında kullandıkları en belirgin söz ‘babana bile güvenmeyeceksin’ olur.

Belki kalabalıklar içinde çok neşelidir bu kişiler. Sosyal hayatın ‘palyaçosu’ gibi vazgeçilmezdirler. Girdikleri ortamların cıvıl cıvıl şenlendiricisidirler. Ama geceleri aynanın karşısında yüzlerindeki maskeyi çıkardıklarında altındaki ‘mutsuz’ asık suratlarını kendileri bile görmeye tahammül edemez. Dolayısıyla çoğu defa kendileri ile baş başa kalmayı hiç sevmezler.

Kendi ruh acılarını kendilerinden başkası bilemez…

Bugün toplum olarak, ruhunda böylesi acılar barındıran kişilerin sorunları ile boğuşuyoruz. Annesiz büyüyen çocukların sorunlarını konuşuyoruz. Annesi olduğu hâlde anne sevgisine doyamamış veya annesi yanında olmadan büyüyen çocukların oluşturduğu toplumun sıkıntısıdır çektiğimiz.

Sevgisizliktir sorunumuzun adı, aşkı bilememektir. Mevlana’sızlıktır çocukların kalbindeki katılaşmış yükün adı. Çocuklar anne sevgisine doyamadan büyüdükleri için kendi çocuklarına da hakkıyla annelik yapamıyor. İşte bu yaman çelişkinin sıkıntısını yaşıyoruz toplum olarak. Çocuklar ile annelerin koparılması sorunudur bugünkü sorunumuzun temelinde yatan.

Bakın etrafınıza göreceksiniz, çocuğuna yetemediğini düşünen birçok anne daha erken yaşlarda ‘davranış öğrenmesi’ için onu kreşe veriyor. Belki de hiç ihtiyacı yokken ‘madem çocuğu kreşe verdim, okul parasını da çıkarayım’ düşüncesiyle çalışma hayatına atılıyor.

Günümüz çalışma hayatı ise kadına karşı çok acımasız; ‘Bu kadının bir çocuğu var, işten erken çıksın da çocuğu ile buluşsun’ demiyor. Aksine, ‘kadın, erkek ile eşittir’ diyerek erkek gibi çalıştırıyor anneleri.

Eğer bir toplumsal diriliş yaşanacaksa, bu dirilişin ilk ‘saygın kişisi’ kadınlar olmalı, anneler olmalı. Bunun yolu anneler ile çocuklarını buluşturmaktan geçiyor.

Örneğin, kadınların mesaisi geç başlasın, sabahları bebekleri ile sarmaş dolaş olsunlar. Erkeklerden daha yüksek maaş alsınlar, daha az çalışsınlar. Mesaisi erken bitsin annelerin. Hiçbir şey yapamazsanız, belediyeler annelere özel otobüs, taksi oluştursun. Pembe taksi deyin örneğin bunlara. Anneler saatlerini sokakta otobüs bekleyerek, çocuğuna yetişmek üzere sağa sola koşturarak geçirmesin.

Biliyorum, ‘Bunlar sanayi toplumuna uygun değil. Kadın önce bir iş gücüdür, anne değil’ diyeceksiniz. Ama gidin bakın kreşlere, çocuklar ‘çiftlik civcivleri’ gibi işten çıkıp kendisini alacak annelerini bekliyor geç saatlere kadar.

İster işveren olun, ister bu ülkeyi yöneten bir makam sahibi; saat 07.00’de kreşe bırakılıp 19.00’da alınan çocuklardan oluşacak bir toplumda ‘güvenli’ ve ‘huzurlu’ insanlar beklemeniz doğru olmaz.

Sanırım arkadaş bu yazıdan bahsediyor.
Of bunlari okudukdmca kizima aciyorum hepten vazgeciyorum sabah 7 de birakilip aksam 19 da alinan cocuklara bende cok uzuluyorum lutfen kizmasin kimse ama gercekteb uzucu bir durum o saate kadar naparlar orda ya
 
Tam
Sen gaz bekliyorsun çalışmamak için. Dünya üzerinde kaç milyon çalışan anne vardır Allah bilir. En duygusal sen değilsin emin ol.

Reel şeyler daha çok mutsuzluk verir insana. Mesela çocuğuna gönlünce harcamama yapamamak mı yoksa sabah gidip akşam gelen aktif bir anne mi? Hangisi mutsuz eder seni?
Tam tersi calismak icin gaz bekliyorum bunun icin actim konuyu zaten ozellikle belirttim duygusaljm bana guc verin destek olun diye
 
Tam

Tam tersi calismak icin gaz bekliyorum bunun icin actim konuyu zaten ozellikle belirttim duygusaljm bana guc verin destek olun diye
Duygu insanın yapısında var. Çıkarıp atamazsın ki onlarla yaşamayı idame etmen lazım.
Çalışmaya ihtiyacın varsa maddi olarak. Bunun başka alternatifi yok bence. Nokta.
 
Bende artik işe başlamak istiyorum ama bana annenin calisip çocuğunu baskalarinin yetistirmesi ters geliyor. Okula başlama donemine kadar çocuk annenin yaninda olmali diye dusunuyorum. Anneanne veya babaanne bile olsa çocuğa anne bakmali anne yetiştirmeli. Çocuk bi şekilde buyur elbet kreste de anneannede de ama kucukten yetistiren bence anne olmali. Ben çocuğumu annem yetiştirsin ilk herseyini o ogretsin istemiyorum.
Anneanne veya babaanne yaninda büyüyen çocuklar daha farkli oluyor gibi geliyor. Tabi ki anne zorunluysa çocuk için de evi için de calismasi gerekir. Ama mesela ben Çocuğumun ilk yillarini yanimda geçirmesini ilk eğitimini ben vermek istiyorum. O yüzden de calismaktan vazgeciyorum. Mesela evim biraz geç olsun ama cocugumla daha çok vakit gecireyim diye düşünüyorum. İki evi ve bir arabasi olan arkadasim da arabam daha lüks olsun diye kredi cekmek için oğlu 4 aylikken işe baslayabiliyor. Herkesin düşüncesi farkli. Benim için oglumdan ayrilmak çok zor.

ben de en az iki yıl evde kalmak isterdim yazdığınız sebeplerden,
ama bazı meslekler bu kadar uzun arayı kaldıramıyorlar maalesef.
benim mesleğimde verdiğim 10 aylık arayı kapatmak bile zor oldu mesela.
Sadece maddi kaygılar değil, diğer durumlar da bu kararı etkiliyor.
 
Bana da biraz abartmışsınız gibi geldi ilk oğlum 3 yaşındaydı işe başladığımda tabi ilk zamanlar zor oldu ama öyle hiç ağladığını falan hatırlamam bende çok kötü olmadım sonuçta bakan kişi annemdi istediğim zaman tlf nda konuştum şimdi 2 yaşında bir oğlum daha var ben işe ara vermedim onuda doğum iznim bitince başladım işe 5 aylık ken ama ben yaklaşın 1 yaşına kadar yarım gün gittim işe bu çok iyi oldu sanırım bebekken bırakmak daha iyi bebek için anne için daha zor siz içinizi ferah tutun gun içind etlf ile konuşun bakacak kişi biraz daha fazla ilgilenirse zaman çabucacık geçer merak etmeyin
 
Canim 2 yas annelerinin cocuklarinin hissettikleribi merak ediyodum en cok saol yazdigin icin peki ilk gun nasildi cocuk icin ve senin icin kim bakti cocuna

Babaannesi baktı. İlkgün benim için zor geçti hatta ilk hafta diyebilirim.benim evimde baktı. Her sabah gelip akşamları evine gitti babaannesi. Ama oğlum benden daha kolay alıştı diyebilirim. Yanı ağlama krizleri feryat figan hiç olmadı. Evden çıkarken hiç kaçmadım. Öptüm kokladım akşama geleceğimi söyledim anlamadı ama ben yine de söyledim. Babaannesine detaylı anlattım ne yer ne içer nasıl uyur o da sağolsun ilk zamanlar çocuğun düzeni bozulmasın diye ne dediysem yaptı. Tabi sonra sonra onlarda kendilerine bir düzen oturttular. Öyle işte
 
Back
X