Chp nin ekonomiyle imtihani

11 Mart 2013
9.605
12.975
Seçim dönemi yaklaştığında, akıllar 1992 yılına gider. Bill Clinton'ın kampanya sorumlusu James Carville, kapalı bir toplantıda, propaganda elemanlarına üç temel noktayı asla unutmamalarını söyler: 1) Değişim. 2) Sağlık reformu.
İlk iki nokta çoktan akıllardan çıktı. Ancak üçüncü bir ilke var ki hâlâ dillerde: "Asıl mesele ekonomi, şapşal."
Bu sözün anlamı şuydu: Başkan Bush, Kuveyt'i işgal edenSaddam'a karşı 1991'de büyük bir operasyon başlattığında, ABD halkı onu destekliyordu. Ancak ekonomisinde sıkıntılar baş gösterince, Başkan Bush'a destek hızla düşmeye başladı. Halbuki askeri başarının üstünden henüz bir yıl bile geçmemişti.
Carville işte bunu vurguluyordu: Ekonomi bozuksa, askeri ve siyasi zaferler çabuk unutulur. Çünkü halk önce cebine girene bakar.
Gelelim bize... AK Parti karşısında üç genel seçim kaybeden CHP, nihayet ekonominin önemine uyandı. İşçileri, emeklileri, yoksulları, çiftçileri vaat yağmuruna tutmaya başladı.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek itiraz etti: "Hani bunun kaynağı? Açıklasınlar, oyumu CHP'ye vereyim." Kılıçdaroğlu da bu meydan okumaya, "Ben vergi toplamasını bilirim" diye cevap verdi.
Bu tartışma ne anlama geliyor?
Şimşek'in sorusunu şöyle açabiliriz: "Eğer para basmayacak, dış borç almayacaksanız... Bu yardımlar için hangi yeni kaynaklardan yararlanacaksınız?"
Kılıçdaroğlu ise bu soruya cevap vermiyor, başka şeyler söylüyor. Niye? Çünkü CHP vaatlerinde değinilmeyen bir alan var.
O da şu: Mehmet Şimşek itiraz ederken mevcut yardım ve desteklerin aynı kalacağını varsayıyor.
Halbuki CHP, diyelim ki öğrencilere bedava kitap dağıtmaz... Duble yol yatırımlarını keser... Sanayiye, KOBİ'lere ve esnafa verilen birçok destek kaldırılır... Buyurun size "kaynak"!
İktidar demek kaynakları yeniden dağıtmak demek: Vatandaştan vergiyi toplarsın, sonra da Ahmetlere değilMehmetlere doğru akıtırsın.
Tabii böyle yapacağını seçim öncesinde asla söylemezsin. Sanki Ahmetlerin aldığı aynen devam ederken, aynısı Mehmetlere de verilecekmiş izlenimi yaratırsın.
Özetle: Politikacılara, sadece ne yapacaklarını değil, ne yapmayacaklarını da sormak gerek.
http://m.sabah.com.tr/yazarlar/akoz/2015/04/21/chpnin-ekonomiyle-imtihani
 
Chpden bi halt olmaz da bir işe yaradı. Asgari ücretle çalışanların 1500lira alma ihtimallerini düşündürdü diye seviniyorum.
 
aha.jpg
 
dün kapanan konuda beyaz saraydan bahsedilmiş.bakın beyaz saray nasılmış:KK14:


1981 yılında yemin ederek ABD Başkanlığına göreve başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar.

Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır. Sadece yemekler de değil… Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir. Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir. Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık anını. Aslında, ABD kamuoyunun büyük çoğunluğu da pek bilmiyordu. ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi ve birinci Obama döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının Haziran ayındaki tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı. Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı. Borç batağından, Bill Clinton’ın art arda yayınlanan kitaplarının, ücretli konuşmalarının gelirleriyle düzlüğe çıkacaklardı. Son borçlarını da 2004 yılında ödeyerek borçlarını temizleyeceklerdi.

Peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılacaktı? Nancy Reagan’ı çok şaşırtan sebepten dolayı…

ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir. Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.

Çünkü, ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir. Amerikalılar buraya ‘saray’ demiyor zaten, o bizim yakıştırmamız. Washington DC’de ‘’1600 Pennsylvania Avenue’’ adresinde bulunan dünyanın bu en ünlü evinin adı Türkçe’ye yanlış şekilde ‘Beyaz Saray’ diye çevirilmiş olsa da, aslında İngilizce’deki orijinal adı ‘White House‘ yani ‘Beyaz Ev‘dir. Ve ABD’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil her yerde… ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, haftasonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda. Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, (kardeşi bile olsa), bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.

Gerald Ford’tan George W. Bush’a kadar 6 başkan döneminde bu evin ‘baş kahyası (chief usher)’ olmuş Gary Walters’ın deyişi ile, başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır. İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan ve ailesi maaşlarından öder. Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır. Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir. Devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz. Walters, ‘yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum’ diyor. Hatırladığı en büyük tepki ise Jimmy Carter’ın eşi Rosalynn Carter’a ait. Memleketleri Atlanta’da yemeğin de malzemelerin de çok daha ucuz olduğunu söyleyip durmuş aylarca. Ama ‘first lady’nin şikayetleri, fiyatları aşağı çekmeye yetmemiş. George W. Bush’un eşi Laura Bush da, “Spoken from the Heart” adlı anı kitabında Beyaz Saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor. Onu en çok zorlayan konulardan biri de, hergün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş. Bayan Bush kitabında, faturanın aylık geldiğini ve Başkan ve eşi ile iki kızının bütün yemeklerinin, kullandıkları bütün kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm msaraflarının bu faturada yer aldığını yazıyor. ‘’Faturada ağzımı açık bırakan kalemler de vardı’’ diye aktaran Bayan Bush şu örneği veriyor:

‘’Ülkenin First Lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’

ABD Başkanlarının maaşına en son 1999 yılında zam yapıldı. Buna göre ABD Başkanın çıplak maaşı yıllık 400 bin dolar civarında. 50 bin dolar da görev tazminatı ödenir. Bu her iki ödeme de vergiye dahildir. Başkan bunların gelir vergisini ödemek zorunda. Bunların yanı sıra başkanın gezileri için, vergiden muaf yıllık 100 bin dolar harcırah ödenir. Ancak, Beyaz Saray faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir ABD Başkanı, maaşının neredeyse tamamını aylık giderlerine harcar. Yani ayrıca bir serveti yoksa, Beyaz Saray’da ‘ucu ucuna’ yaşamak durumunda… Belki de bu yüzden Başkan Gerald Ford, Beyaz Evi, ‘Bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu’ diye tanımlamıştı.

Beyaz Ev, kompleks bir yapıdır. Aynı anda hem bir konut, hem bir müze ve hem de bir devlet dairesidir. ABD dünyanın süper gücü olmasına rağmen, Beyaz Ev, dünyadaki en büyük devlet başkanı sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir. Sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir. ”1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmiş, bugün dünya lideriyiz. Bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım” diyen tek bir başkan bile olmamıştır. Kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. Çünkü, Beyaz Ev, ABD demokrasisinde ‘devamlılığın’ da sembolüdür.Ve yine Beyaz Ev, kendi toplumundan izole bir yer de değil. Dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur. Çünkü Amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. Haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir. Başkanın penceresinin bir kaç on metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü ise ABD’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.

Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir. Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi. Ronald Reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır. Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘’çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’’ olarak niteleyecekti. Bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. Mülk sahibi Amerikan halkı ve demokrasisidir. Bu gerçeği, bir hizmetçisi, Baba George Bush’un eşi Barbara Bush’a şöyle söyler bir gün:

‘’Buraya her dört yılda bir başkanlar gelir gider… Biz kalıcıyız’’.

Bu yazı www.amerikabulteni.com’da yayımlanmıştır.
 
Seçim dönemi yaklaştığında, akıllar 1992 yılına gider. Bill Clinton'ın kampanya sorumlusu James Carville, kapalı bir toplantıda, propaganda elemanlarına üç temel noktayı asla unutmamalarını söyler: 1) Değişim. 2) Sağlık reformu.
İlk iki nokta çoktan akıllardan çıktı. Ancak üçüncü bir ilke var ki hâlâ dillerde: "Asıl mesele ekonomi, şapşal."
Bu sözün anlamı şuydu: Başkan Bush, Kuveyt'i işgal edenSaddam'a karşı 1991'de büyük bir operasyon başlattığında, ABD halkı onu destekliyordu. Ancak ekonomisinde sıkıntılar baş gösterince, Başkan Bush'a destek hızla düşmeye başladı. Halbuki askeri başarının üstünden henüz bir yıl bile geçmemişti.
Carville işte bunu vurguluyordu: Ekonomi bozuksa, askeri ve siyasi zaferler çabuk unutulur. Çünkü halk önce cebine girene bakar.
Gelelim bize... AK Parti karşısında üç genel seçim kaybeden CHP, nihayet ekonominin önemine uyandı. İşçileri, emeklileri, yoksulları, çiftçileri vaat yağmuruna tutmaya başladı.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek itiraz etti: "Hani bunun kaynağı? Açıklasınlar, oyumu CHP'ye vereyim." Kılıçdaroğlu da bu meydan okumaya, "Ben vergi toplamasını bilirim" diye cevap verdi.
Bu tartışma ne anlama geliyor?
Şimşek'in sorusunu şöyle açabiliriz: "Eğer para basmayacak, dış borç almayacaksanız... Bu yardımlar için hangi yeni kaynaklardan yararlanacaksınız?"
Kılıçdaroğlu ise bu soruya cevap vermiyor, başka şeyler söylüyor. Niye? Çünkü CHP vaatlerinde değinilmeyen bir alan var.
O da şu: Mehmet Şimşek itiraz ederken mevcut yardım ve desteklerin aynı kalacağını varsayıyor.
Halbuki CHP, diyelim ki öğrencilere bedava kitap dağıtmaz... Duble yol yatırımlarını keser... Sanayiye, KOBİ'lere ve esnafa verilen birçok destek kaldırılır... Buyurun size "kaynak"!
İktidar demek kaynakları yeniden dağıtmak demek: Vatandaştan vergiyi toplarsın, sonra da Ahmetlere değilMehmetlere doğru akıtırsın.
Tabii böyle yapacağını seçim öncesinde asla söylemezsin. Sanki Ahmetlerin aldığı aynen devam ederken, aynısı Mehmetlere de verilecekmiş izlenimi yaratırsın.
Özetle: Politikacılara, sadece ne yapacaklarını değil, ne yapmayacaklarını da sormak gerek.
http://m.sabah.com.tr/yazarlar/akoz/2015/04/21/chpnin-ekonomiyle-imtihani

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek itiraz etti: "Hani bunun kaynağı? Açıklasınlar, oyumu CHP'ye vereyim." Kılıçdaroğlu da bu meydan okumaya, "Ben vergi toplamasını bilirim" diye cevap verdi.

Sabah gazetesi yine yalan söylemiş, şaşırdık mı? :) Dün Ntv'de Kemal Kılıçdaroğlu "Kaynağınız nedir?" sorusuna cevap verdi, dinlediniz mi? Sanmıyorum. Ben söyleyeyim vergi toplamasını bilirim diye bir şey söylemedi. Dedi ki ülkede özelleşmeyen yapı kalmadı, devlet kaynakları kiralandı veya satıldı haliyle Türkiye'de para var ancak olması gereken yerlere yönlendirilmiyor, devlet yetkililerinin abartılı harcamalarınca israf ediliyor. Bu parayı gösteriş ve israfa değil halka yönlendirirseniz vaatlerin gerçekleşmemesi mümkün değil.

Peki bu açıklama yanlış mı? Bakanların hepsi birer özel uçak almasa, Ak-saray'ın mozaik döşemeleri altından yapılmasa, milyon dolarlık makam araçları devlet adamlarının altına çekilmese, Kamu örtülü ödeneği şeffaflaştırılsa asgari ücretliye, işçiye, emekliye daha insanca yaşam standartları sunulmaz mı?
 
Bana hic inandirici gelmedi arkadaslar o paralarla ilgili vaatler.Aksini iddia eden olabilir ama ben inanmiyrum.Keske olsada verseler.

Nesi inandırıcı gelmiyor anlamadım? Bakanların her birine özel uçak, altlarına 3-4 tane milyon dolarlık araba, eşlerine dostlarına devletten karşılanan abartılı eşyalar, köşkler, hizmetçiler, Sümeyye'nin saraydaki at çiftliği, karosu 10.000 Tl'den altın mozaik döşemeler, hesabı sorulmayan örtülü ödenek harcamaları...Sırf bunları kıssak asgari ücretliye kaç yıl maaş çıkar göremiyor musun? Bu israfın sonu iyi değil bizim gibi devlet yöneticileri de tasarruf etmeli bir zahmet.
 
sen sonuna kadar akplisin, üstelik paylaştığın gazetede yandaş, gardını aldınmı bombalıcaklar şimdi seni evlaefe evlaefe :))

Gazetenin yandaş olmasında bir sıkıntı yok aslında, yandaşlar mütemadiyen yalan haber yaptığı için ve yalan olduğu bilinen şeyler kanıt gibi önümüze sunulduğu için bu gazetelerden örnek getirmeyin diyoruz. Akıllı mantıklı konuşan ve yalan söylemeyen kimseyi taşlamıyoruz yani.
 
Nesi inandırıcı gelmiyor anlamadım? Bakanların her birine özel uçak, altlarına 3-4 tane milyon dolarlık araba, eşlerine dostlarına devletten karşılanan abartılı eşyalar, köşkler, hizmetçiler, Sümeyye'nin saraydaki at çiftliği, karosu 10.000 Tl'den altın mozaik döşemeler, hesabı sorulmayan örtülü ödenek harcamaları...Sırf bunları kıssak asgari ücretliye kaç yıl maaş çıkar göremiyor musun? Bu israfın sonu iyi değil bizim gibi devlet yöneticileri de tasarruf etmeli bir zahmet.
Sen gercekten inaniyormusun onlar gitse yerine gelecek kisilerde ayni yerlere konacaklar.Iste ben inanmiyrum.Hangi ulkede devleti yonetenler normal apt dairesinde oturuyor.Gozunuzu seveyim.Guzel kardesim .Tatli sert atisiyoruz.Bu yonetimden onceki yonetimlerde o kosklerde kaldi.Kim boyle hesap yapiyordu.Amaki diysun ben inaniyrum.Tabiki
Ama ben inanmiyrum.Birkere durus bana guven vermiyor.
 
Sen gercekten inaniyormusun onlar gitse yerine gelecek kisilerde ayni yerlere konacaklar.Iste ben inanmiyrum.Hangi ulkede devleti yonetenler normal apt dairesinde oturuyor.Gozunuzu seveyim.Guzel kardesim .Tatli sert atisiyoruz.Bu yonetimden onceki yonetimlerde o kosklerde kaldi.Kim boyle hesap yapiyordu.Amaki diysun ben inaniyrum.Tabiki
Ama ben inanmiyrum.Birkere durus bana guven vermiyor.

Neden şans vermeyeyim? Ben fanatik değilim, kimsenin aşkından gözüm kör de değil, vaatlerini yerine getirmezse bir daha oy vermem?

Kaldı ki inan halk ile devlet yetkilileri arasında bu derece uçurum en son Marie Antoinette zamanında oldu sanırım ki sonu ihtilalle bitti :) Ak-saray bundan önceki yöneticilerde yoktu. Sadece yapımı için yapılan masraf 4,5 milyar olarak açıklandı ki bu yaklaşık 5 milyon asgari ücrete denk geliyor. Yazık değil mi ya?
 
Neden şans vermeyeyim? Ben fanatik değilim, kimsenin aşkından gözüm kör de değil, vaatlerini yerine getirmezse bir daha oy vermem?

Kaldı ki inan halk ile devlet yetkilileri arasında bu derece uçurum en son Marie Antoinette zamanında oldu sanırım ki sonu ihtilalle bitti :) Ak-saray bundan önceki yöneticilerde yoktu. Sadece yapımı için yapılan masraf 4,5 milyar olarak açıklandı ki bu yaklaşık 5 milyon asgari ücrete denk geliyor. Yazık değil mi ya?
Sana cok ciddi soyluyrum.Bana herkes burada sempatizan fanatik falan diyor ya guluyrum.Benim sandiga gidip oyumu vermekten baska faaliyette goremezsin.Neden sans vermeyelim demissin.Ben karsimda guclu bir lider girmek istiyorum.Soyle bir animi anlatayim.Dolmabahce sarayinin 150.yilinin gecesinde basin masasindaydim.Ve yanimdan butun siyasetciler gecti neredeyse.Ama Recep T. E.gecince birazda hal ve hareketlerine bakinca dedim ki adam.Ama bu benim seckmim.Simdi aradan atlayanlar olucak yok yaw dedi yok lan dedi.Eeee
Anlayacagin bu kardesim.Muhafazakar diyorlar.Ben acik insanim.Alakasi yok atilan laflarla.Eger chp nin veya mhp nin basinda gercekten kuvvetli bir lider gorseydim emin ol hic tereddut etmeden verirdim.
 
Sana cok ciddi soyluyrum.Bana herkes burada sempatizan fanatik falan diyor ya guluyrum.Benim sandiga gidip oyumu vermekten baska faaliyette goremezsin.Neden sans vermeyelim demissin.Ben karsimda guclu bir lider girmek istiyorum.Soyle bir animi anlatayim.Dolmabahce sarayinin 150.yilinin gecesinde basin masasindaydim.Ve yanimdan butun siyasetciler gecti neredeyse.Ama Recep T. E.gecince birazda hal ve hareketlerine bakinca dedim ki adam.Ama bu benim seckmim.Simdi aradan atlayanlar olucak yok yaw dedi yok lan dedi.Eeee
Anlayacagin bu kardesim.Muhafazakar diyorlar.Ben acik insanim.Alakasi yok atilan laflarla.Eger chp nin veya mhp nin basinda gercekten kuvvetli bir lider gorseydim emin ol hic tereddut etmeden verirdim.
Zten sorunda oo başlarında LİDER yokk..ve asla GÜVEN vermiyorr.
 
X