Davranış Bozuklukları cocuguma karsı sınırlıyım

Çocuğumuzda karşılaştığımız huysuzluk, saldırı, şiddet, içe dönüklük, korkaklık, hiperaktiflik, pasiflik, dikkatsizlik, çevreye uyum, utangaçlık, hırçınlık vs birçok sorununuzun paylaşıldığı konular.

ilknur6666

Yeni Üye
Kayıtlı Üye
10 Haziran 2014
3
0
1
İstanbul
kızlar benım 4 yasında oglum var ama cok sımardıgı yerınde hıc durmuyor bende sınırlenıyorum baırıyorum cok ona sonrada pısman oluyorum bana yardımcı olurmusunuz cok ıhtıyacım var bılglere
 
kızlar benım 4 yasında oglum var ama cok sımardıgı yerınde hıc durmuyor bende sınırlenıyorum baırıyorum cok ona sonrada pısman oluyorum bana yardımcı olurmusunuz cok ıhtıyacım var bılglere

anlatmaya nerden başlayacağımı bilemiyorum :ssz: ben de çevremde, kendi öz çocuğuna bağıran anneler görüyorum ve çok üzülüyorum. o minicik, annelerinden başka güvendikleri kimse olmayan bedenler, o çok güvendikleri annelerinden çok kötü sözler duyuyorlar. kendimi o çocukların yerne koyuyorum bir an... en güvendiğim insandan azar işitmek... gerçekten içim parçalanıyor...

benim de 2 yaşında bir oğlum var. bana göre son "ortalama" bir çocuk ama çevreme göre aşırı hareketli ve takibi zor... :ssz: fakat doğduğu andan beri 1 defa bile bağırmadım, kızmadım, kötü hiçbirşey söylemedim. her istediğini yaptım, koyverdim olarak anlamayın lütfen. hikayemi anlatmama izin veriniz:

hamileyken adem güneş diye bir pedagogu dinliyordum. adam o kadar "sabır ve şefkat" diyordu ki, inanamıyordum gerçekten sabırlı olunabileceğine. neyse, doğuma kadar dinledim. sabırdı, şefkatti, anlayıştı, güvendi derken bende birşeyler oluşmaya başladı ama hala inanmıyordum bağırmayan, herşeyi güzellikle konuşan ve çocuğuyla ilişkisi güvenli olduğu için çocuğu da huzurlu olan anne olunabileceğine.

doğum yaptım ve işte o andan sonra anladım adem güneşin anlatmak istediğini. bebeğim (ve şimdi çocuğum) benim malım değildi, bana ait bir nesne değildi o yüzden ona istediğim gibi davranamaz itip kakamazdım. öncelikle bunu iyi kavradım. "insan cansız malını atıp itip kakabilir ama bebeğim benim bir malım olmadığı için onu olduğu gibi kabul etmeliyim". ikincisi, onlar bize bir emanet. yani hayatımızı şenlendiren varlıklardan ziyade, büyütmek ve yetiştirmekle sorumlu olduğumuz misafirler. bunu da iyice anladım ve doğumdan itibaren çocuğuma hep bir emanet gibi baktım, hala da öyle bakıyorum. çocuğum, annelik ihtiyacını benle gidermek üzere yeryüzüne gönderilmiş bir misafir benim için.

gelelim hareketli ve yaramaz olmalarına. öncelikle, "yaramazlık" tabirini doğru mu anlıyorum ona dikkat ettim. emekleme döneminde dolap karıştırma, ordan oraya koşturma, merakla heryere girip çıkmanın yaramazlık değil "gelişim dönemi davranışları" olduğunu kabul ettim ve evimi onun için zararsız hale getirdim. hayır, dolapları kitleyip, çocuğu bir odaya hapsetmedim. dolaplardaki kırılacak veya kesici aletleri başka yerlere koyup, dolap içlerini rahatça karıştırılacakşeyler koydum ki, "karıştırma" hissini tatmin ederken zarar görmesin. bütün evim oldukça sadece ve çocuğum içinde istediği gibi gezip koşabiliyor. arkasından koşturmuyorum veya "ay dur ay yapma ay kesilir" dememe gerek kalmıyor. koşturma, karıştırma gibi şeylerin son derece normal gelişim davranışları olduğunu, geçici olduğunu bildiğim için de hiç stres yaşamadım. gerçekten de karıştırma hissini tatmin edebildiği için birkaç ay sonra bıraktı. ben arkasında koşmaktan yorulmadım, o sürekli engellenmekten pısırık bir çocuk olmadı.

tüm bunlardan daha önemlisi çocuğun anneye güven duymasıydı. şöyleki: anne bazen evet dediğine baqzen hayır diyor, bazen sevdiği şeye bazen bağırıyor ise çocuk anneye güvenmez. bu çocuk değil her insan için geçerli aslında. aynı davranışa bir evet biğr hayır diyen insana siz de güvenmezsiniz değil mi? o yüzden, hayır diyeceğim şeylerin gerçekten çocuğuma zararlı (bıçak, ateş, elektrik prizi vs) olduklarına dikkat ettim. sırf o anlığına uzak dursun diye laf olsun diye ona buna hayır demedim ki, bana güveni zedelenmesin. yani, hep ateş, elektrik ve bıçağa hayır dediğim için "hayır" kelimesi onun için gerçekten dikkat edilmesi gereken birşey oldu. elektrik prizine de merdivene el sürmeye de hayır diyen anne var. düşünün elektrik prizi ile merdiven tehlike bakımından bir mi? biri gerçekten tehlikeli, diğeri ise annenin temizlik düşüncesi. o yüzden kendi şahsi isteklerim yerine çocuğun hayatını düşünerek hayır dedim. nitekim hayır dediğim şeyler 1 elin parmaklarını geçmedi. onun dışında ocakta çorba karıştırma, fasulye ayıklama, kek kalıbına kek dökme gibi şeyleri hep onunla yaptım. bir çok anne, elektrik prizine der gibi bunlara bile hayır diyor :ssz:

gelelim benim ruhsal durumuma. yok hayır, antidepresanlarla ayakta durmuyorum :9: tüm bunlar olurken, oğlum taşımaya çalıştığı tabağı kırdığında, sırf beni taklit etmek için halıya deterjan döktüğünde, makarnaları döküp kamyonculuk oynadığında, tüm bunların çocukluğunun bir gereği olduğunu hatırladım ve "aaaa, anneciğim tabak kırılmış :53: gel beraber toplayalım" dedim. döktüğü kırdığı herşeyi beraber topladık. nitekim artık 2 yaşında olmasına rağmen mutfak tezgahından bardağı alıp sütünü içip geri koyabiliyor. sofraya tabak taşıyabiliyor. boyadığı parkeleri kendi siliyor. sonra tekrar boyuyor, sonra siliyor :16:zaten kırılma dökülmeden kendi de rahatsız oluyor çocukların. bir de bizden azar işitince artık onları denemeyi bırakıyorlar ve pısırık oluyorlar. telafisi olan ve denemeleri gereken şeyler için kızmak yerine, beraber yapmayı deniyorum. zamanla kendi kırıp dökmeden yapabiliyor.

hani derler ya 2 yaş sendromunda çocuklar inatçı, yaramaz, öfkeli vs olur. o kadar hareketli, meraklı ve canlı bir çocuk olmasına rağmen oğlumda bunların hiçbiri olmadı. hiç inatlaşmıyor. istediği şeyleri bir süreliğine yapıp hevesini almasını sağlıyor, sonra "anneciğim, şimdi geri bırakalım mı?" diyorum. "hıhı" deyip bırakıyor. bu şekilde forkluklift kullanma tatbikatı yaptık, kamyonda sürüş testi yaptık, kan bağışı aracını inceledik :9: hiç yaptırmayıp, çekip almak yerine güvenli bir ortamda istediği şeyi test etmesine izin veriyorum. hiç yapmaması gereken birşey istediğinde ise "yavrum, kuzum ama onu alamayız :50: ama istersen şunu alabiliriz. ister misin" diyorum. kendini yerlere atma, bağırma, ağlama krizleri hiç olmuyor. pısırık ve edilgen olduğundan değil, bana güvendiğinden böyle oldu. çünkü " anne o zamana kadar hep gerçekten zararlı şeyleri men etti. demekki şuan istediğim şey gerçekten iyi birşey değil" diye düşünüyor artık.

nacizane olarak size adem güneşi dinlemenizi tavsiye edeceğim. inanın bizi o kadar iyi anlıyor ki, bulduğu çözümler o yüzden çok içten geliyor. bir de, özlelikle bağırma olayını ne olur şöyle düşünün: karşınızda bir yetişkin olsa, yani size cevap verebilecek hatta söylediğiniz sözler yüzünden size şiddet uygulayabilecek biri olsa aynı şekilde azarlayabilir miydiniz? yani maalesef anneler olarak, karşımızda bizden küçük, bizden güçsüz, bize karşılık veremeyecek, kendi malımız gibi olan bir canlı bulduğumuz için rahat rahat azarlıyoruz. halbuki, yeryüzünde güvenebilecekleri tek varlık biziz. dışardaki hayat onlar için zaten çok karmaşık ve acımasız. bize güvenen bu minik misafirlerin onurunu kırmamak ve güvenlerini zedelememek lazım diye düşünüyorum. yoksa, en güvendiği varlıktan bile azar işiten çocuk "azarlamayı" öğrenir ve bunu başkasında hatta yaşı ilerleyince size karşı kullanır. sloganımız neydi hatırlayalım: SABIR VE ŞEFKAT :16:

birer anne olarak karşılıklı yardımlaşabilir ve yazışabiliriz :16:
 
anlatmaya nerden başlayacağımı bilemiyorum :ssz: ben de çevremde, kendi öz çocuğuna bağıran anneler görüyorum ve çok üzülüyorum. o minicik, annelerinden başka güvendikleri kimse olmayan bedenler, o çok güvendikleri annelerinden çok kötü sözler duyuyorlar. kendimi o çocukların yerne koyuyorum bir an... en güvendiğim insandan azar işitmek... gerçekten içim parçalanıyor...

benim de 2 yaşında bir oğlum var. bana göre son "ortalama" bir çocuk ama çevreme göre aşırı hareketli ve takibi zor... :ssz: fakat doğduğu andan beri 1 defa bile bağırmadım, kızmadım, kötü hiçbirşey söylemedim. her istediğini yaptım, koyverdim olarak anlamayın lütfen. hikayemi anlatmama izin veriniz:

hamileyken adem güneş diye bir pedagogu dinliyordum. adam o kadar "sabır ve şefkat" diyordu ki, inanamıyordum gerçekten sabırlı olunabileceğine. neyse, doğuma kadar dinledim. sabırdı, şefkatti, anlayıştı, güvendi derken bende birşeyler oluşmaya başladı ama hala inanmıyordum bağırmayan, herşeyi güzellikle konuşan ve çocuğuyla ilişkisi güvenli olduğu için çocuğu da huzurlu olan anne olunabileceğine.

doğum yaptım ve işte o andan sonra anladım adem güneşin anlatmak istediğini. bebeğim (ve şimdi çocuğum) benim malım değildi, bana ait bir nesne değildi o yüzden ona istediğim gibi davranamaz itip kakamazdım. öncelikle bunu iyi kavradım. "insan cansız malını atıp itip kakabilir ama bebeğim benim bir malım olmadığı için onu olduğu gibi kabul etmeliyim". ikincisi, onlar bize bir emanet. yani hayatımızı şenlendiren varlıklardan ziyade, büyütmek ve yetiştirmekle sorumlu olduğumuz misafirler. bunu da iyice anladım ve doğumdan itibaren çocuğuma hep bir emanet gibi baktım, hala da öyle bakıyorum. çocuğum, annelik ihtiyacını benle gidermek üzere yeryüzüne gönderilmiş bir misafir benim için.

gelelim hareketli ve yaramaz olmalarına. öncelikle, "yaramazlık" tabirini doğru mu anlıyorum ona dikkat ettim. emekleme döneminde dolap karıştırma, ordan oraya koşturma, merakla heryere girip çıkmanın yaramazlık değil "gelişim dönemi davranışları" olduğunu kabul ettim ve evimi onun için zararsız hale getirdim. hayır, dolapları kitleyip, çocuğu bir odaya hapsetmedim. dolaplardaki kırılacak veya kesici aletleri başka yerlere koyup, dolap içlerini rahatça karıştırılacakşeyler koydum ki, "karıştırma" hissini tatmin ederken zarar görmesin. bütün evim oldukça sadece ve çocuğum içinde istediği gibi gezip koşabiliyor. arkasından koşturmuyorum veya "ay dur ay yapma ay kesilir" dememe gerek kalmıyor. koşturma, karıştırma gibi şeylerin son derece normal gelişim davranışları olduğunu, geçici olduğunu bildiğim için de hiç stres yaşamadım. gerçekten de karıştırma hissini tatmin edebildiği için birkaç ay sonra bıraktı. ben arkasında koşmaktan yorulmadım, o sürekli engellenmekten pısırık bir çocuk olmadı.

tüm bunlardan daha önemlisi çocuğun anneye güven duymasıydı. şöyleki: anne bazen evet dediğine baqzen hayır diyor, bazen sevdiği şeye bazen bağırıyor ise çocuk anneye güvenmez. bu çocuk değil her insan için geçerli aslında. aynı davranışa bir evet biğr hayır diyen insana siz de güvenmezsiniz değil mi? o yüzden, hayır diyeceğim şeylerin gerçekten çocuğuma zararlı (bıçak, ateş, elektrik prizi vs) olduklarına dikkat ettim. sırf o anlığına uzak dursun diye laf olsun diye ona buna hayır demedim ki, bana güveni zedelenmesin. yani, hep ateş, elektrik ve bıçağa hayır dediğim için "hayır" kelimesi onun için gerçekten dikkat edilmesi gereken birşey oldu. elektrik prizine de merdivene el sürmeye de hayır diyen anne var. düşünün elektrik prizi ile merdiven tehlike bakımından bir mi? biri gerçekten tehlikeli, diğeri ise annenin temizlik düşüncesi. o yüzden kendi şahsi isteklerim yerine çocuğun hayatını düşünerek hayır dedim. nitekim hayır dediğim şeyler 1 elin parmaklarını geçmedi. onun dışında ocakta çorba karıştırma, fasulye ayıklama, kek kalıbına kek dökme gibi şeyleri hep onunla yaptım. bir çok anne, elektrik prizine der gibi bunlara bile hayır diyor :ssz:

gelelim benim ruhsal durumuma. yok hayır, antidepresanlarla ayakta durmuyorum :9: tüm bunlar olurken, oğlum taşımaya çalıştığı tabağı kırdığında, sırf beni taklit etmek için halıya deterjan döktüğünde, makarnaları döküp kamyonculuk oynadığında, tüm bunların çocukluğunun bir gereği olduğunu hatırladım ve "aaaa, anneciğim tabak kırılmış :53: gel beraber toplayalım" dedim. döktüğü kırdığı herşeyi beraber topladık. nitekim artık 2 yaşında olmasına rağmen mutfak tezgahından bardağı alıp sütünü içip geri koyabiliyor. sofraya tabak taşıyabiliyor. boyadığı parkeleri kendi siliyor. sonra tekrar boyuyor, sonra siliyor :16:zaten kırılma dökülmeden kendi de rahatsız oluyor çocukların. bir de bizden azar işitince artık onları denemeyi bırakıyorlar ve pısırık oluyorlar. telafisi olan ve denemeleri gereken şeyler için kızmak yerine, beraber yapmayı deniyorum. zamanla kendi kırıp dökmeden yapabiliyor.

hani derler ya 2 yaş sendromunda çocuklar inatçı, yaramaz, öfkeli vs olur. o kadar hareketli, meraklı ve canlı bir çocuk olmasına rağmen oğlumda bunların hiçbiri olmadı. hiç inatlaşmıyor. istediği şeyleri bir süreliğine yapıp hevesini almasını sağlıyor, sonra "anneciğim, şimdi geri bırakalım mı?" diyorum. "hıhı" deyip bırakıyor. bu şekilde forkluklift kullanma tatbikatı yaptık, kamyonda sürüş testi yaptık, kan bağışı aracını inceledik :9: hiç yaptırmayıp, çekip almak yerine güvenli bir ortamda istediği şeyi test etmesine izin veriyorum. hiç yapmaması gereken birşey istediğinde ise "yavrum, kuzum ama onu alamayız :50: ama istersen şunu alabiliriz. ister misin" diyorum. kendini yerlere atma, bağırma, ağlama krizleri hiç olmuyor. pısırık ve edilgen olduğundan değil, bana güvendiğinden böyle oldu. çünkü " anne o zamana kadar hep gerçekten zararlı şeyleri men etti. demekki şuan istediğim şey gerçekten iyi birşey değil" diye düşünüyor artık.

nacizane olarak size adem güneşi dinlemenizi tavsiye edeceğim. inanın bizi o kadar iyi anlıyor ki, bulduğu çözümler o yüzden çok içten geliyor. bir de, özlelikle bağırma olayını ne olur şöyle düşünün: karşınızda bir yetişkin olsa, yani size cevap verebilecek hatta söylediğiniz sözler yüzünden size şiddet uygulayabilecek biri olsa aynı şekilde azarlayabilir miydiniz? yani maalesef anneler olarak, karşımızda bizden küçük, bizden güçsüz, bize karşılık veremeyecek, kendi malımız gibi olan bir canlı bulduğumuz için rahat rahat azarlıyoruz. halbuki, yeryüzünde güvenebilecekleri tek varlık biziz. dışardaki hayat onlar için zaten çok karmaşık ve acımasız. bize güvenen bu minik misafirlerin onurunu kırmamak ve güvenlerini zedelememek lazım diye düşünüyorum. yoksa, en güvendiği varlıktan bile azar işiten çocuk "azarlamayı" öğrenir ve bunu başkasında hatta yaşı ilerleyince size karşı kullanır. sloganımız neydi hatırlayalım: SABIR VE ŞEFKAT :16:

birer anne olarak karşılıklı yardımlaşabilir ve yazışabiliriz :16:

Tebrik ederim sizi. On aylik bir oglum var ve aynen olmak istedigim anne profilini gordum sizde. Umarim basarabilirim.
 
anlatmaya nerden başlayacağımı bilemiyorum :ssz: ben de çevremde, kendi öz çocuğuna bağıran anneler görüyorum ve çok üzülüyorum. o minicik, annelerinden başka güvendikleri kimse olmayan bedenler, o çok güvendikleri annelerinden çok kötü sözler duyuyorlar. kendimi o çocukların yerne koyuyorum bir an... en güvendiğim insandan azar işitmek... gerçekten içim parçalanıyor...

benim de 2 yaşında bir oğlum var. bana göre son "ortalama" bir çocuk ama çevreme göre aşırı hareketli ve takibi zor... :ssz: fakat doğduğu andan beri 1 defa bile bağırmadım, kızmadım, kötü hiçbirşey söylemedim. her istediğini yaptım, koyverdim olarak anlamayın lütfen. hikayemi anlatmama izin veriniz:

hamileyken adem güneş diye bir pedagogu dinliyordum. adam o kadar "sabır ve şefkat" diyordu ki, inanamıyordum gerçekten sabırlı olunabileceğine. neyse, doğuma kadar dinledim. sabırdı, şefkatti, anlayıştı, güvendi derken bende birşeyler oluşmaya başladı ama hala inanmıyordum bağırmayan, herşeyi güzellikle konuşan ve çocuğuyla ilişkisi güvenli olduğu için çocuğu da huzurlu olan anne olunabileceğine.

doğum yaptım ve işte o andan sonra anladım adem güneşin anlatmak istediğini. bebeğim (ve şimdi çocuğum) benim malım değildi, bana ait bir nesne değildi o yüzden ona istediğim gibi davranamaz itip kakamazdım. öncelikle bunu iyi kavradım. "insan cansız malını atıp itip kakabilir ama bebeğim benim bir malım olmadığı için onu olduğu gibi kabul etmeliyim". ikincisi, onlar bize bir emanet. yani hayatımızı şenlendiren varlıklardan ziyade, büyütmek ve yetiştirmekle sorumlu olduğumuz misafirler. bunu da iyice anladım ve doğumdan itibaren çocuğuma hep bir emanet gibi baktım, hala da öyle bakıyorum. çocuğum, annelik ihtiyacını benle gidermek üzere yeryüzüne gönderilmiş bir misafir benim için.

gelelim hareketli ve yaramaz olmalarına. öncelikle, "yaramazlık" tabirini doğru mu anlıyorum ona dikkat ettim. emekleme döneminde dolap karıştırma, ordan oraya koşturma, merakla heryere girip çıkmanın yaramazlık değil "gelişim dönemi davranışları" olduğunu kabul ettim ve evimi onun için zararsız hale getirdim. hayır, dolapları kitleyip, çocuğu bir odaya hapsetmedim. dolaplardaki kırılacak veya kesici aletleri başka yerlere koyup, dolap içlerini rahatça karıştırılacakşeyler koydum ki, "karıştırma" hissini tatmin ederken zarar görmesin. bütün evim oldukça sadece ve çocuğum içinde istediği gibi gezip koşabiliyor. arkasından koşturmuyorum veya "ay dur ay yapma ay kesilir" dememe gerek kalmıyor. koşturma, karıştırma gibi şeylerin son derece normal gelişim davranışları olduğunu, geçici olduğunu bildiğim için de hiç stres yaşamadım. gerçekten de karıştırma hissini tatmin edebildiği için birkaç ay sonra bıraktı. ben arkasında koşmaktan yorulmadım, o sürekli engellenmekten pısırık bir çocuk olmadı.

tüm bunlardan daha önemlisi çocuğun anneye güven duymasıydı. şöyleki: anne bazen evet dediğine baqzen hayır diyor, bazen sevdiği şeye bazen bağırıyor ise çocuk anneye güvenmez. bu çocuk değil her insan için geçerli aslında. aynı davranışa bir evet biğr hayır diyen insana siz de güvenmezsiniz değil mi? o yüzden, hayır diyeceğim şeylerin gerçekten çocuğuma zararlı (bıçak, ateş, elektrik prizi vs) olduklarına dikkat ettim. sırf o anlığına uzak dursun diye laf olsun diye ona buna hayır demedim ki, bana güveni zedelenmesin. yani, hep ateş, elektrik ve bıçağa hayır dediğim için "hayır" kelimesi onun için gerçekten dikkat edilmesi gereken birşey oldu. elektrik prizine de merdivene el sürmeye de hayır diyen anne var. düşünün elektrik prizi ile merdiven tehlike bakımından bir mi? biri gerçekten tehlikeli, diğeri ise annenin temizlik düşüncesi. o yüzden kendi şahsi isteklerim yerine çocuğun hayatını düşünerek hayır dedim. nitekim hayır dediğim şeyler 1 elin parmaklarını geçmedi. onun dışında ocakta çorba karıştırma, fasulye ayıklama, kek kalıbına kek dökme gibi şeyleri hep onunla yaptım. bir çok anne, elektrik prizine der gibi bunlara bile hayır diyor :ssz:

gelelim benim ruhsal durumuma. yok hayır, antidepresanlarla ayakta durmuyorum :9: tüm bunlar olurken, oğlum taşımaya çalıştığı tabağı kırdığında, sırf beni taklit etmek için halıya deterjan döktüğünde, makarnaları döküp kamyonculuk oynadığında, tüm bunların çocukluğunun bir gereği olduğunu hatırladım ve "aaaa, anneciğim tabak kırılmış :53: gel beraber toplayalım" dedim. döktüğü kırdığı herşeyi beraber topladık. nitekim artık 2 yaşında olmasına rağmen mutfak tezgahından bardağı alıp sütünü içip geri koyabiliyor. sofraya tabak taşıyabiliyor. boyadığı parkeleri kendi siliyor. sonra tekrar boyuyor, sonra siliyor :16:zaten kırılma dökülmeden kendi de rahatsız oluyor çocukların. bir de bizden azar işitince artık onları denemeyi bırakıyorlar ve pısırık oluyorlar. telafisi olan ve denemeleri gereken şeyler için kızmak yerine, beraber yapmayı deniyorum. zamanla kendi kırıp dökmeden yapabiliyor.

hani derler ya 2 yaş sendromunda çocuklar inatçı, yaramaz, öfkeli vs olur. o kadar hareketli, meraklı ve canlı bir çocuk olmasına rağmen oğlumda bunların hiçbiri olmadı. hiç inatlaşmıyor. istediği şeyleri bir süreliğine yapıp hevesini almasını sağlıyor, sonra "anneciğim, şimdi geri bırakalım mı?" diyorum. "hıhı" deyip bırakıyor. bu şekilde forkluklift kullanma tatbikatı yaptık, kamyonda sürüş testi yaptık, kan bağışı aracını inceledik :9: hiç yaptırmayıp, çekip almak yerine güvenli bir ortamda istediği şeyi test etmesine izin veriyorum. hiç yapmaması gereken birşey istediğinde ise "yavrum, kuzum ama onu alamayız :50: ama istersen şunu alabiliriz. ister misin" diyorum. kendini yerlere atma, bağırma, ağlama krizleri hiç olmuyor. pısırık ve edilgen olduğundan değil, bana güvendiğinden böyle oldu. çünkü " anne o zamana kadar hep gerçekten zararlı şeyleri men etti. demekki şuan istediğim şey gerçekten iyi birşey değil" diye düşünüyor artık.

nacizane olarak size adem güneşi dinlemenizi tavsiye edeceğim. inanın bizi o kadar iyi anlıyor ki, bulduğu çözümler o yüzden çok içten geliyor. bir de, özlelikle bağırma olayını ne olur şöyle düşünün: karşınızda bir yetişkin olsa, yani size cevap verebilecek hatta söylediğiniz sözler yüzünden size şiddet uygulayabilecek biri olsa aynı şekilde azarlayabilir miydiniz? yani maalesef anneler olarak, karşımızda bizden küçük, bizden güçsüz, bize karşılık veremeyecek, kendi malımız gibi olan bir canlı bulduğumuz için rahat rahat azarlıyoruz. halbuki, yeryüzünde güvenebilecekleri tek varlık biziz. dışardaki hayat onlar için zaten çok karmaşık ve acımasız. bize güvenen bu minik misafirlerin onurunu kırmamak ve güvenlerini zedelememek lazım diye düşünüyorum. yoksa, en güvendiği varlıktan bile azar işiten çocuk "azarlamayı" öğrenir ve bunu başkasında hatta yaşı ilerleyince size karşı kullanır. sloganımız neydi hatırlayalım: SABIR VE ŞEFKAT :16:

birer anne olarak karşılıklı yardımlaşabilir ve yazışabiliriz :16:

tam da istediğim açıklamydı hatta bunun için bi kitap almayı düşünüyordum suan zor bir zamandan geçiyorum galıba oğlum 18 aylık nasıl yetiştircem diye kıvranım duruyorum herseyı istiyo herseyle oynamak istiyor ben burumda hayırmı demeliyim yoksa her istediğini eline verip oynatmalımıyım bazen okdar hırçın oluyorki ağlama kendini yere atmalar fln bazen oturup ağlıyorum ne yapcam şaştım kaldım:43:
 
tam da istediğim açıklamydı hatta bunun için bi kitap almayı düşünüyordum suan zor bir zamandan geçiyorum galıba oğlum 18 aylık nasıl yetiştircem diye kıvranım duruyorum herseyı istiyo herseyle oynamak istiyor ben burumda hayırmı demeliyim yoksa her istediğini eline verip oynatmalımıyım bazen okdar hırçın oluyorki ağlama kendini yere atmalar fln bazen oturup ağlıyorum ne yapcam şaştım kaldım:KK43:
oynamak istediği şey ateş yada elektrik prizi gibi canını tehlikeye atan birşey değilse oynamasına izin veriniz. zaten bir süre oynayıp nasıl birşey olduğunu anladıklarında hevesleri kaçıyor ve rahatlıyorlar ama bir türlü deneyemezlerse huzursuz oluyor ve bir türlü işin ucunu bırakmıyorlar.

çevremden çok eleştiri almıştım ama 7-8 aylıktan beri çocuğuma denemek istediği (ateş ve priz dışında) herşeyi denetmiştim. yanında durarak, denemesine oynamasına test etmesine izin vermiştim porselen tabaklarımı bile. evin bütün dolapları ve çekmecelerini karıştırmıştı. döküp saçtığı şeyleri beraber topladık. inanın 1-2 ay sonra o porselen takımların yüzüne bakmaz oldu. hem o mutlu oldu, hevesini aldı hem de ben gereksiz yere"dur sus yapma" diyerek bunalmamış oldum.

hatta, oyuncak mağazaları yada yapı marketlerde bile birkaç şeyi denemek bisikletlere binmek istedi. hepsini kendi kontrolümde denettim.işin ilginç tarafı, oyuncakların mağazalarda biraz denendikten sonra çıkışta bırakılacağı gibi bir genelleme yapmış ve ne zaman bir oyuncak almaya karar versek mağaza içinde elinde o oyuncakla dolaşşıyor ama çıkışta bırakıyor. satın alamıyoruz :KK48:

neyse, demem o ki, hayati tehlike arzatmeyen herşeyi denemesine izin verin. gereksiz "hayır, dur sus yapma" kullanmadığınız için, çocuğunuz gerekli zamanda kullandığınız "hayır"a da güvenecek ve sizi dinleyecektir.

oğlum şuan 27 aylık. hani, herkesin dediği "2 yaş sendromu, korkunç 2" sinir krizlerinden eser yok. benimle ve çevresiyle son derece uyumlu, huzurlu ve özgüveni olan bir çocuk oldu. artık hiç tanımadığımız bir ortamda kendi kendine birşeyleri deniyor ama hiç zarar vermiyor. çünkü daha önceden yeni birşeyleri nasıl kontrollü ve yavaş yavaş deneyeceğini öğrenmişti. çok nadir de olsa 2-3 dakikalığına ağlama krizleri yaşıyor. onlarda da hiç sinirlenmeden, kucağıma alıp "yavrum, tombalağım gel biraz dolaşalım" diyerek olay yerinden uzaklaştırıyorum. zaten 2-3 dakiak sonra hemen sakinleşiyor ve eski haline dönüveriyor.
 
benimde kızım 21 aylık yavaş yavaş konuşmaya başladı son bir haftadır sözlerimi dinlememeye başladı o uyumlu çocuk gitti yerine aksi bi çocuk geldi bende elimde olmadan sinirleniyor bağırıyorum sonrada pişman oluyorum aslında sinirlenmem korkumdan dolayı .bebekliğinden beri en çok duyduğum isteğim yaramaz bir çocuk olmasın yaramaz olmasınki ben sinirlenmeyeyim ve ona bağırmayayım ve aramız bağımız güçlü olsun kalsın oldu şimdi bir virajdan döndüğümü hissediyorum çocuğumun farklı bir gelişim evresine girdim ve belkide davranışlarım onun karakterini belirleyecek.bu yüzden bu yazı çok hoşuma gitti bende olması gerektiği gibi sabırlı ve anlayışlı bir anne olacağım bunda sonra zaten bu kararı vermiştim bu yazıyı okumadan önce.annelik kadınların en büyük sınavı bence hayatlarındaki allah kolaylık versin bize:KK43:
 
Back
X