Delilik ülkesinden notlar

sukutuhayal_

Üye
Kayıtlı Üye
16 Mart 2025
120
239
18
40
Çok sevdiğim Ayşe Şasa’nın bir kitabıdır bu: delilik ülkesinden notlar… Bu ülkeye dair benim de söyleyeceklerim var maalesef, yıldım ve yoruldum artık, kimseye bir şeyler anlatasım yok gelip buraya içimi dökeceğim.

Kronik depresyonumu (distimi) ve binge eating desorder şeklinde tezahür eden yeme bozukluğumu, insanlara olan öfkemi, hayattan umutsuzluğumu, özgüvensizliğimi, değersiz hissedişimi… ve daha pek çok şeyi belki… buraya not edeceğim.

Halihazırda bir defterim var ama ona her an ulaşmam mümkün olmuyor. Aslında birilerinin beni okuduğu düşüncesi çok rahatsız edici geliyor. Velev ki beni tanımasalar da. Yine de deneyeceğim. Belki vazgeçerim, zaten istikrarsızın tekiyim. Ama kendime inat bu konuyu açtım. Çünkü vazgeçerim korkusuyla erteliyorum her şeyi. Sanki hep kazanmak ve başarmak zorundayım, başarısız olacaksam hiç başlamamak daha iyi gibi geliyor. Oysa bir şeyin tamamı elde edilemiyor diye tamamı da terk edilmez derler.

Ben hiç öyle olmadım. Bende ya hep ya hiç var. Ve aslında hep başarmak var, hiç hata yapmamam lazım, mükemmel olmam lazım… bardağın hep boş tarafını görüyorum, depresyon bir olumsuzluk gözlüğü takıyor insana, olumsuz her şeyi filtreliyorsun, olumlular görünmüyor. Olumlular sıradanlaşıyor, zaten olması gereken olarak normalleşiyor ve sen hep olmayana gözünü dikiyorsun; ve bakıyorsun ki hiçbir şey hiçbir zaman olmuyor…
 
Son düzenleme:
“Hayatım bir bozgunlar silsilesi. Hiçbir kavgam zaferle taçlanmadı. Ben ezeli bir mağlubum…”

Değişen hiçbir şey yok. Uçurumdan aşağıya yuvarlanıyor gibiyim. Her sabah karar alıp her akşam bozuyorum. Yaşamak böyle bir şey olmamalı, yaşamak zorla yapılan bir eylem olmamalı…

En çok kızdıklarım en yakın halkadakiler. Onlara öfkem bitmiyor. Kırgınlıklarım geçmiyor. Affetmemek çok büyük bir yük ama affedemiyorum. Affettim demekle olmuyor.

Yine bir yeme girdabındayım. Uyuşturucu gibi bir şey. O an rahatlatıyor ama sonu pişmanlık. Ve sonu şişmanlık:) Bu döngüyü nasıl kıracağım bilmiyorum. Aldığım kararları uygulayamıyorum ki. Yoruldum artık, çok yoruldum. Ruhum yıllardır kan kaybediyor kimse farkında değil. Artık üzerini örtemeyeceğim kadar derinleşti yaralar. Eskiden çok güzel rol yapıyordum. Artık gücüm ve hevesim yok. İçimde bir kocakarı ile yaşıyorum, her şeyden gönlü geçmiş. Halbuki kocakarıların bile gönlü geçmiyor dünyadan, ben neden böyle oldum…
 
Çünkü tek başımayım:)
Denedim ama olmadı.
Profesyonel destek de aldım, ilaç da kullandım.
Olmayınca olmuyor.
Yarın tekrar profesyonel destek almaya karar verebilirim, bilemem… şimdilik tekim.
Belki problemlerimiz, dert ettiğimiz şeyler aynı değildir-değildi.
Ama kendimi çok çıkmazda hissettiğim, 40 kiloya kadar düştüğüm anlar oldu. Benzer hislerim vardı sizinle.
Bir süre kendim mücadele etmeye çalıştım, çalıştıkça daha da dibe battım. Profesyonel destek aldım, ilaç kullandım. Bu bana gerçekten iyi geldi.
Ve sizin yaptığınız gibi sayfalarca yazdım, çok rahatlardım.
 
Belki problemlerimiz, dert ettiğimiz şeyler aynı değildir-değildi.
Ama kendimi çok çıkmazda hissettiğim, 40 kiloya kadar düştüğüm anlar oldu. Benzer hislerim vardı sizinle.
Bir süre kendim mücadele etmeye çalıştım, çalıştıkça daha da dibe battım. Profesyonel destek aldım, ilaç kullandım. Bu bana gerçekten iyi geldi.
Ve sizin yaptığınız gibi sayfalarca yazdım, çok rahatlardım.
Yaşanılan şeylerin aynı olması bile aynı tepkiyi yaratmıyor. Herkes farklı yaşıyor, farklı hissediyor. Kimin ne kadar derin yaşadığını bilemiyoruz. Kimsenin acısını küçümsemiyorum o yüzden, canım yandı diyorsanız yanmıştır inanırım buna.

Denediğim şeyler zaman zaman bana da iyi geldi. Ama bazen de beklediğiniz şifa bir türlü gelmiyor işte. Ben hayatı hep inişli çıkışlı yaşadım ve çok açık ki inişe geçtiğim bir dönemdeyim şu an. Bazen birşeyler deniyorum ve fakat bazen pes ediyorum elimde değil.

İlginiz için çok teşekkürler…
 
Yaşanılan şeylerin aynı olması bile aynı tepkiyi yaratmıyor. Herkes farklı yaşıyor, farklı hissediyor. Kimin ne kadar derin yaşadığını bilemiyoruz. Kimsenin acısını küçümsemiyorum o yüzden, canım yandı diyorsanız yanmıştır inanırım buna.

Denediğim şeyler zaman zaman bana da iyi geldi. Ama bazen de beklediğiniz şifa bir türlü gelmiyor işte. Ben hayatı hep inişli çıkışlı yaşadım ve çok açık ki inişe geçtiğim bir dönemdeyim şu an. Bazen birşeyler deniyorum ve fakat bazen pes ediyorum elimde değil.

İlginiz için çok teşekkürler…
Rica ederim.
Bende şu anda böyle bir döneme girdim. Doktora tekrar başladım. Umarım yeniden faydasını görebilirim.
Bu defa yaşadığım hepsinden farklı çünkü sağlığım elimden gidiyor -en azından ben öyle hissediyorum-
toparlanmam uzun sürecek gibi hissediyorum.
Umarım şifamızı buluruz.🤍
 
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında,
Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan,
Saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda,
Acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman,
Acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın,
Başından başlayabilirim…”


Bugün tartıldım ve tam 70 kg çıktım. Son beş yıldır kilo problemim var, öncesinde de güya vardı ama aslında yokmuş. 60 kg olunca çok kilo aldım zannedip diyete başlar 56-57 olunca rahatlardım. Son beş yıldır 63’ün altını görmedim ve geçen sene 79’a kadar çıkıp zar zor 64’e inmiştim. Bugün geldiğim nokta yine 70’ler…

Kilo aldığımda kendimi hayata karşı yenik düşmüş gibi hissediyorum. “Kilo almışsın” cümlesi sanki karşı tarafın bana attığı bir gol. Sanki otomatik olarak çağın dışına itiliyorum, moda olan incecik olmak ve ben bu modaya ayak uyduramıyorum. Bunu başaramıyorum, başarısızım.

Bu algıyı mı değiştirmem lazım yoksa zayıflamam mı? Hangisini yapabiliyorsan onu yap diyorum kendime ama ikisini de başaramıyorum. İşte gerçekten başarısızsın diyor içimdeki ses. Allahım ben neden başarılı olamıyorum…
 

Ve kim bilir kaç zamandan beridir
Kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“Güçlü ol ey kalbim güçlü ol,
Daha çok işimiz var” diyorum.
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum,
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı
Anlayamıyorum!..


Ruhum yine darmaduman. Sabahları mutsuz uyanıyorum. Uyanır uyanmaz hafızamı kaybetmişçesine bugün günlerden ne, neredeyim, dün ne oldu vs gibi kendimi yokluyorum. Sanki her gece aynı hayatı yaşayıp her sabah bambaşka hayata uyanacakmışım gibi… ne umudum var ne büsbütün umutsuzum. Hep aradayım, hep araftayım.

Önümde bambaşka bir yolculuk, hayatın anlamı, özü… bildiğim her yolu deniyorum. Bakalım bu yolun sonu nereye varacak…
 
“Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal’asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Kaldım parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek…”


Güzel zamanda ve mekanda, güzel bir ruh halindeyim. Yer yer hüznüm depreşse de, dursa tüm zaman diyorum, burada böylece kalsam onun yanında… dünya bir gözyaşı vadisi iken, burayı bırakıp nereye gideceksin diyorum kendime, nereye gideceksin uçurumun kenarına mı?

Galiba her şeyi kabullendiğimde hayat çok daha kolay olacak. Tüm kötüleri, kötülükleri, sevgisizlikleri… Boşversem herkesi ve her şeyi… hayat çook daha kolay olacak ama elimde değil. Sanki bir bıçak saplanıyor göğsümün tam ortasına… tam unuttum geçti derken, hep başa dönüyorum. Hep dairevi bir dönüşle dönmekteyim sanki. Bu dairenin ortasına gerçek sevgiliyi koyabilsem kurtulurum. Oysa ben hep dünyayı dönüp duruyorum, hep dünyaya dönüp duruyorum…

İştahım hâlâ çok fazla. Hâlâ kilo almaya devam ediyorum. Depresyonum hafif seviyede seyrediyor. Yorgunum, mücadele edesim yok, her şeyi gözümde büyütüyorum. Değişen bir şey yok aslında. Mevcut ruh halimi aşamadım bir türlü. Daha kötü olmasından korkarak daha iyi olmasını umut ediyorum…
 
Son düzenleme:
-Arzu ölür mü?
-Onu can sıkıntısından bunalanlar bilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf bir engel vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu cam delinmez…


Hastayım. Fiziksel çöküntü ruhsal çöküntümü tetikliyor. Zaten yüksek bir enerjimin olmadığı bu hayatta sıfır enerjiyle sistemin dışına itilmiş hissediyorum. Sanki herkes ilerlerken ben yerimde sayıyorum. Basit sorumluluklar bile yük olmaya başlıyor. Hayattan neden zevk alamıyorum? Oysa dışardan bakıldığında güzel bir hayatım var. Keşke kendi hayatıma dışardan bakabilsem. İçerden hiç çekilmiyor…

Sadece günlerin bitmesini beklediğim bir noktadayım. Şimdi de evimi özledim. Eve gidince ne olacak? Hiç… ama sürekli bir şeyleri kovalıyorum. Şu da geçsin, bu da bitsin.. sonra? Sonrası yok. Günü kurtarmanın derdindeyim. Değişen hiçbir şey yok.

Hastalık enerjimi tüketti. Sadece yatıp uzanmak iyi geliyor. Depresyon hastalarının yatıp uzanmak için fiziksel bir rahatsızlığa ihtiyacı yok oysa. Ben yatağa hem bedenimi hem ruhumu gömüyorum. Ve yataktan etrafı, hayatı izliyorum. Sanki bir ben beceremedim yaşamayı “normal insanlar” gibi…
 
Siz yazmaya devam edin, şahsen okudukça kendimi görüyorum. 81 kiloya çıkmışım hayatımda ilk defa bu kiloları görüyorum bende. Eskiden daha zayıf ve daha azimliydim motivasyonum hayat enerjim umudum her açıdan vardı şimdi yok. Çok kilolu kötü hissediyorum elim ayağım kalkmıyor spora beslenmeyü düzeltmeye (sanki kendimi düşünmeye) cezalıyım gibi. İnsan en çok kendini sevmeli değer vermeli hayatta o da bende yok.
 
Siz yazmaya devam edin, şahsen okudukça kendimi görüyorum. 81 kiloya çıkmışım hayatımda ilk defa bu kiloları görüyorum bende. Eskiden daha zayıf ve daha azimliydim motivasyonum hayat enerjim umudum her açıdan vardı şimdi yok. Çok kilolu kötü hissediyorum elim ayağım kalkmıyor spora beslenmeyü düzeltmeye (sanki kendimi düşünmeye) cezalıyım gibi. İnsan en çok kendini sevmeli değer vermeli hayatta o da bende yok.
Ne diyeceğimi bilemedim. Kendimde olmayan boş bir umut vaat etmek samimi gelmedi. Umarım kaybettiğimiz motivasyonu bir gün yeniden kazanırız. Sevgiler…
 
“Yaşamak için sevmeye, çok sevmeye ihtiyacım var. Yaşamak için sevilmeye, çok sevilmeye ihtiyacım var.”

Bir hafta, on gün kadar sağlıklı beslenme sürecim oldu. Sonra yine yemeklere düştüm. Tam oluyor evet derken hoop başa dönüyorum. Hep o fâsit daire… buralar çok tanıdık, artık bilmediğim yerlere gitmek istiyorum.

Çok yoğun bir programım var. Yoğunluk bana iyi gelmiyor, hayata yetişemiyorum, dinlenip soluklanmam lazım, olmuyor. Ama değer görmek çok güzel. Bir çocuk gibi sevilmeye ihtiyaç duyuyorum. Bir çocuk gibi mutlu oluyorum azıcık ilgi gördüğümde. Ve en çok bana değer veren insanlara vefalıyım. Buna neden bu kadar önem veriyorum? Neden bu kadar ihtiyaç duyuyorum? Neden bu kadar yaralıyım bu konuda? Bunları düşündükçe çok üzülüyorum.

Günler geçiyor. Hayat kısa, kuşlar uçuyor. Oysa hayatı sonsuz algılayan bir tarafım var. Bu döngü böyle sonsuza kadar devam edecek sanıyorum. Sonsuzluk hissi beni o girdaba daha çok çekiyor. Kendi yarattığım bir cehennemde yaşamaya çalışıyorum. Gerçeklik algım bozuluyor. Korkuyorum.
 
Bu hafta iki kitap bitirdim, kısa kitaplardı. Ruhuma iyi geldi, iyi gelmiş hâli bu yani:) Şimdi yeni bir kitap var elimde. Bir de meal aldım, ona eğileceğim biraz. Cemil Meriç ne diyordu: …Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçıyorum. Yani düşünceye ve edebiyata hür bir tercih sonucunda yönelmiyorum. Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım… Anlıyorum ki zalim ve kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar dünyasına sığınmak…
 
“Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın…”

Binge eatingde bilmem kaçıncı gün…
Kendimi yokluyorum, seni üzen ne, ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun? Somut bir cevabım yok. Belki de yeni bir cevabım yok, hep aynı şeyler… Kimseye güvenmiyorum. Güvensizlik, köksüzlük, yalnızlık… hep aynı şeyler, yeni bir şey yok. Sanki geçmem gereken bir sınav var ve ben hep ikmale kalıyorum. Bu sınavı veremezsem ne olacak peki? Hiç bilmiyorum…

Sadece yemek yemekten zevk alıyor gibiyim. Onun dışındaki her şey mecburiyet. İşe gitmek, eve dönmek, evin düzeni, ibadet, uyku, çocuklar, hepsi, her şey mecburiyet…

Bazan yok olmak istiyorum. Hiç olmamak. Hiç olmamış olmak…
 
“Dilşad olacak diye kaç yıl avuttu felek…”

Çok uykusuzum. Enerjim sıfır. Bugünden umudum ve beklentim sıfır. Batarya yine bitti. Hayata yetişemiyorum. Omuzlarımda dağ yüklü sanki, altında eziliyorum.
 
“…kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde…”

Hafif seyreden depresyonum ağırlaşmaya başladı. Her geçen gün yükümün üzerine biraz daha yük yükleniyor gibi. Hayattan zevk almıyorum, sorumluluklarım zorlaşıyor gittikçe. Bunu tanıyorum işte. Artık biliyorum. “Geliyorum” diyor hastalığım, “ben geliyorum”…

Spor yapmam lazım, hareket etmem lazım. Fiziksel hastalıklar dinlenerek, ruhsal hastalıklar harekete geçerek iyileşiyor. Ama parmağımı dahi kaldırmak istemiyorum. İçimde ne heves, ne enerji…
 
Bugün psikolog için bir adım attım. Henüz netleşmedi ama anladım ki tek başıma altından kalkamayacağım. İştahım hâlâ çok açık, hem yiyorum hem suçluluk duyuyorum garip bir döngü. Ama asla normal değil. Yemekle aramda saçma bir ilişki var, beden algım-kilo algım-yeme algım hiç sağlıklı değil. Hayata baktığım pencere başlıbaşına bir sıkıntı. Bu pencereden hiçbir şey normal görünmüyor. Bu şekilde yaşamak gerçekten çok zor…
 
Bu hafta 72 saatlik su orucu (water fasting) yaptım ve bana inanılmaz iyi geldi. Bu zamana kadar psikolojim için birçok ilaç kullandım, terapi aldım vs hiçbir şeyin bu kadar kısa sürede bu kadar muazzam bir etki gösterdiğine şahit olmamıştım.

Daha önce iki defa 48 saatlik denemelerim olmuştu, onlar da iyiydi ama demekki sonradan eklenen 24 saatlik dilim (ve bence eklenecek olan her bir saat) artarak devam eden bir etki oluşturuyor.

Bedenimdeki etkileri bir tarafa koyuyorum. Ruhuma çok iyi geldi. O dinginlik en çok ihtiyacım olan şey. Bedenin açlığı ile birlikte ruh da mecburen yavaşlıyor. Benim gibi panik insanlar için, anksiyetesi yüksek eli ayağına dolaşan, gereksiz bir koşturmaca ile yaşayıp sonra da bundan yorulanlar için müthiş bir şey. Duygu durumumdaki dalgalanmalar yok denecek kadar azaldı.

Yıllardır aradığım bir yitiği bulmuş gibiyim. Tabii ki çok kolaydı demiyorum. Ama hiç yememek az yemekten daha kolay geldi bana. Enerjimin düştüğü noktalarda kabuğuma çekildim, yükseldiğinde hayata karıştım. Önümüzdeki hafta bir aksilik olmazsa tekrar deneyimlemek istiyorum.
 
Back
X