Dilerim hatrlarz...

ah ahhhhhhh her ramazan iftar yemegini büyük bir istahla hazirlar aksam sofraya düzerim
tam iftarimi acarimki o insanlar gelir aklima yemek bogazima dizilir
bazen aglarim bazen yutkunur yutkunur yemegime devam ederim
allahim benden al onlara ver diye dua ederim
elimden geldigi kadarda yardimimi yaparim ama yetmiyor
bir iki kisinin yardimlariyla olmaz keske bu ramazanda o ayni manzaralar olmasa
rabbim kimsenin sofrasini bos koymasin
 
Ne zaman "adam be sendecilik" bitecek ne zaman "birşeylerin ucundan önce biz tutmaya başlarsak bir şeylerin yoluna gireceğini anlayacağız" işte o zaman herşeyle başetmek daha kolay olacak.
 
allahım herkezın rızkını sen ver kımseyı ac acık bırakma elımızden gelenı tabıkı yapmalıyız yapıyoruz ama yetısılmeyen cok ınsan var herkez duyarlı olsa neolurkı allah ınsaf merhemet versın..
 
Kimse yok mu derneği çok güvenilir geldi bana.
her şeyi makbuzla yapılıyor. Gıda,giyecek,para her türlü yardımı alıyorlar.
Gönüllü çalışanlara da çok ihtiyaçları var..
Bulunduğunuz ilde bi uğrayın, elinizden ne geliyosa ufak da olsa yardımda bulunun.
Bir de orda dağıtımda bulunuyorlar, yardımlarınızın nereye gittiğini görüyorsunuz kendi gözlerinizle..
 
982382355.jpg




Her yaptığımız yardım gizli olmalı.... Hiç kimsenin görmeyeceği, hissetmeyeceği şekilde...İncitmeden


 
Konu isabetli iyide bu ne ilk ne de son

ne demişler???
Tok acın halinden anlamaz...
Turkiyedeki bu düzenden bu vurdumduymazlıkdan oldum olası nefret ederim.
Allah kimseyi açlıkla sınamasın.allah cocukların masumlukları hatrına rızklarını versin zor durumdaki insanların inş..
 
güzel arkadaşım;

açtığın konu için teşekkür ederim öncelikle harkulade bir konuya değinmişsin..içim gidiyor ya o sokakta yol kenarlarındaki ayakları çıplak sokak çocuklarına..o yaşlı insanlara..biz evimizde sıcacık yatarken onlar her gece dışarda..oof allahım sen yardım et..bizim devletimiz her türlü harcamayı yapabilirken neden onlarada bütçe ayırmıyor blmiormkii..!! nasıl bir Türkiye bu..nasıl müslümanız biz..
 
Tok acın halinden anlamazmış. Malesef anlamıyoruz da. Etrafta olup bitenlerden , her gün

açlıktan ölen milyonlarca insandan , şükredilecek yerde hep daha fazla istememizden ,

yetinmeyişimizden , düşünmeyişimizden, aslında ne kadar utanmamız gerek ...
 
982382355.jpg




Her yaptığımız yardım gizli olmalı.... Hiç kimsenin görmeyeceği, hissetmeyeceği şekilde...İncitmeden



Bu sözüne sonuna kadar katılıyorum ve bunu bir hikayeyle pekiştirmek istiyorum;

Lütfen sonuna kadar okuyun senağlama

--------------------------------------------------------------------------------------

BULUNMAYACAK TEK ŞEY

Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan,spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı

ama, küçük bir dükkân için yeterliydi.Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...

Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti.

Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:

- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"

Çocuk, ona dönerek:

- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".

- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik,kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı."

Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:

- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."

Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:

- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"

- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer vicdanımız yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla

mükâfat görecekler..."

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:

- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?"

Çocuk, başını yanlara sallayıp:

- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"

- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder."

Çocuk biraz düşünüp:

- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"

- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:

- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.

- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır."

- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!"

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup

yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek

- "Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."

- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"

- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam,

"Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder.

" Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara

göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:

- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!"

Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu.

Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu.

Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:

- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti."

-----------------------------------------------------
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir
 
Son düzenleme:


Mübarek Ramazanın yaklaştığı şu güzel günler de ve her günde... Yardımlarımızı esirgemeyelim

Yardımın azı, çoğu olmazmış...Gönlümüzden ne koparsa...Kırmadan, kimselere belli etmeden

 
Samimi yoksullara öylesine bir yardım yapılmalı ki, artık bir daha yardıma ihtiyaç duymamalı, kendisi yardım eder hale gelmelidir. Birlikte okuyoruz hem imkan, hem de ihtiyaç sahiplerine mesaj yüklü olayı.

Medine'de sıcaklar şiddetini iyice artırmıştı. Hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah da çalıştığı bahçesinde bir ağacın gölgesine sığınmış yemeğini yiyordu. Bahçe duvarının ötesinden geçen koyunlar tozu dumana katarak giderken, arkasından yürümeye çalışan mecali tükenmiş çobanın perişan hali Abdullah'ın dikkatini çekti.

-Ey Allah'ın kulu, dedi, gel bir lokma yemek ye, bir yudum su iç de öyle devam et koyunların arkasından!

Çoban elini ağzına götürüp dudaklarını kapatarak birtakım işaretler yaptı ise de Abdullah bir şey anlamayınca, uzaktan cevap vermek zorunda kaldı:

-Efendi dedi, kim olduğunu bilmiyorum ama cömert bir aileden olduğun anlaşılıyor. Kusuruma bakma, ben yemek de yiyemem su da içemem, oruçluyum çünkü!.

Abdullah şaşırmıştı. Çölde bu sıcakta, bu uzun günde sürü arkasında oruçlu çoban!.

-Oruçlu isen seninle daha iyi anlaşırız, dedi, hemen bir koyun ver bana, burada güzel bir hazırlık yapayım. Akşama birlikte bir et ziyafeti çekeriz kendimize.

Çoban gülümsedi.

- Koyunlar benim değil ki, dedi. Ben emanetçi bir çobanım!

Bu defa Abdullah daha da üsteledi:

-Daha iyi ya, dedi. Koyun sahibine birini kurt kaptı dersin olur biter. Nereden bilecek birini benim aldığımı? Çoban bu defa hayretle çıkıştı:

-O nasıl söz öyle efendi, dedi. Mal sahibi bilmezse Allah da mı bilmez? Hem bunlar bana emanet. Emanete ihanet emektense açlıktan, susuzluktan ölmeyi tercih ederim!.

Abdullah'ın dikkati büsbütün çobana kilitlendi. Yemeğini bırakıp çobanın yanına gelip arkadaş oldu. Birlikte koyunların arkasında güneş batıncaya kadar dolaştılar.

Akşam koyunlar bir çadırın önünde durdu. ıçeriden çıkan bir yaşlı adam koyunları şöyle bir gözden geçirdikten sonra çobanın yanına gelip, "Hayvanları iyi otlatmışsın, karınları davul gibi şişmiş." diyerek iltifat etti. Belli ki bu adam sürünün sahibiydi. Oruçlu adam da bunun yoksul çobanıydı. Aslında sürü sahibi olmaya layık bir çobandı.

Abdullah yaklaşıp sürü sahibine hemen teklifini yaptı:

- Koyunları bana satar mısın?

Adam şaşırmıştı. Biraz düşündü. Sonra toparlanarak cevap verdi:

-Değerini verirsen satarım. Neden satmayayım?

Pazarlık uzun sürmedi. Abdullah koyunları tümüyle sürü sahibinden satın aldı. Artık malın sahibi Abdullah olmuştu.

Olanlardan bir şey anlamayan çoban, sürü sahibinin değişmesiyle işinden olacağını da düşünüyordu. Belki de yeni sahibi kendisini çoban olarak kabul etmez, işinden de olabilirdi. En kötüsü de buydu zaten. ışsiz kalmak. Az ötedeki çadırda yaşayan aile ve çocuklarına ekmek götürememek...

Ama iş hiç de öyle gelişmedi. Artık koyunların yeni sahibi olarak çobana dönen Abdullah'ın sürpriz teklifi aynen şöyle oldu:

- Senin gibi samimi bir insanın layığı, başkasının koyunlarının arkasında çobanlık etmek değildir. Belki kendi koyunlarının peşinde mal sahibi olarak dolaşmaktır. Sözlerini şöyle tamamladı:

- Şu andan itibaren sen bu koyunların çobanı değil sahibisin. Haydi kendi malınla kendi çadırının önüne yürü. Aile ve çocuklarınla mal sahibi olarak birlikte iftarını yap!..

Sevinçten şaşıran çoban kendi koyunlarıyla kendi çadırına, Abdullah da kendi mutluluğuyla kendi bahçesine döndü.

Bundan sonra dillerden düşmeyen söz hep aynı oldu:

-Altının kıymetini sarraf, gerçek yoksulun kıymetini Abdullah bilir!

(Ahmet Şahin)
 
yeşilim umarım isteğin dileğin hepimizi düşündürür ........
Hayatımızda bişeyler yanlış gidiyor komşusu açken tok uyuyamazken bize dokunmayan yılan bin yaşasın a dönüştük ,gülümsemenin tatlı dilin bile iyilik olduğunu unuttuk.yanımızda götüremiyeceğimiz mallarımızla övünür olduk.kimse kimsenin hatırını bile sormaz oldu.kimse kimsenin halinden anlamaz oldu .bırakın yardımı borç vermemek için kaçıyoruz birbirimizden böylelikle dostluklarda bozuldu komşulukta akrabalıkta ....
Bir yardım edince diğer elin görmemesi gerekirken yaptığımız üç kuruşluk yardımlarda iztihamlar yaşanıyor tvlerde çarşaf çarşaf.
ya kafasına kakar ya karşılık bekler olduk iyilik dediklerimizden
kötülük yapmamanın bile iyilik olduğunu boşverip kuyu kazar olduk
bize ne oluyor yeşilim bunda gerçek ihtiyaç sahiplerinin ne suçu var
umarım düşünür ve doğruyu buluruz hayatın hızında bir soluklanıp cevremize bakar riya gösteriş ve çıkar gözetmeden neler yapabileceğimizi görür ve o büyük huzuru hep birlikte yaşarız
gözlerinden öpüyorum Şeniz
seni seven dostun Ev hanımı
 
ev-hanımı, ne güzel dile getirmişsin. aynen yazdıkların gibi hırslı, bencil insanlara dönüştük. gittikçe daha da kötü olacak gibi görünüyor...Allah islah etsin, doğru yoldan şaşırtmasın inşallah

ben de seni öpüyorum canım


 
herkes son günlerde " ahh bir kar yağsada doya doya tadını çıkarsak" diye düşünürken sokakta kim aç,kim evinde ısınamıyor kimse düşünmüyor doğrusu...tok açın halinden anlamaz misali..Allah herkese yardım bekleyenizorda olan herkese yardım etsin,bizide varsa bilmediklerimiz böyle insanlar en kısa sürede karşılaştırıp yardım etmememize vesile olsun..
 
herkes delirmiş gibi.. bişeyi çok istiyo onu elde edince başkasını almak istio bu sefer. çocuklar daha ilkokuldayken marka yarışına girmeye başlıolar. onunki daha guzel benim bi üst modelini almam lazım diolar. we aileler bunlara karşı çıkmıo.. zengin fakir farkı zaten yeterince belirgin ama bu durum ailelerin gelecek nesilleri yanlış yetiştrmesinden dolayı iyice artcak..
 
Geçenlerde vakit ayırıp bekarken sıkı fıkı olan kız arkadaşımın yanına sohbete gittim aynı işyerinde çalışırken biraz rütbe olarak üst kademe olan ve yaşca büyük kadın çalışan arkadaşıma itirafta bulunmuş bize yaptığı eziyetlerin dolayı onu af etmemizi dilemiş kusura bakmasın dedim yap et sonra af dile ben kabul etmedim onun yüzünden işten çıkmıştım kadın bize çok eziyet etmişti, öbür dünyada onunla hesaplaşacağız!bize eziyet ettiğinde 35 yaşındaydı!
 
Beni mesajim biraz ozel ; Allahima,evrene, meleklerime bugune kadar bana verdikleri icin hep dua ettim, elimdekiler icin sukretmeyi bildim sadece bugune kadar hep sevgi ve saygiyla iliskilerimi yuruttugum ama artik hayatimdan sildigim eski "kardes ailemin" tum fertlerini gerek benim, gerekse ailemin diger fertlerinin sagliga iliskin tedavilerimiz surerken hepimize yasattiklari uzuntu, psikolojik baski ve travmanin bedelini odemeleri konusunda hepsini Allah'a havale ettim, yapilan kotuluklerin mutlaka bir bedeli olacagina gercekten inaniyorum ,keske hicbirimiz guzellikten,durustlukten, dogruluktan sapmasak....
 
Son düzenleme:
Back
X