dini paylaşım alanı

"Sorun yok" demek aslında
"Sorundan ziyade dile getiremediğim şeyler var" demektir.
Bazen susunca anlaşılır, söylenince anlaşılmayan..

Bazıları Kalbini Dinler
 
Ziplenmiş Sevgiler (Bir 14 Şubat Hikayesi)



Sevgililer gününe az bir vakit kalmasına rağmen sevgilisine hala bir hediye alamamış olmanın huzursuzluğu içinde mağaza mağaza dolaşıyordu. Kendince sevgilisini iyi tanıyor, ne tür bir hediye alması gerektiğini biliyordu.

Sevgilisinin nelerden hoşlandığını, nasıl giyinmeyi sevdiğini, hangi yemeklerden hoşlandığını, en sevdiği rengi, en sevdiği çiçeği, en sevdiği şarkıyı, hatta en sevdiği diziyi bile öğrenmişti.

Sevgilisine ne alması gerektiğini düşünürken yan masadan gelen yaşlı kahkahalara gözünü çevirdi. Yaşlı amca ve teyze kahkahalar eşliğinde göz göze, el ele hem muhabbet ediyor, hem de yemek yiyorlardı.

Teyze ketçapa batırdığı patates dilimlerini tek tek yaşlı amcaya yediriyor, yaşlı amca da teyzeye aynı ikramda bulunuyordu. Bir bardağa koydukları iki pipetle içeceklerini içiyorlardı.

“Şimdi gidip amcaya teyzenin en sevdiği şarkı nedir diye sorsam bilmez ama gel gör ki teyze amcaya deliler gibi aşık” diye söylendi.

“Amca ile teyze nasıl oldu da bunca senedir böylesine aşk dolu, sevgi dolu kalabildi gidip kendilerine sorayım, belki 14 şubatla ilgili bir iki tüyo alırım.” Diyerek soluğu onların yanında aldı.

- Amcacığım afiyet olsun müsaadenizle oturabilir miyim?

- Buyur evladım, karnın açsa yemek söyleyeyim sana.

- Yok amcacığım karnım değil ama ruhum aç.

- O zaman namaz kılcan evladım, ruhunu anca o doyurur.


- Yok amcacığım öyle değil. Ben teyzeyle sizin muhabbetinizi görünce merak ettim, siz nasıl böylesine sevgi dolu, aşk dolu oldunuz. Zira ne ben, ne de sevdiğim böyle değiliz.

- Evladım biz her şeyin en iyisini, en güzelini sevdiğimize verir kalanını kendimize alırız.

- He tamam o zaman amca, o kolay ben en pahalı hediyeyi, en pahalı çiçeği …

- Yok evladım öyle değil.

- Nasıl yani amca?

- Mesela ben evde divanın kırık olmayan tarafına hanımı oturturum.

- Peki ya teyze ne yapar?

- O da ekmeğin gevrek tarafını bana verir.

- Bu mu yani amca sevginizin kaynağı ?

- Tamamen bu olmasa da, özetle bu evladım.

- E tabi amca sen de haklısın, neyin var ki paylaşasın.

- Bollukta sevmek kolaydır evladım, yoklukta ise seven zor bulunur.

- Ooo bak şimdi okkalı konuştun amca.

- Gerçekler bunlar evladım.

- Amca yarın 14 Şubat, sevgilime ne alayım, bir fikir ver hele.

- Ben 14 Şubat falan bilmem evladım.

- Ya işte Sevgililer Günü.

- Sevginin günü mü olurmuş evladım. Bu nasıl sevgiymiş ki bir güne sığmış. Sevmek için, hediyeleşmek için 14 Şubatı mı bekledin yoksa?

- Evet amca 14 Şubat çok özeldir. 14 Şubat için sevdiğime ne alayım amca sen onu söyle.

- Geç kalmışsın evladım, senin yerinde olsam ne yapacaksam bugün yaparım, yarını beklemem.

- Ama amca 14 Şubat yarın.

- Yarın herkes sevecek, sen bugünden sev evladım.

- Nasıl yani amca?

- Şöyle ki evladım. Ben bizim hanıma hediye alacağım zaman sana hediye alıyorum demem. Gider bir entari alır, bir kağıda sarar veririm. Görünce çok şaşırır, çok sevinir. Fakat öncesinde ben hanıma sana bir entari alcam desem hediye paketine bile lüzum kalmaz.

- Yani ?

- Yani sevdiğini şaşırt diyorum. Böyle 14 Şubatı falan bekleme. Bir şey yapacaksan hemen yap. Sevmek için, sevdiğini söylemek için yarını bekleme diyorum. Zaten yarın ağzınla kuş da tutsan sevdiğini şaşırtamazsın. Çünkü zaten bir hediye, bir sürpriz bekleyecektir. Beklenen bir şeye sürpriz denirse tabi.

- Ama amca her şeyi bugünden yaparsam yarına bir şey kalmaz.

- Her şeyi bugünden yaparsan yarına hatırası kalır. O önem verdiğin günde hatırasıyla mutlu olursunuz.

- Peki ya amca sevdiğim bu özel gün nedeniyle ayrıca bir hediye falan beklerse ne olacak.

- O zaman divanın kırık tarafına o oturacak evladım.

- Nasıl yani amca.

- Yani kanaatkar olacak, senin hediyene hürmet edecek, seni hoşnut edecek. Sen nasıl ki o mutlu olsun diye ona jest yapıyorsan, o da jestine karşılık verip seni bir tebessümüyle mutlu edecek, daha fazlasını istemeyecek.

- Sevgi kanaat etmektir diyorsun yani.

- Evet evladım sevgi kanaat etmektir.

- O zaman amca ben bugünden dediklerini yapayım.

- Evet evladım. Siz dayatma bir günle değil, her gün sevin, her gün hediyeleşin. Hediyeyi de sadece karşılığında para verdiğiniz süslü paketler olarak düşünmeyin. Şunu da unutma; vereceğin hediye naftalin kokulu dolaplarda, cam vazolarda değil, merhamet ve sevgi dolu kalplerde taşınmalı.

- Nasıl bir hediyeymiş o amca.

- Evladım seni gerçekten kalbine koyan, senden öncelikle kalbine koyacağı hediyeler ister. O hediye ise sevgi dolu bakışlar, tatlı tebessümler ve güzel sözlerdir.

- Sadece bunlar yeter mi amca, bir dal çiçek de mi almayayım sevdiğime.

- Al tabiî ki evladım. Ama alacağın kişi bu çiçeği sadece vazosuna değil kalbine de koyabiliyorsa al.

- Peki amca bu kişi sadece alacağım maddi hediyeler için beni kalbine alıyorsa o zaman ne yapacağım.

- O zaman o kişiyle aynı divanda oturmayacaksın evladım.

- Amcacığım sen özetle bu 14 şubat yalan mı diyorsun yani

- Hayır evladım. 14 şubat yalan değil. Aksine 14 şubat sevgisini bir güne sığdıranlar için, sevdiğine koca bir sene sevgisini göstermeyenler için çok güzel bir fırsat. 14 şubat sevdiğini bir gün hatırlayıp koca seneyi kurtardığını sananlar için gerçeğin ta kendisi. Bu durumdan hem seven, hem sevilen memnunsa oh ne ala. Ama ben bir güne sıkıştırılan sevgilerin pek fazla yeşereceğine inanmıyorum evladım.

- Amca yani ziplenmiş sevgilerden hayır gelmez diyorsun. Sevginizi 365 güne yayın bir güne ziplemeyin diyorsun.

- Ziplemek ?

- Neyse tamam amca ben anladım anlayacağımı.

- Yani özetle evladım bizim taştan farklı yanımız düşünüyor ve seviyor olmamızdır. Her gün düşünüyoruz. Peki düşünmek için özel bir günümüz var mı? Yok. Peki neden sevmek için özel bir güne ihtiyaç duyuyoruz? Her gün sevelim. Kalbimiz her gün sevmeye yetecek kadar büyük. Taştan farklı yanımızı ortaya koymak içinde böyle özel günleri beklemeye lüzum yok. Seven sevdiğine sevdiğini söylesin diyen bir Peygamberimiz var bizim. Seviyorsan bugün sor, bugün ara. Yarına kim öle kim kala.


- Doğru söylüyorsun amca yemişim 14 Şubatı. Ben bugün arayıp bugün soracağım. Çünkü ben senin bahsettiğin o sevgisini bir güne sığdıranlardan, sevdiğine koca sene sevgisini göstermeyenlerden olmayacağım. Sevdiğimi her gün hatırlayıp her gün seveceğim.

- Hatırlamak unutanlar içindir evladım. Sen unutanlardan olma. Sevdiğini hiç unutma.

- Ah be amca sevginin kaynağı mısın sen, ne de güzel konuşuyorsun.

- Sevginin kaynağı Allah’tır yavrum. Düşünsene; sevmek bu kadar güzelse sevmeyi Yaratan ne kadar güzeldir.


- Neyse amca derin mevzulara girmeye başladın sen. Ben en iyisi kaçayım. Bundan sonrası pek işime gelmeyecek gibi.

- İşine gelmeyecek bir şey daha söylemek isterim evladım. Müslümanın sevgilisi olmaz, helali olur.

- Helalinden sevgilin olsun diyorsun yani.

- Aynen öyle evladım. Sevgiyi kalbimize koyan Allah böyle istiyor çünkü.

- Tamamdır amcacım aldım mesajını. Haydi sağlıcakla kal.

- Sen de sevgiyle kal evladım.


Alıntıdır...
 




çok güzel.....


bayıldımmmm
 
Sevginin günü mü olurmuş evladım. Bu nasıl sevgiymiş ki bir güne sığmış. Sevmek için, hediyeleşmek için 14 Şubatı mı bekledin yoksa?

mesela....


Sevginin kaynağı Allah’tır yavrum. Düşünsene; sevmek bu kadar güzelse sevmeyi Yaratan ne kadar güzeldir.
____________

- Yok amcacığım karnım değil ama ruhum aç.

- O zaman namaz kılcan evladım, ruhunu anca o doyurur

Gibi...
 
Aşağıdaki hikayeden çok etkilenmiş ve çok duygulanmıştım... Paylaşmak istedim.




Azrail'in Güzelliği



Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra...



Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olaylakarşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyereközel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size... nakletmek istiyorum.Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastamvardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışınagitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanıbulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım.Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütündiğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesigerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale içinİzmir'e gitmek istedi. Kışaylarında olduğumuz için uçakla gitmesişartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersizbindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serapbacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken,hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijencihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihazayapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yinegüçlükle konuşarak:



-''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.



-"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü,ahireti anlatmıyorsunuz?"



Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısındaoldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğinetedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."



Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başınısalladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın vesaadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütünruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir haftakala:



-"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"



-"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. Oanı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."



O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu içinSerap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, biriş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesitelefon ederek:



-"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadarinliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasınınsebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkçaürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve sonnefeste "Muhammed" diyemezsem?.



İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı veeğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekildemorfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cumagününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetinesandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.



Ertesi gün O'na:



-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin



Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu dasordu:



-"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"



-"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklıbir prens gibi gelecektir."



Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.Ancakvefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadecekendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve benigörünce yanıma gelerek:



-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!"dedi ve devam etti:



-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkmasıimkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namazkıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadetgetirerek vefat etmeden biraz önce de:



-Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!
 
Çok güzel teşekkürler
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…