• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

dini paylaşım alanı

Eşimle İlk Tartışmamız!
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">10.7kSHARES

Share on TwitterShare on Facebook
ARALIK 7, 201413 LİKES 6,033


es%CC%A7imle-ilk-tart%C4%B1s%CC%A7mam%C4%B1z-1024x512.jpg


Her ilişkide anlaşmazlıklar kaçınılmazdır. Peki, siz sevdiğiniz bir hata yaptığında nasıl karşılık veriyorsunuz? Söz konusu kardeşimizin nasıl karşılık verdiğine; hanımını ve ilişkilerini nasıl etkilediklerine bir bakalım.

‘Kocam ile kendimi tarif edecek olsam, iki ayrı kutuptayız desem ancak yerinde olur.

Ben güzel bir kitap okuyarak eğlenirken o güzel bir film izlemeyi tercih eder. Müthiş bir haftasonu için benim planım pikniğe gitmek iken o evde oturmak ister. Ben ekstrem sporları severken o ‘angry birds’ oynamaktan memnun olur.

Evliliğimiz ailelerimiz tarafından ayarlandı, birçok farklılığımız olmasına rağmen ortak esas değerlerimiz de mevcut.

İkimizin de önceliği ailemizdir, ilim öğrenmeye karşı çılgınlar gibi aç ve Allah’ın yarattığı güzelliklere şahit olmak için tüm yerküreyi dolaşmaya tutkun!

Çok tuhaf bir şekilde ilk gerçek tartışmamız evliliğimizden birkaç yıl sonra oldu.

Savunmamı gerektirecek bir akıl veya ideolojilerim olmadığı için değil. Aksine, gençliğimde hep tartışmacı, lider ve kadın haklarının gerçek savunucularından olmuşumdur. Fakat kocamın hep ılımlı, sabırlı bir atmosferi vardı ki ilk zamanlar sinir bozucu bulsam da artık bana da geçti.

İşte ilk tartışmamızın nasıl gerçekleştiği:

Evliliğimizin ilk birkaç ayındaydık –ne olduğunu tam hatırlayamıyorum- ben sesimi yükselttim ve onun tepkisini bekledim. Yeterince sinir bozucu ki cevap vermedi. Devam ettim, sessiz kaldı. Şok olmuş ve inanamaz bir halde daha da ileri giderken, kocam ayağa kalktı banyoya gitti ve abdest alıp namaz kılmaya başladı. Namazı bittiğinde de uzunca dua etti.

Bir tartışmada en kötü şey sessiz kalan bir karşı taraftır! Fakat en korkuncu da sizinle tartışmak yerine Allah ile konuşan bir karşı taraftır. Onu öyle izledikçe, sinirim suçluluk ve pişmanlığa döndü.

Hiçbir suçu yokken sırf kötü bir gün geçirdiğim için masum bir insanı mı incitmiştim gerçekten? Ailemden uzak kalmak beni böylesine mi yakmıştı ki yeni evli kocama zarar veriyordum?

Gerçekten de kalkıp namaz kılmaya mı başladı? Rabbime beni mi şikayet ediyordu?

Kafamda tüm bu düşünceler yankılanırken, aşırı üzgün hissettim ve özür diledim.

O gün fark ettim -ve gizlice onunla gurur duydum ki- onu sadece sevmiyor çok muazzam saygı duyuyordum.

Yıllar boyunca ondan çok şey öğrendim, sevgim daha da büyüdü, onun eşliğinden zevk aldım, farklı konulardaki görüşlerini hep takdirle karşıladım. Her şeyin de üzerinde, Allah’a yeterince şükredemiyorum ki kocam benim daha iyi bir insan olmamda çok yardımcı oldu, daha iyi bir Müslüman olmamda!

Not: Yıllar sonra kaçınılmaz tartışmalardan biri olduğunda, ikimiz de güçlü durduk ve hem Allah’a hem birbirimize yakın olup başladığı gibi bitirmeye çalıştık.

Bugüne kadar, sevgili kocam dönüp bana bağırmak yerine namaz kılmayı teklif ettiği için ona şükranla bakıyorum.’



muslimmarriageguide.com’dan alınarak tarafımızdan Türkçe’ye çevrilmiştir.
Çok güzelmiş gerçekten, ornek alinasi bir hikâye, teşekkürler :)
 
Bu, Chennai/Hindistan’daki sel felaketinin sebep olduğu tüm tahribat ve yıkımın arasında Hindistanlı çiftin ölümle yüzleştiği anda onları kurtaran Müslüman bir kahramanın hikayesidir.

Hamileliğin son dönemlerinde olan Chitra ve eşi Mohan sadece sel sularının yükselmesini izleyebilmiş ve hayatlarından vazgeçip kaderlerine razı olmuşlardı. Komşuları evlerini terk etmiş ve devletin kurtarma timi onların bulunduğu bölgeye henüz yetişememişti.

Onların süprizi, 26 yasındaki Müslüman Mohamed Yunus isimli iş adamının bir bot ve yanındaki arkadaşlarıyla görünmesi ve sel yüzünden sıkıntıda kalan insanları arıyor olmasıydı. O, 4 tane bot kiralamış ve kendi parasıyla arama ve kurtarma çalışmalarına başlamıştı.

Kurtarma çalışmalarıyla ilgili Yunus, The Times of India’ya konuştu:
“Ben Nungambakkam’dan geliyorum ve 2 Aralık gecesi bazı şeylerin doğru olmadığının farkına vardım ve en çok zarar gören alanlardan biri olan Urapakkam bölgesindeki arkadaşlarıma yardım etmeyi düşündüm.”

Yunus ve takımı onları güverteye aldı ve güvenli bir şekilde ulaştırdı.
“Tüm başarı, takımıma ,arkadaşlarıma ve Beşant Nagar sahilindeki balıkçılara gitmeli”

Hikaye burada bitmedi. Yunus birkaç gün sonra çiftin yeni doğan çocuklarına kahramanları olduğundan dolayı “Yunus” ismini vermeyi kararlaştırdıklarını ileten bir mesaj aldı. Yunus Müslüman bir peygamberin ismidir- İngilizce’de Jonah olarak bilinir.

Yunus, bebeği yakında ziyaret etmeyi düşündüğünü ve eğitim masraflarını ödeyeceğini söylüyor:
“Konu çocuk olunca, tabi ki ben onları yakında ziyaret edeceğim. Onlara, çocuklarının tüm eğitim masraflarını karşılayacağımı söylemeyi çok isterim”



ilmfeed.com’dan alınarak Mekteb-i Suffa ekibi tarafından Suffagah.com için çevrilmiştir.
 
Mevlid Kandili
Kandiller; ışıklarıyla sadece karanlık gecelerimizi değil, aynı zamanda manevî feyziyle de daralan gönüllerimizi aydınlatan, zihinlerimizi berraklaştıran gecelerdir.

Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.

İşte Mevlid Kandili de insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olan rahmet elçisi Hz. Peygamberin doğumunu kutladığımız, onun bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatan insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve metanetini, kerem ve cömertliğini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri anlayıp hayatımızı onun yüce ahlâkıyla güzelleştireceğimiz bir tazelenme mevsimidir.

Mevlid Kandili bütün insanlığa sevgi, rahmet, huzur ve barış getirsin. Sevgili Peygamberimizi daha iyi tanımamıza vesile olsun.
 
Mevlid kelimesinde "doğum" mânası vardır. Kandil kelimesinde de, belli günlerde yakılan aydınlık anlamı mevcuttur. İkisini bir araya getirip de Mevlid Kandili dediğimizde, Resûlüllah`ın doğum gecesinde minarelerde yakılan kandiller hâtıra gelmektedir. Müslümanlar, her sene Rebiü`l-evvel ayının on ikinci gecesine giriş teşkil eden geceyi dinî merasimlerle ihyâ eder, farklı bir huzur ve neş`eyle tes`id etme titizliği gösterirler. Kandillerle donatılan camiler bu niyetle dolar, taşar...

Müslümanlar bu geceyi, hem kendi açılarından, hem de çocukları açısından düşünürler. Kendi açılarından düşünürken ibâdetleri, çevredeki konu komşuya yardımları, çeşitli iyilikleri hatırlar, farklı bir yardım anlayışında olurlar. Çocukları açısından ise, çok dikkatli olurlar. Mâsum dimağlarda gecenin güzel bir hatıra olarak kalmasını temin edecek çarelere başvururlar. Nitekim o günde çocukların sevineceği şeyler alırlar, hoşlarına gidecek sohbetler tertip ederler, gecenin, zihinlerinde tatlı bir hâtıra olarak kalmasını temin ederler.

İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.

Sünnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil'e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan ederdi.

Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke'de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır.Mekke ve Medine'den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu, bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. (Asım Köksal İslam Tarihi)

Mevlidin dinimizdeki yeri nedir?

Sorularla İslamiyet'te yer alan bilgiye göre Mevlid Peygamberimizden (a.s.m.) üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlid merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:

İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda Yahudilerden şu cevabı alır:
“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”

“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam 127)

İbni Hacer bu nakilden sonra şöyle der: “Bundan anlaşılıyor ki, böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah’a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin Peygamberimizin doğum gününe denk getirilmesi için dikkat etmek gerektir.” (el-Hâvî fi'l-Fetevâ, 1/190.)

Bugünkü İslâm ülkelerinde Peygamberimizin doğumunu yâd etmek, ona salât-selâm getirmek maksadıyla çeşitli dillerde okunan mevlidler vardır. Arapça “Bâned Suâd, Bürde ve Hemziyye” kaside-leri birer mevliddir. Türkçede ise yirmiden fazla mevlid manzumesi vardır. Fakat bunların içinde en çok tutulan ve okunanı Süleyman Çelebi merhumun 1409 yılında yazdığı Vesiletü’n-Necât isimli mevlid kitabıdır.Önceleri yalnız Peygamberimizin doğum gününde okunan ve tertip edilen mevlid merâsimleri, daha sonra bütün mübarek gecelerde tekrarlanmış, bilhassa memleketimizde daha da yaygınlaşarak, ölüm, hastalık ve daha birçok vesilelerle okunagelmiştir. Bazı İslâm âlimleri mevlidi bid’at sayarak karşı çıkmışlarsa da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ,

Bediüzzaman, zamanımızda bu meseleyi şöyle tashih etmiştir:

“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imani-yenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.” (Meklubat, s. 281-285)
 
Buhârî ve Müslim'in beraberce naklettiği bir hadîste Peygamber Efendimiz (sav): "(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) buyurmuştur.

Yânî akıllı ve olgun mü'min, dîn ve dünyâ işlerinde sakınılacak şeylerden sakınır, ihtiyâtlı, tedbirli ve uyanık hareket eder, bir defa aldatılsa bile gaflete düşüp ikinci defa aynı hataya düşmez.

Hadîs-i şerif, “yuldeğu” fiilinin nehy şekliyle de rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâ: “Mü'min, bir delikten iki defa ısırılmamalıdır.” olur. Her iki rivayete göre de, hadîsden maksat şudur: Aklı başında bir mü'minin gafil avlanmaması ve tekrar tekrar aldanmaması lâzım geldiğine dikkat çekmektir. Bâzıları bundan maksadın dünya işleri hakkında değil, âhirete ait konularda aldanmamasının kastedildiğini söylemişlerdir.

Hadîsin meşhur bir sebebi vardır: Resûlüllah aleyhissalatü vesselam, Bedir harbinde Ebû İzze namındaki şâiri esir almış ve kendisine iyilik yaparak serbest bırakmış. Müslümanlar aleyhine kimseyi kışkırtmayacağına ve kendisini hicvetmeyeceğine dair ondan söz almıştı. Fakat Ebû Izze kavminin yanına varınca sözünde durmamış, kışkırtma ve hicivlerine tekrar başlamıştır. Daha sonra Uhud harbinde yine Müslümanların eline esir düşerek tekrar serbest bırakılmasını istemiş, Resûlüllah (a.s.m.) da: “Mü'min, bir delikten iki defa ısırılmaz.” buyurmuştur. Bu sebep hadîsin nehy şeklindeki rivayetini zayıflatır.
 
aynı hatayı defalarca yapıp defalarca yaralanıp sonra da dövünüp duruyoruz ya...

ne acı...

aslında ikinci defa aynı hata yapılmamalı...

bi dahası olmamalı zarar görmenin...
 
Mevlid kandiliniz mübarek olsun dualarımız kabul olsun inşallah kızlar bu gün nasıl ibadet etmeyi düşünüyorsunuz?
 
Back
X