Elbisemde Kan İstemiyorum!

Saat 18:54, daha konuyu güncel bile tutamıyoruz, bu konuda kimsenin fikri yok, bir ünlüyü sevdim beni engelledi bile daha çekici ilk sayfada duruyor =)) Anlatabildim mi şimdi ne demek istediğimi.....
 
Demek ki bu kadar ucuz ürünler bu yüzdenmiş. Bunu bilmiyordum araştırmak hiç aklıma gelmedi. DatluCadu bu konu için kendi adıma teşekkür ederim. Bundan sonra dikkatli alış veriş yapacağım. Firmalar iyi kazanıyor. Ucuza işçi, kalitesiz ürün. Olan çalışanlara ve biz tüketicilere oluyor. Birilerinin de cebi para doluyor. Aslında biz tüketicilere çok şey düşüyor. Ama ne yazık ki herkesin bu kadar duyarlı olacağını sanmıyorum ben. İnsanlar rahata ve başkalarını umursamamaya alıştı.
 
Kanlı giysiler, kanlı elmaslar hatta kanlı aletler...Maalesef kapitalizm iğrenç bir çark halinde fakiri ezip duruyor. Ben de zara'nın üretim politikasını okuyunca şok olmuştum ilk kez. Çocuk işçileri sigortasız güvencesiz 5 kuruşa çalıştırıyorlar, sonra o ülkenin çocuklarına yardım kampanyası düzenleyip reklam yapıyorlar. Elmas ve pırlanta üretimi de aynı durumda... Kanlı elmas filmini izleyin isterseniz

Ya bir adet beyaz tişört üretebilme için çevrenin ne kadar kirletildiğini biliyor musunuz?
Bir gün maddi durumu gayet iyi olan bir profesörü izlemiştim TV'de. 3 takım giysim var demişti adam, günlük, gezmelik ve ev kıyafeti. Alamayacağından değil, dünyayı kirletmemek için.

Bir de kendime bakıyorum, utanç verici...Reklamlar, internet, filmler bangır bangır bağırıyor "Tüket tüket tüket" Tükettikçe daha da mutsuz olmamız tesadüf değil, kan bulaşıyor her yerimize...

http://t24.com.tr/yazi/tuketiciyiz-hakliyiz-kazanacagiz/5957
 
Son düzenleme:
Arkadaşlar bir konuda bilgilendirme yapmak istiyorum. İşçileri koruma konusundaki anlaşmayı Türkiye'den ilk olarak LC Waikiki imzalamıştı. (Bu yüzden ilk mesajı editlerseniz yanlış bilgilendirme yapmış olmayız). Şu an çalışmıyor olsam da eylül ayına kadar LC Waikiki'de çalıştığım için sürekli takip ediyordum. Yani LC Waikiki konusunda içiniz rahat olsun. Ve imzalanan maddeler gerçekten çok iyi. Mesela fabrikada üretim dursa bile işçiler maaşlarını alabilecek. Fabrikalar tekrar elden geçecek. Umarım bu facialar bir daha yaşanmaz..
 
Son düzenleme:
Allah kahretsin su marka tutukumuzu,Italya'da dunya devlerinin magazalarinin oldugu bir caddede yasiyorum,Louis Vuitton onunde her yilbasi metrelerce kuyruk olur,sag bastan dovesim gelir,tipler de zengin filan degil normal genc kizlar 400 liralik 10 taksit odemek icin kuyruga mi girilir yahu,bir kere de ne varmis icerde diye dalmadim gereksizlik tamamen...Etiket %98 kotonsa bitmistir mesele ister pazar olsun ister olmasin...Bu insanlarin kanlari uzerinden cok paralar kazanildi,neden?Cuku marka herseyimiz olmus,bakiyorum unlu markalarin cakma cantalari bile herkesin kolunda,bi kendimiz olamadik,yaziklar olsun...Acikcasi dunyanin yarisi bizim yuzumuzden somurulurken bi ruja bi ayakkabiya eurolar dolarlar liralar yatirmaya utanirim,2 rujum 1 alligim 1 goz kalemim var,1 metrelik giysi dolabinin yarisini esim yarisini ben kullaniyoruz,gorumcemin alip alip begenmeyip bana verdigi ayakkabilari giyiyorum,annemin genclik giysilerini giyiyorum.Guzel giyinmek para odemek demek degildir,marka giysimiz de var ama yillarca kullanmisizdir 1 kere alinmistir yani...Bakimsiz da degiliz ayrica.Kadinlari duyarli olmaya davet ediyorum,krizden tek etkilenmeyen sektor kozmetik sektoru olmus,icimi dokmek istedim sayenizde,konu icin cok tesekkurler malesef kkda tutmuyor ilgi cekmiyor bu konular.
 
İnsanın aldıkca alası geliyor vallahi o kadar güzel seyler üretiyolar ki varkende alıyoruz yokkende alıyoruz bunadık artık bolluktan
 

Bu yazınızla çocukluğuma götürdünüz beni, annem iyi dikiş diken bir kadındı, okullardaki müsamerelerde giyeceğimiz kıyafetler ve bayramlıklar dahil pekçok kıyafetimizi diker, kışlıklarımızı örerdi, hazır giyim bu kadar hayatımızın içinde değildi o zamanlar.


Ve boykot, birkaç ay önce yurtdışında yaşayan bir tanıdığımla bu konu üzerine konuşmuştuk, yaşadığı ülkede insanların boykotlar konusunda bizlerden çok daha kararlı olduğunu anlatmıştı, şu markayı asla almazlar, şu markayı alıp asla içmezler, yemezler, Türkiye'ye geldiğimde hayretler içerisinde kalıyorum, burada herkes evine giderken o boykot ürünlerini götürüyor, kararlılık yok demişti.
 
Benim kucukluğum de öyle bakkala gider gb lcw gidip kıyafet alamazdık, buyuk zengınlık sımgesıydı boyle mağazalardan alışveriş yapmak. Canımın için annem etek dikerdi,elbise dikerdi kendine de bana da kumaş begenmeye giderdik her bayram öncesi..

Şimdi herşeyimiz var, ama o mutlu günlerden eser yok..
Üstelik bilmeden kim bilir kaç insanın hakkına giriyoruz , ben de bundan sonra dikkat edicem bilgilendirme için tşk ederim.
 
Kapitalist sistemin ağına düşmüşüz.
Farkında olanlarımız dahi ne yapacağımızı bilemiyoruz.
Örümcek ağı gibi sardı küresel çeteler etrafımızı...
Sürekli al al al al al, alamazsan mutsuzsun...
Tv, internet, reklamlar hep buna yönlendiriyor.
Bir siteye giriyorum sağda alışveriş sitesi görünce tıklıyorum.
Bir ara aaa ucuzmuş deyip almaya başlamıştım baktım olacak gibi değil...
Kestim internetten kıyafet alışverişini...
Her şey madde endeksli oldu...
Dolabımızın kapağını açamıyoruz ama giyecek bir şey bulamıyoruz...(ben!)

Evet aylardır kendimle mücadele ediyorum ve giyecek hiç bir şey almıyorum!
Giyecek kıyafetlerim tükenene kadar da almayacağım...

Yiyecekler konusunda şaşırmış durumdayım.!
Her taraf zincir market, bulunduğum yerde pazar fiyatı market fiyatından bile pahalı :26:

Kesinlikle hem kendimiz, hem çevremize bu farkındalığı yaratmalıyız!
Benim alacağım bir kilo pirinçten, ya da bir gömlekten ne olur demeden...
Artık o küresel çeteleri bizim ayakta tuttuğumuzu öğrenmemiz gerekiyor...

Kararlı bir protesto bir çok şeyi değiştirebilir.!
 
Gercekten önemli bir konu, son zamanlarda bu tüketim cilginliig hakkinda zaten cok düsünmeye baslamistim. Peki banglades gibi yerlerde üretim yapmayan markalar varmi?? sanirsam sadece bir elin parmagini gecmeyecek sayida. BU konuda bilgilenip daha fazla bilgilendirme amacli paylasim yapmaliyiz.
 
Bayılıyorum böyle konulara. Adeta balon gibi hızla şişip minik bir iğne darbesiyle sönüveriyor küresel duyarlılığımız. Türlü kampanyalar, protestolar, imza toplamalar. Duyarlılık örneği sergiliyoruz yalnızca sesli ve yazılı kelamlarla. Mevzu eyleme dönüştüğünde ise vitrin camından arzı endam eden kırmızı elbiseyi görünceye dek sürüyor bu duyarlılık hali. Bahane hazır "amaaağğğğ çooğğg güzeldiii yeaa".

Diyete başlamaya meyledenlerin gelmek bilmeyen pazartesileri gibi bizim insanlığımız. Sadece lafta. Ezberlenmiş birkaç kelam sıralanır art arda. Kapitalist düzen, emperyalist güçler, ütopik proletarya, burjuva, işçiler bla bla. Eee?

Kim vazgeçer ki kanımıza kadar işlemiş olan sömürgecilikten? 2+1'in içine sığdırdığınız minik dünyanızda bile kapitalizm hüküm sürüyor. Değişeceğini mi sanıyorsunuz? Adını saydığınız firmaları boykot ettiğiniz vakit o insanların başına gelecek olan tek şey "işsizlik"tir. Daha fazlasını ummayın. Kapitalist düzen öylesine sistematik çalışır ki, boykotlar düzenin yer değiştirmesini yahut başka bir şekle bürünmesini sağlar ancak. Değiştirmez, yok etmez.

Çözüm ne mi? Çözüm değişime kendinizle başlamanız. İki üç tane mail atarak dünya düzenini değiştiremezsiniz. İsmi anılan firmaları boykot ederek, gizil biçimde eylemlerinin sürdürülmesini engelleyemezsiniz. Çözüm laf ile değil eylem ile öncelikle kendi hayatınızı değiştirmektir. 50 tl taksitle android telefon alan, kredi çekerek lüks otomobiller kullanan zatlar kalkıp da üç beş zulüm görmenin akabinde "kahrolsun kapitalizm" demesin. Samimiyet kitleleri inandırmaya çabalamakla değil, inandığınız şeyi uygulamakla vuku bulacaktır.

Eminim ki diğer tüm zulümleri unuttuğumuz gibi bunu da unutacağız. İnanın umurumda değil. Ben değişime olan inancımı epeydir kaybettim. Sadece samimiyetten nasibini alamamış, ezberlenmiş cümlelere şaşırıyorum hala.
 
Son düzenleme:
haklisiniz ama tamamen degil, eger ki herkes sizin gibi umudunu kaybederse emin olun hersey cok cok daha kötüye gidecektir! Biryerden herkes cuvaldizi kendine batirmali ve degismeliyiz, degistirmeliyiz bazi seyleri diyebilmeli ve eyleme gecmeli.Ama önemli olan tabiiki istikrarli olabilmekte!
 
Colin's in satın alma müdürü eşimin okuldan arkadaşı. Aslında ürünler kalite ve fiyat farklılığına bağlı bir çok ülkede yapılıyor. Çin, bangladeş, hindistan da fabrikaları mevcut. Burada üretilen ürünler daha uyguna ve müthiş karlarla satılıyor. Olan üretim işçilerine oluyor malesef.
Nike ta aynı durumda hele onlar daha içler acısı. 10 dolara mal edilen bir ayakkabıyı neredeyse 100 dolara satıyorlar.
Ben her zaman alacağım bir ürünün üretim yerine bakarım tercihimi ona göre yaparım.
Aslında tamamen markaları kendinizden soyutlamanızın imkanı yok. Şu anda özellikle Çin'de üretim yapmayan firma bulmak çölde iğne aramaya benziyor. Çin'de de bu konuda çok mağdur insanlar var. Bu konuda ancak benim gibi alacağınız ürünün üretim bölgesine dikkat etmeniz gerekir.
Sadece giyim değil hemen hemen her sektörde bunu görebilirsiniz.
Ve bangladeşteki olaylar; bu sabah haberlerde izledim içim acıdı. Allah yardımcıları olsun
 

Mune bir yıl öncesinde kazenin açtığı bir şehit konusu vardı. Orada teröristlere yardım eden üretici firmaların mallarını boykot edelim demiştim. Tek tek isimleri çıkardım. Abim özel tanıdık bir kanalda çalışıyor. Çok kolay kamuoyuna ulaştırabiliriz demiştim. Konuda nerden baksanız 40 kişi aktif yorum yazıyordu. Bir anda kimse kalmadı ortalarda 1 kişi sadece hadi dedi. Bizim kararlılığımız nara atmaktan öteye geçemiyor malesef
 
Bu bahsedilen markaların(adları marka)oysa benim Türkiyem'de üretilen kumaştan hiçbir farkı yok yurt dışından gelenlerin.Zamanında Adananın en büyük tekstil fabrikasında çalışıyordum.Zor değil iyi şartlarda çalşıyordum belki ama zamanla büyükbaş patronların sırf bu ucuza kapatma,daha çok kar yapma,zengin olma,hayali yüzünden bu acımasız insan katliamının pençesine bizde düştük.Yurt dışında insan kanı olan bu ürünler daha ucuz fiyatlara üretildiğinden yazık ki koskoca fabrika kapandı.Bizler işsiz kaldık,marka tutkunları ise insanların ruhlarının dolaştığı kılık kıyafetleri ile hava satıp caka attılar.
Oysa daha o kadar çok şey varki dikkat etmemiz gerekenler arasında.Kullandığımız temizlik ürünlerinden,yediğimiz gıdalara,sarılıp sarmalanıp aşk yaşadığımız kaz tüyü yastıklara,giymeye kıyamadığımız hava bastığımız kürklermize baksak anlayacağız hayatımızın her anında ruhumuza kadar kana batmışız.

İşte aylar evvelinde vicdanımı sızlatan bir konu lınkı.

http://www.kadinlarkulubu.com/hicbir-basliga-uymayan-yazilar/598231-kaz-tuyu-iskencesi.html
 
konuyu ararştırır gerekli düzenlemeyi yaparım canım. sağol

yoknaz; konuyu açmadan önce bu dediklerinin hepsini düşündüm. bu benim kişisel duyarllılığımdan yada bi kaç kişinin kişsel duyarlılığndan öteye gitmez diye . sonra eğer ben bu aletin başında bunları düşünmüyorda evde, hiç bir iletişim aracına sahip olmadan yegane, tek başıma bunları düşünüyor olsaydım ne olurdu dedim. demek ki şu an elimde en azından bu duyarlılığımı duyurabilceğim bir mecra var , o zaman onu kullan diye düşündüm. tek başıma bir hiçim belki ama aynı zamnada tek başıma kendimden mesulum. şimdi buraya yazdım, belki bir vicdanı etkiler diye . artık okuyan herkes mesul. sende mesulsun, diğerleride. amacım dünya düzenini değil kendi düzenimi değiştirmek. kendi alışkanlıklarımı gözden geçirmek. belki herkes önce kendinden başlarsa dünya kendliğinden değişir.
ayrıca ben en azından bir mail atarak bişey yapmış oluyorum, sen kendi adına ne yapıyorsun?
 
Son düzenleme:

evet kot işçileri.
Kot taşlama işçileri: Ölüm sırası bizde biliyoruz

Yakalandığı Silikozis hastalığı nedeniyle ciğerleri parçalanarak ölen Vedat Yıldırak’ın hasta arkadaşları isyan etti
T24
Kot taşlama işi sırasında yakalandıkları hastalık yüzünden makineye bağlı olarak yaşamaya çalışanlar, henüz dört gün önce bir arkadaşlarını aynı hastalıktan kaybetti. Şimdi ise “Ölüm sırası bizde. Biliyoruz” sözleriyle, yaşamaya çalışıyorlar.

Bahar Kılıçgedik'in Taraf'ta yayımlanan haberi şöyle:

Köylerinden kalkıp gittikleri İstanbul’da orada-burada geceyi geçirip gündüzleri de havalandırması bile olmayan kot taşlama atölyelerinde, çok değil altı ay ile iki yıl arasında sigortasız çalıştıktan sonra ölmek için memleketlerine dönüyorlar. İşte 350 haneli Bingöl’ün Karlıova Taşlıçay Köyü, bu yerlerden sadece biri. Köyde her evde neredeyse ölümü bekleyen bir Silikozis hastası yaşıyor.

Taşlıçay Köyü’nde taziye çadırı kurulmuş yine. Dört gün önce yaşamını yitiren Vedat Yıldırak’ın yakınları, arkadaşları birarada. Hem başsağlığı diliyorlar birbirlerine hem de Vedat’ı da aralarından alan Silikozis hastalığını anlatıyorlar. Köyün kaderi gibi bu hastalık. Bugüne kadar Silikozisten ölen 51 kişinin 15’i bu köyden. 350 haneli köyün neredeyse her evinde bir Silikozis hastası var. Bunlardan 15’inin durumu ağır, makineye bağlı olarak yaşam mücadelesi veriyorlar.
t24
 
'Ölüme yaklaştığımızda maaş bağlanıyor'


Köyde Silikozis hastalığı için ‘Kot hastalığı’ deniliyor. İstanbul’daki merdiven altı, kaçak atölyelerde kot taşlama işi sırasında yakalanılan bir göğüs hastalığı olduğunu hepsi biliyor ama kot hastalığı demeyi tercih ediyorlar. Taziye çadırında olan Silikozis hastaları Taraf’a sıkıntılarını, beklentilerini, zaman zaman da çaresizliklerini anlatıyor. Ortak şikâyetlerinden biri maddi sıkıntı. Devlet 61 kişiye bu hastalık nedeniyle maaş bağlamış ama çok ilginç bir detay var. Maaş alabilmek için hastalık oranının 3’te 3 olması gerekirmiş. Yani hastalığın en ileri devresinin ortaya çıkması. Hastalık oranı henüz bu seviyede olmadığı için maaş bağlanmayan Silikozis hastalarının durumunu Taşlıçay muhtarı Atik Oral anlattı:

“Birçok hasta evine yürümekte zorlanıyor. Bu hastaları en kısa mesafeye bile arabayla götürüyoruz. Bu hastalara yeterli düzeyde yardım yapılmıyor. Zaten ölüme yaklaştıkları zaman hak sahibi olabiliyorlar. Örneğin bir kişi yeni hastalığa yakalanmışsa, Silikozis hastalığı daha gelişmemişse bu kişiye maaş verilmiyor. Ancak ölüm riski arttığında, hastalık tüm vücudu sardığında para yardımı yapılıyor. Oysa sen bu parayı erken ver ki bu insanlar tedavi olabilsin.”
 
Hakkını ararken bir de haciz çıktı


Hasan Dündar kendisinden çok daha bir yaşına basmamış Eda isimli kızını ve eşini düşünüyor. Onlar için hâlâ ayakta kalmaya çalıştığını söyleyen Dündar, hastalığını öğrenir öğrenmez çalıştığı iş yeri sahibi hakkında dava açmış. Ama yaşanan gelişme onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratmış:

“Mahmutbey’de Coşkun D.’nin sahibi olduğu Coşkun Kot Yıkama isimli atölyede 2000-2001 yılları arasında çalıştım. Hasta olunca Bakırköy 10. İş Mahkemesinde dava açtım. Mahkeme sonuçlandı. Sanık avukatları davaya hiç katılmadı, ben hastalığım nedeniyle gidemedim ve dava tamamen ortadan kaldırıldı. Mahkeme davalı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun avukatlık ücreti olan 1.200 TL’nin benden alınmasına karar verdi. İcra Dairesi’nden yazı geldi bana, bu parayı hem de faiziyle ödemem istendi.”
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…