Biraz içimi döktüğüm bir konu olacak.
Neredeyse gençliğimin en güzel zamanlarını geçirdiğim bu ilde ve kurumda niyetini belli edip benden karşılık göremeyince arkamdan atan oda arkadaşımdan tutun da asalak gibi hemencecik güvendiğim kişilerin arkadaşlık ve iyi niyet kisvesi altında yaptıkları şeyleri öğrenene kadar bir işyerinde yaşanabilecek çoğu olayı yaşadım. Evet, kendi hatalarımın sonucuydu bazıları. Mesela benim iyiliğimi düşündüğünden emin olamadığım insanlara kendimi çok gereği varmış gibi açtım ve sonrasında - klasik olarak - anlattığım yerlerden vuruldum, hiç şaşmazdı zaten bu. Yaşayanlar da bilir bu durumu ve sonrasında alınan kararları.. Şimdi, bazı şeyleri güvenip anlattığım için burada suçlu benim değil mi? Anlatmasam hiçbir şey olmayacaktı, beni şuan rahatsız eden hiçbir şey olmayacaktı. Bu konuda karşı tarafı ne derece, nasıl suçlayabilirim? Güven verip o güveni zedelediği için mi?
Çıkardığım bu dersleri, bu olayları yaşamadan evvel çıkaramazdım belki de bilmiyorum ama bazen kendi kendimle konuşuyorsam içimde kalan şeyler yüzünden. Zamanında ses etmediğim ne varsa, beynimin çıkış yolu göstermediği hangi tartışma hangi konuşma varsa hepsi beynimin bir köşesinde, alarm gibi kurulular. Vakti geldikçe hatırlatıyorlar kendilerini. Ve hala sorarım kendime; iyi bir ders için beni hala düşündüren olayları yaşamak zorunda mıydım? Misal o arkadaşla aynı odada yan yana çalışmasam o durumların hiçbirine düşmeyecektim. Ya da buna kader diyelim, tepkilerim doğru olsaydı belki o zaman yaşamayacaktım.. Sosyal çevre ihtiyacımı işyerine ilk gelen kişilerle doldurmayıp kaliteli bir yalnızlığı seçseydim yine yaşamazdım. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır lafındaki yavuz hırsız olmadım, hep ev sahibiydim. Ama hakkını vererek hırsız olanları gördükçe, kendimi bir savaştaki en güçsüz asker gibi hissettim. Haklı ya da haksız da olsam, üste çıkma çabasında olmadığımdan mı ya da bunun için yanlış yolları tercih ettiğimden mi hep haksıza yakın oldum, bilmiyorum.
Kendini hiçbir ama hiçbir olayda savunamayan ve sürekli ezdiren biri değildim asla ama bulunduğum bu yerde maalesef böyle biri oldum ya da böyle olduğuma inandım, inandırıldım. Bu yüzden en çok ama en çok kendime kızgınım..
Neredeyse gençliğimin en güzel zamanlarını geçirdiğim bu ilde ve kurumda niyetini belli edip benden karşılık göremeyince arkamdan atan oda arkadaşımdan tutun da asalak gibi hemencecik güvendiğim kişilerin arkadaşlık ve iyi niyet kisvesi altında yaptıkları şeyleri öğrenene kadar bir işyerinde yaşanabilecek çoğu olayı yaşadım. Evet, kendi hatalarımın sonucuydu bazıları. Mesela benim iyiliğimi düşündüğünden emin olamadığım insanlara kendimi çok gereği varmış gibi açtım ve sonrasında - klasik olarak - anlattığım yerlerden vuruldum, hiç şaşmazdı zaten bu. Yaşayanlar da bilir bu durumu ve sonrasında alınan kararları.. Şimdi, bazı şeyleri güvenip anlattığım için burada suçlu benim değil mi? Anlatmasam hiçbir şey olmayacaktı, beni şuan rahatsız eden hiçbir şey olmayacaktı. Bu konuda karşı tarafı ne derece, nasıl suçlayabilirim? Güven verip o güveni zedelediği için mi?
Çıkardığım bu dersleri, bu olayları yaşamadan evvel çıkaramazdım belki de bilmiyorum ama bazen kendi kendimle konuşuyorsam içimde kalan şeyler yüzünden. Zamanında ses etmediğim ne varsa, beynimin çıkış yolu göstermediği hangi tartışma hangi konuşma varsa hepsi beynimin bir köşesinde, alarm gibi kurulular. Vakti geldikçe hatırlatıyorlar kendilerini. Ve hala sorarım kendime; iyi bir ders için beni hala düşündüren olayları yaşamak zorunda mıydım? Misal o arkadaşla aynı odada yan yana çalışmasam o durumların hiçbirine düşmeyecektim. Ya da buna kader diyelim, tepkilerim doğru olsaydı belki o zaman yaşamayacaktım.. Sosyal çevre ihtiyacımı işyerine ilk gelen kişilerle doldurmayıp kaliteli bir yalnızlığı seçseydim yine yaşamazdım. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır lafındaki yavuz hırsız olmadım, hep ev sahibiydim. Ama hakkını vererek hırsız olanları gördükçe, kendimi bir savaştaki en güçsüz asker gibi hissettim. Haklı ya da haksız da olsam, üste çıkma çabasında olmadığımdan mı ya da bunun için yanlış yolları tercih ettiğimden mi hep haksıza yakın oldum, bilmiyorum.
Kendini hiçbir ama hiçbir olayda savunamayan ve sürekli ezdiren biri değildim asla ama bulunduğum bu yerde maalesef böyle biri oldum ya da böyle olduğuma inandım, inandırıldım. Bu yüzden en çok ama en çok kendime kızgınım..