Ben evli değilim; ama nişanlımla ilişkimi değerlendirecek olursam birçok sorunu nasıl aştığımızı anlatabilirim. Öncelikle bir ilişki de bazı şeyleri baştan kabul etmek gerekiyor.
1.ERKEK EGOSU: şunu söylemeliyim ki eğitim durumu ne olursa olsun, aldığı eğitim karşımızdaki erkeğin bir Türk erkeği olduğu gerçeğini değiştirmez:)) Huyları farklı farklı olsa da hepsinde aynı beklentiler vardır. bir adım önde olmak isterler. eşleri çalışıyorsa ondan fazla maaş almak, kılığına kıyafetine ve sosyal hayatına karışmak gibi isteklerin altında yatan temel nokta, ne kıskançlık ne de başka birşeydir. sadece bir adım önde olmak arzusudur. Bir adım önde olmak ise ona kendisini daha güçlü hissettirir.Benim nişanlım da farklı değildir. Biz ilk başlarda, ikimizin de kendi ayakları üzerinde durup kendimize çok güvenmemizden dolayı çok sorun yaşardık.O hep bu şekilde davranılsın isterdi. uzun yıllardır yalnız yaşadığım için, izin almak, danışmak vb. konular ona itaat ediyormuşum gibi gelir ve zoruma giderdi. Bu nedenle çok zıtlaşırdık. Sonra ben baktım ki ipleri kaptırmamak derdiyle sürekli tartışıyoruz ve bi bakıyorum ki dediklerimi yapmıyor. o zaman karar verdim.

madem patron sen olmak istiyorsun, ol bakalım dedim içimden. "Sen bilirsin canım, nasıl istersen bitanem, şuraya gidebilir miyim dedikçe baktım ki isteklerim olmaya başladı. adam sözümden dışarı çıkmıyor ve çok mutlu. Neden? Çünkü kendisini reis, errrkek ve otorite olarak görüyor. Yani aslında erkekleri mutlu eden şey sadece böyle hissetmek. beni hiç kırmıyor artık, hangi konu olursa olsun, sen bilirsin dediğimde, sen nasıl istiyorsan öyle yapalım hayatım der. O halde şimdi size soruyorum: patron kim? benim bitanecik aşkım kendini patron zannediyor. Halbuki kararları kim alıyor? Ben. o halde patron da ben, ipler de bende. Ama bırakın erkeğiniz kendisini patron sansın. Bir adım geride durmayı bilin. Çaktırmadan yönetin. Amacımız dediğimizi yaptırmaksa, nasıl yaptırdığınız önemli değil.

2. ARANIZA KİMSEYİ SOKMAMAK: Bizim de her ilişki de olduğu gibi sorunlarımız oldu. Ama ben ne aileme ne de en samimi arkadaşıma aramızdaki sorunu yansıtmadım. sorun bile olsa sadece ikimizin olsun istedim. Bir başkasının yanında tartışmamak, ya da küs olduğumuz zamanlarda bile, yanımıza biri geldiğinde hiçbir şey yokmuş gibi davranmak önemli diye düşündüm. Çünkü, gerek ailemin, gerek arkadaşlarımın bana olan sevgilerinden dolayı farkında olmadan nişanlıma tavır almalarını istemedim. ve baktım ki biz birbirmize ne kadar kızsak da bir gülüşle, bir dokunuşla hemen unutabiliyoruz, ama başka biri öğrendiğinde gururumuza dokunuyor, kolayca affedemiyoruz mevzu büyüyor.
3. DOKUNMAK: ben ona heyecanla bir şey anlatırken de, kızarken de, mutluyken de hep dokunarak yaptığımı farkettim. hatta inanmayacaksınız ama tartışırken bile normal bir tonda, tane tane, konuşup, bir yandan da hemen elini bulup el ele tutuşarak, eli elimde konuşurum. bakarım ki siniri geçmiş, muhallebi kıvamına gelmiş

hatta bazen elini vermek istemez, bana dokununca böyle zamanlarda sinirim geçiyor dokunma diyor:93:
4. SAYGI: insanların birbirini en çok kızgınken kırdığı düşünülürse, en dikkatli olunması gereken zaman da, bu dönemdir bence. kızgınken kelimeleri daha dikkatli seçmek, aşağılayan, hakaret içeren, kişiliğine yönelik sözler kullanmamak gerektiğini düşünüyorum. zaaflarından, takıntılarından ve komplekslerinden vurmaya çalışmak köprüleri yakmamıza yol açabilir.
5. AİLESİ: Elbetteki kimse kimsenin ailesinden durduk yerde nefret etmez. kendince muhakkak ki haklı gerekçeleri vardır. Ama onlar onun ailesi!!! ben en baştan bunu kabullendim. Adamı seviyorsan ve istiyorsan ailesine de katlanacaksın...Çünkü ailesine laf ettin mi senden kötüsü yoktur. Gelinsin ya, haklıyken haksız duruma düşersin. Ne mi yapıyorum. Asla ailesini karşıma almam. Hoşlanmadığım bir şey yapsalar da bire bir diyaloglara girmekten, yüz göz olmaktan kaçınırım. Hep mesafeli dururum. kandil, bayram, özel gün atlamam ben ısrar ederim hadi sizinkilere gidelim diye. Sevilen, düşünceli gelini oynarım
benim aklıma gelenler bunlar:)