192. Aptal çinli
Bir çinli, bir zenci ve Temel, ceplerindeki son paraları ile aldıkları şarabı sırayla içerek Kansas caddelerinde ilerlerken bir tabelaya rastlarlar: “Eleman aranıyor.” Zenci, tabelayı görünce heyecanlanır ve işe talip olmak üzere derhal dükkana girer. Dükkandaki adam, kendisine iş soran zenciye aşağılayıcı bir bakış fırlatır ve onu dükkandan çıkartırken: “Biz burada zencileri istemiyoruz!” diye bağırır. Zenci dostunun başarısız olması üzerine bu kez Çinli şansını denemeye karar verir. Ancak sonuç hemen hemen aynıdır: “Sarı derililere iş yok, defol!” Son olarak bizim Temel girer dükkana. Dükkan sahibi Temel’i görünce gülümser ve: “Tamam dostum, yarın saat yedide gel ve işe başla.” diyerek Temel’in omzunu sıvazlar. Üç arkadaş, sevinç içinde evlerine dönerler. Temel, sabah uyanmakta güçlük çekeceği için Çinli’den kendisini uyandırmasını rica eder ve heyecanla uykuya dalar. Zenci ve çinli, ırkçı dükkan sahibine bir oyun oynamaya karar verirler ve Temel uyurken, yüzünü kömürle simsiyah yaparlar. Ertesi sabah çinli, Temel’i tam zamanında uyandırır ve işe yollar. Dükkan sahibi karşısındaki siyah suratlı adamı görünce öfkeyle bağırır: “Defol bur’dan! Sana daha dün söyledim zencilere iş yok diye!” üzüntüyle dükkandan ayrılan Temel, rastladığı bir aynada kendini görünce şaşırır ve şöyle der: “Uyyyy! Aptal Çinliii!.. Yanluş adamı uyandırmuş daaa!..” (Müge Nalbantoğlu)
193. ıddia
Temel ile Dursun hararetli bir şekilde iddialaşırlar. Temel: “Ula Dursun ha pen pu pinanun catusundan pi pardak suya paluklama dalarum daa.” Dursun: “Nah dalarsun ula! ımkanu yoktur!” Vardır yoktur bir milyarına iddiaya girer kafadarlar. Temel gider bir bardak su getirir ve kaldırıma koyar. ”ıyi izle ula...” der, “... nasul dalacam hamsi cibi!” Dursun ise hala Temel’i umursamamakta, dalgasını geçmektedir. Temel çatıya çıkar, Dursun’a seslenir: ”Ula Dursun iyi izleyesun ha celeyrum!” Kendini boşluğa bırakır. Yere üç beş metre kala Dursun yerdeki bardağa bir tekme sallar: “Geber ula ipne Temel!..” (Kanat Gezgen)
194. Hasta Temel
Temel doktorun yanından çıkınca arkadaşı yanına gelip ne teşhis konulduğunu sorar. Temel, “Sus” işareti yaparak arkadaşının kulağına eğilir ve “Gizli şeker!” der. Arkadaşı; “Tamam da niye kulağıma eğilip söylüyorsun?” deyince, Temel: “Anlamayi misun? Gizli şeker!..” diye cevap verir.
195. Tut şunun ucunu...
Temel çımacı olmuş, ilk kez yurt dışına gitmişti. Gemi, Liverpool Limanı’na yanaşırken, Temel iskeledeki ıngiliz’e bağırdı: “tut şu halatı...” ıngiliz, bir şey anlamadı tabii. Temel, bir daha seslendi: “Ula tut şu halatı...” ıngiliz’de yine bir hareket yok. Sonunda Temel, ortaokuldaki ıngilizcesini denedi: “Do you speak English?” ıngiliz “Yes... Yes...” deyince, Temel bu kez öfkeyle bağırdı: “O zaman tut şu halatun ucuni da!..”
196. Temel’in hasreti
Temel reis, bir deniz kazasından sonra ıssız ve terkedilmiş bir adaya çıkar. Aradan uzun yıllar geçer. Bir gün adanın yakınlarında bir deniz kazası daha olur. Kazadan kurtulan genç ve güzel bir kız yüzerek Temel’in bulunduğu adaya çıkar. Temel koşar ve kıza yardım eder. Genç kız kendisine yardım eden Temel’e anlamlı anlamlı bakar ve güler: “Herhalde yıllardır hasret kaldığınız bir şeye kavuşacaksınız şimdi!..” Temel birden heyecanlanır ve sorar: “Uyy! Yoksa yanunda misir uni mi var?..”
197. Büyük yazar
Küçük Temel, ders çalışırken babasına sordu: “Baba, Orhan Kemal çimdur?” Babası, iç çekerek yanıtladı: “Buyük yazar idi, öldi...” Temel, gözlerini kırpıştırarak söylendi: “Üzüldum... Keşkem biraz ufak yazaydi...”
198. Temel’in rekoru
ıki karadenizli sohbet ediyorlar: “Bizum Temel, yüz metreyi 10 saniyenin altında koşayi...” Diğeri hemen itiraz etmiş: “Olmaz oyle şey! Ancak dünya rekortmeni bu kadar hızlı koşabilir!..” “Belki ama, bizum Temel kestirme bi yol biliy...”
199. Temel ve balık
Temel yurt dışında bir göl kenarında oturuyordu. Gölde avlanmak için, ruhsat gerek. Bir gün elinde olta, yem torbasıyla sahile doğru yürürken, bekçi yaklaşıp sordu: “Ruhsatınız var mı?” Temel yanıtladı: ”Paluk tutmayrum çi...” Görevli “Ama tutacaksınız?” Temel’den bir yanıt daha: “Pelçi tutarum, pelçim tutmam daa!..” Temel göle ulaştı. Kıyıya oturdu, oltaya yem taktı ve suya attı. Cebinden ruhsatı çıkardı: ”Şimdi tutayrum!..” (Fatma Demirdöven)
200. Aynen öyle oldu
Dursun, bir poker oyunu sırasında fazla heyecana dayanamamış ve kalp krizi geçirip ölmüştü. Karısına haber verme işini, yakın arkadaşı Temel’e yüklediler. Temel kapıyı çaldı, karşısına çıkan taze dul Fadime’ye:
- Ben kahveden, Dursun’un yanından celiyrum...
- Yoksa gene mi kumar oynayi?...
- Hee, oynaydi...
- Gene paralari verdi kumara değil mi?
- He, gene verdi...
- Gebersun oyleyse!
- He, o da oyle etti