Est. Rica ederim :*
Daha iyisindir, gün içinde ne güzel yorumlar, destekler gelmiş.
Senelerim gitti diye düşünme lütfen, her sene, her hayatımıza dokunan insan bizi biz yapan, bizi bize tanıtan şeyler. Neler istediğimizi, neler düşündüğümüzü, nereye kadar esnediğimizi ya da sınırlarımızın neler olduğunu tahlil etmemiz için geliyor ve gidiyorlar. Kalanlar bizimdir. :)
Gün boyu, girdim çıktım bakındım ancak cevaplayacak fırsatım da olmadı. Birazcık da konuyu dine kaydırma potansiyeli gördüm kendimde, kaçtım
Bu bahsettiğim tiple aramızda ne tarz konuşmalar geçti, hiç girmeyeyim, şu kadarını diyeyim: Adamlar o kadar tek(!) ki mizan olmuş günah-sevap tartıyorlar. Ben bu tarz bir kafa yapısına, ailem içinde şahit olmadım. Bir de öyle yerden eleştiriler aldım ki "Sen hoca torunusun, yakışmıyor" dendiğini işittim. İyi de arkadaşım, neye yakışmıyor, napmışım da yakışmamış?
Kendimi açık etmeyeyim, neresi, kaç yılları olduğu bende kalsın... Dedem 2 yabancı dili olan bir imamdı ve evinin antresi kütüphaneydi. Biz odalara koca bir kitaplık içinden girerek geçerdik. Hatırlarım çocukken, ikindi çayına ne zaman gitsek, çardakta mutlaka yabancı çiftler, aileler vb oturuyor olurdu, güleç bir muhabbet dönerdi. Camiyi gezmeye gelen turistleri çaya davet eder sohbet ederlerdi, annemler bekarken de hep bu şekildeymiş...
Dedem vefat ettiğinde, 5-6 ay boyunca eve gelenin ayağı kesilmedi.
Ki kaç sene sonra bile öğrenip, Avusturalya'dan, İngiltere'den, Hollandası, Finlandiya'sından insanlar geldi.
Ben böyle bir aile içinde, bu anlayışı görmüşüm; neyin kime yakıştığını, kimin neyin hesabını nasıl vereceğini sorgulayacaklarına, kendilerine, cenazemde kimler sorulduğunda kalpten "Helal olsun" diyebilir diye düşünsünler.
İnsanları cismine, ismine göre yargıla, kır, parmakla göster, aşağıla... Sonra da "En gerçehhh en doğruu benim" diye gez. Bırak yav.
(İyi ki az konuştum

)