Kadınlarda eğitim seviyesi ve zeka arttıkça potansiyel eş adayı sayısında ciddi bir azalma yaşanıyor zira zirvedeki kadın için başarılı, güçlü yani bize denk diyebileceğimiz azınlıktaki o erkekler bile genelde kendilerinden birkaç basamak altta bir kadın istiyor. Zeki kadının toplumda tehlike olarak görülmesi ciddi bir problem. Bu yalnızca eğitim seviyesiyle de alakalı değil, kendini iyi ifade edebilen hakkını savunabilen, belli bir kültür seviyesindeki kadın "kafa ütüler bu ya" diyerek eleniyor hâlbuki esas sebep bilinçaltındaki "ben bu kadına yetemem" korkusu ve aşağılık kompleksi.
Geçen gün bir sohbette erkek hâkim bir arkadaşım: "ben şahsen meslekten birini ya da çok akıllı kadını istemem, biz kadın hâkim savcılar kadar güç zehirlenmesi yaşamıyoruz. Benim için en önemli kriter güzellik. Meslek olarak da öğretmen olsa iyi olur ya da hiç çalışmasın evde çocuklara baksın huzur versin ben eve bakarım." dedi mesela.
Hepsi böyle mi? Tabii ki hayır ama geneli böyle. Çok eğitimli adam bile toplumda asırlardır süregelmiş o ataerkil düşüncelerden bir parçayı illa ki genetiğinde taşıyor. Bir yanı "kadın dediğin çok akıllı olmaz ki idare edebilesin" diye fısıldıyor.
Kadındaki zekayı, eğitim seviyesini tehdit olarak görmeyen ona saygı duyan hatta bunu çekici bulan erkekler de var ama toplumda bu kadar bilinçli, sağlıklı yetiştirilmiş erkek sayısı çok az ve geneli de kapılmış. Denk gelmek zor, biraz da nasip işi bu işler. Kendinizi hiç üzmeyin, bu sizinle alakalı bir sorun değil. Potansiyel eş adayı seçeneğiniz az. Eğitimlisini bulsan huyu bozuk çıkıyor, huyu iyi olsa ailesi arızalı çıkıyor. Erkekte dört dörtlük diye bir şey bence yok. Hep bir tarafları tolere etmek lazım. Ee eğitimli, ayakları üzerinde duran kadın çok değil 25'ten sonra zaten fikirleri de oturmaya başladığı için kimseye eyvallahı olmuyor, bu saygısızlıkları çekmiyor. Çekmemeli de zaten.
Bence akışa bırakın, insanız fıtratımız gereği aile kurmak çocuk sahibi olmak istiyoruz ve kadınlar olarak duygusal durumumuz da stabil olmadığı için bu istekler bazen umutsuzlukla birleşip korku veriyor. Geç mi kalıyorum, hiç mutlu olamayacak mıyım hissi hayatı zehir ediyor. Toplumsal baskı da cabası. Hiç umurumda olmaz elalemin ne dediği diyoruz ama o elalem her zaman 3. kişiler olmuyor. Bizim iç sesimiz oluyor, evet çok akıllı mantıklı biri olsak bile zira belli bir kültürün toplumsal yapının içine doğduk:) Kendimizi tamamen izole etmek mümkün değil. Bir de evet evlilik, aşk diye bir şey bu hayatta var lakin illa bizi bulmak zorunda mı? Değil. Olursa olur, olmazsa da dünyanın sonu değil biraz bakış açısını değiştirmek lazım.
Bir psikoloğun konuşmasından notlar almışım, hoşuma gitmişti. Faydası olacağını düşünüyorum.
"30 yaş hayatın sonu değil çok genç bir yaş daha yeni başlıyorsunuz. Kimse de hayatınızın fırsatı ya sa son şansınız değil. İçinize sinmeyen bir şeyler varsa içinizin bir bildiği vardır. İçinizdeki sese güvenin "Sen kimseyi beğenmiyorsun, yalnız kalacaksın ilerde bunu da bulamayacaksın, yaşın geçiyor" sözlerini vesveselerini duymayın. Toplumsal baskı esas isteklerinizi susturmaya çalışır. İçinizdeki ne istediğini bilen, bazen memnuniyetsiz olan o ses sizi yalnızlığa sürüklemeye çalışmıyor, hakkı olanı istiyor. Doğruya yönlendirmeye çalışıyor yeter ki acele etmeyin. Yalnızlıktan korkmayın, korku insana en büyük hataları yaptırır. İçsel tereddütünüz ufak mevzularla kendini gösterir. Bıyığını sevmedim, dişi yamuk, ses tonu şöyle konuşması böyle dersiniz. Farkında olmadan hissettiğiniz o esas eksikliği tanımlayamadığınız için mazeret bulursunuz çünkü çevreniz sizden açıklama bekler. Nesini beğenmiyorsun? diye sorar karşınızdakini koşulsuz kabul etmek zorunda olan müşkül bir vaziyetteymişsiniz gibi.
Mesele ruhsal uyumun olmamasıdır. İlişkiler söz konusu olduğunda her şeyi mantıkla açıklayamazsınız. Biri vardır her şeyi düzgün gözükür, kibardır mantıklıdır ama konuşurken için daralır zaman geçmez. Bu bir rezonans eksikliğidir. Bazen de biriyle ilk tanışmadan itibaren her şey su gibi akar bu da duygusal rezonansın varlığına işaret eder. Rezonansın fiziksel çekimle ilgisi yoktur, derin bağ kurmakla ilgilidir. Ruhumuz bu bağın özlemini çeker. Bu bağ da bizim için "makul" görünen herkesle kurulmaz. Herkesin ilişkisi var bende ne sıkıntı var da olmuyor yürümüyor dediğiniz yerde hatalarınız varsa elbette dikkat edin fakat çoğu ilişki de özenilecek ve sağlıklı dinamikler üzerine kurulu, hayalinizdeki yahut size gösterildiği gibi değil. Bunun bilincinde olun"