İnsan Kalmak

Çünkü bilim ilerledikçe imkanlar arttı ve denemenin sabretmekten daha iyi bir seçenek olduğu kanısı hakim oldu. Seçeneklerimiz öyle arttı ve zaman öylesine hızlandı ki, insanlar artık bilinmeyenlerin ardındaki erdemleri kutsamak yerine yaşamın kendisini kutsamaya yöneldiler. Açıkçası ben bunu tek başına daha sağlıklı bir yönelim olarak görüyorum.
Vazgeçmeyi bilmek de bir erdemdir. En azından bir takıntı deneyimlemiş insanlar bunu anlarlar.
Karşılıksızca öylesine tutkulu sevmenin ardındaki nedir? Bunu da soralım öyleyse kendimize. Hırstır, ihtirastır, benliğimize dair bir kavgadır. Bir ispat kavgasıdır, bir sevilme, kabul görme uktesidir. Şimdi bu uğurda ömür geçirmek çok mu saygıdeğerdir?
Bir tutkunun peşinden gitmek, bir yarayı kaşımak kadar zevkli ve zararlıdır. Bir süre kaşırsınız, canınız iyice yandığında kanlar içinde ara verirsiniz. O yangı hissinden sessizce haz alarak uyuşmasını beklersiniz. Bir süre geçer ve yara kendini hatırlatır, tekrar kaşırsınız. Yanlış olduğunu çok iyi bildiğiniz halde kaşımaktan aldığınız haz uğruna, içten içe, yara hiç kapanmasın istersiniz.
Günümüzde insanlar bu takıntılı insan durumuna düşmekten öylesi utanıyorlar ki bu "vazgeçebilme şarkıları"nı ne kadar yüksek sesle söyleseler az geliyor. Hangisi daha acıklı dersiniz?

Keşke takıntılı insan durumuna dusseler. Birini kendinden vazgecebilecek kadar sevseler. İnsanlar bu kadar sevmeye usenir oldu. Bir sonrakine ulaşmak çok kolay çünkü.
Erdemli vazgeçiş olmuyor pek. Her seferinde yeni yara açmaktan çekinen yok denecek kadar az. Kanamayan ufak tefek ciziklerle hayatına devam ediyor insanlar

Tıpkı eskiden mahallede büyüyen sokakta oynayan, yaralı çocukla, bugün apartmanda servisiyle okula giden çocuk gibi..
Birinin yaraları derin ama çocukluğu dibine kadar yaşıyor. Diğeri hafif yaralı, ama hayatı tatsız tuzsuz :)
 
Çünkü bilim ilerledikçe imkanlar arttı ve denemenin sabretmekten daha iyi bir seçenek olduğu kanısı hakim oldu. Seçeneklerimiz öyle arttı ve zaman öylesine hızlandı ki, insanlar artık bilinmeyenlerin ardındaki erdemleri kutsamak yerine yaşamın kendisini kutsamaya yöneldiler. Açıkçası ben bunu tek başına daha sağlıklı bir yönelim olarak görüyorum.
Vazgeçmeyi bilmek de bir erdemdir. En azından bir takıntı deneyimlemiş insanlar bunu anlarlar.
Karşılıksızca öylesine tutkulu sevmenin ardındaki nedir? Bunu da soralım öyleyse kendimize. Hırstır, ihtirastır, benliğimize dair bir kavgadır. Bir ispat kavgasıdır, bir sevilme, kabul görme uktesidir. Şimdi bu uğurda ömür geçirmek çok mu saygıdeğerdir?
Bir tutkunun peşinden gitmek, bir yarayı kaşımak kadar zevkli ve zararlıdır. Bir süre kaşırsınız, canınız iyice yandığında kanlar içinde ara verirsiniz. O yangı hissinden sessizce haz alarak uyuşmasını beklersiniz. Bir süre geçer ve yara kendini hatırlatır, tekrar kaşırsınız. Yanlış olduğunu çok iyi bildiğiniz halde kaşımaktan aldığınız haz uğruna, içten içe, yara hiç kapanmasın istersiniz.
Günümüzde insanlar bu takıntılı insan durumuna düşmekten öylesine utanıyorlar ki bu "vazgeçebilme şarkıları"nı ne kadar yüksek sesle söyleseler az geliyor. Hangisi daha acıklı dersiniz?
Karşılıksız sevmek ve reddedilmek bunları iyi biliyorum. Deneyimledim.
Şimdi o kendi hayatında mutlu mesut Allah daha da mutlu etsin. Çünkü herkes hakeder mutlu olmayı. Unutamama meselesine gelince bu tür durumlarda bir süre sonra kişinin önemi kalmıyor hala diri olan duygu insanı yoruyor. İsterse dünyanın en kötü adamı bile olsun kimse için aman elimi sallasam ellisi ben en iyisine layıgım demekten geri durmaya çalışıyorum. Çünkü insanın iç sesi şunu söylüyor.
"Pardon sen kimsin"?
 
Her zamanın şüphesiz kendisine has problemleri vardır. Ama şu an içinde bulunduğumuz durum da değil çıkmaz.
Başyapıt filmlerden Fight Club filminde bir diyalog geçer. Brad Pitt uçakta yeni tanıştığı ve iyi iletişim kurduğu bir adama yolculuk sonunda günümüzü özetleyen bir cümle kurar.
"Sen tanıdığım en iyi 'tek' kullanımlık arkadaşsın"...
İşte özü kullanımlık o nedenle değersiz çünkü benzeri var, devamı var olmasada olur rahatlığı şimdi sen beni iyi tanısan ne olur, kötü tanısan ne olur sana burada kendimi ifade ettiğim kadar değilmi!yarın herkes işinde gücünde unutulur gider bu muhabbetler ama dostların ve ailen gerçek olandır sana kıymetli!! o nedenle bir çoğu rahat kırılmış,üzülmüş kimin umrunda tanımıyorum ki düşüncesinde...diyeceksin ki şimdi ne alaka konun özünde bu insanlar yüz yüze konuşmayı unuttu mimikler bakışlar nedir halden anlamak nedir hepten unutuldu misal bu bayram karşı komşum bayramımı mesajla kutladı sanallığın bu kadarı dedim ve sustum......
 
Keşke takıntılı insan durumuna dusseler. Birini kendinden vazgecebilecek kadar sevseler. İnsanlar bu kadar sevmeye usenir oldu. Bir sonrakine ulaşmak çok kolay çünkü.
Erdemli vazgeçiş olmuyor pek. Her seferinde yeni yara açmaktan çekinen yok denecek kadar az. Kanamayan ufak tefek ciziklerle hayatına devam ediyor insanlar

Tıpkı eskiden mahallede büyüyen sokakta oynayan, yaralı çocukla, bugün apartmanda servisiyle okula giden çocuk gibi..
Birinin yaraları derin ama çocukluğu dibine kadar yaşıyor. Diğeri hafif yaralı, ama hayatı tatsız tuzsuz :)
Mahallede büyüyen çocuğun evinde playstation olsaydı sokakta oynamakta ısrar eder miydi?
Kendinden vazgeçebilecek kadar sevenler(!) de var efendim: "Ya benimsin ya kara toprağın" sözünü icat edenler de onların arasından çıkmış olmalı. İnsan bir başkası için kendinden vazgeçiyorsa bu sevmek midir? Bu sağlıklı bir duygu mudur? Sevmek, birlikte üretme gücü bulmaktır benim için. Sevgi yaşam sevincidir, umuttur, neşedir, hoşgörüdür. Bir başkasından karşılık beklemeden onun iyiliğini istemektir, ama kendi iyiliğini istemeden olur mu?
Zarar görmediği ve zarar vermediği sürece tüm enerjisini bir başkasına sunabilir insan. İnsanlar kendi iyiliklerini de gözetiyorlarsa sağlıklı davranıyorlar demektir.
Gece gece aklıma geldi, bilmeyen varsa bir dinlesin :)

 
İşte özü kullanımlık o nedenle değersiz çünkü benzeri var, devamı var olmasada olur rahatlığı şimdi sen beni iyi tanısan ne olur, kötü tanısan ne olur sana burada kendimi ifade ettiğim kadar değilmi!yarın herkes işinde gücünde unutulur gider bu muhabbetler ama dostların ve ailen gerçek olandır sana kıymetli!! o nedenle bir çoğu rahat kırılmış,üzülmüş kimin umrunda tanımıyorum ki düşüncesinde...diyeceksin ki şimdi ne alaka konun özünde bu insanlar yüz yüze konuşmayı unuttu mimikler bakışlar nedir halden anlamak nedir hepten unutuldu misal bu bayram karşı komşum bayramımı mesajla kutladı sanallığın bu kadarı dedim ve sustum......
Ben mutlu oluyorum siz cevap yazdıkça hepimiz içsel olarak yalnızlık çekiyoruz. Zahiren görünen kalabalık kuru kalabalık bir hükmü yok.
Ah ah ne diyor şair;
"Geleydin bir çay içimi sen çay dökeydin ben içimi"
 
Karşılıksız sevmek ve reddedilmek bunları iyi biliyorum. Deneyimledim.
Şimdi o kendi hayatında mutlu mesut Allah daha da mutlu etsin. Çünkü herkes hakeder mutlu olmayı. Unutamama meselesine gelince bu tür durumlarda bir süre sonra kişinin önemi kalmıyor hala diri olan duygu insanı yoruyor. İsterse dünyanın en kötü adamı bile olsun kimse için aman elimi sallasam ellisi ben en iyisine layıgım demekten geri durmaya çalışıyorum. Çünkü insanın iç sesi şunu söylüyor.
"Pardon sen kimsin"?
En iyisine layığım derken insanı "ürün" gibi değerlendiriyorsunuz çünkü. İnsanın en iyisi yoktur, her insan biricikliği ile değerlidir. İnsanın "arkadaşlığı size en uygun olanı" vardır, "sizin bazı duygularınızı anlamayanı" vardır, "eğlencelisi" vardır, "mahzun"u vardır, vardır da vardır...
Siz, sadece sizsiniz. Ne zaman biteceği hakkında hiçbir fikrinizin olmadığı bir ömrünüz var. Onu nasıl değerlendireceğiniz ise size kalmış. Buruk bir sonun içsel hakimiyeti gittiği yere kadar gitsin de diyebilirsiniz. Bu sonu kişisel arşivinize kaldırıp yaşamın başka yüzlerine daha dikkatle de bakabilirsiniz.
 
Ben mutlu oluyorum siz cevap yazdıkça hepimiz içsel olarak yalnızlık çekiyoruz. Zahiren görünen kalabalık kuru kalabalık bir hükmü yok.
Ah ah ne diyor şair;
"Geleydin bir çay içimi sen çay dökeydin ben içimi"
Aynen öyle kuru kalabalık...
 
En iyisine layığım derken insanı "ürün" gibi değerlendiriyorsunuz çünkü. İnsanın en iyisi yoktur, her insan biricikliği ile değerlidir. İnsanın "arkadaşlığı size en uygun olanı" vardır, "sizin bazı duygularınızı anlamayanı" vardır, "eğlencelisi" vardır, "mahzun"u vardır, vardır da vardır...
Siz, sadece sizsiniz. Ne zaman biteceği hakkında hiçbir fikrinizin olmadığı bir ömrünüz var. Onu nasıl değerlendireceğiniz ise size kalmış. Buruk bir sonun içsel hakimiyeti gittiği yere kadar gitsin de diyebilirsiniz. Bu sonu kişisel arşivinize kaldırıp yaşamın başka yüzlerine daha dikkatle de bakabilirsiniz.
İşte bu ürün olarak bakma kültürden geliyor. Az evvel bir başka yorumunuzda ya benimsin ya kara toprağın başlıklı sevgilerden bahsetmişsiniz. Bu da arsız sevme kültüründen geliyor. Ömrümün ne zaman biteceği bunu bilmiyorum evet ama yaşam öğrenme yolculuğu ve bazı konular kolay ögrenilmiyor. Ve kalp akıl tıpkı çay gibi demini almadan yeni deneyimlere izin vermiyor. Tek dileğim unutulması gerekenleri unutup hatırlanması gerekenleri hatırlamak.
 
Back
X