Kardeş ilişkileri

isabel

Kuzey Ege
Yönetici
Super Moderator
Anneler Kulübü
6 Mart 2012
17.731
27.831
48
kardes-sevgisi-1.jpg


Her anne-baba için çocukları, hayatlarındaki en önemli ve yerleri bir başkası ile doldurulamayacak kadar özel varlıklardır. Aynı şekilde çocuk için de anne-babası öyledir. Fakat çocuğun eğer kardeşi varsa onlar da neredeyse ebeveynleri kadar önemli ve özeldir. Her ne kadar çocuklar kardeşleri ile anlaşamasalar da, biribirlerini kıskansalar da, şiddet içeren kavgalarda bulunsalar da bu durum böyledir. Çünkü onlar “aile” denen bir bağ ile birbirlerine bağlıdırlar.

Kardeşlerin birbiri ile ilişkisinde çocuğun dünyaya geliş sırası, yaşı, cinsiyeti gibi faktörler etkili olabilimektedir. Ancak en önemli faktör anne-baba tutumudur.

Konuyu dünyaya geliş sıralaması açısından ele alacak olursak; “büyük çocuk” kardeşi olana kadar ailenin tek çocuğudur, ilk göz ağrısıdır. Anne-babası sadece ona aittir. Ancak yeni kardeşin gelişi ile birlikte anne-babasını paylaşmak zorunda kalmıştır. Ebeveynin gözündeki yerinin ve değerinin sarsılacağından korkmakta ve zaman zaman onların hoşuna gitmeyecek davranışlar sergileyerek bunu test etmeye çalışmaktadır. Bir taraftan da kardeşlerinden önce dünyaya gelmiş olmanın bir takım ayrıcalıklarını da yaşamaktadır. Ona zorla olmamak koşuluyla kardeşleri ile ilgili sorumluluklar verilmesi, kardeşlerine rağmen onunla da birebir vakit geçirilmesi çocuğun ruh sağlığı açısından gereklidir. Hepsinden önemlisi, onun kardeşlerinin büyüğü olmasına rağmen bizim küçüğümüz, olduğunu unutmamamız ve yaşından olgun davranmasını beklemememizdir.

“Ortanca çocuk”, onun durumu diğer kardeşlerine göre biraz daha zordur. Çünkü kendisini büyük kardeşi ile kıyasayarak yetersiz hissedebilir. Küçük kardeşe gösterilen ilgi ve özen yüzünden de değersizlik duyguları yaşayabilir. Bu değersizlik ve yetersizlik duygularından dolayı herkesle yarış içerisine girebilir. Ebeveynlerin onu olduğu gibi kabullendiklerini ve her koşulda seveceklerini ortanca çocuğa hissettirmeleri çocuk açısından iyi olacaktır. Ona da aile içerisinde bir takım sorumluluklar verilmesi, başarılı olacağı ortamlar oluşturulması sağlıklı gelişmesine yardımcı olur.

“Küçük çocuk”, ailenin ilgi odağıdır. O ne kadar büyüse de hep küçük kalır. Bu ilk bakışta iyi bir şey gibi görünse de sanıldığı kadar iyi değildir. Çünkü hem onun benmerkezci davranışlar geliştirmesine, hem de kendini büyük kardeşleri ile kıyaslayıp yetersizlik duyguları içerisine girmesine neden olur. Ailenin üzerine düşen en büyük görev, onun büyümesine izin vermektir. O ailenin en küçüğü olsa bile girdiği ortamlarda diğer çocuklardan herhangi biri olacaktır. O ortamlarda ailesinin kendisine davrandığı gibi davranılmadığında ise uyumsuz davranışlar göstererek hırçınlaşması ya da kendine güvenmeyerek içine kapanması olasıdır.

“Tek çocuk” genellikle bir tercih meselesidir. Ancak bazı durumlarda bir takım zorluklar (annenin yaşının fazla olması, maddi sıkıntılar, engelli çocuğa sahip olma…) nedeniyle şartlar gereği de olabilir. Tek çocuğun avantajı daha iyi yaşam şartlarına ve eğitim olanaklarına sahip olmasıdır. Dezavantajı ise kardeşleri olmadığı için diğer çocuklara oranla daha az deneyim ve oyun şansına sahip olmasıdır. Ancak artık anaokulları sayesinde bu ihtiyaç kısmen de olsa karşılanmaktadır. Diğer bir dezavantajı ise anne-babanın tüm ilgisi sürekli tek bir çocuğun üzerinde olduğu için bazen farkında olmadan aşırı koruyucu davranabilirler, çocuğun bir çok ihtiyacını kendileri karşılarlar, sürekli şartları çocuğa uydurmaya çalışırlar, tek çocuk olduğu için toleranslı davranabilirler. Oysa bu davranışlar çocuğun kendini ifade etmesine ve özgüveninin gelişmesine sınırlamalar getirebilir. Çocuk sürekli idare edilmeye alışmışsa başkalarından da onu bekler, idare edilmediğinde ise oyunlara alınmaz ya da kendisi katılmaz. Şartlara uyum sağlamak yerine şartların kendisine uymasını ister. Bunlar sosyal ilişkilerinde zorluklar yaşamasına neden olur. Fakat ebeveynler yeri geldiğinde çocuk ile ilişkilerine dışarıdan bakıp ve kendilerini çocuk gelişimi konusunda bilinçlendirip hatalarını düzelttiği takdirde bu tür durumlar sıkıntı olmaktan çıkar.

“İkiz çocuklar” genelde sürpriz durumlardır. Anne aynı anda iki çocuğa birden yetmeye çalıştığı için zor bir durumdur. Çocuklar daha doğduğu andan itibaren temel sevgi kaynağını (anne) bölüşmek zorundadırlar. Diğer taraftan çocuklar birbirleri ile arkadaş olarak büyüyecekleri için güzeldir de. Burada ailenin dikkat etmesi gereken, ikiz olsalar dahi herbirinin ayrı bir birey olduğunu unutmamak gerektiğidir. Sürekli takım olarak giyindirmek, onlardan bahsederken isimlerini kullanmak yerine “ikizler” diye bahsetmek, sürekli aynı ortamlara sokup aynı ilgilere yönlendirmek çocuklar açısından çok sağlıklı değildir. Çünkü kendi bireyselliklerinin farkına varmaları zorlaşabilir. İleride ayrı ortamlarda bulunmak zorunda kaldıklarında tek başlarına kendilerini güvensiz hissedebilirler. Bir diğer sakıncalı tarafı ise sürekli kenilerini birbirleri ile kıyaslarlar ve yetersizlik duyguları geliştirebilirler. Bu yüzden herbirini kendi ilgilerine göre yönlendirmek, aynı arkadaşların yanı sıra farklı arkadaş çevrelerine de katılmalarını sağlamak iyi olabilir.

Konuya cinsiyet açısından yaklaşırsak; “çok kız kardeş arasındaki tek erkek çocuk ya da çok erkek kardeş arasındaki tek kız çocuk” durumlarında ise genelde tek olana daha fazla ilgi gösterilir. Tek olan çocuk kendisini diğer kardeşlerinden üstün görebilir ve diğerleri üzerinde baskı uygulayabilir. Ya da tam tersi diğer çocuklar birlik olup tek olanı ezebilirler. Ebeveynler her iki durum karşısında da dikkatli olmalıdır.

Çocukların yaşları ve gelişim dönemlerinin birbirine yakın olması, birlikte vakit geçirme ve oynama açısından iyidir. Ancak yaş farkı azaldıkça ihtiyaçların niteliği benzerlik gösterdiğinden kaynakları paylaşmak çocuklara zor da gelir. Bu nedenle yaş farkı azaldıkça kıskançlık durumlarının daha fazla görülmesi olasıdır.

Yukarıda bahsettiğimiz faktörlerin her biri çocuğun kardeşleri ile arasındaki ilişkide değişik oranlarda belirleyici olmaktadır. Fakat anne-baba tutumu bunların hepsinden daha belirleyicidir. Anne-baba tutumu, ebeveynlerin deneyimsiz olması, çocuğun doğduğu döneme özgü anne-babanın bireysel ya da kendi aralarında problemlerinin olması, çocuğun beklenmeyen bir bebek olması ya da ailenin istediği cinsiyette olmaması… stres yaratan çeşitli faktörlerden etkilenebilir.

Çocuk sağlıklı ebeveyn tutumları ile yetiştirildiği takdirde ailedeki sıralaması, yaşı ya da cinsiyeti kardeşleri ile olan ilişkisinde ikincil öneme sahip olur. Ebeveynler çocuklarını kendileri yetiştirmelerine rağmen her birinin farklı olabileceğini unutmamalı ve çocuklara davranışlarında onların bireysel özelliklerini de göz önünde bulundurmalıdırlar.

Psikolog Canan Cantürk
 
X