DR. ENDER SARAC IN MAMALARLA VE 0-2 YAŞ ARASI BESLENMEYLE İLGİLİ RÖPORTAJINI PAYLAŞAYIM CANLARIM;
Dr. Ender Saraçı uzun yıllardır şahsen tanırım. Ender Bey, sağlık alanındaki gelişmeleri çok yakından takip eden, doğal tıbba, bitkilerden gelen şifaya inanan, yaptığı işi ciddiye alan, halkın nabzını çok iyi tutabilen ve herşeyden önemlisi tüm popülerliğine rağmen tevazu sahibi olan, çok değerli bir doktor. Bu yüzden Ender Beyin altına imzasını attığı her projeye inanır, güven duyarım.
Gelen bir davet üzerine, SMA bebek mamalarının uzun bir aradan sonra tekrar Türkiye pazarına girişini blogger annelere duyurmak üzere, Dr. Ender Saraçın ev sahipliğinde organize edilen bir etkinliğe katıldım dün öğlen. Konu bebek maması gibi destekliyor görünmek istemediğim, hassas bir konu olduğu halde, sırf Ender Saraçın bu konudaki değerlendirmelerini dinlemek üzere koş koşa gittim. Çok da iyi yapmışım, zira harika bir bahar havasında, cennet gibi bir bahçede, dost annelerle birlikte, Ender Saraçtan 0-2 yaş bebek beslenmesiyle ilgili son derece önemli bilgiler edindim, sağlıklı ve nefis lezzetler tattım.
0-2 yaş bebek beslenmesi ve SMA mamalarının ana başlığı oluşturduğu bu sohbetteki önemli bilgilere yer vermek istiyorum.
Obezitenin tohumları anne karnında atılıyor
Obezitenin bir numaralı nedeni anne, yani anne karnındaki beslenme. Annenin beyaz un, beyaz şeker, patates kızartması, ketçap, mayonez, kola gibi yüksek glisemik indeksli gıdalarla beslenmesi çocuğun o minnacık, tırnak ucu kadar pankreasını mahvediyor, bozuyor ve çocuk insüline duyarsızlaşıyor çok kısa süre içinde. Ana rahminde bir çok hormonu bozulmuş ve obez olarak doğuyor.
Türk kadınında anne sütü artık yetersiz. Çalışma hayatı, kötü beslenme, özellikle de stres ve organik beslenmenin kaybolması gibi bir çok nedenden dolayı annelerin sütü gitti, hakikaten çocuğunu 2 sene doyurucu emziren anne az.
Çocuk doktorlarının da önerisi ile bebeklere erkenden mama veriliyor. Fakat bu mamalara şeker eklenmiş, yani tatlandırılmış. O zaman ne oluyor? Çocuk hayatı boyunca ıspanak, pırasa, kereviz, bamya, sebze, zeytinyağlı yemek, sebze çorbası, bakliyat gibi şifalı maddelerin hiçbirini yemiyor, ölseniz çocuğa yediremiyorsunuz. Çünkü dildeki tat reseptörleri gelişim aşamasındayken çocuğa bol miktarda tatlı ve tuzlu verildiği zaman, çocuk diğer tatları yavan buluyor ve reddediyor. Dildeki tat reseptörlerinden tatlı reseptörleri daha çok gelişiyor, ona duyarlılık oluyor ve çocuk tatlı olmayan herşeyi reddediyor. O yüzden ıspanak yemiyor, o yüzden bir balık ızgara yemiyor, o yüzden çocuk bir takım faydalı şeyleri yemiyor. Buna çok dikkat etmek lazım.
0-2 yaş arası, çok önemli, çocukların yağ hücrelerinin sayısının belirlendiği dönemdir. 2 yaşından sonra çocukların yağ hücrelerinin sayısı artmaz, sabitlenir. Boyumuzun 18 yaşında artık sabitlenmesi gibi. 2 yaşına kadar yağ hücrelerinin sayısı artar, 2 yaşından sonra artmaz ama hücreler 60 misline kadar büyüyebilir. O nedenle 0-2 arasındaki çocuklara beyaz un ve beyaz şeker, şekerli ek gıdalar, şekerli meşrubatlar, patates kızartmaları gibi glisemik indeksi yüksek gıdalar vermek bir hainliktir. Aynen şunu demektir: Sevgili çocuğum, ben seni hiç sevmiyorum, senden nefret ediyorum, bir an önce senin hastalanmanı, şeker hastası olmanı, obez olmanı, kolesterol sorunu yaşamanı, damarlarının bozulmasını istiyorum. O nedenle de sana şeker eklenmiş gıdalar, yanlış mamalar, patates kızartmaları, kolalı içecekler, şekerli meşrubatlar veriyorum çünkü ben seni seviyor gibi görünüyorum ama aslında sana zarar vermek istiyorum. İşte bu yüzden 0-2 yaş arası çocukların yağ hücre sayısının artırılmaması için tüm anneler son derece dikkatli olmalı.
Hep bebekler çok gelişsin istiyoruz, hemen tombiş olsun istiyoruz, bu aslında hiç de iyi bir şey değil. 0-2 yaş arasında veya sonrasında bebek aşırı tombik oluyorsa bu gelecekte şeker hastası, tansiyon hastası, kolesterolü yüksek olan obez bir insanın ön işaretidir. O yüzden bebeğin persantilinde boyunun daha uzun olmasına gayret etmek gerek, ama kilo perstantilinde de %70ler, %80ler, 85lerde gitmesi daha iyi. Boy persantili 90-95 olursa fevkalade iyi. Uzun boylu, gelişmiş bir bebek oluyor ama bizde maalesef boy persantili daha geride giderken kilo persantili daha önde gidiyor, bu iyi bir şey değil. O yüzden artık doktorlar boy persantilini daha çok önemsiyor son dönemlerde.
Protein özellikle Türk toplumunda en büyük sorun. Çünkü Türk toplumu uzun yıllar protein eksikliği ile yaşadı. Hep bebeğin eline ekmek verildi, hamurişi verildi, börek verildi, pilav verildi, makarna verildi, patates verildi, bebekler karbonhidratla beslendi. Ama daha zeki olmak için, daha sıkı, daha adaleli olmak için, bağışıklık sisteminin çalışması için yeterince protein şart.
Anne sütü yerine bebeğe verilen mamaya, şeker ve lezzet unsurunu artırıcı suni şeyler karıştığı zaman iş değişiyor. O zaman glisemik indeks yükseliyor. O mama ne kadar sağlıklı burada bir soru işareti var. Tabii ki çok güzel, verirsiniz, çocuk şapur şupur yer, çünkü tatlıdır. Ondan sonra o çocuğa ömür boyu pırasa, ıspanak, pazı, semizotu, ızgara balık yedirmek için ağlar durursunuz. Buna çok dikkat etmek lazım.
Şeker ya da suni tatlandırıcılar yerine agave nektarı ya da hurma suyu
Dr. Ender Saraça göre çocuklara büyük hainlik yapıyoruz. Küçücük çocuklar suni tatlandırıcılı bir sürü meşrubatlar içiyorlar, bu hiç hayırlı birşey değil. Çünkü bunların Alzeimer yaptığına, insulin direnci oluşturduğuna dair çok ciddi şüpheler var. Beyaz şeker zararlı diyorduk şimdi daha kötü bir şey orataya çıktı: mısır şurubu. Niçin bu kadar ucuzladı piyasadaki tatlılar, çünkü mısır şurubu girdi içlerine.
Şimdi artık doğal tatlandırıcılara dönüldü. Ender Saraçın araştırmalarına göre doğal tatlandırıcıların en iyisi agave ve hurma suyu. Agave, tekilanın yapıldığı kaktüse benzer bitkinin içerisindeki nektardan elde ediliyor, alkol yok içinde. Bir de Stevya var, fakat biraz bulanık yapıyor içecekleri, tadı da çok başarılı değil. Agave düşük glisemik indeksli, tadı da çok başarılı ama pahalı ve kısıtlı.
Hurma suyunun özelliği de glisemik indeksi 3te 1 oranında düşük olması, artı, içinde sakkaroz yok, yani şeker hastaları bile kontrollü olarak tüketebilir. Bir de potasyum, magnezyum, kalsiyum ve vitaminler var içinde. Hem enerji veriyor, besleyici, ama şişmanlatıcı değil. Hurma suyu marketlere girdi. Daha ekonomik. Özel bir hurma cinsinin özünden elde ediliyor, soğuk presleniyor. Çayda, kahvede, kekte, pastada, tatlılarda kullanılabiliyor. Bulanıklık yapmıyor, içine girdiği yemeklerin tadını bozmuyor, aynen beyaz şeker tadı veriyor. Hamileler, süt veren anneler kullanabilir. Anne sütünü artırıcı etkisi var. Okula giden çocuklarda sütü içine karıştırıp kullanabilirsiniz.
Eğer tatlandırıcı olarak bal kullanıyorsanız bal 40 dereceyi geçmemeli. Çok şifalı olan bal 40 dereceyi geçtiği zaman toksine dönüşüyor. Bunu bilmeyen bir çok kişi balı kaynatarak, kavurarak tatlılarda kullanıyor, kaynar sütün içine koyuyor. Bu yanlış bir şey. Bal büyük bir şifa kaynağıdır, doku yenileyici ama 40 dereceyi geçmeyecek, yani pişirmede kullanmayacaksınız. Ama hurma suyu ve agave ikisinde de kullanılabilir.
Pekmez de iyi. Bir tatlı kaşığı dut pekmezi ya da üzüm pekmezi iyi bir antioksidan. Keçiboynuzu pekmezi kadınlarda kansızlığa iyi geliyor, güç-kuvvet verir. İshal durumlarında, çok demir kaybedildiğinde, keçiboynuzu pekemzi ishali keserek büyük bir katkıda bulunur.
Süt ürünleri, yoğurt peynir de buna dahil, koyu siyah çay, artı eksi 20 dk demiri bağlar. Etli, mercimekli bir yemeğin üstüne koyu çay içmek iyi değil. Ama bunun tersine limon gibi C vitamini içiren şeyler ise demir emilimini artırıyor. Kiwi niye harika? Çünkü kiwide C vitamini ve demir bir arada.
Anne sütüyle hiçbir şey kıyaslanamaz
Ama tabii ki anne sütüyle hiçbir şey kıyaslanamaz. Anne sütü müthiş bir şey. Yenilen yemekler mucizevi bir şekilde süte dönüşüyor. Yani bunun taklidini bile yapmaya imkan yok. Anne sütü tatlı değildir, kendine özgü bir burukluğu, çok hafif bir tuzlu tadı vardır. Ama bebek ona bayılır. Çünkü bebeğin tat reseptörleri için o mükemmel bir tattır.
Bebek ishal olduğunda anne sütünün formülü değişir. Bebek ateşli olduğunda anne sütünün su oranı değişir. Bluetooth bağlantısına benzeyen müthiş bir kozmik bağlantı var anneyle bebek arasında. Daha once hep anne, anne deniliyordu ama, babanın bile ruh hali ve anne ve bebekle ilişkisi annenin sütünü ve bebeğin sağlığını etkiliyor. Daha sevgi dolu, eve daha iyi erkek enerjisini veren, daha şevkatli bir babayla büyüyen, babanın da desteğini, sıcaklığını hisseden bir bebekle baba arasında yakın frekanslı bir Bluetooth bağlatısı olduğuna inanıyor Ender Saraç.
SMA Bebek Mamaları
Dünyanın ilk bebek maması SMA, 1915 yılında üretilmiş.
İsmini İngilizcedeki Simulated Milk Adaptation ifadesinin baş harflerinden alıyor.
SMA 1915ten beri anne sütüne en yakın protein içeriğini hedefliyor, proteini büyümenin en önemli yapıtaşı olarak görüyor.
60lı yıllardan beri Türkiyede olan ama 90lı yıllardan itibaren piyasadan kaybolan bir mama. 90lı yıllarda çıkan bir kuraldan dolayı tüm bebek mamalarının sadece eczanede satılması gerektiği için, yönetimsel bir kararla SMA buradaki fabrikasını kapatmış ve tanıtım faaliyetlerini durdurmuş.
Anne sütünden başka hiçbir şeyde olmayan Alfa-laktalbumin ilk defa SMA ile bir bebek mamasının formülünde yer almış. SMA yöneticilerinin açıklamalarına göre Alfa-laktalbumini mamanın içine eklemek endüstriyel bir devrim aslında, çok önemli bir gelişme. Alfa-laktalbumin bebeğin ruh halini düzeltiyor, uyku düzenini olumlu etkiliyor. Bebeğin daha huzurlu ve sakin olması, zeka ve beyninin gelişmesi, sinir sisteminin gelişmesi, sağlıklı büyümesi için çok önemli.
Whey protein sütün içerisindeki en önemli, en kaliteli, hazmı en kolay protein. Whey protein bebeğin kendisinin sentezleyemeyeceği proteinlerden, bebek kendisi üretemiyor bunu. İçinde amino asitler var ve emilimi çok yüksektir. İdeal oran anne sütünde %50 ile %80 arasında değişiyor. Bebek mamalarında SMA ile birlilkte ilk defa whey protein oranında %65e kadar çıkılabildi, anne sütündeki orana bu kadar yaklaşmak da SMA devrim niteliğinde.
Alfa-laktalbumin aslında whey iceren her proteinde var. Buna inek sütü de dahil. Zaten alfa-laktalbuminin tanımı baskın whey proteini.
Anne sütündeki Alfa-laktalbumin oranı mucizevi olarak çok yüksek, hatta bebek ilk doğduğunda anneden doğum anında gelen sütün tamamı whey protein ve bebek bundan faydalanabilsin diye hemen doğum anında emzirme öneriliyor.
 
Ancak, whey içeren sütlerden Alfa-laktalbumini standart olarak ürettiğinizde ortalama 1,3 g/l üretilebiliyor. Sütün yada whey protein kaynağının içindeki alfa-laktalbumin oranını yüksek olarak alabilmek çok yüksek teknoloji gerektiriyor. SMA sırf bu whey proteini ve alfa-laktalbumin için bu yüksek teknolojiyi geliştirerek bu kadar yüksek oranda alfa-laktalbumini formülüne ekleyebilmiş.
Whey oranı %65i bulup formülüne bu kadar yüksek oranda alfa-laktalbumin ekleyen ilk mama olunca, Türkiyede tekrar tanıtım faaliyetlerine başlamış. Geçen sene hekim ve eczanelere yönelik başlayan tanıtım faaliyetlerinde rota şimdi annelere çevrilmiş.
SMAyı diğer mamalardan ayıran en önemli özelliklerden biri de içinde şeker ve tatlandırıcı olmaması. Nişasta içermiyor. İçinde bulunan karbonhidrat ise %100 laktoz.
SMAya bilinçli olarak prebiyotik ve probiyotikler eklenmemiş
Merak ettiğim bir konu olan prebiyotik ve probiyotikleri gündeme getirdim. SMAnın içinde bulunup bulunmadığını sordum. SMA Pazarlama Müdürü Kerem Özöskenden bu konuda şu bilgileri aldım:
Prebiyotik ve probiyotikler mama endüstrisinde ekleniyor. Hani o mavi kalkanlar vesaire hep oralardan geliyor, bağışıklığı güçlendirdiği söyleniyor. Ancak, SMA bilinçli olarak prebiyotik ve probiyotik eklemiyor, çünkü SMA gerçekten yararı kanıtlanmayan hiçbir maddeyi ürünlerine koymuyor.
ESPGHAN (Avrupa Pediatrik Beslenme, Gastroenteroloji ve Hepatoloji Derneği) hekimlerden oluşan bir kuruluş ve bebek beslenmesinde şu anda en üst otorite. Bebek mamalarını ve içeriklerini denetliyor, global olarak onay veriyor. ESPGHANın Şubat 2011de yayınladığı bir rapora göre mamaların içerisine giren prebiyotik ve probiyotikler zararlı değil, ama bunun bebek mamalarına eklenerek rutin olarak kullanılmasının yararı, özellikle de bağışıklığa olan yararı henüz kanıtlanmamış.
Kerem Beyden rica ettim, o da toplantı sonrasında benimle bu çalışmanın kısa bir özetini paylaştı:
Aslında içine şeker eklenmediği sürece bebeğin bağırsak florası zaten sağlıklı. İçine şeker eklendiği zaman probiyotik oluşumu bozuluyor. SMAda şeker bulunmuyor.
Bebeğe mama verirken biberonu sağ elle vermek
Gönül ister ki, her anne bebeğini kendi sütüyle beslesin, bebeler de kendi annelerinin sütüyle sağlıkla büyüsünler. Ben biraz inanç, biraz bilinç, biraz da çabayla her annenin bunu başaracağına inanıyorum. Ama şartların el vermediği, bebeğin mamayla beslenmesi gerektiği durumlar için Dr. Ender Saraçın çok güzel bir tavsiyesi var:
Ayurveda tıbbında doktor hastaya ilacı verirken sağ eliyle, dua ederek, pozitif enerji ile verir. Bu çok önemli. Mama hazırlanırken de mamanın tercihen anne tarafından ya da baba tarafından hazırlanması ve bebeğe sağ elle, sevgiyle, pozitif enerjiyle verilmesi de onu adeta kutsar, şifasını, enerjisini artırır. Sağ elimiz veren enerjidir, sol elimiz alan enerjidir. O nedenle biberonu sol elle vermeyin, sağ elle hafifçe çalkalayın, sağ elle karıştırın ve sağ elle verin. Alırken de sol elle alın. Biz mama verirken de orada sadece besin vermiyoruz, aynı zamanda kendi şifamızı veriyoruz. Şifa olsun, sana yarasın demek bile orada pozitif enerji akımı yaratır.
Düşünceler, İzlenimler
Dr. Ender Saraçın 0-2 yaş beslenmesiyle ilgili sözlerini dinledikçe kendi izlediğim yolun doğruluğunun teyit edilmesinden kendi adıma büyük mutluluk duydum. Bugüne kadar izlediğim sıfır tuz, sıfır beyaz şeker, sıfır beyaz un politikasının ne kadar da yerinde bir karar olduğunu kendi kulaklarımla duyup doğru bildiğim yolda devam etmek için motive oldum. Beyaz şekere alternatif olarak uzunca bir zamandır kullandığım agave nektarına göre daha hesaplı ve kolay erişilebilir bir seçenek olarak hurma suyunu öğrenmiş oldum.
Toplantının esas konusu olan bebek mamalarına geldiğimizde ise, sadece 3 ay anne sütü ile beslenebilmiş, sonrasında SMA ve inek sütü ile büyütülmüş biri olarak, mamalar için karışık hisler besliyorum. Bir yandan, nasılsa mamalar var diyerek doktorların ve annelerin emzirme konusunu sonuna kadar zorlamadığını düşünüyorum. Bir yandan da, gerçekten emzirmesi mümkün olmayan anneler ve sağlıkla büyümesi gereken bebekler için iyi ki mamalar var diyorum. Bebek mamalarının çok sıkı denetlenen bir kategori olduğunu biliyorum. En ucuz mama bile belirli kriterleri karşılamak zorunda. Ama bununla yetinmeyip daha iyisini yapmaya çalışan markalara da saygı duyuyorum. SMA da onlardan biri. Mümkün olanla yetinmeyip, o ana kadar mümkün olamayanın peşine düşerek bu uğurda yıllar süren araştırmalar, yatırımlar yapmış, yeni teknolojiler geliştirmiş. Sağlıklı büyüme için protein önemlidir diyerek yola çıkan SMA, yüksek protein, sıfır nişasta ve %100 laktoz içeriği ile faklılaşıyor. Bu noktada, keşke bir de organik olabilseydi diye geçirdim içimden. Böyle ileri teknolojiye sahip, büyük bir markanın neden organik ürünler çıkarmadığını sorduğum SMA Pazarlama Müdürü Kerem Özösken bazen herşeyin bir arada başarılmasının mümkün olamadığını söyledi. Umarım Nestle tarafından çok yakın zaman önce satınalınan ve kısa süre sonra yönetimi Pfizerden Nestleye geçecek olan SMA bu iddialı formülü organik olarak da sunabilmeyi hedefler.