- 5 Nisan 2011
- 2.114
- 990
- 163
Soru: Bir hadis-i şerifte, eşlerin arasını açmak ve yuva yıkmak şeytanın en sevdiği işler arasında zikrediliyor. Eşlerin, böyle bir tuzağa düşmemeleri ve evliliklerini, Hak katında helallerin en çirkini olarak ifade edilen talakla noktalamamaları adına neler tavsiye edersiniz?
Cevap:Bütün şerli işlerin müsebbibi ve güzel işlerin tahripçisi şeytandır. Kur’ân-ı Kerim’de de,
فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ
“Şeytan onların batıl işlerini kendilerine süslü gösterdi.” (Nahl Sûresi, 16/63),
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَان
“Şeytan onlara vesvese verdi.” (Â’raf Sûresi, 7/20) vb. âyet-i kerimelerde olumsuz şeylerin şeytana izafe edildiğini görüyoruz.
Azılı ve Sinsi Düşman
Öte yandan Kur’an-ı Kerim’de, şeytanın “garûr” vasfıyla zikredildiğini görmekteyiz. Mesela Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
“Çok hilekâr şeytan sizi Allah hakkında (yanlış bilgi, yanlış inanç ve yanlış yaklaşımlarla) aldatmasın.”(Lokmân Sûresi, 31/33) Garûr kelimesi mübalağa kipinde olduğu için ‘çok aldatan’ demektir. Demek ki, şeytanın çok müthiş ve baş döndüren bir aldatması vardır. O, ademoğlunun niyet ve düşünceleri içine, sürekli, kendi çarpık düşünce, entrika ve hilelerini karıştırmak suretiyle onu yoldan çıkarmaya çalışır.
Başka bir âyet-i kerimede ise şeytan “hannâs” olarak nitelendiriliyor. Çünkü şeytan kerr ü fer yapan, yani geriye çekilip fırsatını bulduğunda saldırıya geçen, sûret-i haktan görünüp insana sağdan yaklaşan, yapılan kötü ve çirkin işleri güzel gösteren ve her fırsatta insanın ayağını kaydırmak isteyen sinsi bir varlıktır. Hz. Pir’in ifadesiyle şeytanın en önemli desiselerinden bir tanesi de, insana kendi mevcudiyetini inkâr ettirmesidir. Öyle ki insan kimi zaman tamamen şeytanın güdümüne girip onun dürtüleriyle hareket ettiği halde, sanki bütün bunları kendi başına yapıyormuş gibi, “ben düşündüm, ben karar verdim, ben planladım, ben yaptım” türü ifadelerle yaptığı her işin mimar ve banisi olarak kendini görür.
İnsan mahiyetine yerleştirilen nefis de şeytana santrallik vazifesi yapar. Kur’ân’ın beyanına göre insanın yakasını bırakmayan nefs-i emmâre, sürekli ona fenalığı emretmektedir. Bir misalle anlatacak olursak, şeytan sanki mors alfabesiyle kodlanmış kodlar gibi sürekli insan nefsine farklı kodlar gönderir. Nefis de bu kodları çözerek insana onları dikte eder. Bu durum karşısında insanoğlu da, ister şeytandan ister nefs-i emmâreden aldığı bu dürtülerle hareket ederek onlara ram olur ve pek çok münkerat irtikâp eder. İşte yuvanın yıkılması, çocukların aileden kopması ve neticede onların maddî-manevî perişan bir hale düşmesi de işlenen bu büyük günahlardan biridir.
Tahribatın Çapı
Soruda da dikkat çekildiği üzere, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem); şeytanın, eşlerin arasının açılması ve bir yuvanın yıkılmasına sevindiği kadar başka hiçbir şeye sevinmediğini ifade buyuruyor. Söz konusu hadis-i şerif şu şekildedir: “İblis tahtını su üzerine kurar. (Bu ifadeden şeytanların daha çok nerelerde kuyruklarını dikip cirit attıkları ve hangi mekânlarda daha fazla insanların ayaklarını kaydırdıklarını da öğrenmiş oluyoruz. Diğer bir ifadeyle şeytanın postunu serdiği yerler, sefahat adına kullanılan ve her türlü fenalığa açık sahiller vb. mekânlardır.) Sonra yapacakları kötülükleri yapmak üzere avenesini sağa sola gönderir.(Bu avenelerden kimisi insana faiz yedirtir, kimisi göze hükmederek harama baktırır, böylece bohemlik duygularını tetikleyerek onu şehevanî hisleri arkasında koşturur; kimisi de ağza hükmederek yalan söyletir, gıybet ettirir veya iftiraya sevk eder. Belki de onlardan her birisi kabiliyet ve o mevzudaki mümaresesine göre günah adına yapacağını yapar.) Makam ve mevkice ona en yakın olan, fitnenin en büyüğünü yapandır. Hepsi yaptıklarını anlatmak üzere İblis’in yanına gelir ve içlerinden birisi: ‘Ben şunu, şunu yaptım.’ der. Ancak İblis, ona: ‘Senin yaptığın da bir şey mi?’ der.(Aslında şeytan işlenilen günahların her birinden memnun olur. Çünkü her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır. Her bir günah kalbde siyah bir nokta oluşturur. Aynı zamanda günah işleyen bir insan Allah’tan bir adım uzaklaşmış olur. Ancak şeytan avenesinden daha fazlasını beklemektedir.)Sonra bir başkası gelir ve ‘Falan adamı, karısından boşayıncaya kadar onun yakasını bırakmadım.’ der. İblis bundan o kadar memnun olur ki, hemen onu yanına çağırır ve ‘Sen ne kadar şirinsin!’ diyerek ona iltifat eder.” (Müslim, münafıkûn 67; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/314) (İşte burada günümüzde çok yaygın olan içtimaî bir hâdiseye, bir musibete işaret vardır.)
Demek ki şeytan açısından bir yuvanın dağılması o denli önemli bir mesele ki, o, insanları, diğer kötülüklere sürükleyen avenesine iltifat etmezken, karı-kocayı birbirinden ayıran yardımcısına iltifat etmekte, kim bilir belki de onu ödüllendirmektedir. Peki ama şeytan için, bu mesele niçin, bu kadar önemlidir? Çünkü o, esasında, bir yuvanın canına okumakla sadece iki insanın canına okumuş olmuyor. Bir yuvayı yıkmakla o, aynı zamanda çoluk çocuğun, ayrılan eşlerin anne babalarının, yakınlarının, sevenlerinin, hatta diyebiliriz ki, bir mânâda, bütün bir toplumun canına okumuş oluyor. Zira toplumun molekülü konumunda bulunan aile dağılınca, toplumda da çatlaklar meydana gelmekte ve toplum çok ciddi deformasyonlara maruz kalmaktadır. Ayrıca birbirinden ayrılan eşler, başkaları için de kötü örnek oluşturmakta, bu durum bulaşıcı bir virüs gibi diğer yuvalara da sirayet etmektedir. Görüldüğü gibi şeytan zahiren belki küçük gibi görünen bir iş çevirmekte, fakat esasında o, yaptığı bu kötülükle çok şeyin altını üstüne getirmektedir.
Bu itibarla asla unutulmamalı ki, şeytan, cennet köşesi olmaya namzet bir yuvayı bir cehennem çukuru haline getirebilmek için, hiçbir zaman boş durmayacak, eşleri birbirine düşürmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Ayrıca bu hedef istikametinde, avucunun içine alıp istediği gibi yönlendirdiği şeytanlaşmış insanlar vasıtasıyla da aile müessesesine sürekli zarar vermek isteyecektir.Hiç şüphesiz tearuz ve tesakutlar ağına giren böyle bir yuvada en çok zarar gören de çocuklar olacaktır. Zira kavga, cidal, niza, nifak ve şikakın yaşandığı bir ailede çocukların sağlam bir ruhî yapıyla yetişmeleri mümkün değildir. Evet, anne babanın sürekli birbiriyle sürtüşüp durduğu bir yuvada çocuk, sürekli ikilem yaşayacak, anne babanın birbirine karşı sarf ettiği her kötü söz o çocuğun korteksine yerleşecek, “Meğer benim anne ve babam neymiş.” deyip inkisar üstüne inkisar yaşayacak ve zamanla ebeveyn çocuk nazarında bütün bütün itibar ve kredi kaybedecektir. Şimdi düşünün, böyle bir tablo karşısında insanın ezelî düşmanı şeytan niçin zil takıp oynamasın ki?
(alıntıdır)
----------------------------------------
Panik Atak açık bir vesvesedir zihin sürekli senaryo yazar ve seni kadere karıştırır!. Başına ne geleceğini söyler. Onu durdurmak için psikolojinin yanında mutlaka vesvese ilmi bilmek gerekir.
Uğur Koşar.
---------------------------------------
Cevap:Bütün şerli işlerin müsebbibi ve güzel işlerin tahripçisi şeytandır. Kur’ân-ı Kerim’de de,
فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ
“Şeytan onların batıl işlerini kendilerine süslü gösterdi.” (Nahl Sûresi, 16/63),
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَان
“Şeytan onlara vesvese verdi.” (Â’raf Sûresi, 7/20) vb. âyet-i kerimelerde olumsuz şeylerin şeytana izafe edildiğini görüyoruz.
Azılı ve Sinsi Düşman
Öte yandan Kur’an-ı Kerim’de, şeytanın “garûr” vasfıyla zikredildiğini görmekteyiz. Mesela Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
“Çok hilekâr şeytan sizi Allah hakkında (yanlış bilgi, yanlış inanç ve yanlış yaklaşımlarla) aldatmasın.”(Lokmân Sûresi, 31/33) Garûr kelimesi mübalağa kipinde olduğu için ‘çok aldatan’ demektir. Demek ki, şeytanın çok müthiş ve baş döndüren bir aldatması vardır. O, ademoğlunun niyet ve düşünceleri içine, sürekli, kendi çarpık düşünce, entrika ve hilelerini karıştırmak suretiyle onu yoldan çıkarmaya çalışır.
Başka bir âyet-i kerimede ise şeytan “hannâs” olarak nitelendiriliyor. Çünkü şeytan kerr ü fer yapan, yani geriye çekilip fırsatını bulduğunda saldırıya geçen, sûret-i haktan görünüp insana sağdan yaklaşan, yapılan kötü ve çirkin işleri güzel gösteren ve her fırsatta insanın ayağını kaydırmak isteyen sinsi bir varlıktır. Hz. Pir’in ifadesiyle şeytanın en önemli desiselerinden bir tanesi de, insana kendi mevcudiyetini inkâr ettirmesidir. Öyle ki insan kimi zaman tamamen şeytanın güdümüne girip onun dürtüleriyle hareket ettiği halde, sanki bütün bunları kendi başına yapıyormuş gibi, “ben düşündüm, ben karar verdim, ben planladım, ben yaptım” türü ifadelerle yaptığı her işin mimar ve banisi olarak kendini görür.
İnsan mahiyetine yerleştirilen nefis de şeytana santrallik vazifesi yapar. Kur’ân’ın beyanına göre insanın yakasını bırakmayan nefs-i emmâre, sürekli ona fenalığı emretmektedir. Bir misalle anlatacak olursak, şeytan sanki mors alfabesiyle kodlanmış kodlar gibi sürekli insan nefsine farklı kodlar gönderir. Nefis de bu kodları çözerek insana onları dikte eder. Bu durum karşısında insanoğlu da, ister şeytandan ister nefs-i emmâreden aldığı bu dürtülerle hareket ederek onlara ram olur ve pek çok münkerat irtikâp eder. İşte yuvanın yıkılması, çocukların aileden kopması ve neticede onların maddî-manevî perişan bir hale düşmesi de işlenen bu büyük günahlardan biridir.
Tahribatın Çapı
Soruda da dikkat çekildiği üzere, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem); şeytanın, eşlerin arasının açılması ve bir yuvanın yıkılmasına sevindiği kadar başka hiçbir şeye sevinmediğini ifade buyuruyor. Söz konusu hadis-i şerif şu şekildedir: “İblis tahtını su üzerine kurar. (Bu ifadeden şeytanların daha çok nerelerde kuyruklarını dikip cirit attıkları ve hangi mekânlarda daha fazla insanların ayaklarını kaydırdıklarını da öğrenmiş oluyoruz. Diğer bir ifadeyle şeytanın postunu serdiği yerler, sefahat adına kullanılan ve her türlü fenalığa açık sahiller vb. mekânlardır.) Sonra yapacakları kötülükleri yapmak üzere avenesini sağa sola gönderir.(Bu avenelerden kimisi insana faiz yedirtir, kimisi göze hükmederek harama baktırır, böylece bohemlik duygularını tetikleyerek onu şehevanî hisleri arkasında koşturur; kimisi de ağza hükmederek yalan söyletir, gıybet ettirir veya iftiraya sevk eder. Belki de onlardan her birisi kabiliyet ve o mevzudaki mümaresesine göre günah adına yapacağını yapar.) Makam ve mevkice ona en yakın olan, fitnenin en büyüğünü yapandır. Hepsi yaptıklarını anlatmak üzere İblis’in yanına gelir ve içlerinden birisi: ‘Ben şunu, şunu yaptım.’ der. Ancak İblis, ona: ‘Senin yaptığın da bir şey mi?’ der.(Aslında şeytan işlenilen günahların her birinden memnun olur. Çünkü her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır. Her bir günah kalbde siyah bir nokta oluşturur. Aynı zamanda günah işleyen bir insan Allah’tan bir adım uzaklaşmış olur. Ancak şeytan avenesinden daha fazlasını beklemektedir.)Sonra bir başkası gelir ve ‘Falan adamı, karısından boşayıncaya kadar onun yakasını bırakmadım.’ der. İblis bundan o kadar memnun olur ki, hemen onu yanına çağırır ve ‘Sen ne kadar şirinsin!’ diyerek ona iltifat eder.” (Müslim, münafıkûn 67; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/314) (İşte burada günümüzde çok yaygın olan içtimaî bir hâdiseye, bir musibete işaret vardır.)
Demek ki şeytan açısından bir yuvanın dağılması o denli önemli bir mesele ki, o, insanları, diğer kötülüklere sürükleyen avenesine iltifat etmezken, karı-kocayı birbirinden ayıran yardımcısına iltifat etmekte, kim bilir belki de onu ödüllendirmektedir. Peki ama şeytan için, bu mesele niçin, bu kadar önemlidir? Çünkü o, esasında, bir yuvanın canına okumakla sadece iki insanın canına okumuş olmuyor. Bir yuvayı yıkmakla o, aynı zamanda çoluk çocuğun, ayrılan eşlerin anne babalarının, yakınlarının, sevenlerinin, hatta diyebiliriz ki, bir mânâda, bütün bir toplumun canına okumuş oluyor. Zira toplumun molekülü konumunda bulunan aile dağılınca, toplumda da çatlaklar meydana gelmekte ve toplum çok ciddi deformasyonlara maruz kalmaktadır. Ayrıca birbirinden ayrılan eşler, başkaları için de kötü örnek oluşturmakta, bu durum bulaşıcı bir virüs gibi diğer yuvalara da sirayet etmektedir. Görüldüğü gibi şeytan zahiren belki küçük gibi görünen bir iş çevirmekte, fakat esasında o, yaptığı bu kötülükle çok şeyin altını üstüne getirmektedir.
Bu itibarla asla unutulmamalı ki, şeytan, cennet köşesi olmaya namzet bir yuvayı bir cehennem çukuru haline getirebilmek için, hiçbir zaman boş durmayacak, eşleri birbirine düşürmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Ayrıca bu hedef istikametinde, avucunun içine alıp istediği gibi yönlendirdiği şeytanlaşmış insanlar vasıtasıyla da aile müessesesine sürekli zarar vermek isteyecektir.Hiç şüphesiz tearuz ve tesakutlar ağına giren böyle bir yuvada en çok zarar gören de çocuklar olacaktır. Zira kavga, cidal, niza, nifak ve şikakın yaşandığı bir ailede çocukların sağlam bir ruhî yapıyla yetişmeleri mümkün değildir. Evet, anne babanın sürekli birbiriyle sürtüşüp durduğu bir yuvada çocuk, sürekli ikilem yaşayacak, anne babanın birbirine karşı sarf ettiği her kötü söz o çocuğun korteksine yerleşecek, “Meğer benim anne ve babam neymiş.” deyip inkisar üstüne inkisar yaşayacak ve zamanla ebeveyn çocuk nazarında bütün bütün itibar ve kredi kaybedecektir. Şimdi düşünün, böyle bir tablo karşısında insanın ezelî düşmanı şeytan niçin zil takıp oynamasın ki?
(alıntıdır)
----------------------------------------
Panik Atak açık bir vesvesedir zihin sürekli senaryo yazar ve seni kadere karıştırır!. Başına ne geleceğini söyler. Onu durdurmak için psikolojinin yanında mutlaka vesvese ilmi bilmek gerekir.
Uğur Koşar.
---------------------------------------