Neden Boşandım!

talin

Guru
Kayıtlı Üye
20 Haziran 2007
4.250
27
358
46
Her şeyden önce kendimi 'iyi bir insan' olarak algılıyordum. Bayağı erkeklerin tarzı 'kötülüklerden' karıma yapabilmem söz konusu bile değildi. Ancak ne kadar gayret göstersem karımın içindeki kalın mutsuzluk tabakası bağışıklık kazanan bir bakteri duvarı gibi aynı oranda kalınlaşıyordu. Yani bu mücadelede hep benden bir adım öndeydi. Evde kavga, gürültü, sinir krizleri, bayılmalar ve kıskançlıklar da gırla gidiyordu. Üniversitede tanışıp, sevişerek evlendiğim genç kız yerini hızla bir felakete terk ediyordu.

Evlendikten kısa bir süre sonra cinsel yaşantımız seyrelmeye başladı. Daha otuzuna basmamıştım ve haftada bir defa sevişmek normal sayılıyordu.

'Canım, her evlilikte böyle olur. ılk günlerin heyecanını tutmak kolay mı?' türünden yaklaşımlara diyecek bir şey bulamıyordum. Aradan bir kaç yıl daha geçip te o günleri bile arar hale gelince nerdeyse tüm dünyamın karardığını görüyor ama hiç bir şey yapamıyordum. Modern ve iyi bir erkek olarak yapabileceklerimiz son derece sınırlıydı ya da bizi birileri fena halde böyle olması gerektiğine inandırmışlardı.

Cinsel dürtülerimi bastırabilmek için ağır sporlara ve ağır çalışmalara yöneldim. Evet, çok zaman insan bütün enerjisini ve hırsını bu şekilde yok edebilirse belli bir huzura kavuşuyormuş. Ama işte tam 'rahatladım' derken ofisteki genç bir kızın evrak verirken geliveren teninin kokusu, iskambil kağıdından dev bir şato yapar gibi kurduğunuz iç dengenizi bir anda yıkıveriyordu. Bunlar çok masum durumlardı. Her gün sekiz, haftada da kırk saati omuz omuza çalışarak geçirdiğimiz hanımlardan samimi olarak ilgi gösterenler de çıkıyordu. Ama 'Ah, o iyi adam olma' zorunluğu yok mu? işte hep oraya takılıp kalıyordum.

Bu arada karımı daha çekici görebilmek için yaptığım her hareket geri püskürtülüyordu. Yurt dışına yaptığım yolculuklardan aldığım ipek iç çamaşırları orijinal etiketleriyle dolapları beklerken karım her akşam rengi kaçmış aynı eski eşofman altı ve üstten ikinci düğmesi kopuk ince yün hırkasıyla yatağa girmekte ısrar ediyordu. 'Çok üşüyormuş!' Ayrıca karımın incecik beli yerini yaygın bir kalçanın üzerine konuşlanmış iri bir göbeğe, dik göğüsleri de şimdi burada tanımlamak istemediğim başka bir şeylere bırakmıştı. Arada sırada zamanın ne zalim olduğundan söz ettiğini duyup cin ifrit oluyordum. 'Parmağını bile kıpırdatmazsan zaman sana ne yapacaktı ki?' Kendini bir mirasyedinin sorumsuzluğuyla bırakmış, zararını çekmekde bana kalmıştı.

Yaşantımın en büyük hatasını yapmamın da üzerinden tam tamına on dört yıl geçtikten sonra kırk yaş bunalımının da yardımıyla geceler boyunca düşünmeye başladım. Artık sevişmelerimiz aydan aya bile değildi ve ben de on sekizindeki kadar (maalesef) istek doluydum. Ayrıca yatakta yaşadıklarımızın kalitesi ise sayısından da beterdi. ıki ay bekledikten sonra karşıma çıkanla sertleşemediğim bile oluyordu.

Sonunda iki konuda kesin karara vardım. Birincisi bir sevgili bulacaktım, ikincisi de karımı tüm eksiklikleriyle sevecektim. Tıpkı bir körün gözlerini, bir sakatın bacaklarını seveceğiniz gibi. Ondan ayrılmayı, aradaki bir çocuktan ve şu anda hatırlayamadığım bir dolu başka nedenden istemiyordum. Karımın bu saatten sonra düzeleceğine ise zerre kadar ihtimal vermiyordum.

Ama o tamamen düzeldi ve ben ondan bu nedenle boşandım...

Ayşe ile aynı iş yerinde üç yıl kadar birlikte çalışmıştık. Orta boylu, hafif topluca, uzaktan bakıldığında kesinlikle güzel bulunmayacak bir hatundu. Benden bir yaş büyük olması dışında başından da iki evlilik geçmişti. Ancak inanılmaz bir yaşam enerjisine sahipti. Akmerkez'de onunla karşılaştığımda ofiste yaptığımız süper tatlı geyikler aklıma gelmişti. Hemen yukardaki kafeterya bölümüne çıkmış bir kahve içme bahanesiyle iki saate yakın kaynatıvermiştik.

Kararımı verdiğimde bulacağım sevgiliyi, genç, ince, uzun, dik göğüslü bir manken tiplemesi gibi hayal etmiştim ve Ayşe dört özelliğin dördünde de bunun tam aksiydi ama ertesi gece onun yatağında bunların ne kadar da anlamsız şeyler olduklarını düşünüyordum. ılk soyunurken hiç de güzel görünmeyen o bedenden öylesine güçlü bir istek ve ateş çıkmıştı ki bir ara nefesim kesilmişti. Mecazi olarak söylemiyorum. Gerçekten bir an nefes alamamış ve öleceğimi sanmıştım. Bir erkeğin bu kadar şiddetli orgazm yaşabileceği en ucuz porno romanlarda bile yazmıyordu. Bu da yetmezmiş gibi üç saat sonra bir ikincisi daha başıma gelecekti.

Çok gırgır bir fıkra duymuştum. Kadınlar manastırında genç bir rahibe koşa koşa baş rahibeye çıkar ve hıçkırıklar içinde en büyük günahı işlediğini söyler ve günahlarının affolması için bir yol göstermesini ister. Baş rahibe kızın yüzüne şöyle bir bakıp, bir limon almasını, sonrada ikiye kesip bir yarısını yemesini sağlık verir. Genç kız sevinçle 'O zaman günahlarım affolacak mı?' diye sorar. Baş rahibe acı acı gülümseyerek 'Günahların affolmayacak ama yüzündeki bu salakça mutlu gülümseme silinsin de diğer rahibeler durumu anlamasın' der.

Gün ağırmadan ve yarım limonu yemeden eve gittiğimde Jülide her zamanki yatak kostümleriyle horluyordu. Açıkcası ilk hafta bendeki değişikliği fark etmedi. Ancak bir süre sonra uyanmaya başlamıştı. Müthiş şaşırdığını hatırlıyorum. Nasıl oluyordu da dünyanın en efendi adamı böyle bir şey yapıyordu. Bir süre cidden bocaladı ve sonunda karşı saldırıya geçmeye karar verip, eskiden beri uzmanlaştığı kıskançlık krizlerinden birini yapmaya kalktı. Bu durumlarda anteni kopmuş bir cep telefonundan daha kapalı olurdu. Konuşmanın faydasız olduğunu bildiğim için eskisi gibi ellerini tutup onu yumuşatacağıma masanın üzerindeki ağır Murano kesme kristal kül tablasını alıp karşıdaki vitrinli dolaba fırlattım. ınanılmaz bir şangırtı koptu. Jülide taş kesilmiş kalmıştı. Aslında anasının bağırtılarına oldukça alışık olan Yeşim de odasından fırlayıp gelmişti. Çıt çıkmıyordu.

'Bana bir kahve yap' dedim. 'Orta şekerli Türk kahvesi olsun'. Gidip koltuğa oturdum dışarsını seyretmeye başladım. Biraz sonra titreyen elleriyle kahveyi getirdi. Hayatımda ilk kez gerçekten 'erkek' olduğumu hissediyordum. Ve son derece mutluydum. Arkamdan gelmeye başlayan minik şıngırtılardan ve sessiz hıçkırıklardan cam parcacıklarının toplanmaya başladığını anlıyordum. Keyifle kahvemi köpürdettim.

Ayşe oldukça başarılı bir iş kadınıydı. Toplantılarıydı, seyyahatlarıydı derken haftada iki üç kezden fazla beraber olamıyorduk. Bu da benim son derece işime geliyordu. Bir yandan da Jülide'ye acıyordum, ve her ne kadar bu duruma düşmemizde yüzde doksan onu sorumlu tutsam da içim biraz eziliyordu. Cinsellik bu kadının içinde yoktu. Allah vermediyse onun ne kabahati olabilirdi ki. Jülide ile bedensel evliliğimiz zaten yıllar önce tükendiğine göre, belki şimdi aynı çocuğu paylaşan iki eski dost olarak güzel bir şeyler yapabilirdik. Ayrıca ben onun başka konularda başarılı biri olması için elimden geleni ortaya koymakta kararlıydım.

Çok hoş bir döneme girmiştim. Cinselliği inanılmaz keyifli bir şekilde yaşıyordum. Evde hır gür çıkmıyordu. Kör bir göz gibi Jülide'ye bakan camsız büfe sanki her türlü kavgayı önleyen bir tılsım görevi üstlenmişti.

Bir gece Jülide yaralı bir çocuk gibi yatakta sokuldu. Onun bu haline dayanamamıştım.

Eski üniversite günlerindeki gibi birlikte olduk. Ne iri göbeğine, ne yaygın kalçasına ne de sarkık göğüslerine baktım. Bir insanın cinsel sıcaklık istemesinin ne kadar doğal bir şey olduğunu biliyordum. Kızımın annesi bunu benden talep ediyorsa almaya da hakkı olmalıydı. Benden bağımsız olarak bedenim de aynı böyle düşünüyordu.

Daha sonra evde başka garip olaylar başladı. Sürekli birlikte olduğu kız arkadaşları sanırım ciddi bir taktik savaşı içine sokmuşlardı. Koca, her türlü istilacı güce karşı, tüm silahlarla savunulmalıydı. Jülide on yıldır tüm ısrarlarıma karşın gitmeyi reddettiği jimnastik salonuna yazıldı. Moron gibi yediği tatlı ve çikolatalar alınmaz oldu onun yerine ne kadar sebze meyve varsa dolabı doldurdu. Mahallenin dandirik kadın berberi yerine ciddi bir güzellik salonuna taşınılmaya başlandı. Beli gittikçe inceliyor, gelişen omuz kasları göğüslerini çok daha diri taşıyordu. Kafkanın Metamorfoz'unu okumuş muydunuz? Sanki bu sefer onun tersi yaşanıyordu: bir haman böceğinden harika bir insan çıkıyordu. Bu arada son bir değişiklik daha meydana gelmişti. Jülide yatakta dişi panter kesilmişti. Her akşam üstümden inmiyordu. Yorgun olmam falan bahane değildi. Sanki bedenimle ayrı bir anlaşması vardı, onlar ikisi olayı kotarırken ben içerden dehşet içinde olanı biteni izliyordum. Bu arada Ayşe'ye gidişlerimde de herhangi bir azalma olmuyordu. Onun hem sohbetini hem yatağını hep özlüyordum. Ancak yirmilik bir delikanlıyı bile kanırtacak bu durumunda sonsuza kadar sürmesi biraz zor olacağa benziyordu. ıyi bir tedbir olarak aklıma Taocu seks geldi. Bilirsiniz bu öğretide erkekler boşalmazlar ve istedikleri kadar çok cinsel eylemde bulunabilirler. ıkisi de yemedi. Her sevişmenin muhakkak sular sellerle 'tapulanması' gerekiyordu. Sanki ruhumun anahtarı bu sularda gizliymiş gibi ikisi de boşalmamı istiyorlar, hatta şart koşuyorlardı.

Bir gün içimde bir şey aniden 'Cırt!' diye yırtıldı. Jülide'den inanılmaz bir şekilde nefret etmeye başladım. Yaşantımın en mutlu olması gereken on küsür yılını kezzaba çevirmişti ve bütün bunlar ben 'iyi bir insan' olduğum için başıma gelmişti. Ne zaman ki kötü olmuştum, bir anda her servis önüme sunulmuştu. ılgi, sevgi, seks, bakımlı ve güzel bir vücut, huzurlu bir yuva, ancak ben kötü bir adam olduktan sonra bana verilmişti. Onca yıl yaptığım özverilere lanet ediyordum. Jülide'nin o anda bana sağladıklarının yarısını alabilmek için yıllarca yalvarmıştım ama ağrıyan başlar, sinir krizleri, üşüyen, yağlı ve isteksiz bir vücuttan başkasına ulaşamamıştım.

Jülide o akşam da şehvetle üstüme çıktı. Bedenime lanet ediyordum. Gene sertleşecek, gene yüreğimin istemediği bir sürü saçmalık yaşayacağım derken garip bir şey oldu. Bu kez bedenim benden yana durdu. En azından teorik olarak erkekler her kadınla yatabilirler. Doğa onları böyle bir özellikle donatmış. Erkeğin vücudunun bir kadını sürekli olarak reddetmesi ise çok ender olabilen bir durumdur ve bence kadına yapılabilecek en ağır hakarettir. Jülide bildiği bütün hünerleri gösteriyordu ama 'tık!' yoktu. Bense 'Aslan evladım benim' diye içimden şarkılar söylüyor, methiyeler düzüyordum.

O geceden sonra bir daha hiç Jülide ile sertleşmedi. Kısa bir süre sonraysa içimdeki duygular dayanılmaz hale geldiğinden henüz dostça kalabileceğimiz bir aşamada evliliği bitirdik.

İşte, uzun yılların sadık, evli adamı böyle Boşanan Adam oldu..

Kaynak: (Haldun Aydıngün'ün ’’Boşanan Adam’’ kitabından alınmıştır. )
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…