Ben nazara, karmaya, çakraya ya da biyoenerjiye inanmayan biriyim. İnandığım iki şey algıda seçicilik ve insanlara ne verirseniz karşılık olarak onu gördüğünüzdür. Bunu işe yeni başlayan genç bir meslektaşımda birebir görüyorum. Örneğin ben 22 yaşında mezun olup 23 yaşında şu anki işime başladım. Bu işe başlamadan önce tam 8 kuruma başvurdum, hiçbiri olmadı, 9. seferde kadroya girebildim. İş arkadaşımın başvurduğu ikinci kurum bizimkiymiş. Buna rağmen herkese “benim işim hep ters gider zaten, hep reddedildim” diye anlatıyor, hatta bana “ne güzel sizin işiniz hep rast gitmiş zamanında” diyor.
Ben ona (ya da diğer meslektaşlarıma) 8 kurumdan red yediğimi anlatsam bile “işim ters gitti/yarıda kaldı” demem. Benzer şekilde doktoramı desteklemek için TÜBİTAK’a 4 proje yazdık danışman hocamla. Aynı projenin revizyonları değil, 4 birbirinden apayrı proje. Hiçbiri olmadı
Çalışmamı kendim finanse ettim. Şu an bahsettiğim meslektaşım ve danışman hocasının projesi baraj puanda kalmış durumda, geliştirilirse bir sonraki dönemde desteklenme ihtimali bence çok yüksek. Bana yine
“of ne güzel sizin doktorada işiniz rast gitmiş, benim bütün işlerimde olduğu gibi bu da ters gitti, olmadı” diyor.
Diğer arkadaşlara da böyle anlattığı için tüm fakültede o “kurumun en şanssız kadını”, ben ise şikayet etmediğim için “en şanslı kadını” olarak biliniyorum. Halbuki genel puan tablosuna baksak hepimiz hemen hemen aynı noktadayız. Siz de olmayan bir satıştan sonra omuzlarınız düşük, moraliniz bozuk halde “Of yine olmadı, yarım kaldı” falan derseniz, sizi sadece simaen tanıyan insanlar arasında bile “işi rast gitmeyen” olarak anılmaya başlarsınız. Eğer başınız dik bir şekilde “önünüzdeki satışlara bakacağız” derseniz, insanlar sizi daha olumlu sıfatlarla tanımlarlar, hatta siz de kendinizi böyle görmeye başlarsınız.