Pasif Agresif Kişilik Bozukluğu Nedir?

Herbela

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
8 Nisan 2007
528
2
Psikolojide aynı zamanda negatif kişilik bozukluğu olarak da tanımlanır ve kişinin sürekli ‘hayır’ cevabını pasif bir tavır ile belirtmesinde görülür. Genelde çocukken bireyin kızgınlığını, kendi düşüncelerini ve negatif duygularını direk olarak ifade edemeyişinden kaynaklanır. Aynı zamanda bazı bulgular bu rahatsızlığa sahip insanların çocukluklarında ailelerinin kararsız, belirsiz ve hatta ihmalkar davranışlarına maruz kaldıklarını gösteriyor. Ailenin davranışı sebatsız, düzensiz ve sinirleri yıpratıcı olduğu için çocuk kızgınlık ve küskünlük duygularının esiri olur. Nitekim bu duyguları ne ifade edebilir ne de gitmesine izin verebilir.

Eğer siz pasif-agresif kişilik bozukluğuna sahipseniz, çevrenizdekilerin en ufak talepleri karşısında bile kendinizi ağır yük altında gibi hissetme ihtimaliniz yüksektir. Genel olarak çevrenizdeki otorite sahibi kişilere (ne kadar iyi niyetli olursa olsun) hem kızar hemde imrenirsiniz. Çoğu zaman kendinizi taciz edilmiş, bezmiş ve aşırı derecede yorulmuş hissedersiniz. Hem işinizde hem özel ilişkilerinizde hep yanlış anlaşıldığınızı, değerinizin verilmediğini ve limitlerinizin aşırı derecede zorlandığını düşünürsünüz. Çoğu zaman kızgın ve gücenmiş halde olduğunuz için dışarıya otomatik olarak negatif bir insan olarak yansırsınız.

Pasif-agresif kişiliği olan bireyler pesimistik, kuşkucu ve insanların iyi olmadığına inanırlar. Genelde olaylarda imkansızı ve hayal kırıklığına uğramayı beklerler. Kendilerini aldatılmış, değer verilmemiş, kurban edilmiş ve çaresiz hissederler. İşler arzu ettikleri gibi gitmediği zaman daha fazla somurtkan, kızgın, muhalif ve sinirli hale gelirler.

Bu tip kişiler diğer insanlarla yüzleşmekten çekinirler ve fikir ayrılıklarını, kırgınlıklarını yada kızgınlıklarını dolaylı yoldan ifade ederler. Individuals with passive-aggressive disorder have difficulty confronting others and are likely to express differences, disappointment or resentment indirectly. Sürüncemede bırakma, inatçılık ve verimsizlik gidi davranışlar bu probleme sahip insanların tipik davranışlarıdır.

İş yerinde pasif-agresif kişiler kendi yeteneklerini aşağı gördüklerinden dolayı kariyerlerinde yükselmek konusunda zorluk yaşayabilirler. Çoğunlukla kendilerine yardımı olabilecek kişileri davranışları ile uzaklaştırırlar.

Bu kişiler genelde huysuz kişilerdir. Kolaylıkla kızar, alınır yada kışkırtılırlar. Davranışları kolaylıkla saldırganlıktan pişmanlığa dönüşür. Sürekli çevrelerinde hata bulur, işbirliği etmez ve küskün dururlar fakat aynı zamanda aşırı derecede bağımlıdırlar.

Pasif-agresif kişilik bozukluğu olan kişiler derinlerinde güçsüz olduklarını, başka insanların merhametine kaldıklarını, haksızlığa uğradıklarını, yanlış anlaşıldıklarını ve ızdırap içinde olduklarını hissederler.

Belirtiler
Sıradan işlerde bile beklenen çabaya karşı negatif yaklaşım ve pasif direnç göstermek.
Değerinin verilmediğini ve hep yanlış anlaşıldığını düşünmek
Küskün, asık suratlı ve tartışmacı davranışlar
Otorite sahibi kişileri ve kurumları sürekli eleştirme ve küçümseme
Başkalarını kıskanma ve kendi şanssızlığını vurgulama
Bir yandan saldırgan ve küstah davranırken diğer taraftan pişmanlık gösterme.

Tedavisi

Psikolojik Kişilik hastalıklarının erken yaşlarda gelişiyor olması ve insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlıyor olması tedavinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi için kişinin kökleşmiş davranış şekline, yaklaşımlarına, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kapasitelerine değinilmesi gerekir. Genelde kişilik problemleri psikoterapi ile çözümlenebilmesine rağmen, uzun zaman içinde yerleşmiş olan bu duygu, düşünce ve davranış alışkanlıklarını değiştirmek yoğun ve sürekli tekrarlanan bir tedavi ve öğrenme süreci gerektirir.

Bazı zamanlar, özellikle kriz anlarında kişi intihar teşebüssünde bulunabilir. Bu durumda kişinin kısa bir süreliğine hastaneye yatırılması gerekebilir. Eğer kişinin hastalığı ilerlerse ve evde ihtiyacı olan bakım ve ortam sağlanamıyorsa, daha uzun süreli olarak hastanede kalması istenebilir.

Araştırmalar bazı kişilik sorunlarının kişide devam ettiğini ama bazılarının yok olduğunu göstermektedir. Görünüşe göre hayat tecrübeleri ile birlikte kişi karakterinin temel özelliklerini değiştirmeyi öğreniyor. Psikolojik veya Psikiyatrik Tedavi uygulandığı zaman ise hastalığın gelişmesi hızlanıyor. Özellikle kişi tedaviye gönüllü olarak geliyorsa, iyileşmek için çaba sarfediyorsa ve problemlerinin sorumluluğunu üstleniyorsa hastalığın iyileşmesi daha hızlı oluyor. Ama diğer tarafta kişi sorunlarının başkalarından yada çevresinden kaynaklandığına inanıyorsa, sorumluluğunu üstlenmeyi reddediyorsa ve problemlerini çözemeyecek kadar güçsüz ve zayıf olduğunu iddia ediyorsa iyileşme süreci biraz daha uzun zaman alıyor.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
aynı şeyleri bende yaşıyorumm o anda yaşamama anlam veremiyorum çok kötü oluyorum intiharada kalkışmıştım zaten sudan sebeplerden sinirlenip faturasını yaşadığım bütün olumsuz olaylara kesiyrum her seferindee bilgilendirdiğin için çok teşekkür ederim..
 
bende çok , kuşkucu bir insanım.... sinirliyimde ama yinede insanlara karşı hep pozatifimdir ve dışa dönüqümdür... sanırım benim ki normal
 
Ben de çabuk sinirlenir istemedigim seyler yapar sonrasında çok pişmanlık duyarım..o an bilincinde olamıyorum..bu huyumdan dolayı arkadaşlarım hatta ailem benden uzak duruyor bazen...b çare lütfen korkulan insn olmak istemiyorum:1no2:
 
ya sanırım bende de var bundan..çok ilerlemiş bi düzeyde değil sanırım ama var..sonunda buldum rahatsızlığımı yaşasın =)) sanki çok çekilmez biriymişim gibime geliyor, sanki beni biraz daha tanırsa insanlar benden kaçacakmış gibi geliyor..off offf darlandım gene müzik açıp az oynayım bari =)
 
Ayyyy çook fena:1no2: bu durumla %70 uyumluyum bazı belirtiler ise bende uç safada.. Çok sinirlendiğimde kendimi kaybedebiliorum ve sudan sebepten sinirlenirim zaten tahammül edemem hiç bişeye.. Saldırganımda:1no2:
 
Pasif-Agresiflerle savaşma yöntemleri
Toplumda karşımıza sıklıkla çıkan pasif-agresif kişilikler aslında hayatımızı bilerek ya da bilmeyerek cehenneme çevirebiliyor. Onları tanıdıkça saldırılarını etkisizleştirmek mümkün ama öncelikle çok iyi bir biçimde teşhis edilmeleri gerekiyor…

Bu hafta, pasif-agresif kişiliklerin özellikleri ve onlarla savaşma yöntemleri üzerine Memory Centers of Amerika Nöropsikiyatri Merkezleri Türkiye Şubesi Yöneticisi, NPİstanbul Hastanesi'nin kurucusu Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile konuştuk…

Pasif-Agresiflerin en belirgin özellikleri neler?

Bazı insanlar kendi kendilerini kandırmanın ustasıdır. Kendilerine bir rol biçer ve bu role inanırlar. Kişiliklerini kabul edilebilir ve edilemez diye ikiye ayırırlar. Kabul edilemez saydıkları parçayı ise yok sayarlar. Pasif-agresifler de bu özellik çok belirgindir. Bütün insanlar biyolojik olarak cinsel ve saldırganlık dürtüleri ile donanmışlardır. Hepimizin utanç verici ve uygunsuz arzuları vardır. Uygunsuz dürtülere dur demeyi ve onu denetlemeyi öğrenmek kişilik gelişiminde çok önemlidir. Pasif -agresifler saldırganlık dürtülerini yanlış kullanır.Kendilerini kırgın, ihanete uğramış, yanlış anlaşılmış ve suçlu hissettikleri zaman çeşitli kisveler altında saldırılar yaparlar. Yardımseverlik, iyilikseverlik kisvesi altında hedef seçtiği kişiyi öfkelendirir, çıldırtabilirler. Gülerken ısıran kişilerdir bunlar.

Psikiyatri tanı ölçeklerinde pasif-agresif kişilik tutumunu hangi özellikler tanımlar?

Sürüncemede bırakır, yapılması gereken şeyi geciktirir veya zamanında yetiştirmez. Yapmak istemediği bir şeyi yapması istendiğinde kızar, surat asar veya tartışmaya girer. Kasten yavaş çalışıyor veya kötü yapıyor gibi görünür. Haksız yere karşı çıkar, sıklıkla itiraz eder. "Unuttuğunu" öne sürerek yükümlülüklerden kaçınır.

Eksiklik ve yetersizlik duygusunu sıklıkla taşır. Kolayca küser. İnatçı olarak bilinir. Başkalarından gelen faydalı tavsiyelere içlenir, bozulur.
Kolayca gücenir, gönül koyar. Grup faaliyetlerinde kendisine düşeni yapmayarak başkalarının çabalarını boşa çıkarırlar. Yetkili durumundaki kişileri anlamsız yerde eleştirirler. Kendisinden üstün hissettiği kişileri küçümser, kusurlarını ararlar.

Vermeyi, yardım etmeyi severler. Onaylama ve övgü açlığı içerisindedirler. Kendilerinin başkaları için çok şey yaptığını fakat başkaların aynı iyiliği yapmadığını hep düşünürler, çoğu zaman belgelerle gösterirler. Karşı tarafı öfkelendirir sonrada onu suçlar "öfkeni kontrol etmen gerekir" derler.

Her şeye öncelikle "hayır" deme eğilimindedir. Olmamış ve söylenmemiş şeyler için gerilim çıkarmayı sıklıkla yapar. Yakın çevresi yorucu ve zor kişi olduğunu söyler. Yanlışlarının yanlış anlaşılmaktan ibaret olduğunu sanırlar.

NLP Pasif-Agresif özellikleri artırıyor mu?

Popüler psikolojide insan aklının tetiklenmesi ve iç dünyasında motivasyonu artması için "insanın kendini beğenmesi" teşvik edildi. İnsanın kendisine ham iyi duyguların bilinçsizce verilmesinin bir çok sakıncalarını görmeye başladık. Pozitif düşünce bilinçli bir çerçeve içinde verilmediğinde veya kişiliği hazır olmayan bir insana verildiğinde mantık hataları yapılmaya başlandı.Daha iyi iş için iş yerinden ayrılan, eşinden boşanan, manik bozukluk hastalığı tablosu ile psikiyatri kliniklerine başvuran olgulara sıklıkla rastlamaya başladık. İnsana özgüven aşılayıp onu tetiklemekte kullanılan yöntem "olumluyu kabul edip olumsuzu atmak". Bu teorik olarak çok mantıklı ama pratikte gerçekçi değil. Çünkü insan ruhu bir biri ile çelişen ve çatışan dürtü ve düşüncelerin bir karmaşasıdır. İnsan her zaman kendini iyi hissedemeyeceği gibi her zamanda kötü hissedemeyecektir. Kendisini kötü hissettiren her dürtü ve olayı duygusal taciz olarak düşünüp onu reddetmek ve yok saymak yıkıcı bir güç haline dönüşüyor. Ortaya burnu büyük, içindeki olumsuzlukları çevreye veya geçmişindeki insanlara yansıtan pasif - agresifler çıkıyor. İnsanları iş hayatında veya özel yaşamında iyi ve başarılı yapmak için "kendini beğenmiş pasif - agresifler" ortaya çıkarılmamalıdır.

NLP gibi popüler psikoloji ile uğraşan kişilerin bilmesi gereken şey şudur: Asıl başarı çelişkili içgüdü, duygu, dürtü ve düşünceler yığınını işleyip, hamur haline getirip etik ve üretken bir biçimde düzenleyip kişinin ihtiyacına sunmaktır. Böyle becerisi olmayanların bu işe soyunması berberin ameliyat yapmasına benzer.

Pasif -agresiflerle mücadele yöntemleri nelerdir?

İlk adım tanımak

Onların davranışlarında mantık aramaya kalkan hayal kırıklığına uğrar. Suçsuz, masum rolü oynamalarına neden olan güdüleri anlamaya çalışmak gerekir. İnsanları anlayışlı olan ve olmayan diye ikiye ayırarak, sizin ona karşı anlayışlı olmak zorunluluğunuz varmış izlenimi uyandırırlar.Böyle durumlarda onları bilmek beraber kendi amaçlarınızı da bilip unutmamanız gerekir. Yoksa bu kişileri mutlu edemezsiniz.

Beş kişilik övgü

En büyük sorunu onay ve övgü elde edemeyince çıkarırlar. Durmadan baş ağrıtan birisini övmek kolay değildir. Ama bu kişiler özünde iyi niyetli insanlardır ve sıklıkla güzel şeyler yaparlar. Güzel şeyler yaptıklarında beş kişilik övgü vermek onları çok tetikler ve harekete geçirir. Özenli, çalışkan, başarılı bir insan ancak böyle olurlar. Onları sevmek ve övmek en kolay seçenektir.
Satır aralarını okumak

Her şeye aşırı tepki verme eğilimleri nedeniyle olayları abarttığını düşünüp küçümser gibi davranılmamalıdır. İnanmış gibi bir yaklaşımla olayın gerçek yönünü araştırmak gerekir. Aynı olayı kendi ihtiyacı doğrultusunda farklı algıladıkları için muhakeme hataları yaparlar. Hemen inanırsanız büyük hatalar ve kırgınlıklar yaşayabilirsiniz. Bir çok aile içi kavga iyi niyetli pasif - agresiflerin mantık çarpıtmalarından çıkar. İş yerinde sorunları büyüten kişiler bunlardır. Sorunlara çok duyarlı ve meraklıdırlar. Böyle durumlarda onu dinlemelisiniz. İşyerini geliştirmek ve iyiye götürmek için fikirlerini alıp satır aralarını okumak gibi bir yeteneğiniz olmalıdır.

Almadan vermek

İyi niyetlidirler fakat farkında olmadan tuzak kurarlar. Size hep verirler, verirler. Bunun karşılığında sizde hep verirseniz onların kölesi olursunuz. Hep verirsiniz bir defa vermezseniz kötü adam olursunuz. Bunun için sınırları iyi çizin. Fazla kredi fazla esaret demektir. Yapamayacağınız veya zorlandığınız durumlarda hayır demeyi bilmelisiniz. Zamanla sizi öyle kabul etmek zorunda kalacaklardır.

Açık, net olmak gerekir.

Doğrudan davranmak ve istediğinizi kararlı tutarlı ve devamlı vurgulamak gerekir. Kızgınlığınızı belli edin ve kızgınlığınız geçmeden sorunu çözmeye çalışmayın. Sorun odaklı değil çözüm odaklı yaklaşım tek yoldur. Saldırgan yaklaşımları onaylamadığınızı belli edin ama savunma içine girmeyin.

Onları değiştirmeye çalıştırmayın

Pasif - agresifler sevdiklerini; kendilerini engelleyen ve anlamayan kişiler olarak görürler. Onların bu yapılarından kurtulmanın yolu yoktur. Sadece kendi davranışınıza odaklanmalısınız. Sevgi dolu koruyucu gibi ona davranırsanız ilişki sürer. Kaybedeni olmayan bir ilişki böyle oluşur.

Onunla değil kendinizle savaşın

Esnek düşünme konusunda başarılı olamadıkları için görev ve sorumluluk anlayışı pasif - agresif kişilere ayrıntılı bir şekilde anlatmak gerekir. Onlarla inatlaşıp tartışırsanız haksız olduğunuz konusundaki inançları daha pekişir. Bir işin nasıl ve niçin öyle olduğu ayrıntılı bir şekilde anlatılması, söylenmesi kolay ama uygulaması zor bir iştir. Bunu başarırsanız başarılı ve çalışkan bir kişi kazanmış olursunuz. İyi davranışlara uzun övgülerde bulunmak en iyi mücadele biçimidir.

Daha az pasif -agresif olmayı öğretmek

Birinci şart değer vermektir. Sizin onay ve övgünüzü bekleyen birisine özen göstermezseniz başınızı ağrıtacak bir şeyler her zaman yapacaktır.

İkinci şart cezadan kaçmaktır. Çünkü işe yaramaz. Ceza durumunda davranışları düzeltme değil açıklama çabasına girerler. Ceza insanda suçluluk duygusu uyandırmak için verilir. Pasif - agresif kişilerde suçluluk duygusuna ihtiyaç yoktur. Kurallara uymayan böyle bir kişiye, yaptığı işin sonucunu yaşatmak yeterlidir. Bu ceza değil bedelini vermektir. İşi savsaklamışsa telafi planları önüne sunmak gibi bir işi sakın siz yapmayın veya başkasına yaptırmayın.

Üçüncü şart hatalarını yüzüne vurmamaktır. Nefret, düşmanlık duygularını sıklıkla yaşarlar. Nedenini ve kaynağını bilseniz bile söylemeniz gerekmez. Duyarlı olduğunuzu, onları anlamaya çalıştığınızı bilmeleri yeter. Sorun odaklı değil çözüm odaklı düşünmeyi onlara öğretmelisiniz.

Dördüncü şart dikkatli konuşmaktır. Yanlışlarını yanlış anlaşılmaktan ibaret saydıkları için hep açıklama halindedirler. Sinirli konuşmaları sözlü taciz olarak algılarlar. Yapılması gereken bir şeyi ona ihtiyacınız olduğunu hissettirerek rica ederseniz çok işe yarar. Onlarla nötr kelimeler seçerek konuşun yoksa hemen savunmaya geçerler. "Sen dili" değil "Ben dili" çok işe yarar. "Sen şöyle yapıyorsun" yerine " Bence böyle olmalı" daha etkileyicidir.

Dedikoduya dikkat

Size kızdıkları zaman pasif mücadele yolunu seçerler. Hastalanır, küser, surat asarlar. Sizin hakkınızda başkaları ile konuşarak, yanlış anladıkları sözlerinizi anlatarak rahatlamaya çalışırlar. Onların bu tutumlarına sessiz kalmak çok yanlıştır. Onu yalnız olarak bu tutumlarından rahatsız olduğunuzu hissettirmelisiniz. Eğer yanınızda çalışan bir elemansa iş disiplininden taviz vermeden rahatsızlığınızı belli etmelisiniz. Pasif huysuzlukları ona avantaj sağlamamalıdır. İşi savsaklamasına fırsat verirseniz yöneticilikten istifa etmeniz daha doğru olur.

Profesyonel yardım

Pasif -agresif kişilerin olumsuz duygularının farkındalığını sağlayıp kabullenmelerini önermek çok yararlıdır. Bu olumsuz duygularını ifade edebilmeleri çözüm yolunu açar.
hürriyet.com.tr
 
NARKOZ: ASRIN SALGINI DEPRESYON YALANI
158056.jpg
Hep söylüyorum!

Günümüzde mevcut psikiyatri global sektörün Truva atına dönüşmüştür!

Sağlıklı beslenme, kitlesel bilinçlenme gibi gelişmeler sonucu fiziksel sağlık alanında fazla hastalık üretemeyen, şimdilik şeker, kalp, tansiyon ve obeezite ile beslenen (ancak bunlarla asla yetinemeyen) kapitalist vampir gözünü psikiyatriye dikmiş durumdadır.

Çünkü bu alanda nesnel gerçekliklere gerek yoktur; felsefi kanaatlerinizi hastalık olarak pazarlamak son derece mümkündür. Bunun yolu da çok kolaydır:

Telkin ve propaganda!

“Şunlar şunlar varsa hastasınız” demek kitlelerin önemli bir bölümünde, “Aaaa onlar bende de var, ben demek ki hastayım” demeleri, derken en tabii ruh halleri üzerinde yatıp kalkmaları, bunlarla ilgili sürekli zihinsel doldur boşaltlar yapmaları (çünkü modern psikiyatriye inanarak hasta olduklarını düşünen kişiler kendileriyle ilgili olan ve hastalık denilen bir duruma nasıl kayıtsız kalabilirler ki. Yeter ki kafaların içine “sen hastasın” virüsünü sokun bir kere) hasta olduklarına inanmaları için fazlasıyla mümkündür.

Nitekim de böyle oldu!

Dünyada global bir sağlık sistemi var. Bu sistem kendi sektörünü dünyanın en karlı sektörlerinin başında tutma işlevi görüyor. “Para bu kadar belirleyici mi” dememek gerekir. Bu sizin için veya benim için öyle olmayabilir. Ancak kapitalizmin en temel sloganı daha fazla insanlık değildir; daha fazla kardır!

Bu günlerde daha güçlü bir sesle tekrar yinelenen, “Dünyada depresyon salgını var” feryadı tam bir kara propagandadır. Yine aynı senaryo sahnede. Kitleler belki zor (zor olan her hal hastalık değildir. Borca girmiş birinin ruh hali de zorludur) ancak doğal olan ruh hallerinden ötürü hasta olduklarına telkin ve propaganda yöntemiyle inandırılmaya çalışılıyor. Böyle yapılarak herkesin kaygılanması (kaygı hastalığa götüren kara bir bataktır nasıl olsa), “Muhtemelen benim yaşadığım da depresyon, çünkü bu kadar yaygınmış baksana” demeleri, bu düşünce sonunda tıpış tıpış kliniklere doğru koşmaları hedefleniyor. Yeter ki oraya kadar ulaşsın insanlar. Oraya gidip de önce hastalık teşhisi, ardından kutu kutu aynı ilaçtan almayan kaç kişi var sanıyorsunuz!

Bu mesajla hedefledikleri ikinci nokta devlet kurumlarını daha fazla kaynak ayırmaya hazırlamak, bunun alt yapısını sağlamaktır! Böylece, devletlerin ilgili birimleri bu “asrın salgını” karşısında vicdani muhasebe yapacak, haliyle halklarını düşünerek şeker tabletiyle aynı etkiyi gösterdiği bilmem kaç kere ortaya konan bu “sihirli ilaca” tüyü bitmemiş yetimin haklarından daha fazla rakam ayıracak!

Bu lobinin diğer çok önemli bir hedefi de dünyadaki mevcut global statükoyu muhafazadır! Onlar her ruhsal sıkıntıya hastalık diyerek, “Ne düşünce biçiminde, ne hayatı yaşama felsefende, ne de içinde bulunduğun koşullarda sorun var. Tek sorun var, o da beyninde. İçindeki maddesi azalmış, serotonini düşmüş” demeye çalışmaktadırlar aslında. Yani sorgulama, öde ücretini, sonra da iç ve uyuş sadece! Çünkü sorgularsa gerçek çözümü falan bulabilir insanoğlu! O yüzden korkuya fobi (hastalık) derler, hatta asla bilimsel olmayan, tam bir kandırmaca olan hipnoza bile önem verirler; ancak gerçek yaklaşımlara bir türlü yer vermezler. Amaç şu: Bir şeylerle uğraş, ama bu asla kesin çözüm veren şeyler olmasın! Yoksa sektör ne yapar sonra!

Yine bu günlerde, “Gerçek depresyon vakalarının en fazla yüzde yirmisi kliniklere gidiyor” denilerek kitlelere, “Kliniğe gitmedik diye kendinizi sağlıklı zannetmeyin. Siz aslında durumundan habersiz olan cahil hastalarsınız. Ama biz, siz kliniğe gelmeseniz bile durumunuzun ne olduğunu oturduğumuz yerden biliyoruz” mesajı veriliyor. Böylece pastayı büyütmek için korku umacılığı yapıyor. Esas söylemesi gereken şeyi, yani, “Demek kliniklere gitmeyen yüzde 80’lik daha büyük kesime hiç de bir şey olmuyor, bak ne güzel yaşayıp gidiyorlar” gerçeğini ise demiyor. Çünkü öyle bir hırsla gözünü o bakir yüzde seksene dikmiş ki bunu göremiyor bile.

NEDEN SIK SIK BUNLARI YAZIYORUM. TAKINTILI BİRİ MİYİM YOKSA

Gerçeklere kayıtsız kalamadığım, göz göre göre yapılan bu sömürüye eyvallah diyemediğim için yazıyorum. “Kötü komşu ev sahibi yapar” derler ya hani, kötü işleyen bu sömürü sistemi de aynı şekilde beni yazar yaptı! (Demek ki her işte bir hayır var hakikaten.)

Bu sektörün çivisinin çıktığını görüyorum; çünkü yıllardır bizzat içinde çalışıyorum. Mutfakta olup biteni aşçı ve garsondan daha iyi kim bilebilir! Mutfağın içini bilmek için prof. olmak değil, aşçı olmak gerekir.

Önce teşhis konuluyor kişilere, sonra önümüze geliyor bu vakalar. Haliyle gerçeği tüm çıplaklığıyla görme şansımız çok fazla.

DEHB denilenlerin en fazla yüzde beşinin gerçek manada DEHB olduğuna, depresyon denilenlerde bu oranın yüzde ikiyi bile geçmediğine binlerce kere şahit oluyorum. On gün önce kocasından boşanmış kadının sekiz - on günlük doğal yas sürecine bile kronik depresyon denilebiliyor, iş o boyuta varmış durumda!

Sonra da ya, “Bana ne, salla başı al maaşı” deme durumu ile, “Bari millet öğrensin, kendi tedbirlerini kendileri alsınlar, bu işin kendi içinden düzeleceği yok” deme tercihi arasında tercihe zorlanıyorum.

Beni buna zorlayan şey sadece inancımın yüklediği mesuliyet duygusu ve doğuştan verilen, henüz bozulmadığını düşündüğüm vicdanım! Kimse belki de kendimi hedef haline getirecek bu yazılarım için bana para falan ödemiyor yani. Zaten hayatta en az zaafım olan şeydir, para! Çünkü onun her şeyi satın alacak gücünün olmadığını yıllar önce fark ettim!

BELKİ DE BU, BU KONULARDAKİ SON YAZIM

Çünkü ısrar; bir yerden sonra özün yani içeriğin önüne geçebiliyor, sözlenilenlerin önemini azaltabiliyor. Kişiler bu durumda içeriğin taşıdığı mesajla değil, söyleyen kişinin niyetiyle vs. uğraşmaya başlayabiliyorlar. Bilirim, günümüz insanı biraz tuhaftır. Kendisi için uğraşana değil, aleyhine çalışana meyillidir egoları! O sebeple kendisini seveni pek sevemez, gözü yine de çekip giden de, kendisinden kaçanda kalır daha çok! Onun için dedim zaten, esasında asrın sorunu Stockholm sendorumu diye!

Evet, yeni, yine vicdanımı sızlatan bir tespitim olmadığı sürece bu konulardaki son yazım bu muhtemelen!

Bu arada mühim bir hatırlatma yapmalıyım:

İnsanlara depresyon hastası değilsiniz derken sadece bir suistimal olduğundan dolayı değil; aslında var olan ve adına depresyon denilen bir zorlu ruhsal süreçten kurtulmanın yolunun evvela kendimizi hasta kabul etmemek olduğunu bildiğim için de bunu söylüyorum.

Yani, “Depresyon hastalık değildir, bu durumda siz de hasta değilsiniz” demekle, “Yardım almayın boş verin, çekin derdinizi” demiyorum ben; sizin durumunuzun düzelmesi için de bunun böyle algılanması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.

Çünkü hastayım dediğinizde iyileşme olasılığınızı değil; süreci besleme ve uzatma olasılığınızı artırıyorsunuz ancak! Benim hasta değilsiniz telkinim aslında iyileşmeniz için de gerekli olan temel terapötik bir yaklaşım!

Velhasıl gerek özünde hastalık olmadığı için gerekse (velev ki hastalık dahi olsa) bu zorlu insani süreçten kurtulabilmeniz için en doğru psikolojik ve felsefi zemin (yaklaşım) kendinizi hasta kabul etmemek, böylece beyninizi ruhsal dünyanızın üzerine kilitlememektir. Bu kilit açık olursa ilaç alsanız da almasanız da vakti geldiğinde kurtulur gidersiniz. Depresyondan kim ölmüş! (İntihar riski hikayesine kanmayın siz. Bir depresyon vakası intihar edene dek beş depresyonu olmayan sağlıklı kişi intihar ediyor yaşamda)

Dediğim gibi, depresyon vs. denilen bir süreçten kurtulmanın en doğru ilk adımı kendinizi hasta olarak görmek değil; sağlıklı ancak zor bir dönemden geçen bir kişi olarak algılamaktır. Bu ilk adımı doğru atarsanız gerideki adımlar kısa da olsa uzun da olsa hedefinize varırsınız!

(Not: Hemen değil, vakti saati gelince! Çok iyi beslediniz diye yeni doğan bir bebek iki ayda yürümez)

Psikolog
İzzet Güllü
 
Çok güzel bir yazı gerçekten ama ben bu durumu yaşayan ben miyim yoksa karşımda ki kişi mi nasıl anlayabilirm ? Çok çok yakınım olan biri ile hayataki dostum , kardeşim v.s. içinden çıkamadığım bir ilişikim var. İçten içe ona çok kızıyorum ama çok da seviyorum. Beni çok yoruyor, ama çok yormasının sebebi ben miyim yoksa o mu bilmiyorum... Ona karşı sürekli bir savunma içerisindeyim i bunun nedeni o mu ben mi bilmiyorum. Off kafam bir dünya
 
X